@rarbezrh
|
28.9.24 🖤
Taşındığım her yerde çiçek açacağım. Mesela kalbinde.
Hava kararmış, saat geceyi bulmuştu. Tam olarak kaçtı bilmiyorum ama en son mekandan ayrılmadan önce 23.30 olduğunu hatırlıyordum. Korhanla oradan ayrılmamızın ardından dakikalar geçerken arabanın hızı yavaşladı ve geldiğimizi anladım. Arabayı park ettikten sonra kendi tarafındaki kapıyı açarak aşağıya indi. Ben kendime sakin ol mesajları verirken o çoktan benim tarafıma geldi ve kapımı açtı.
Hiçbir şey söylemeden bana doğru uzandığında yardım edecek sandım ama onu yapmak yerine beni güçlü kollarının arasına aldı. Kucağında yer edinen bedenimle o heyecanım arşa çıktı. Beni o kadar küçük bir eşyaymışım gibi kucağına aldığında bu durum karşısında hep şaşırıyordum. Aslında vücudunun beni rahatça taşıyabileceği dışarıdan bile belli oluyordu.
Kapıyı dirseğiyle kapattıktan sonra yürümeye başladığında kollarım boynuna çıkarak tutundu. İlerlemeye başladığında bakışlarım meraklı gözlerle etrafı tanıyordu. Sert soluklarını yakınımda olduğu için rahatça duyabiliyordum. Benim ise kalbim pır pır atıyordu. Neredeyse kuş gibi cıvıldayacaktım. Büyük adımlarla yatın önüne geldiğimizde, hiç kimse yoktu. Hiç kimsenin olmaması içimi daha da rahatlatırken yatın içerisinde ilerlemeye devam etti ve yatak odası olduğunu anladığım odaya geldik.
Yumuşak bir şeyin üzerine bırakıldığımda onun yatak olduğunu anlamak pek de zor olmadı. Kolları bedenimden geri çekildiğinde yüz yüze geldik. Ellerim boynumu bulduğunda dudaklarını alnıma sıkıca bastırdı. Baskısının etkisiyle gözlerim kısa süreli kapandı ve öpüşünün etkisini hissettim. Sonra geri çekildi, geri çekildi fakat etkisi hâlâ kalmaya devam etti.
"Üzerini rahatça değiştir bebeğim, dolapta sana göre eşyalar olacak. Ben mutfaktayım, içecek bir şeyler ayarlıyorum."
Başımı onaylar anlamda sallarken cevabımla odadan çıktı ve beni kendimle yalnız bıraktı. Usul usul yataktan kalktım ve odayı inceleyerek dolabın kapaklarını araladım. Etiketli kadın kıyafetleri olduğunu gördüğümde daha önceden hazırlattığı daha da belirginleşti. Askılar arasında gezen parmaklarım kırmızı renkteki şortlu takımı buldu. Abiyemi çıkardıktan sonra geceliklerimi üzerime geçirdim ve bağlı olan saçımı açtım. Sızlayan başımın sızısını geçirmek maksadıyla saçlarımı karıştırdım.
Makyajımı çıkarmak için banyoya girmiş, yüz temizleme suyu olmayacağı için suyla yıkayacaktım ki rafta görmemle şaşırdım. Nasıl yani bu ayrıntıyı düşünecek kadar ince miydi? Bu da soru, kaç kez inceliğini kanıtlayacak hareketler yapmıştı. Şaşırma artık Âhu, o böyle bir adam. Diğerlerinden farklı.
İşim bittiğinde usulca kapıyı aralayarak aralıktan süzülerek mutfağı aramaya başladım. Seslerden yola çıkarak çıplak ayaklarla yatın içerisinde adımlamaya başladım ve sonunda mutfağı buldum. Üzerindeki gömlek çıkmış, üzeri çıplak kalmıştı. Onu ocağın önünde bir şey karıştırırken gördüğümde, odağım tekrardan bedenini bulduğunda kendime engel olamadığım için kızdım. Kaşıkla karıştırdığı için kolu hareket ediyor, kaslarını daha da ön plana çıkarıyordu. Ne hazırlıyordu acaba? Kokusundan ne olduğunu anlamak pek de zor olmuyordu.
"Oradan bakma, yamacıma gel."
Geldiğimi nereden bildin be adam?
"Ne yapıyorsun?" diye sorarken dediğini uygulamak için harekete geçtim. Usul usul yanına geldiğimde omzunun hizasından bana baktı.
"Makarna." Diye cevapladığında eli kaşıktan kısa bir süre uzaklaştı ve bu kısa sürede belime geçen elleri beni yukarı kaldırdı ve tezgâha oturttu. Alış bu adama Âhu diyen iç sesime git başımdan dedim.
"Acıktın mı sen?" desem de yemeği çok da erken yemediğimizi kast etmiştim.
"Ben hep açım." Dediğinde gözleri gözlerime değdi.
"Masayı hazırlasaydım." Dediğimde onaylamasını bekledim ve öyle de oldu. Ben tezgâhtan inererek gerekli malzemeleri almıştık ve dediği yere yani üst kata çıkarak masayı kurmaya başladım. Hazır olduğunda o da çoktan yemeği yapmıştı. Ben tabakları alırken o da içeceği aldı ve koltuğa karşılıklı oturduk.
"Ellerine sağlık, çok hoş görünüyor."
"Afiyet olsun bebeğim."
Bol soslu makarnanın tadına bakarken içeceğimden de yudum almayı unutmadım. "Lorenzoyu sevdin mi?" Derken amacım sohbet açmaktı ve onun yanındayken bunu yapmak çok kolaydı. Çünkü laf yapmayı biliyordu.
"Anlaştık, zeki bir adam."
"Sevindim."
"Düğüne beraber gideceğiz değil mi?"
"Evet, tabi ki." Dedim uzatmadan, direkt.
Gülümsedi. "Sevindim."
Yemeğimizi yemeye devam ederken, aslında benim de karnım acıkmış bunu fark etmiştim. Tabağımı tamamen bitirmiş şişen karnımı ovşalarken geriye doğru yaslandım.
"Ufacık karnın var, tabi şişersin."
Bu söylediklerini duyduğumda güldüm. "Ya ne alakası var?"
"Öyle öyle."
Boğazım kurur gibi olduğu için içeceğimden bir yudum aldım o sırada boğazını temizledi. "Odada koltuğun üzerinde birkaç çanta olacaktı. Gidip onları getirir misin?"
Neden gidip benim alacağımı anlamasam ayağa kalkarak odaya geri döndüm ve dediği gibi koltuğun üzerindeki bir sürü poşeti elime aldım. İçinde ne olduğunu merak eden dürtüllerime engel olamadım. Geri yanına döndüğümde geri yaslanmış bana baktığını gördüm ve koltuğa poşetleri bıraktım.
"Aç bakayım."
"Ne ki bunlar?" diye sorarken en büyük kutuya parmaklarım gitti ve adresini bulmuşum gibi gülümsedi. Ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Kutunun güzel süslenmiş kurdelesini çözdüm ve kutunun kapağını araladığım an karşımda kırmızı renkteki bir abiye gördüm. Tutuklu kalan ağzımla şaşkınlık içerisinde ona baktım.
"Şaka yapıyorsun?"
"Senin gibi bir kadına her elbisenin yakışacağını bilsem de bu elbiseyi seveceğini düşündüm."
Bu elbiseyi bana mı almıştı?
Tutuklu kalmış ağzımla kekeledim. "Ben bunu kabul edemem."
Geri kutuyu kapatmak istedim fakat elleri bu hareketi yapmama izin vermedi. "Lütfen." Dedi ısrarcı ses tonuyla. "Lütfen senin için bir şeyler yapmama izin ver."
Benim için çok şey yapıyorsun.
"Bu çok büyük bir hediye. Sana tıpkı senin gibi, büyük hediyeler veremem." Derken gözlerim mutluluktan dolmuştu. Ağladı ağlayacaktım.
"Asla. Asla senden böyle bir şey istemiyorum. Senin varlığın yeterince büyük bir hediye. Yanımda olman, gülmen ve sarılman bir hediye. Ben böyle mutlu olurum."
Daha fazla dayanamayan damlalar gözlerimden yeri boylamaya başlarken gözlerinden geçip giden şaşkınlığı hissettim. Ağlamamı beklemiyor gibiydi. "Bebeğim neden ağlıyorsun?" dediğinde ağlamam daha da çoğaldı.
"Teşekkür ederim." Derken yaşlı gözlerle gözlerine baktım. Konuşmadı ama beni kendine doğru çekti ve bedenimi bir çırpıda kucağına aldı. Kollarının arasına sığınırken ağlamamın dinmesini bekler gibi beni sakinleştirmeye çalıştı.
"Hadi ama daha birkaç kutu daha var onları da aç." Dediğinde yok artık dercesine başımı göğsünden çektim.
"Israr yok, hepsi senin."
Onunla inatlaşmak çok zordu. Em küm etsem de o poşetleri elimi değdirmiş ve teker teker açmıştım. Elbisesinden tut, takısına kadar her şeyi almıştı. Kendimi o kadar mahcup hissettim ki utanmasam arkamızda duran denize atlayasım gelmişti. Korhan bambaşka bir adamdı. Bugün sözleriyle onu daha da samimi bulmuştum. Beni kandırmıyordu emindim. Hem koskoca adamı peşimde süründürmüştüm. Dışarıdan birisi görse güler mi özenir mi bilemiyordum. Fakat bildiğim bir şey vardı ki kendimi onun yanında çok mutlu hissediyordum. İlk defa düşünceleri arkama bırakmış ve ona inanmaya karar vermiştim.
Ellerimi boynuna götürürken derin bir iç çektiğini hem duymakla kalmadım hissettim. Göğsündeki bedenim nefesiyle yükseldi. Tıpkı onun gibi derin bir nefes aldım ve zihnimde söyleyeceğim şeyi derin bir süzgeçten geçirdim. Dudaklarımı aralarken bakışları gözlerimden bir an olsun çekilmedi.
"Bizi odaya götürür müsün?"
Ona koca bir adım atmıştım. Şaşkınlığını iliklerime kadar hissettim. Şuan dışarıda olduğumuz için birisinin görecek olması beni utandıracağı için ona böyle bir tepki vermiştim. O bu sefer konuşmadı, sustu. Dediğimi yaparak beni kucağına alırken sıkıca tutundum, adımları odayı bulana kadar kalbim yerinden çıkıp gitti sandım. Ömrümden ömür gidiyor gibiydi.
Beni tıpkı yata ilk geldiğimizdeki gibi yatağın üzerine bırakırken, benden ayrıldı. Işığı söndürdüğünde bir diğer ışık olan gece lambasını yaktı. Oda şimdi daha az aydınlıktı. Önemli olan yüzünü görebilmekti ve ben nette görebiliyordum.
Usul usul bedenime doğru eğileceği vakitte ensesine yerleşen ellerimle onu kendime doğru çektim ve hiç düşünmeden dudaklarımı dudaklarıma bastırdım. Duraksadık. Ben birisini öpmek nasıl bir şey bilmezken büyük bir cesaretle dudaklarımı dudaklarına bastırmıştım. Ellerim aslında çok fazla titriyordu fakat teninde olduğu için bu anlaşılmıyordu.
Hareketi devam ettiren o oldu. Usul usul öpmeye başladığında karşılık vermeye çalıştım. Ağzıma bulaşan farklı bir tat varmış gibi geliyordu. Bedenim öyle kasılıyordu ki bunun sebebini bilemiyordum. Sanki bedenim cayır cayır yanıyordu. Ona yangınımı sıçratır mıydım?
İlk başta usulca başlayan öpüşmemiz hız aldığında kulaklarım birbirimizden ayrıldığımızda çıkan o sesi duyuyordu. Kulaklarıma kadar kızardığımı biliyordum. Belim ağrıdığı için daha fazla dayanmazken geriye doğru gittim ve sırtım nevresime yaslandı. Bedeni bir volkan gibi üzerimde yükselirken bacaklarının arasına bedenimi kıstırmadan önce ayaklarımı beline sardım ve kemerinin karnıma değmesiyle canım yandı. Bedenimden geri çekilmek zorunda kaldı.
"Kemerin canımı yakıyor."
Tamamen geri çekilmeden önce kemerini uzandı ve sertçe çıkardığında odanın bir köşesine attı. Çıkan ses öyle yüksekti ki bir anlığına ürktüm. Bedeni bedenime sertçe çarpmadan önce pantolonunu da çıkardığını gördüm ve sadece baksırıyla kaldı. Bedeni bedenime sertçe çarptığında, karnımın üzerinde hissettiğimde bu baskı daha başkaydı.
"Kemerinle eş değer." Dediğimde kendimi engel olamayarak söylediğim onu güldürdü.
"Daha eş değer olduğunu hissetmedin." Dediğinde yaşadığımız bu şeyden sonra bu sözünü takamadım.
"Daha zamanı var." Diye mırıldandı. Neyi kast ettiğini bildiğim için bir şey demedim. Evet, daha zamanı vardı.
Dudaklarımın şişti. Ama o durmak bilmedi. Dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Bazen dayanamadık, inledik. Bu oda bu gece büyük bir adımın seyrini izledi. Onu öperek aslında onun sevgisine karşılık vermiş olmuştum.
Dakikalarca öpüştük. En son geri çekilen ben olduğumda dudakları bu sefer alnımı bulmuştu. "Ben bir duşa gireyim." Dediğinde bir şey demem izin vermeden benden uzaklaştığında o banyoya girdi. Gitmesiyle elimi kalbime götürdüm ve ne olur sus diye yalvardım. Atışlarım yavaşladı ama bugüne kadar hiç böyle attığını hissetmemiştim.
O banyodan çıkana kadar sırıttım durdum. Psikolojim hiç iyi değildi, deli gibi gülmemden bundan başkasını beklemem hataydı. Başımı yastığa yaslamış nevresimin içine girmiş onu beklerken kapının sesini duydum ve gözlerini tavandan çekmedim. Korhan dolabın kapaklarını aralamış üzerini giyinmeye başlarken çok geçmeden bedenini yanımda hissettim. Bakışlarımı ona çevirdiğimde üzeri hâlâ çıplaktı. Neysek ki üzeri giyinikti. Adam yanıyorsa demek ki.
Ellerim yanağını bulduğunda usulca okşadım. "Teşekkür ederim." Dedim hediyeleri için.
"Ben teşekkür ederim." Dediğinde onun da neden dediğini anladım.
Beni göğsüne doğru usulca çekerken gözlerini huzurla kapattım ve derin bir uykunun kollarına çekildim.
SON keyfim şöyle.
Bölümü nasıl buldunuz????
Sonunda o büyük adım atıldı. Hadi yine iyisiniz :)))
Sizleri seviyorum. Bol Öpücük, Bir Çift Göz okurları.
|
0% |