@rarbezrh
|
Külü ateşle korkutamazsın.
Geçmiş sen unutsan da hatırlamasan da senin önüne çıkmayı başarırdı. Kelimeler zihnimde karman çorman bir düğüm yapmış, düşüncelerle boğulmama sebebiyet vermişti.
Biz tanışıyorduk.
O büyük bir oyunculukla benden gerçeği saklamıştı. Nasıl anlamamıştım? Ya da onu ilk görüşümü nasıl unutabilmiştim?
Gözlerim şaşkınca gözlerini bulduğunda, kaşlarım anlamsızlıkla çatıldı. Derince yutkunduğumda "Ne zaman? Ne zaman tanıştık?" diye sordum.
Bakışları benim aksime gözlerime değil da başka bir yere baktığında baktığı yerin boynum olduğunu gördüm. Ondan bir cevap beklerken yüzünü yüzüme yaklaştırmasıyla eğilerek dudaklarını boynuma değdirdi. Gözlerimi kırpıştırdım. O ise öpmeye devam etti.
"1 yıl önce." Dediğinde kısa bir süre boynumdan ayrılmış tekrardan dudaklarını bastırmıştı. Elleri belimde olsa da ayakta kalmakta zorlandım. Başım geriye doğru düşerken nefesi tenime çarpmaya devam etti.
"Bir barda çalışıyordun, koca mekanda bir sen bir ben kalmışken bardan çıkmamak için sana içmeyi teklif ettim."
Anıların silik silik zihnime yerleşmesi, bir yapboz gibi düzene girmesine dönüşürken hatırlamaya başladım.
1 yıl önce Hırvatistan,
Zašto je danas ovdje tolika gužva? Burası bugün neden bu kadar kalabalık?
Karşımdaki kız gülümseyerek "Danas ima i privatnih kupaca, a uskoro dolazi još jedna grupa." Bugün özel alıcılar da var, yakında başka bir grup daha gelecek. Dediğinde başımı onaylar anlamda salladım.
Gözleri büyürken aniden elindeki bardağı bırakarak bana döndü. "Danas ću sigurno naći muškarca." Bugün kesinlikle bir erkek bulacağım.
Kahkaha attım. "ti si lud." Sen delisin.
İşimize geri döndüğümüzde yeni bir sipariş istendiği için hazırlayıp masaya doğru götürmeye başladım. Meyve kokteylini kızın özüne bırakıp geri çekilirken geri yerime doğru ilerledim.
Yüksek sesli müzik kulağımda bangır bangır çalmaya devam ederken bakışlarım açılan kapıya döndü. Büyük ve parlak bir ışıkla aralanan kapı kapanmasıyla tekrar karanlığa bürünmüştü. Bakışlarım gelenlere çevrildiğinde kalabalık bir grup genç adamla karşılaştım. Hepsinin üzerinde siyah takım elbise vardı.
Takım elbiseyle de kafa dağıtmaya gelinir miydi?
Geliniyormuş.
Bu daha demin bahsettiğimiz, gelecek olan kişilerdi. Onları için ayrılan bir masa vardı, onları yönlendirmek için dikildiğim yerden ayrılarak adamlardan önde durana yaklaştım. Sarı saçları mavi gözleri olan uzun boylu bir adamdı.
Jeste li vi bili ti koji su sinoć rezervirali? Dün gece rezervasyon yaptıran sen miydin?
Adam tip tip bana bakmaya başladığında ilk aklıma gelen konuşamıyor olmasıydı. Daha sonra arkasını dönüp arkasında duran adama dönüp konuştuğunda bu ihtimali de eledim. O zaman konuştuğum dili bilmiyordu.
Ben de çok hâkim değildim ama iş gereği adapte olmuştum.
"idemo dalje." Geçelim.
Esmer tenli, kahve gözleri olan adam bana hitaben konuştuğunda gülümsedim. Başımı onaylar anlamda sallarken ben önde olmak üzere onlar peşimden ilerledi ve arkalarda olan geniş masaya geçmelerine yardımcı oldum.
Daha demin benimle konuşan adama dönerek hangi dil bildiklerini sordum. İngilizce diye yanıtladığında, söylediği dilde nasıl içecek istediklerini sordum. Hepsi fark içecekler söylemeye başladığında en son esmer adam ne istediğini sormuştu.
"Kırmızı şarap." Dediğinde yanlarından ayrılmış ve istediklerini ayarlayarak geri götürmüştüm. İşimi geri döndüğümde gece yarısına kadar deli gibi çalıştım. Resmen pestilim çıkmıştı.
Gece boyunca tek bir masa için, düzeltiyorum tek bir kişi için çalışmıştım.
Esmer, kahve gözlü adam.
Bu gece bir kuyu gibi çekildiğim gözlerine bakarken bulmuştum kendimi. Ne zaman bakışlarım o tarafa kaysa bana bakan gözleriyle karşılaşmıştım. Kendimi diken üzerinde hissetmiştim gerim gerim gerilmiştim. Farklı bakıyordu, neden böyle bakıyordu anlamamıştım. İşime odaklanmaya çalışmış pek becerememiştim.
İnsanlar gelip gitti, bardaklar dolu boşaldı. Onun arkadaşları gitti, insanlar gitti ama o gitmedi. Slow bir şarkı çalarken etrafı toparlamaya başlamıştım. Bu akşam için bir kişi bulaşıkları yıkarken ben de etrafı temizlemeye başlamıştım. Tüm masalar bittiğinde geriye sadece tamamlanmayan bir masa kalmıştı.
Onun oturduğu, içkisini yudumladığı o masa.
Yutkunarak yanına yaklaşırken sessizce mırıldandım. "Jeste li već ovdje?" Daha burada mısınız?
Başını arkaya atarak ciddi bakışlarını üzerimde tuttu. Çok fazla içmişti ama bakışlarında bir bayıklık görememiştim. Sanırım alkol onu pek etkilemiyordu.
"Ići ću ako popiješ čašu sa mnom" Benimle bir bardak içersen gideceğim. demesini asla beklemiyordum.
Kaşlarım çatıldı. "Zašto želiš ovako nešto" Neden böyle bir şey istiyorsunuz?
"Samo se želim upoznati" tanışmak istiyorum sadece.
Sesinden geri dönüşü olmayacağını anladığımda inatlaşmak yerine sandalyelerden birisine oturdum. Tam dudaklarımı aralayacağım vakitte çalışan arkadaşımın sesini duydum. İşinin bittiğini ve benim mekanı kapatıp kapatmayacağımı sorduğunda onu onaylamış ve gitmesine izin vermiştim.
"Moje ime je Ahu." Adım Âhu.
Masaya doğru eğilerek biraz daha yakından baktı gözlerime. Aramızda bir sandalye vardı. Ama bu kadar mesafede bile boynundan yayılan kokuyu hissedebiliyordum. Ağır bir kokusu vardı, kullandığı parfümden dolayı.
Adını deli gibi kerak ederken sonunda sesini duydum.
"Korhan."
Adı Korhandı.
Bu gece onunla sohbet edip eğlendiğim adamın adı Korhandı. Bilemedim yıllar sonra onu unutacağımı. Unutmaktan sonra tekrardan karşıma çıkacağını.
...
Şimdiki Zaman.
"Hatırladım. Seni hatırladım."
Buçukça gülümsediğin gördüm ama yüzünü tam net seçemedim. Dudakları hâlâ tenimden ayrılmamıştı. Sanki ayrılmak istemiyor gibiydi. Ama ben bu önemli mesele karşısında konuşmak isterken o neler yapıyordu.
"Korhan ne yapıyorsun, geri çekil."
"İstemiyorum."
Ha, istemiyordu. E tamam o zaman kalsın!
"Sonra ben uyandığımda koltuğun üzerindeydim. Sense benim karşımda başını koltuğun boş kısmına yaslamıştın. Ağır bir baş ağrısı yüzünden dakikalar sonra hatırladığımda gözlerim kocaman açılmıştı ve sessizce çıkıp gitmiştim."
"Sessice çekip gittiğini sandın."
"O ne demek?"
"Senin peşini öyle kolay bırakmadım demek."
Of, kafam gittikçe karışıyordu. Bir de tane tane konuşmuyor muydu? Delirtecekti. Vallahi delirtecekti.
"Korhan doğru düzgün anlat şunu." Dedim sinirle ama tabi ki aldırmadı. Geri çekildiğinde artık anlatacak diye düşündüm ama yanıldım. Beni kucağına aldığında gözlerimi devirdim.
"Uykum var."
"Ya başlayacağım uykuna, anlat be adam."
"Senin iyice dilin uzadı, bir bakayım ister misin?" diye sorduğunda ben donmuş o ise yürümeye devam etmişti. Yanaklarımın kızardığını hissederken sustum. Bu suskunluk onun alayla gülmesine sebebiyet verdi.
Gül gül sen.
Onun odasına geldiğimizde beni usulca yatağın üzerine koydu. Kendisi de boşta kalan diğer tarafa geçtiğinde açık olan nevresimin içine yerleştik. Başını yastığa yasladığında beni de üzerine bir çırpıda çekiverdi.
"Uyandığımızda bana her şeyi anlatacaksın." Dediğinde bir şeyler mırıldandı. Gözlerini ise çoktan kapatmış burnunu saçlarıma gömmüştü. Uykum gelene kadar düşündüm durdum. En son gözlerimin kapanmasıyla derin bir uykunun kollarına çekildim.
Uyandığımda kararmış olan hava sebebiyle odanın aydınlığı gitmişti. Kirpiklerim kırpışırken bakışlarım ilk olarak beyaz tavanı buldu. Sonra sesli soluklarını duyduğumda ondan tarafa döndüm. Gözleri kapalıydı. Uyuyordu.
Göğsünden başımı kaldırdım. Bir elimi çeneme yaslayarak yüzünü seyretmeye başladığımda diğer elik usulca ve korkarak yüzüne tırmandı. Uzun kirpikleri vardı. Biz kadınlar onları uzatmak için bir sürü zaman harcarken erkeklerin neden böyle oluyordu?
Dolgun dudakları, hafif kalın kaşları vardı.
Tenine dokunmamla ellerimin titrediğini gözlerimle gördüm. Çok fazla dokunmadan saçlarına uzandım. Yumuşak tel tel saçlarına dokunmamla sıcak nefesini yüzümde hissettim.
"Biraz daha dokun."
Gözlerim büyüdü. "Hi! Sen ne zaman uyandın?"
Kirpikleri kımıldarken gözlerini gördüm. "Başını göğsümden kaldırdığında."
"Şey ben, saçında tüy vardı." Diyerek saçmaladığımda lafıma kaldığım yerden daha fazla devam edemedim.
"Hım anladım." Dedi gülerek.
"Gülme, döverim." Dedim ciddi hâle bürünerek. Parmağımı ona doğru kaldırmış tehdit eder gibi olmuştum. Tehdit ettiğin adama bak Âhu.
"Hoşuma gider."
"Benim elim terstir." Dedim inatlaşarak.
"Bak ya, bir göster bakayım."
"Sen geç dalganı ben kalkıyorum."
"Kalkmışken hazırlan, seni bir yere götüreceğim."
Yataktan doğruluktan sonra "Nereye?" diye sordum. Elini geriye doğru atarak ensesine sardı. Çıplak teninden dolayı kolundaki kas daha da öne çıkarken bakışlarım oraya kaymadan edemedi.
"Sürpriz." Dediğinde hiç şaşırmadım. Gizli saklıyı, oyunları seviyordu.
"Peki, ısrar etmiyorum. Nasıl giyinmeliyim."
"İstediğin gibi." Dedi kısaca.
"Peki." Dediğimde yataktan kalktım. Kendi odama geçmek için kapıyı aralarken son kez odaya doğru baktım. Ayağa kalkmıştı, banyoya doğru ilerliyordu. Bakışlarımı çekerek odama geldim ve dolabımın kapaklarını araladım. Uzun bedenimi saran elbiserimden birisini giyecektim. Altına da topuklu ayakkabılarımı çıkardığımda üzerimde sadece iç çamaşırlarım kalana kadar üzerimdekileri çıkardım. Elbiseyi giydikten sonra ilk makyajımı sonra da saçımı yaptım.
Çantamı da ayarladığım artık hazır olmuştum. Telefonu elime aldığımda arkadaşımdan mesaj geldiğini gördüm. Tam açacağım vakitte Korhan'ın sesini duydum. Daha sonra bakarım diyerek çantama koyduğumda sesin geldiği yöne aşağıya inmeye başladım.
"Ben hazırım." Dediğimde onu gördüm. Yine takım elbiselerinden birisini giymişti. Bana doğru döndüğünde harelerini bedenim boyunca gezdirdi. En son gözlerimde duraksadı.
"Yine çok güzelsin."
Başım aşağıya doğru eğildi. "Teşekkür ederim."
"Hadi çıkalım."
Arabaya geçtiğimizde nereye gittiğimizi bilmediğim o yolu seyretmeye başladım. Araba hızla asfaltlı yoldan ilerlemeye devam ederken arabanın içini dolduran telefon sesiyle melodinin bana ait değil ona ait olduğunu işittim.
Bakışları telefona kayarken birkaç saniye sonra aramayı yanıtladı.
"Signore mamma?" Efendim anne?
Annesiydi.
"Sono in America, cosa è successo?" Amerikadayım, ne oldu bir sorun mu var?
Bir süre karşı tarafı dinledikten sonra derince yutkundu. Boğazını temizlediğinde bakışları kısa süreli bana kaydı. Yine bir şeyler dönüyordu. Ne olduğunu merak etmeye başlamıştım.
"Ok mamma, ci vediamo lì" Tamam anne orada görüşürüz.
Telefonu kapattığında geri ceketinin iç cebine yerleştirdi. Bana baktığında ben de ona baktım. Kalbimde baş gösteren sıkıntıyla dudaklarımı araladım.
"Ne oldu? Bir problem mi var?"
"Yok."
"Orada görüşürüz dedin, ne demek istedin."
Direksiyonu sağa döndürerek başka bir yola girdiğinde, ışıklara yakalandık. Bu sefer rahatça başını bana çevirmişti. Bense bütün dikkatimi ona vermiş bir cevap beklemeye başlamıştım.
"Annem." Dedi derin bir nefes alarak. Öyle yavaş konuşuyordu ki kelimelerinin arkasına geçip onları ittirmek istiyordum. Mümkün müydü? Eğer işime yararsa gerçekten yapmak istiyordum.
"Amerikadaymış, birazdan benim evime geçecekmiş."
Gözlerim büyüdü. Yanlış mı duydum diye düşündüm ama yüz ifadesi pek de öyle olmadığını gösteriyordu. Ne yani şimdi annesi buraya mı gelmişti? Ama ben vardım. Yani benim olduğumu biliyor muydu? Bilmiyorsa ne olacaktı? Beni kim olarak tanıtacaktı? Ya da ben kendimi nasıl tanıştıracaktım.
Ben hiç rahat bir gün geçiremeyecek miydim?
Sanırım bu en büyük stresti.
Onun annesi...
|
0% |