@rarbezrh
|
Benim gibiydi. Ben de karşımdaki bu kadın gibi buradan gitmemek için çalışacaktım. Umarım beni sever ve kalmama izin verirlerdi.
"Sizin gibi uzun yıllarım olsun istiyorum."
Çok istiyordum.
"İnşallah kızım." Dedi içtenlikle. Daha yeni konuşmamıza rağmen içim hemen ısınmıştı. Burada anlaşbileceğim tek insan bu kadın olacakmış gibi duruyordu.
"Evli misin kızım sen?" diye sorduğunda şaşırdım. Yaşım 23 olmasına rağmen küçük gösteren birisiydim. Minyon tipli olmaktan hep nefret etmiştim ve hâlâ da ediyordum. İnsanlar bunun iyi bir şey olduğunu söylese de ben inkâr ediyordum.
"Yok evli değilim, sevgilim bile yok ki benim." Dedim açıklama gereği duyarak.
"Anladım. İster misin bir tabak?" diye sordu yaptığı tatlıyı göstererek.
"Olur. Güzel görünüyor, ellerinize sağlık."
"Afiyet olsun." dediğinde sandalyeden kalkarak dolaptan pasta tabağı çıkardığında yaptığı tatlıyı tabağa koydu.
"Adı nedir bunun? İlk defa görüyorum." Tabağa yaptığı tatlıdan iki tane koyduğunda ellerini yıkayarak bana döndü. "Sandviç kek."
Küçük bir ısırık aldığımda tadını beğendiğim için ardından hemen bir ısırık daha aldım. Zevkle yemeye başladığımda aç olduğum için mideme iyi gelmişti. Sabah stresten bir şey yiyememiştim. Gerginlik ben de böyle kötü etki yaratıyordu.
"Korhan bey çok sever bunu, o yüzden yaptım. Zaten başka tatlı yediği de yok." dedi bundan hiç memnun değilmiş gibi.
Korhan.
Adı buydu.
Acaba nasıl birisiydi? Elbet bir gün göreceğim için bu soru işaretini aklımdan bir kenarıya attım. Nereden bilecektim ki hiç aklımdan çıkmayacağını.
"Peki bu tatlı neden?"
"Özel bir anlamı yok aslında, bu tatlıyı yemeye ben alıştırdım onu, zorla yedirmiş olabilirim." Diyerek kıkırdadı. Demek tatlıyla arası yoktu
"Yaa sevindim, kesinlikle tatlılarınızı herkes tatmalı."
"Utandırdın beni." Dedi başını eğerek.
Sevil teyzeyle arayı iyi kaynatmıştık. Akşama kadar sohbet ettiğinizde havanın kararmasıyla o akşam yemeği için işe koyulmuştu. Ne kadar yardım etmek istesem de herkesin işininin ayrı olduğunu dile getirmişti. Kuralları bozmamak adına susup kabullenmiştim. Diğer kızlar masaya kurmaya başlamıştı, ben de son kez odayı kontrol etmek için yukarı çıkmıştım. Odaya girdiğimde dolaplardaki kıyafetlerin düzenine dikkat etmiş, odanın içindeki bir diğer oda olan banyoya da bakmayı unutmamıştım. Her şey güzel görünüyordu, göze çarpan bir şey yoktu.
Odanın kapısını kapatarak merdivenlerden indiğimde, telefonumun titremesiyle bakışlarım ekrana kaydı. Ekranda gördüğüm şey Korhan Bey'in geldiğini yazan bir bildirim şeklindeydi. Sistemin garipliği mi desem saçmalığı mı karar verememiştim. Bu kadar teknoloji iyi bir şey miydi?
Telefonumu şortumun cebine sıkıştırarak dış kapıyı araladığımda gördüğüm şey iri cüssesine giymiş olduğu siyah takım elbiseli bir adamdı. Büyük adımlarıyla buraya doğru gelmeye başladığında tökezlememek için kendimi sakinleştirmeye başladım. Kapıyla birlikte dik dururken, sonunda kapıya ulaştı ve hızlıca dudaklarımı araladım.
"Hoş geldiniz efendim." Dedim sesimin tirememesine özen göstererek. Kahve gözleri gözlerime değdiğinde kıpraştı. Bakışlarını çektiğinde merdivenlere doğru ilerlemeye başladı. Ne ara ulaştı merdivenlere anlamamıştım bile. Topuklularımla koşarak ona yetiştiğimde bana bakmadan konuştu.
"Duş alacağım." Dedi kısaca. Evet duş alacaktı. Ne yapıyorduk? Ne yapıyorduk? Kıyafet çıkaramam gerekiyordu. O banyoya geçerken giyinme odasına geçtim. Acaba duşu hızlı mı alıyordu?
Bakışlarım nasıl bir kıyafet çıkaracağımı bilmediğim için öylece kıyafetlere bakarken arkamda hissettiğim bedenle öldüğümü sandım. Aynen şuanda ölüm fermanım imzalanmıştı. O arkamdaydı. Nefesini açıkta kalan boynumda hissettiğimde, kavruluyorum sandım. Sanki odadaki hava bir anda azalmış beni nefessiz bırakmıştı.
"Şey," dedim titreyen sesimle. Kendime küfrettim içimden. "Ben ne giyeceğinizi bilemedim."
Göğsü göğsüme yaslandığı için gerim gerim gerilmiştim. Başımın iki yanında uzanan elleriyle eşofman ve tişört çıkardı. Derin bir nefes alarak ellerini geriye çektiğinde "Fark etmez." Dedi. Sesinin tınısı içimi bir tuhaf ederken bu tuhaflığın amacını anlayamadım.
"Anladım."
Derin bir nefes alarak arkamı döndüğümde gözlerimi kocaman açtım. Sonra yaptığım hatayı fark ederek geri kapattım. Çıplaktı. Esmer teni gözlerimin önündeydi. Belinin altındaki siyah havluyu kısa bir zaman olsa da görebilmiştim. E tabi, adam duştan yeni çıkmıştı. On saat ne çıkaracağım diye düşünürken ne yapsaydı? Oturup kıyafet gelecek diye beklese miydi?
"Siz, siz çıplaksınız." Dedim nefes nefese. Beni yanlış anlamasından öyle korktum ki daha yeni kapanan dudaklarım tekrardan aralandı. "Ben bir şey görmedim gerçekten." Gözlerim kocaman açmıştım fakat ellerim yüzünden göremiyordum.
"Oniks." Dedi bir anda. Ne dediğini anlayamadığım için sorma gereği duydum.
"Anlamadım efendim?" dediğimde hâlâ ellerim gözlerimi kapatmış bir şekilde durması sinirini bozmuş gibi ellerime dokunduğunda, onları geriye doğru çekmişti. Açıkta kalan gözlerimle çekingen bakışlar attım. Utanıyordum.
"Kaç kız görmek için can attı. Ama sen, gözlerini kapatıyorsun." Dedi ses tonu şaşkınlık içerirken. Gözleri ve bakışları ise hala sertti. Yüzünü ilk defa bu kadar yakından gördüğüm için inceledim. Sık olmasa da sakalları vardı, uzun olmaması sanki yüzüne daha çok yakışmıştı. Dudakları benim dudaklarım gibi dolgundu. Kirpikleri ise bir kadının istediği kirpik uzunluğundaydı.
Yanından geçip gitmek isterken avuçları bileğimi sardı. "Kaçma." Dedi boğuk ses tonuyla. "İşini tam yapmalısın."
İki uzanıp kıyafetleri alamaz mıydı? Kıyafeti yine uzatır verirdim ama benden eksik kalanı -iç çamaşırlarını- istiyordu. Utanıyordum işte, yapmak zorundaydım bunu da biliyordum. İçimden kendimi yatıştırmaya başladım, utanılacak bir şey yoktu bu beni görevimdi.
Derin bir nefes alarak arkamı döndüğümde iç çamaşırların olduğu dolabı açarak içerisinden titrek ellerimle siyah renkteki atlet ve baksırı çıkardım.
"Çorap ister misiniz?" diye sordum.
"Evet." Dedi netçe. Onu da alarak arkamı döndüğümde hala benden bir adım uzaklaşmamış olması gerginliğimi arttırıyordu. Sıkıntılı bir soluk vererek elimdekileri uzattım. Gözleri gözlerimdeyken ellerimdekini kendi elleri arasına aldı. Parmaklarıma değen parmaklarıyla ürperdim. Tenime yayılan ateşin varlığın hissediyordum, terlemeye başlamıştım. Altımda etek olmasına rağmen üzerimdeki gömlek beni terletmeye yetiyordu.
"İzninizle, başka bir şey yoksa çıkayım."
"Hıhım, çıkabilirsin." Dediğinde vakit kaybetmeden yanından geçip gittim, yanından sıyrılmadan önce gördüğüm son şey havlusunu çıkarmasıydı. Aşağıya indiğimde yüzümü yellemeye başladım. Kesin kızarmıştım. Çok belli olmuyordur diyerek kendimi teselli ettim. Sevil Teyzeye duş alacağını söylediğimde çabuk çıktığını söylemişti. Onaylayarak koridora çıktığımda beklemeye başladım. Uzun zaman sonra kaç dakika geçmişti bilmiyorum ama saatime baktığımda 20 dakika olduğunu gördüm. Hani duştan erken çıkardı? Belki de çıkmıştı ama başka bir işi olduğu için aşağıya inmemişti.
Konunun üstüne düşünürken merdivenlerden inen bedenini gördüğümde harekete geçerek, mutfağa girdim. Sandalyeye oturduğunu haber verdiğimde Sevil Abla hemen yemekleri tabağa koymaya başlamıştı. Koyulan yemekleri masaya götürmek için adımladığımda kocaman masada yek başına oturması tuhafıma gitmişti. Belki de hep iki kişi yemekleri yediğim için bana garip gelmişti.
Önüne koyduğum yemekle geriye çekildiğimde bir ihtiyacı okur diye köşede beklemeye başladım. Kuralları gereği bu böyleydi, hep bu kuralları anmak zorunda kalacaktım. Bedenimi dikleştirdim, bu topuklular üzerinde dikilmek zor olsa da bunu başardım. Ayaklarım acımaya başlamıştı, aslında gün içerisinde pek işim olmamıştı. Hatta hiç işim olmamıştı. Bunu ilk günüm olmasına bağlıyordum.
Ellerine çatalını aldığında bakışları bana kaydı. Acaba bir sorun mu var diye düşünürken dudaklarının arasından çıkanlar beni bozguna uğrattı.
"Kendine servis aç."
Hım? Kendime servis mi açayım?
Çoğu şeyi bekliyordum ama asla bunu demesini beklemiyordum. Şaşırdım kaldım, kuralları hatırladım ve böyle bir şey yazmadığını kanaat getirdim. Herkese böyle mi yapıyordu? Yoksa bugün insafa mı gelmişti? Ki gelmesin istedim, onunla yemek yemek istemiyordum. Bu çok gericiydi!
"Sağ olun efendim ama gerek yok."
Sert sesi kulaklarıma ulaştı. "Aç!" dedi yine emreder bir şekilde. Derince yutkundum. Hiçbir söylemden ayaklarımı mutfağa doğru götürdüm. Sevil Abla beni görmesiyle ayağa kalktı.
"Ne istedi kızım? diye sordu.
"Kendime servis açmamı." Dedim hala şaşkınlığım sürerken. Sevil Ablaya da şaşkınlığımı geçirdiğimde bunu sorguladı.
"İlk defa böyle bir şeye şahit oluyorum."
"Bu iyi bir şey mi?" diye sordum korkarak. Sonuçta biraz yorum yapabilirdi diye düşündüm.
"Seni masasına davet ettiğinde gör seni sevmiş kızım, yoksa niye davet etsin?"
Beni masasına davet ettiğine göre, sevmiş.
İlk günden beni sevebileceği hiçbir şey yapmamıştım. Nedeninin bu olduğunu düşünmüyordum. Hem hiçbir şey yapmamıştım ki, neden böyle bir şeyle karşıma geçmişti?
Hiçbir şey söylemeden kendime masada servis açtığımda hala yemeğine dokunmamış olduğunu gördüm. Bana saygı mı gösteriyordu yani? Başka bir açıklaması olamazdı. Ya da ben yanlış tahmin ediyordum. Yanındaki sandalyeyi çekerek oturduğumda öylece önümdeki yemeğe baktım.
Gerçekten onunla yemek mi yiyecektim? Patronumla?
Çok tuhaftı, burada olan her şey tuhaftı. O tuhaf, onun hareketleri tuhaftı.
"Hadi başla." Dediğinde bunu bekliyormuşum gibi çatalı ellerimin arasına aldım. Dışarıda yemek yemekten çekinen birisiyken şimdi onunla yemek zorundaydım. Yerdim ama bu yemek bitene kadar kaç saat geçerdi bilmiyordum. Şimdiden gerilmektem bacaklarıma ağrılar girmeye başlamıştı.
Onun için hava hoştu, yemeğini yemeye başladığında çoktan bir kısmını bitirmişti bile. Bense tabağa elimi hiç sürmemiş gibiydim. Çok acıkmış olsam da rahat yiyemediğim için açlığımı dindiremiyordum. O peçete yardımıyla ağzını temizlerken bana baktığını hissettim, işler yeterince zorken bir de bakması pek de yardımcı olmuyordu.
"Beğenmedin mi?"
Sesiyle bakışlarımı ona çevirdim. "Yok hayır." Dedim hemen atılarak.
"O zaman neden yemiyorsun?"
Sıkıntılı bir soluk verdim. "Ben başka birisiyle yemek yerken çekiniyorum."
Suyunda yudum alarak arkasına yaslandı, o kadar dik duruşluydu ki onun yanında küçük kalıyordum. Normalde böyle dik duran birisi değildim fakat onun yanındayken saygı gereği durmak zorunda kalıyordum. Nefes alış verişim bile değişiyordu. Ben olan tek şey utancımdı.
Bir o azalmıyordu.
"Artık alışırsın." Dediğinde ne demek istediğini anlayamamıştım. Bu da ne demekti? Artık alışırsın derken neyi kast etmişti?
|
0% |