@rarbezrh
|
10.9.24
🖤
lütfen yorum yapın.
Korhan'ın ağzından.
İptila.
Düşkünlük, tiryakilik.
Yıllardır sevdiğim bu kadına olan aşkımı bu kelimeyle anlatabilirdim. Düşkünlüğüm yıllardır sürüp gitti. Onun benden haberi olmadan aldığı nefese kadar her şeyini takip ettim. Bu yanlış mıydı? Belki evet fakat ben bu yanlışı yaparken bile kendime engel olamamıştım. Akıl denen o şey onu düşünürken kayboluyordu.
Korhan Franco ilk defa bir kadına âşık olmuştu. Hoşlantı değil, âşk diyordum. Çünkü benim ona bağlılığık basite alınacak bir konu değildi. Yıllardır neden bekledin diye sorarsanız, bir cevap veremezdim. Belki de onun bana geleceği zaman belli ve ben o zamanı beklemiştim.
Şimdi ise onu benin evimde çalışacağını anladığımda, hiçbir prosedüre bakmadan kabul etmelerini söylemiştim. Ayrımcılıktı belkide fakat ben bana gelen kadına başımı çeviremezdim. Kabul ettim, onu evime. Kalbime.
Kalbime sokmaya çalıştığım o kadının bu gece kalbini kırmıştım. Hem de en büyük yarasından kanatarak. Bir daha konuşak da, o beni affetse de ben kendimi hep bir yerlerde affetmeyecektim. Bu canı bir kere yaksam, bir ömür bedelini öderdim. Hayatın kanunu bundan ibaretti. Sen istesen de istemesen de bu böyleydi.
Yatakta boylu boyunca uzanıyordu. Dayanamamış yanına gelmiş, izliyordum. Göz altlarındaki yaşlar ve göz kapaklarının şiş olduğunu gördüğüm her saniye bir zulüm gibiydi. Canımın yandığını hissediyordum. Hiçbir zaman fiziksel bir acıdan korkmaz, canım yanmazdı. Fakat ikinci kez ruhsal olarak canımın yandığını hissediyordum. Birincisi benim canımı yakareken, ikincisinin canını benim yakmama rağmen ben de yanıyordum.
Parmaklarım usulca saçlarında geziniyordu. Kapıyı kilitlemesinin ardından deliye dönmüştüm. Yaptığım hata içimi yiyip bitirmişti. Bir süre ses gelmeyince, yedek anahtarı alarak içeriye girdim. Onu yatağın bir köşesinde büzüşmüş halde görünce kahroldum. İşte o an dilimi kesip atmak istedim. Gerçekten istedim.
Dakikalar saatlere dönüşmüş müydü bilmiyorum ama dış kapının sesini duyduğumda annemin geldiğini anladım. Karanlık odadadan çıkmak için usulca yanından kalktım ve anneme merdivenlerde karşıladım. Ara yerin ışıklarını yürüyebilmek için açmıştı. Bu yüzden göz göze geldik.
"Non hai dormito?" Uyumadınız mı?
Başımı olumsuz anlamda salladım. "No." Hayır.
"C'è un problema?" Bir sorun mu var?
Vardı. Hem de çok büyük bir sorun. Benimle konuşmadığı sürece geceleri uyutmayacak kadar önemli bir sorun. Onun yüzünü görmemek bile bana cefayken konuşmamak daha zordu. Şimdi ise ne yapacağım konusunda bir fikrimin dahi olmaması beni deli ediyordu.
"L'ho sconvolto." Onu üzdüm diye mırıldandım. Bütün yaptığım hatayı iki kelimeye sığdırdım. Annem konuyu anlamış gibi üzülen gözlerle bana doğru baktığında kaşlarını da bir yandan çattı.
"Cadi in ginocchio se vuoi, ma perdonati comunque." İstersen dizlerine kapan ama yine de kendini affettir.
Benim de amacım bir an önce kendimi affetirmekti. Ve bir daha bu konuyu gün yüzüne çıkarmamak.
"Perdonerò me stesso." Kendimi affetireceğim.
Annemle biraz daha lafladıktan sonra yorgun olduğunu için odasına çıkmıştı. Ben de mutfağa giderek içki şişesini dolaptan çıkardığımda doldurduğum bardağı hemen dikledim. İkinci bardağı da doldurmak yerine direkt şişeyi elime aldım ve ışıkları kapatarak mutfaktan çıktım. Adımlarım beni onun yattığı yatak odasına doğru adımlamaya başlarken ayaklarım benden izinsiz hareket ediyordu. Karanlıkta ilerlemeyi tercih ederek odaya ulaştığımda onu aynı şekilde uyumaya devam ederken gördüm. Yanına uzanmak yerine elimdeki şişeyle camın kenarına oturdum ve içkimi yudumlamaya başladım.
Usul usul sermest olduğumu hissederken bakışlarımı bir an olsun yüzünden çekmemiştim. Yavaşça kımıldadığını hissederken kısık gözlerim hemen büyümüş ve usulca yerimden kalkmıştım. Bu sefer adımlarım onun yanını bulmuş yatağın dibine çökmüştüm. Kımıldayarak gözlerini araladığında kâbus görmüş olma ihtimali ile parmaklarım saçlarına uzandı. Usulca okşarken göz göze geldik.
"Bebeğim, ben buradayım." Dediğimde kendine gelebilmiş miydi bilmiyordum.
"Sen de gitmeyeceksin değil mi?" dediğinde dudaklarının arasından çıkan kelimelere mi kahrolsam yoksa ses tonuna mı bilemedim. Karşımda hep bir kız çocuğu varmış gibi hissetsem de şimdi farklıydı. Onu ilk defa sakın gorüyordum. Bana baş kaldıran o kadını istiyordum. Hep güçlü olmasını, bir tek bana güçsüzlüğünü göstermesini umut ediyordum.
Başımı olumsuz anlamda salladım. "Benim senden gitmem mümkün değil."
Hafifçe gülümser gibi oldu ama uykulu haliyle beceremedi. Derin bir nefes vererek alnına dudaklarımı değdirdim sesini duyduğum an geri çekildim.
"Alkol kokuyorsun."
O böyle söyleyince elim ayağım birbirine dolandı. Benden tiksindiğini, iğrendiğini düşündüm. Kısık gözlerinden gözlerimi çekerek banyoya doğru adımladım ve soğuk duşun altına girdim. Kısa sürede kokudan arındıktan sonra yedek bornozlardan birisini üzerime geçirmiş ve dişlerimi fırçalamıştım. Tekrardan odaya geri döndüğümde kısık gözlerle camdan dışarıyı seyrettiğini gördüm.
"Geldim bir tanem."
Alnıma dudaklarını değdirdiğimde göz kapakları kısa süreli kapandı. "Üzerimi giyinip geliyorum." Dediğimde başını olumsuz anlamda salladı.
"Gitme." Dediğinde bu söylediği karşısında şaşırdım.
"Tamam yavrum gitmem."
"Ama giyinmezsen de üşürsün." Dediğinde yaptığım hatadan sonra bile beni düşünmesi kalbimi daha da acıttı.
"Senden önemli değil." desem de beni dinlemedi ve yattığı yerden doğruldu.
"Birlikte gidelim." Dedi kısık sesiyle. Şaşırmayı bırakarak kollarımı belime doladım ve onu kucağıma aldım. Bu sefer şaşırma sırası ona gelmiş gibiydi. Küçük çığlığı kulaklarıma çalındığında odadan çıkarak kendi odama girdim. Küçük bedeni kucağımda daha da küçüldü. Hoşuma gidiyordu, küçük bedenini sarıp sarmalamak.
Yatağın üzerine küçük bedenini koydum ve dolabıma doğru ilerledim. Kendime iç çamaşırı ve pijama takımı çıkardığımda gözlerine baktım. Yanımdan ayrılmamamı istiyordu fakat üzerimi de yanında giysem utanırdı. Bu yüzden izin ister gibi gözlerine baktım ve çok geç olmadan anladı.
Gözlerini kapattığında havluyu bir kenara koydum ve üzerimi giyindim. "Açabilirsin." dememin birkaç saniye sonrasında kirpikleri kıpraştı. O gözlerini açtığında ben çoktan yanına varmıştım. Onu kendime doğru çekerek göğsüme yasladığımda sırtı bedenime değmiş cenin pozisyonu almıştık. Yüzüm saçlarının arasına karıştığında derin bir soluğu içime çektim.
Özlemiştim.
Bu kısa sürede bile.
Sessiz nefeslerini işittiğimde kısa sürede uykuya daldığını hissettim. O uyudu, bense yaptığım hatanın pişmanlıyla kavruldum.
Âhu'nun ağzından.
İtalya'ya geri dönüyorduk.
İnadım inattı ve Korhan'ı süründürmekte kararlıydım. Ona darıldığım gecenin sabahında gözlerimi kollarında uyanarak açmıştım. Gece konuştuğumuz şeyleri bile hatırlıyordum ama önemsemedim. Sabah yanından kalkmıştım. O benimle konuşacağını düşünse de ben ona sen görürsün bakışları atmıştım.
Şimdi ise uçaktaydık. Ayrı koltuklarda otursak da onu hep yanımda buluyordum. Nereye geçsem oraya geliyordu. Kızsam da umursamıyordu. Ve böylece ondan uzak kalmam pek mümkün olmuyordu.
İtalya'ya erken dönmemizin sebebi küs olmamız değil artık arkadaşımın yanında olmam gerektiği içindi. Düğün yaklaştığı için yapmamız gereken işler vardı. Bu yüzden onları hallederek azaltmak istiyorduk. Mutlu gününde yanında olamamıştım, şimdi destek çıkmak istiyordum.
Uçakta yemek servisi başladığında yine ona bakmadan önümdekileri yemeye başladım. Acıkmış hissediyordum.
"Bundan da ye, tadı çok güzeldir." Dediğinde yine pas vermeye çalıştığını anladım. Fakat ben o pası karşılamadım. Ve iyice sinirlendi.
"Nereye kadar sürecekse, oraya kadar peşinden geleceğim."
Pes etmeyeceğini biliyordum.
"Benim için sıkıntı yok."
"Benim için de."
Yemeğimizi bitirmiş ve uzun yolculuğun geçmesini bekler hâle bürünmüştük. O artık dayanamamış ve işle ilgili meselelerini halletmişti. Bense bu sırada telefonumdan elbise bakmakla meşguldüm. Uzun bir süre elbise bakmış beğendiklerimi kaydetmiştim. Ama bir tanesi vardı ki içime çok sinmiş fakat pahallı olduğu için çok çalışmam gerekiyor sinyalini vermişti.
Bu elbiseyi almak istiyordum. İçimde kalsın istemiyordum. Bir de arkadaşımın düğünü olacağı için özenmek şarttı. Heves ediyordum. Sonuçta on tane arkadaşım yoktu. Tabi arkadaşım vardı ama yakın olduğum tek bir kişi vardı.
"Ne yapıyorsun?" Daldığım noktadan bakışlarımı sesiyle çektim ve ona baktım.
"Kıyafet bakıyorum." Dedim saklama gereği duymadan. Alnını kaşıyarak dikkatini bana verdi.
"Düğün için mi?"
"Evet." Dedim kısaca.
Durdu, durdu sonra da "ben davetli miyim?" diye sordu.
Omuz silktim. "Bilemem artık." Derken sesim nazlı niyazlı çıkıyordu.
O da anlamış olacak ki " Severim nazını." Dedi. Gülümsüyor muydu o?
Yüz vermedim tabi. İç sesim aynen böyle devam et dedikçe geri adım atmıyordum. Ne zamana kadar sürecekti bilmiyorum ama gittiği yere kadar gidecektim.
Ta ki "Yarın seni bir yere götüreceğim." Diyene kadar gardımı indireceğim sandım. Merakla ona doğru döndüm ve nereye? diye sordum.
Onun verdiği cevap ise "sürpriz." Demek oldu.
SON
Acaba sürpriz ne?
Bol öpücük, Bir Çift Göz okurları.
|
0% |