Yeni Üyelik
26.
Bölüm

26: Geçmiş

@rarbezrh

medya aşırı Korhan ve Âhu vibe.

 

 

12.10.24

 

🖤

 

 

O gün Mia ve Leo ile kahvaltı yapmamızın ardından saatlerce onlarda kalmıştık. Bebeğin tatlış odasını da görmüştüm. Bebek bu aileye geleceği için çok şanslıydı. Odası o kadar büyüktü ki burada bile özgürce kalabilirdi. Buradan ayrıldıktan sonra otele geri dönüp eşyalarımızı almış ve İtalya için yola çıkmıştık. Yolun çoğunu uyuyarak geçirdiğimiz için zaman hızlı geçmişti. Korhan kollarımdan hiç ayrılmak istemediğini yine belli etmişti.

 

Fakat ben halimden memnundum.

 

Ama o daha çok memnundu. Hatta bugün çok fazla.

 

Sözlerimden sonra belli etmemeye çalışa da morali gayet yerindeydi. Hep yüzü gülüyordu. Kelimeler onun kalbini bile yumuşatmaya yetmişti. Bu hallerini görünce de seviniyordum. O sanki bir çocuğun eline çikolata vermiş kadar huzurluydu.

 

Jetten indikten sonra eve geçtiğimizde kapılar aralandı ve evin önünde duran arabayla dışarıya çıktım. Eve doğru yürüyecekken duyduğum sesle adımlarım durdu. Korhan'a doğru dönerek "duydun mu bir ses?" diye sordum.

 

Kaşlarını çattı, bir süre dinlemeye çalıştı. "Ne gibi?"

 

"Köpek sesi gibi, sanki kısık kısık geliyor."

 

Adımlarımı eve yönlendirmek yerine sesin geldiği yöne yani evin arkasına doğru yönlendirdim. Evin birçok yerinde ışıklandırma olduğu için etraf aydınlıktı. İleride küçük bir karartı gördüğümde yaklaştıkça bunun küçük bir yavru köpeğe ait olduğunu gördüm. Sesi inler gibi çıktığı için endişelenirken, korktum. Yanına yaklaştım ve ayağında yarası olduğunu gördüm.

 

"Ya Korhan yaralanmış." Dediğimde sesim bayağı üzgün çıkmıştı. Arkamda varlığını hissettiğimde köpeği kucağıma aldım. İlk başta telaş yaptı ve küçük küçük havlamaya başladı. Bedeni çok kirliydi. Üstelik üşümüşe benziyor.

 

"Eve alalım mı? Ne olur?"

 

Üzgün gözlerle ona bakarken parmaklarını köpeğin başına götürerek okşadı. "İçeri geçip, sıcağa oturt. Ben veteriner hekim bulayım."

 

Sevinerek "Olur." Derken eve doğru ilerlemeye başladım. Salondaki yastıklardan birisini şöminenin yanına koydum ve popomu kumaşın üzerine oturttum. Köpek de kucağımdaydı. Birazdan elbet ısınırdı. Evin içerisi zaten sıcak olduğu için sıkıntı olmazdı.

 

Dakikaların ardından Korhan da yanımıza geldiğinde hekimin yolda olduğunu söyledi. Bu saate bile geliyordu. En azından içim bir an önce rahat kavuşacaktı.

 

"Çok tatlı değil mi? Minicik."

 

Söylediklerime cevap vermediğinde koltuklardan bize yakın olana oturdu. Köpeğin başını usulca severken Sevil Teyzenin sesini işittim. "Bir şeye ihtiyacınız var mı?" diye sorduğunda Korhan gerek olmadığını ve eve gidebilmesi gerektiğini söylemişti. O yanımızdan uzaklaşırken bir süre daha sessizce oturduk ve sonunda hekim geldi. Köpeğin durumunu kontrol ederken çok ciddi bir şey olmadığını söylediğinde feci rahatlamıştım. Ayağını sargıyla sarmıştı. Yanında getirdiği mamayı yedirmemiz gerektiğin söylediğinde nasıl beslenmesi gerektiğini de anlatmıştı. İyi ki mama getirmişti çünkü bu saate nerede bulabilirdik bilmiyordum. Köpeğin karnı doyunca onu odamıza kadar götürdüm ve rahat bir alan oluşturdum. Kendisi uykuya dalmıştı.

 

Odaya geçtiğimizde Korhan üzerindeki pantolonu çıkardı ve sadece baksırıyla kaldığında, gömleğini de koltuğun üzerine atmıştı. Dolaptan tekrardan kıyafet bakmaya başladığında tekrardan bacağının üzerinde gördüğüm izle, biraz geçmişe gittim. Onunla ilk tatile gittiğimizde vücuduna krem sürerken bu izle karşılaştığımda elimi götürmüştüm ve anında çekilmişti. Bana daha yeri değil demişti.

 

Onun bilinmeyen bir tarafı vardı ve öğrenmek istiyordum. Zamanı mıydı? Belki bilmiyordum. Ama kendimi tutamadım ve sordum. "Ne zaman yeri?"

 

Sesimi duyar duymaz anlamadığı için bana baktı. "Anlamadım." Dediğinde derince yutkundum. İçimde bir yerlerde hep korku vardı. Konuşmak yerine gözlerimle bacağından ize baktım ve o an anladı. Sustu. Elindekileri sıkıca tutarak banyoya geçtiğinde birkaç saniye sonra suyun sesini duydum.

 

Kaçıyordu.

 

İnsanın kaçmaya çalıştığı anda onu yakalamaya çalışan bir tarafı da olurdu. Ve o kısım bugün ben olacaktım. Kaçtığı yerden yakalayacaktım. Belki bu yaptığım kendi adıma konuşacak olursam delilikti. Ama aklıma koymuştum, utanıyor ve çekiniyordum ama kaçmak da istemiyordum. Üstüne gidersem bu utanmamı belki yenebilirdim.

 

Adımlarım beni banyoya sürüklediğinde usulca kapıyı araladım. Hafif aralık bırakacak derecede kapıyı kapattım ve yavaşça üzerindeki tulumu çıkarmaya başladım. Suyun altında öylece gözleri kapalı bekliyordu. Böyle olmasının sebebi yarası mıydı? Tekrardan yutkundum. O an gözlerini açtı ve son kıyafetim de bedenimden yeri boyladı. Göz göze geldik. Belki de şaşırdı ama belli etmedi. Başından aşağıya su akmaya devam ederken gözleri bir kere bile kırpılmadı.

 

Banyo aydınlık olsa da bakışlarında kapkaranlık kaldı. Dimdik duran bedenim, harekete geçen adımlarım sayesinde kımıldarken geniş duşakabinin kulpunu kavradım ve kendime doğru çektiğimde tamamen boydan boya cam olan kapıyı kapattım. Şimdi ona gelen sular bana da sıçrıyordu. Tamamen sıcak suya ulaşamamak bedenimi titretse de unursamadım.

 

Bana baktı. Öylece. "Yapma." Dedi sadece. Neyi yapmamam gerektiğini bilsem de bugün durmak istemedim. Yaralar sardıkça geçerdi. Bu yüzden bana anlatsın istedim.

 

"Anlatmanı istiyorum." Dediğimde yutkundu. Boğazındaki yumru hareket etti.

 

"10 yaşındaydım." Dediğinde nefesimi bir anlığına tutar gibi oldum. Anlatmaya başlaması biraz da olsa rahatlatırken öğrendiklerimden sonra hiç de rahatlayacağımı düşünmüyordum.

 

"Başkalarına diklenen Korhan Franco, sadece bir kişiye o sesini çıkaramazdı. Çünkü karşısındaki öyle güçlü bir adamdı ki, bir insan bedenini bile satın alabilirdi. Bizi de bir nevi satın alınan bir insan gibi kullandı."

 

O kadar yutkunuyordu ki zorlandığı buradan anlaşıyordu. Söylediklerini bir bir anlatırken gözlerini gözlerimden bir an olsun ayırmıyordu.

 

"Bir gün annemle yine kavga ettiler. Dayanamadım. Komodinin üzerindeki abajuru aldım ve sırtına geçirdim. O an bir işe yaradığını düşünmüştüm ama öyle olmadı. Onu daha fazla sinirlendirmekten başka bir şey yapmadım. O an bir şey söyledi ama duyamadım. Annem yerde boylu boyunca uzanıyor, bir şey yapamıyordu. Daha sonra şöminenin yanındaki o demir çubuğu aldı ve ateşe doğru tuttu."

 

Babası. Ona bütün bunları yapan babasıydı.

 

Küçük bir çocuğun başına gelen bu şey öyle içimi sızlattı ki bütün duygularımın birbirine girdiğini hissettim. İnsan kendi çocuğuna bunları nasıl yapardı. Travma yaştacağını düşünmeden ebeveynlerin kendini bu kadar küçük düşürmesi kadar saçma bir şey yoktu. Bir evlat dünyaya getiriyorsan, bakmasını da bilecektin. Ya da küçücük bir şeyde bile olsa başa çıkmayı bilecektin. Yoksa çocuklar dünyaya gelmek istemiyordu, siz onları dünyaya getiriyordunuz.

 

"Devam etme." Dediğimde daha fazla duymak istemiyordum. Fakat o böyle bir şeyi duymayı bırak yaşamıştı. Böyle bir acı karşısında nasıl güçlü durabiliyordu?

 

"Dinle." Dediğinde zorulukla konuşmak yerine bütün bunları hissiz bir şekilde söylemeye devam etti.

 

"Sonra acımasız bir şekilde o demir çubuğu bacağıma değdirdi. Hayatımda ilk defa en çok bağırdığım an ve ve son defa bağırdığım gün olmuştu."

 

Yüzüme çarpan suların aksine gözlerimden akan yaşların varlığını hissettim. Ağlıyordum. Şuan hıçkırarak ağlamak istesem de onun için güçlü durmak zorunda olduğumu da biliyordum. Bu yüzden sessizce göz yaşı dökmek istedim ama elleri yüzüme uzandı ve göz yaşlarımı sildi.

 

"Ağlama yavrum. Geçti."

 

Geçmediğini biliyordum. Bu geçip gidecek bir şey değildi. Unutulacak bir şey asla değildi.

 

"Geçmedi biliyorum." Dediğimde aslında kendisi bile yalan söylediğini biliyordu.

 

"Geçir o zaman." Dediğinde anlamadım. Sorgular gibi baktığımda tekrardan dudaklarını araladı.

 

"Senin bana verdiğin bir güzel haberi kutlayalım." Dediğinde acılarından uzaklaşmak istediğini anladım. Bu sefer ona uymak istedim. Bana anlatarak içindeki büyük acıyı kusmuştu. Şimdi onu uzaklaştırmanın vaktiydi.

 

Büyük avuçları usul usul boynuma kaydığında bakışları gözlerimdeydi. Parmak uçlarımın uyuştuğunu hissederken bunu bozmak için ellerimi boydan boya dövmeye kaplı olan sırtına götürdüm. Sırtının çok değişik bir yapısı vardı, dövme yüzünden olduğunu biliyordum.

 

Dudakları dudaklarımı sertçe bulduğunda boynundaki elleri sayesinde başım geriye gitmedi. Öpüşü hızlı ve aceleciydi. Karnıma saplanan ağrıyla ben de onu öpmeye başladım. Karşılık vermemle inledi. Dudaklarımdan ayrıldı, boynumu öptü. Çıplak tenime değen ellerinin varlığını hissettim. Dudaklarının ve ellerinin değdiği yerde yangınlar büyüdü.

 

"Küçüksün. Minicik bir kedi yavrusu gibisin."

 

Gülümsedim. "Kollarında kayboluyorum."

 

"Seviyorum bu hâlini."

 

"Sev." Dedim.

 

Birbirimizi yıkadıktan sonra -benim için utanç dolu olsa da- ilk ben banyodan çıktım ve bornozuma sarındım. Üşütmeden geceliklerimi üzerime geçirdim. Duş iyi geldiği için rahatlamıştım. Benden iki dakika sonra falan Korhan da banyodan çıktığında etrafı toparlamıştım.

 

O giyinmeye başlarken "Film izleyelim mi?" diye sordum. Bu sırada köpeğe kısa bir bakış atmıştım. Uyuyordu, küçük bebek.

 

"Olur bebeğim."

 

"O zaman sen üzerini giyindikten sonra film ayarla, ben de bir şeyler hazırlayayım."

 

"Tamamdır patron."

 

Burada patron olan bir kişi vardı o da Korhandı. Ay, ben onun yanında neydim ki.

 

Gülerek odadan çıktım ve hoplaya zıplaya mutfağa indim. Ayaklarım çıplak olduğu için ses çıkarsa da umursamadım. Evde yalnızdık. Hem böyle daha rahat oluyordu. Sevil Teyze haricinde kimse olmasını istememişti ben de uygun görmüştüm. Onun eviydi, onun kurallarıydı.

 

Patlamış mısır olmak üzere bir sürü abur cuburu küçük tabaklara yerleştirmiştim. Hafif bir içkiyi de dolaptan aldıktan sonra tepsi ve içeceği alarak sinema odasına geçtim. O Netflix uygulamasından açtığı filmle beni bekliyordu.

 

"Yavrum bunlar az olmuş." Dediğinde gülümsedim.

 

"Abur cubur seviyorum." Dediğimde kaşları çatıldı.

 

"Zararlı." Onun sevmediğini biliyordum. Belki tek tük yerdi ama benimki kadar fazla yemezdi. Tabakları önümüzdeki masaya bıraktım. Masanın ucundan tutarak bize doğru çekti ve masa oturduğunuz yere kadar uzandı. Şimdi masaya eğilmek zorunda kalmayacaktık.

 

Filmi başlattığında daha başlamadan bir şeyler yemeye başladım. Bu ara hiç abur cubur tüketememiştim, şimdi ise keyifle yiyiyordum. Filmin yarısına geldiğimizde o kadar dalmıştım ki ellerimi mısır kabından çeken bir el oldu.

 

"Sevgilim yeterli değil mi?"

 

"Tamam bu son." Dediğimde bitti zaten dedi.

 

"Bırak şunları da rahatça sarılayım." Elimdekileri masaya bıraktıktan sonra çekmeceden ıslak mendili alarak ellerimi sildim. İşim bittikten sonra anında beni kendine çekmişti. Başım göğsüne yaslandığında şimdi daha rahat bir pozisyonda filmi izlemeye başladım fakat eli kolu durmadı. Saçlarımı kokladı, öptü. Ellerime dokundu.

 

Temas, temas...

 

"Hiç yanımdan ayrılma güzel bebeğim." Dediğinde zaten ayrılamıyorum dedim. İşte, evde her yerde onunlaydım. Ondan uzaklaşmak ne mümkündü.

 

Bir süre daha film izledik ve usul usul gözlerimi kapandığını hissederken, dayanamadım uykuya daldım. Kucağına aldığını ve beni odamıza götürdüğünü hissettiğimde kısık gözlerle ona baktım. Uykum daha fazla gelmeden "İyi geceler." Dediğimde gülümsedi.

 

"İyi geceler yavrum."

 

 

SON

 

evetttt, Korhan'ın içinde sakladığı o gerçeği sonunda sevgilisine açıklayabildi.

 

Bölümü nasıl buldunuz??

 

Artık minik bir köpeğimiz var

 

Sizleri seviyorum, Bol Öpücük Bir Çift Göz okurları.

 

 

 

 

 

Loading...
0%