Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12: Gerçekler

@rarbezrh

Ve her gün yüzünü görmek, sesini işitmek istiyorum.

 

"Korhan?" dediğimde ilk defa ona adıyla seslenmemle şaşkınca bana döndü. Kaşları havaya kalkarken yanıma doğu yüzmeye başladı. Attığı büyük kulaçlarla yanıma kadar yüzdüğünde ayaklarımı hareket ettirerek suyun yüzeyinde kalmaya devam ettim.

 

"Bebeğim, ne istiyorsun?" diye sorduğunda her bebeğim dediğindeki gibi kalbim hızla çarptı. Farklı anlamlı çarpıntılar bocalamama neden oluyordu. Denizde olmasam terli ellerimi muhakkak kıyafetimin kumaşına sürterdim. Fakat bu sefer suyun içerisinde kaybolup gitmişti.

 

"Ben çıkıyorum, bayağıdır suyun içerisindeyiz."

 

Elleri belimi bulduğunda beni kendine doğru çekti. Dudaklarını alnıma değdirdiğinde ellerimle omzuna tutundum. Çok sert bir teni vardı. Kaslı birisi olduğu içindi biliyordum ama yine de çarpan kişi kesinlikle zarar görürdü. Tıpkı benim burnum gibi.

 

"Gözden kaybolma." Dediğinde onun suda kalmaya devam edeceğini anladım. Ben yorulduğum için biraz kumsalda duracaktım.

 

"Bilemem artık." Diyerek parmaklarımı omuzlarından çektim ve ayrılmak istemiştim ki bileğimden tuttu.

 

"Bana bak!" dedi sinirli sesiyle. Gözlerimi tekrardan gözlerine çevirdim. "Baktığımda seni görebildiğim yerde ol."

 

"Tamam." Diye mırıldanarak ellerinin kıskacından kurtuldum ve kıyıya doğru yüzmeye başladım. Çakıl taşlarına basarak sudan uzaklaştığımda, çantama doğru ilerledim ve telefonumu alarak Buçe'yi görüntülü aradım. Saat farkı aramızda vardı ama uyandığı bir saat olacağı için sıkıntı olmazdı. Kısa sürede ekranda onun yüzünü de gördüğümde gülümsedim.

 

"Alo alo, Ahu Hanımla mı görüşüyorum?" diye espri yaptığında kıkırdadım.

 

"Evet kendisi şuan kumsalda yürüyor." Dediğimde kameranın yönünü çevirmiş ve etrafı göstermeye başlamıştım.

 

"Kızım nereye gittiniz, mükemmel görünüyor."

 

"Amerikadayız." Dediğimde etrafımı tamamen gösterdikten sonra yönü kendime çevirdim. "Fakat mükemmel olan bir yer daha var?" dediğimde hızla atıldı.

 

"Neresi kız?"

 

"Kaldığımız ev. Görmen gerek çalıştığım ev gibi lüks. Kendi evi sanırım. Çok büyük. Yani çok büyük demek bile az kalır o kadar diyorum."

 

"Hadi be."

 

"Tüm bunların sahibi beyefendi nerede?" diye imalı imalı sorduğunda gözlerimi devirdim.

 

"Yüzüyor."

 

Derin bir nefes aldı. "Bir şey yaşadınız mı?" diye sorduğunda hemen gözlerimi büyüttüm. Yanaklarımın kasıldığını hissederken kızarmaya başladığını anlayabiliyordum.

 

"Sussana birisi duyacak."

 

"Kızım soru sorduk ya."

 

"Sorma böyle sorular ayrıca yaşamadık. Yaşasam da bu özel bir mesele. Ben sana soruyorum muyum?"

 

Burun kıvırdı. "Haklısın aşkım. Ee başka şeyler anlat. Keyfin nasıl? Mutlu musun?"

 

Gülümsedim. "Mutluyum. Burası huzurlu fakat kafam karışık."

 

"Neden karışık bakayım?" dedi elinde duran kupadaki içecekten büyük bir yudum alarak.

 

Güneş de olsa kumun üzerine oturarak telefonu elimde tutmaya devam ettim. "O bana takılacak kız gözüyle bakmıyor. Çok ilgili, bir saniye nefes aldırmıyor."

 

İmayla gülümsemeye devam etti. Yok bu kız akıllanmayacaktı. "Nasıl bir ilgi. Bu ilgi seni rahatsız edecek cinsten mi yoksa hoşuna gidiyor mu?"

 

Rahatsız etmiyordu. Üstüne hoşuma gidiyordu. Fakat aceleci davranıyor gibi geliyordu. Hatta gibi değil öyleydi. Ben bu iş yerine gireli ne kadar olmuştu ki bana aşık olmuştu, anlamıyordum. İnanmalı mıydım onu da bilmiyordum. Fakat kalbimdeki ses beni ona yakınlaştırıyordu, bunu biliyordum.

 

"Ona çekiliyorum. Fakat bu beni rahatsız etmiyor."

 

Çakıl taşlarını kumların arasından almaya başladığımda hımm diye mırıldandı. Daha fazla sıcakta kalmaya devam edersem yanacağım için birkaç tane elime taşlardan alarak üzeri kapalı olan oturma yerine doğru adımlamaya başladım.

 

"Kalbine inan, o seni doğru yere götürecektir."

 

Kalbime inanmak istiyordum. Fakat yara almaktan da korkuyordum.

 

Buçukça gülümsedim. "Umarım." Diye kısaca mırıldandığımda bakışlarım şans eseri denize çevrilmişti ki onu gördüm. Denizden çıkıyordu.

 

"Neyse ben kapatıyorum, sonra tekrardan görüşürüz." Dediğimde o da görüşürüz dedi ama onun geldiğini anladığını biliyordum.

 

Telefonu kapatarak elimde tutmaya başladım. Bakışlarım denizden çıkan bedeninden akan suları takip ediyordu. Su damlası kaslarında dolaşarak yeri boyluyor karşımda inanılmaz bir görüntü oluşturuyordu. Sağ eli saçlarını düzeltmek için başına giderken kasılan kolunda çıkan kas kocamandı. Spora epey vakit ayırdığı belli oluyordu. Ya da devam ettirdiği, yoksa bu kadar sert olması mümkün değildi.

 

Kendimi ünlünün peşinde dolanan magazinciler gibi hissediyordum. Bir fotoğrafını çekmediğim kalmıştı.

 

Attığı büyük ama yavaş adımlarla buraya doğru ilerlemeye devam ederken kısıkça boğazımı temizledim. Bir an ağzım kurumuştu, suyu akması gerekirken...

 

Telefonuma dikkatimi verecektim ama bana bakmasıyla yakalandım ve geç kaldığımı anladım. Umarım bana bunu imasını yapmaz diye aklımdan geçirdim. Boş boş durmayı bırakarak havlusunu elime alarak ona uzattım. Bense havluya sarınmayı gerek duymamıştım.

 

Uzattığım havluyu parmaklarını parmaklarıma değdirerek aldığında bedenine sarmak yerine saçlarını sürttü. O da yanımda oturduğunda oturduğumuz yer ıslansa da ikimizin de umursadığı yoktu.

 

Sol elimin avucu içerisinde duran çakıl taşlarını çantamın küçük bölümüne koyduğumda sesini duyduğum için ona doğru döndüm.

 

"Acıktın mı?" Daha yeni kahvaltı yaptığımız için acıkmamıştım.

 

"Acıkmadım."

 

"Yorgun musun peki?" diye sorduğunda başımı olumsuz anlamda salladım. Saat 8'di. Burada bir saat civarı bir vakit geçirmiştik. Gün içinde tekrardan illaha ki girerdik herhalde. O denize girmeyi çok seviyor muydu bilmiyordum ama ben seviyordum.

 

"Sen yorgun musun?"

 

"Biraz." Diye yanıtladı beni. Aslında yüz ifadesinden yorgun olduğu belli olmuyordu fakat dışarıya vurmayı da sevmiyor olabilirdi. Bedeni ise dinç duruyordu, dimdik.

 

"Peki o zaman eve dönelim, sen dinlenirsin." Dediğimde sen demekte zorlansam da kendimi alıştırmayı çalışıyordum. O benim patronumdu fakat şuan tatildeyken siz demek de mantıksız geliyordu.

 

"İyi olur." Dediğinde başımı sallayarak oturduğum yerden kalktım. Üzerime elbisemi geçirerek, çantamı da omzuma attım. Gözlüğümü de bu sırada almayı unutmadım. Siyah gözlüklerimi gözüme geçirdiğimde harelerimin rahatladığını hissettim.

 

Yan yana yürümeye başladığımızda bir elini belime attı. Sıkıca kavradığında teması eşliğinde yürümeye devam ettik.

 

"Jetteyken benimle dinlenmediniz mi?" Evet, o benden önce kalkmıştı ama yine de biraz uyumuş olamaz mıydı? O kadar saat...

 

"Dinlendim." Dediğinde kaşlarım sorgularcasına çatıldı.

 

"O zaman neden yorgunsunuz, deniz mi yordu?"

 

Benimki de ne meraktı. Sormadan duramıyordum.

 

"Sen yanımdayken dinlendim. Fakat uyumadım." İşte şimdi gözlerim kocaman açılmıştı. Gözlük olmasa beni bu halde görecekti. Ona bakmadım, utandım. Ne yani beni mi izlemişti?

 

Sustum. Korhan'da sessizleştiğinde eve doğru yaklaşmaya başladık. Aslında o dinlenirken ben de bu sırada evi dolaşmak istiyordum. Çok güzeldi. Ve merak dolu sorularıma de cevap bulmuş olurdum.

 

Kapıdan içeriye girdiğimizde hala belimi bırakmadığı için adımlamayı bırakmış ve ona doğru dönmüştüm. Gözlüğümüzü çıkardık aynı anda.

 

"Evi dolaşmak istiyorum." Dedim aşağıdan aşağıdan ona bakarak.

 

"Dolaş. Ben yukarıdayım." Son lafında biraz kararsız kalmış gibi dursa da bunun sebebine bir anlam veremedim. Usulca yanımdan akıp gittiğinde ben de bakışlarımı etrafa çevirdim. İlk hangi odadan ve kattan başlayacağımı bilmesem de alt kata inen merdiveni gördüğümde merakım o yöne çevrildi.

 

Ama ondan önce ayaklarımı temizlemem gerekti. Hatta bir duş alsam iyi olacaktı. Bu yüzden yukarı odama çıkmış ve hemen dolabımın kapaklarına ilerlemiştim. İçerisinden rahat bir şortlu takım ve iç çamaşırları ayarladım. Banyoya ilerlediğinde küvet yerine duşa kabini tercih ettim ve ısısını ayarlayarak suyun altına girdim.

 

Ilık duş sayesinde deniz suyundan saçlarım şampuanla arınmış, bedenimi de kızarana kadar liflemiştim. Nedense bunu yaptığımda daha çok temizlediğimi hissediyordum.

 

Duştan çıkarak üzerime sarındığım bornozla odaya geçtim. Çıplak bedenimi kremledikten sonra kıyafetlerimi üzerime geçirdim. Islak saçlarımı da küçük bir havluya sararak bekletmeye başladım. Hafif nemini alsın sonra sıcak havadan dolayı zaten kurur diye düşündüm.

 

Çıkardığım eşyaları duşa girerken kirli sepetine atmıştım. Bornozumu da geri asarak, odadan çıktım. Evde çalışanların ruhu bile duyulmadığı için sessizlik hâkimdi. Bir kat aşağıya indiğimde bir merdivenin daha olduğunu gördüğüm yere doğru adımladım.

 

Bodrum katı da vardı demek ki.

 

Merdivenden aşağıya indiğimde gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Bir havuz olduğunu düşünmüştüm evin içerisinde ama bu kadar güzel olduğunu düşünmemiştim. Havuz doğal görünümlü taşlardan yapılmıştı. O kadar gerçekçiydi ki dışarıdaymış gibi bir izlenim sergiliyordu. Siyah çerçeveli camlarla etrafı dizilmiş, bol yeşillikle süslenmişti. Hemen bunun yanındaki odalara baktığımda saunanın da olduğunu gördüm. Bütün evi gezdiğimde evin gerçekten büyük olduğuna bir kez daha kanaat getirmiştim. Spor salonu, sinema odası, toplantı salonları gibi birçok eğlenceli oda da yapılmıştı.

 

Sıra bahçeyi gelmekti. Kahvaltı için geçtiğimiz kapıdan tekrardan geçmiştim. Bahçeyi dolaşmaya başladığımda çıplak ayaklarla çimenlerin üzerinde dolaşmaya başladım. Bahçenin mükemmel bir deniz manzarası vardı. Diğer tarafı ise orman olduğu için iki tarafa da gidebilme imkanı veriyordu.

 

Biraz daha manzarayı izledikten sonra içeriye geçecektim ki belimde hissettiğim ellerle dudaklarımın arasından çıkan çığlık aynı anda oldu.

 

"Şşh, benim." diyen sese ona aitti. Çok korkmuştum. Hem de çok fazlaca. Kalbim deli gibi atmaya başladığında için dışarıdan duyulacak hale gelmişti. Kendimi sakinleştirmeye çalıştım ama arkamdayken bu pek mümkün değildi.

 

"Siz yatmıyor muydunuz?" dedim ona dönmeden.

 

Nefesini ensemde hissedebiliyordum. Saçlarım havluya sarılı olduğu için ensem açıkta kalmıştı. Dudaklarını tam o noktaya değdirmesiyle başım istemeden de olsa geriye doğru gitti. Baskılarına devam ederken kısa bir süre geri çekildi. "Yatıyordum fakat." Dedi tekrar öptü.

 

"Sensiz uyuyamadığımı anladım."

 

Damarlarımdan akan kanın bile bir an donup kalacağını düşündüm. Sözleri hiç beklenmedik anda geliyor ve kalbime zarar veriyordu. Hayatım boyunca hiç heyecanlanmadığım kadar onun yanında heyecanlanıyordum.

 

Sensiz uyuyamıyorum demişti.

 

Temas bağımlılığından sonra bir de bunu diyordu. Onunla çok fazla yatmasam da bu durumu benimsemesi tuhaftı. Bir insan bir insana bu kadar çabuk nasıl alışırdı? O alışmıştı.

 

Ama nasıl?

 

"Bu da ne demek oluyor?"

 

Ona dönmek istedim ama izin vermedi. Dudaklarının izi hala boynumdaydı.Beni iyice kendine çekti ve resmen ona yapıştım.

 

"Aslında seninle işe başladığın gün tanışmadık."

 

Ne? İlk defa o gün tanışmadık demek isterken neyden bahsediyordu? Neler dönüyordu bilmiyorum ama içimde baş gösteren merak gittikçe azalmak yerine artmaya başlıyordu.

 

"Açıkça konuşur musunuz? Yoksa ben kafayı yemek üzereyim."

 

Dilini hissettim. Dudaklarından sonra bunu yapması bayılacak duruma getirmişti. Ne yapmaya çalışıyordu? Burada önemli bir mesele konuşurken yaptığı bu harekete anlam veremiyordum.

 

"Aslında barda tanıştık. Sen sarhoş olmuştun, tabi hatırlamaman normal. O gece seni kendi evime getirdim. Yani diyorum ki hikayemiz asıl böyle başlıyor."

 

Ne yani bütün bu tanımamazlıktan gelerek konuşmaları yalan mıydı? Günlerdir benden bu gerçeği saklamıştı. Peki benim olanları bilmeden burada çalışmayı başlamama ne demeliydi?

 

 

 

Loading...
0%