@rarbezrh
|
Bendeki sen, bana yeter.
Arkadaşımdan duyduğum haberin ardından yaklaşık olarak bir saat görüntülü konuşmuştuk. En yakın arkadaşım olunca böyle haberlerin de değeri artıyordu. Bütün ayrıntıları anlatmıştı. Sevgilisi muhteşem bir evlilk teklifi etmişti. Romantik adamdı vesselam.
Arkadaşım hissetmiş gibi özenerek giyinip gitmişti. Zaten mekan da güzel giyinilmeyecek gibi değildi. Pahalı olduğu fotoğraflardan bile belli oluyordu. Zaten çocuk zengin biriydi ama bu kadarını da beklemiyordum.
Konuşmamızın ardından Sofia Hanımdan rica isteyerek yukarı odaya çıkmıştım. Korhanla gittiğim yemekten beridir üzerimdeki elbiseyi çıkarmamıştım. Bunaldığım için üzerimi değiştirmemin ardından yüzümdeki makyajı temizleyerek arınmıştım. Rahat şort ve tişört giydiğimin için serinlerken merdivenlerden aşağıya inerek salona baktığımda onları olduğu yerde göremedim. Daha sonra seslerini işittim ve bahçeye doğru ilerledim. Çok geçmeden Türkçe şarkı olduğunu fark ettim. Annesi ya ezberlemişti ya da Türktü. Bilmiyordum. Merak ettiğim için de soracaktım.
Çalan şarkıyı ezbere bildiğimden dolayı sevinirken sonunda yanlarına ulaştım.
Ben öyle birini sevdim ki
Balı ve zehiri vardı
Beni ilk fark eden Korhan oldu. Gözlerinin odağı gözlerimi bulduğu için içimi tuhaf bir heyecan kaplarken sendelememek için kendimi zor tuttum. Derince yutkunurken, onun birkaç adım uzağında kaldım. Çok sürmeden parmakları ellerime uzanarak beni kendine doğru çekti. Bedeni bedenime sertçe çarptığında ardı ardına aldığım nefeslerin tıkanacağını sandım.
O alamadığım nefese destek çıkmak ister gibi sıcak nefesini yüzüme çarptığında, onun annesinin dilinden dökülenlerle dans etmeye başladık. Hafif esen rüzgar saçlarımı sırtıma doğru savurmaya başladığında ise bile bakışları gözlerimden çekilmedi. Bu etki öyle arttı ki ona çekilip kaybolmaktan korktum. Sahi neden beni içine çekmesine deli gibi korkuyor, hem de çok istiyordum.
Geceler kadar karanlık
Gözleri vardı
Onun geceler kadar karanlık gözleri vardı. Benimse kapkara saçlarım. Hangisi daha etkili diye soracak olursanız benim cevabım gözleri olurdu. Gözleri beni çeken unsurlardan birisiyken en fazla ızdırap veren de oydu.
"Come madre, piangerò di fronte a questa armonia." Bu uyum karşısında bir anne olarak ağlayacağım.
Şarkıyı kendi çapında bitirmişti. Eki sözler hâlâ devam edecekti ama son bulmayı tercih etmiş ve zihnimizde dönmeye başlamıştı. Belki de ilk dans şarkımız bundan ibaret olmuştu. Şuan farkına varıyordum ama ilk dans edişimiz olmuştu.
Annesi Türk olsaydı Türkçe konuşurdu ama konuşmuyordu. Dilini mi bilmiyordu?
Sessiz kaldık. Bu sessizlik karşısında nedense çekinirken kollarımı artık boynundan çekme kararı aldım ve çektim. Onun ise elleri belimde sarılı kalmaya devam etmişti. Kısıkça boğazımı temizlerken bakışlarım gözlerinden çekilerek annesini buldu. Bize gülümseyerek bakıyordu. O yüzden ben de gülümsedim. Koltuklardan birisine oturmak için adımlarken Korhan da peşimden gelmişti. Rahat beyaz renkteki koltuklardan birisine oturduğumda çok geçmeden o da yanıma oturdu.
Nedense gülesim geldiği için gülümsedim. Sonra aklıma gelenlerle dudaklarımı araladım. "La tua voce è molto bella." Sesiniz çok güzel.
Gerçekten de öyleydi. Kendisini de tanımayınca yeni şeyler öğrenmek güzel hissettiriyordu. Sesimi duymasıyla bana doğru dönerken o yüzünde eksilmeyen gülümsemesiyle konuşmaya başladı. Annesini sert birisi diye tahmin etmişken tam tersi bir kadınla tanışmış gibiydim.
"Vado sul palco." Sahneye çıkıyorum Dediğinde ise şaşırmıştım. Söyle baktığımda o ortama yakışacak güzel bir kadındı. Sesi de güzeldi, neden yapmasındı ki.
"Mi piacerebbe ascoltarlo un giorno." Bir gün dinlemek isterim.
"volentieri." seve seve.
"Ti dispiace se mi ritiro nella mia stanza?" ben odama çekilsem sizin için sorun olur mu?
Sofia Hanımın söyledikleriyle şaşıra kaldım. Bu naif kalbi karşında kalbim yumuşacık oldu. Korhan benim adıma sorun olmaz dediğinde ben de katılmayı unutmamıştım. Bizim onayımızın ardından yavaş yavaş bahçeden çıkarken ikimiz baş başa kaldık.
"Film izleyelim." Ellerimi tutarak beni çekiştirmeye başladığında ayak uydurmaya çalıştım. Adımları hızlı olmasa da bana göre büyük adımlar atıyordu. İçeriye girdiğimizde salonun aksine farklı bir odaya doğru yürümeye devam ettik. Araladığı kapının ardında görünen sinema odası tarzında dizayn edilmiş alan karşısında artık şaşırmayı bıraktım çünkü evde yeterince farklı şey görmüştüm.
Geniş rahat koltuklara kurulduğumuzda arkama doğru yaslandım. Ayaklarımın da ileriye doğur uzatırken o da bu sırada kumandaya uzanmış ve televizyonu açmıştı. Nasıl tarz filmlerden hoşlanıyordu bilmiyordum ama ben aşk filmlerine bayılırdım. Biraz da işin içine aksiyon girince daha da güzel oluyordu.
Ama onun romantik bir filmden hoşlanacağını da düşünmüyordum.
Ön yargılar, ön yargılar...
"Romantik bir film bekleme benden." Dediğinde içimden çoktan hak vermiştim. Zorla da izletecek halim yoktu. Herkesin kendine göre bir zevki oluyordu.
"Aksiyon açtın sanırım?" Dedim ekranda yazan filmin ismine odaklanırken. Konuşmak yerine hıhım gibi bir kelime mırıldandığında ses tonu karşısında içim gıdıklandı. Kısıkça boğazımı temizledim. O da arkasına yaslandığında kolu koluma çarptı. Kalbimideki çarpıntı tekrar ve tekrar baş gösterdi.
Filme daha yeni odaklanmışken beni kendine doğru çekti ve resmen bedenine yapıştım. Hızlı hızlı çarpmaya başlayan kalbim sayesinde deliye döneceğim sanırken nefesi saçlarımın arasına çarpmaya başladı. Boynundan akıp giden o koku burnuma doluştuğunda her şeyin aleyhime hareket ettiğini anladım.
Bundan sonra hiç filme odaklanamadım. Öylece ekrana baktım. Silah sesleri duydum ama hiç tepki bile vermedim. Kas katı bir şekilde durmaya devam ederken o fark etmedi sanıyordum ama dakikaların ardından sesiyle derin bir nefes almak zorunda kaldım.
"Niye put gibisin?"
Ne diyeceğimi bilemedim. Sanki bütün kelimelerim tükenmiş gibi hissettim. Neysek sözüne Kiğı yerden devam etti.
"Ben birkaç rahatlatma yöntemi biliyorum ama," dediğinde aniden aklıma gelenlerle kaşlarım seri bir şekilde catildi ve yerimde doğruldum.
"O ne demek! Sen yine neler kast ediyorsun biliyorum ama ben o kızlardan değildim demiştim." Dediğimde bir şey söylemesine izin vermeden koltuktan kalktım ve kapıya doğru ilerlemeye başladım. Adım seslerini duydum ama aldırmadım. Kapıyı açtım ve merdivenlerden çıkmaya başlayacaktım ki birden havalanmamla korktum. Çığlık atamadım çünkü annesi bu evdeydi. Yanlış anlardı ve ben yanlış anlaşılmak istemiyordum.
"Benim asabi sevgilim. Ben seninle ne yapacağım?"
Beni kucağına almıştı. Fakat sözleri karşısında havalanmak yerine düşmüş gibi hissediyordum. Ama inatçı tarafım ağır bastı ve "yol yakınken dön istersen." Dedim. Güldüğünü işittim. Ben gülmüyordum beyefendi!
"Yol çok uzundu. Dönmüşe benziyor muyum?" dediğinde ağzıma lafı tıkamıştı. Sustum. Yürüdü, yürüdü ve sonunda bir odaya girdiğimizde anladığımda ışığı açmadan ilerlemeye başladı. Bu karanlık karşısında ben bir şey görmezden o görüyor ki ilerleyebilmişti. Ufak çaplı bir ışık yandığında baş ucu lambasını yaktığını anladım. Ve onun odasını öğrenmem de ardından gecikmedi.
Yine beni kendi odasına getirmişti.
Temas seviyor diyorum anlamıyorsunuz.
"Bu gece benimlesin."
"Peki ya seninle olmak istemiyorsam." Dediğimde pek de tınlamadan "Bu söylediğini inanarak mı dile getiriyorsun?" diye sordu.
Haklıydı.
"Ben uyumak değil de biraz konuşmak istiyorum." Dediğimde mırın kırın sesim karşısında lafı uzatmadan söyledim. "Açıkçası seni tanımak istiyorum. Biliyorum, seni internet üzerinden araştırabilirim fakat ben bunu istemiyorum. Herkesin bilmediği yönlerini öğrenmek istiyorum. Beni anlıyorsun değil mi?"
Başımı yatak başlığına yasladım ve bakışlarımı rahatça ona çevirdim. O da tıpkı benim gibi arkaya yaslanmıştı. Yarım açılmış olan yorgan sayesinde ayaklarımı jceriye sokarken o dışarıda kalmıştı.
"Ne merak ediyorsun?"
"Çocukluğunu. İlk bunu merak ediyorum."
Konuşmak istemeyecek sandım fakat öyle olmadı. Titrek bir soluk aldığında sığınmak istediğim göğsü hızla inip kalktı. Dokunmak ve o hissettiğim sızıyı dindirmek istedim. Çocukluğunda yaşadığı bir şeyler varmış gibi hissediyor ve bu hislerimin yalan olmasını diliyordum. Çünkü çocuklukta yaşanmış acı başka bir acıya benzemezdi.
"Sana anlatabileceğim tatlı bir çocukluğum, güzel anılarım yok. Fakat para kazanmak için çalıştığım sanayi ortamını, bulaşık yıkadığımı ve dikim yaptığımı anlatabilirim. Aslında zengin bir ailenin çocuğuyum. Annem ve babam doktor. Mesleki gereği düzenlenen bir programda tanışmışlar. Annem orada şarkı söylerken babamın gözüne çarpmış. Aslında annemin çok iyi bir doktorluk puanı olmamasına rağmen babam yanına yakışsın diye annemi çalıştığı hastaneye soktu. Dış görünüşün epey önemli olduğu bir baba modeli."
"Böyle bir baba insanlara karşı iyi bir rolü olsa da bana beş kuruş vermeyen adamdı. Eğer bu haldeysem hepsi kendi emeğim."
Hissettiğim iki duygu acı ve hüzündü. Tabi biraz da şaşkınlık. Duyduklarımı sindirmekte zorlanırken onun yaşadığını bilmek kötüydü.
"Fakat benim sana gurur duyulacak bir adam olduğunu anlatacak kadar nefesim var."
Gülümsedi. Belki de bu zamana kadar en içten gülümsemesini bana bahşetti. Sanki karşımda kocaman bir adam değil de çocuk varmış gibi hissettiğim için naifçe gülümsedim. Dayanamadım ve ne kadar bli etmemeye çalış da hüzünlü bakan gözlerine doğru uzandım ve dudaklarımı değdirdim. Ona attığım ikinci büyük adımmış gibi
"O zaman bırak da nefesimiz yettiği kadar birbirimize yetelim."
SON
Korhan yaralı ama bir o kadar da güçlü karakter.
Bütün başarısı kendi emeği sayesinde. Ne güzel güçlü bir adamı yazmakk.
Bol öpücük, Bir Çift Göz Okurları.
|
0% |