Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3: Yatak

@rarbezrh

Ateşin gölgesi yok derler fakat bugün görüyordum ki o ateşin büyük bir gölgesi vardı. Bu büyüklük onun bedeni sayesinde oluşurken beni abluka altına almak istiyordu. Ve ben o gölgenin altına tuzağa yaklaşan yaralı ve aç bir hayvan gibi yaklaşıyordum. Tek dileğim yanıp kül olmamaktı.

 

Sözlerinin ardından ona sorgularcasına bakmıştım fakat o cümlelerini açıklamak yerine önümdeki yemeğimi yememi söyleyerek yanımdan geçip gitmişti. Merdivenlerden yukarı çıkıp yok olan sırtını son ana kadar seyretmiştim. Sessizlik hâkimdi, duyduğum tek ses nefes alış verişlerimdi. Koca masada yalnız başımaydım. Gerginliğim onun bir anda kalkıp gitmesiyle düzene girmesi gerekirken girmemişti.

 

Daha fazla yemekle bakışmak yerine masayı toparlamaya başladığımda, yardımcı kız hemen yanıma gelmiş yardıma koyulmuştu. İkimiz beraber masayı kaldırdığımızda Sevil Abla mutfağı kısa sürede toparlamıştı. Bende bu sırada onu odasına çıkarak etrafı toparlama düşüncesinin beni cesaretlendirmesini bekliyordum.

 

Odada olmamasını dileyerek mutfaktan ayrıldığımda usul usul merdivenleri çıkmaya başladım, attığım her adımda gittikçe onun sesini duymaya başladığımda sesin onun yatak odasından gelmediğini anlayarak kapıyı araladım. Sanırım çalışma odasındaydı. Karanlık odanın ışığını yakarak odaya göz attım, bir şey göremeyince banyoya geçtiğimde burası da temizdi. Bugün çıkardığı kıyafetlerini makineye atarak çalıştırdığımda sessiz çalışması hoşuma gitmişti. Bizim evdeki, evi terk edecek diye bazen Buçeyle korkardık. Neyse ki bu konuda korkmakta yalnız değildik.

 

Odasının haricinde bu katta banyo vardı. Hemen oraya giderek gerekli temizlik malzemeleri alarak diğer banyoya geri döndüm. Duşa kabini temizlemeye başladım. Ayaklarım ve kollarım ıslanmasın diye onları kıvırdıktan sonra temizlemeye başlamıştım. Biri görse şu halimi gülmekten ne yapardı bilmiyordum. Umarım patronuma böyle yakalanmazdım.

 

Bu ihtimal yüzünden hızlıca işimi bitirip, kıvırdığım kumaşın parçalarını düzelttim. Elimi yüzümü temizledikten sonra havlu yardımıyla kurulamıştım. Şimdi eski halime geri dönebilmiştim.

 

Banyodan çıktığımda bir bedene çarpmamla geriye düşeceğimi sanırken, beni kurtaran belimde hissettiğim büyük ellerin sahibi ona aitti. Kalbim adrenalinle çarpmaya başladığında sık nefeslerim telaşlıydı. Eğilen bedenim parmakları sayesinde doğrulmama yardımcı olmasıyla gözlerimiz daha yakından çarpışmıştı. Bakışları yüzümde fazla oyalandığında bundan rahatsızlık duymak yerine heyecanlandım. Kalbimdeki atışların sebebinin başka bir nedenini bulamamıştım.

 

"Tıkırtıların duyunca merak edip geldim, meğerse küçük bir kedi varmış." Dediğinde bana ettiği hitap garipsememe neden olmuştu. Gerçekten onun gözünde küçük bir kedi miydim? O kafar küçük müydüm yani?

 

Takıldığın yere bak Ahu, dedi iç sesim. Haklıydı. Sonuna kadar hem de.

 

"Etrafı toparladım." Dedim saçma bir açıklama yaparak, bu benim işim olsa da yanlış anlaşılmaktan korkuyordum. Sonuçta daha demin banyosundan çıkmıştım.

 

"Anladım." Dedi saatler önceki sert sesinden eser kalmayarak. Evet, anlamıştı. Peki neden hala birbirimize bakmaya devam ediyorduk? Gözlerindeki koyuluğa kapılmak istiyormuşum gibi geri çekilmiyordum.

 

"Bugünlük benden başka bir isteğiniz yoksa, evime gidebilir miyim? Mesai saatim de doldu zaten." Dediğimde bakışlarım bileğimdeki saate kaydı. Saat 11'di. Benim gibi bakışları saate kaydığında başını onaylar anlamda salladı.

 

"Aşağıdaki adamlara haber vereyim, senini evine kadar bıraksınlar."

 

Derin bir nefes aldım. "Gerek yok efendim, beni almaya gelecek birisi var." Başımı gerek yok anlamında iki yana salladım.

 

Anında sebebini bilmediğim bir şekilde kaşları çatıldı. "Sevgilin mi?"

 

"Kız arkadaşım gelecek, izninizle." Diyerek yanından sıyrılıp geçtim. Aşağıdan eşyalarımı aldığımda etrafta kimseyi görememiştim. Acaba benden önce mi işleri bitiyordu? Sanırım öyle diyerek dış kapıyı araladığımda, topuklularla yürümeye başladım. Ayaklarım sızlıyordu, bunun sebebi ise yüksek topuklulardı. Ayakta kalacak bir çok yerde çalışmıştım ama ayak içlerimdeki sızlama bir an önce oturma isteğimi sürekli gün yüzüne çıkartıyordu.

 

Korumalara kolay gelsin dedikten sonra beni bekleyen arkadaşımın aracına bindiğimde, beklemeden kemerimi bağladım. Buçe gaza basarak evin önünden uzaklaştığında orman yolunda hızla ilerlemeye başladık. Ağaçlar karanlıkta görünmüyordu ama gündüz gözüyle baktığımızda güzel bir manzarası vardı.

 

"Ayaklarım çok kötü." Diye sızlandım. Topuklu ayakkabılarımı çıkararak yerine spor ayakkabılarımı giydim.

 

"Oy kıyamam, krem sürelim eve gidince unutturma." Hemen onu onayladım. Güzelce kremle ovalamak ve dinlendirmek istiyordum.

 

"Anlat bakalım ilk günün nasıl geçti?"

 

Arkama yaslandım. "İlk gün pek yorucu geçmedi, Korhan Bey akşama doğru geldiği için akşamdan sonra birkaç işim oldu onun haricinde işim olmadı."

 

"Korhan?" dedi sorgularcasına. "Patronun mu?"

 

"Evet." Dedim kısaca. Onun hakkında düşüncelere dalıp gitmek nedense tuhaf hissettiriyordu.

 

"Kaba birisi mi? Umarım değildir, vallahi hiç çekilmez." dedi yüzünü buruşturarak.

 

"Değil sanırım, yani bugün bakışlarına nazaran naifti."

 

"Hım," dedi gülümseyerek. "Bakışları ciddi ama sana karşı inceydi demek."

 

Evet doğrusu böyleydi.

 

"Beni kendi masasına davet edecek kadar inceydi." Dedim. Gözlerim ve zihnim o ânâ gitmiş gibi daldığında kalbimin atışlarının yine hızlandığını hissettim. Onun gözlerine gözlerimin değmesinin ardından yüreğimdeki bitmek bilmeyen sızının sebebine anlam veremiyordum.

 

"Ne!" diye şaşkınca bana döndüğünde tepkisine karşılık korkmadım çünkü artık alışmıştım. Komiğime gittiği için kıkırdadım.

 

"Kızım önüne bak kaza yapacağız." Çoktan önüne dönmüştü ama yine de uyarmak istemiştim.

 

"Kızım anlatsan çatlatacak mısın?"

 

"Anlatcak bir şey yok, kendine servis aç dedi. Ben de açtım."

 

Gözlerini kısarak yandan baktı. "Niye böyle bir şey dedi?"

 

"Ayy ne bileyim ben?" diye cırladım.

 

Uzun bir sessizlikten sonra "Kız hayır olsun." Dedi. Kaşlarım çatıldı.

 

"Neden bahsediyorsun?"

 

"Anladın sen." Dedi bakışlarını yoldan çekerek kısa bir süre bana bakarak. Sözlerinden sonra derin bir sessizlik arabada hâkim olduğunda kısık sesli müzik varla yok arasında kulaklarıma çarpıyordu. Kelimeleri beni düşüncelere sürüklüyor fakat ben işimden başka bir şey düşünmek istemiyordum. Basit istekler ağır sonuçlar doğurabilirdi.

 

Ve bu hikâyenin sonunda yaralanan o değil, ben olurdum.

 

Eve geldiğimizde hemen kendimi ılık suyun kollarına atmıştım. Gerginlikten terlediğimi hissetmiştim fakat en azından koltuk altlarımda bir ıslaklık görmemem beni mutlu etmişti. Aslında bu gayet normal bir şeydi fakat insanlar zihnimize bunun ayıp bir görsel olduğunu kazımıştı.

 

Kalın geceliklerimi üzerime geçirdikten sonra salona geçtim. Buçe, ben banyoya girmeden önce kahve yapacağını söylemişti, o yüzden yatağıma girmek yerine koltuklardan birisine kuruldum. O da kahveleri kupaya koyup geleceğini söylemişti. Yorgunlukla sırtımı koltuğun yumuşak kısmına yasladım.

 

Buçeyle lisede tanışmıştık. 9. sınıftan beridir onunlaydım. Üniversite sınavına girmek yerine yurt dışına çıkmıştık. Çok az bir paramızla. Buraya gelecek kadar miktarı fazlaydı fakat bir yaşam kurmak için de çok fazla değildi. Üniversite okumadığım için pişmandım. Evet, bir sürü yeri gezmiştik fakat sabit bir mesleğim hiçbir zaman olmamıştı. Aslında hikayemiz yurt dışında geziler düzenleyen bir sayfaya başvurarak başlıyordu. Hayatımızı doya doya yaşadık mı? Evet.

 

Gezerken beş kursusuz olmak bile umurunuzda olmuyordu aslında. Görmek istediğin yeri görmek bütün kötü düşünceleri biraz da olsa uzaklaştırıyordu. Çoğunlukla part time işlerde deli gibi çalışıp evi geçindirmeyi belli bir zaman sonra da düzene oturtmayı başarmıştık.

 

Doğma büyüme İzmirliydim. Babam İstanbullu, annem İzmirliydi. Annem ve babam İstanbul'da tanışmışlar, daha sonra annemin işi yüzünden İzmir'e taşımak zorunda kalmışlardı. Uzun yıllar da orada kalmıştık. Onları iş gezisinde bir trafik kazasında kaybetmiştim.

 

Daha üniversiteye geçmeden kaybettiğim ailemin yokluğunda başlamıştı bu sıkıntılarım. Bana bıraktıkları birkaç maddi şeylere hala dokunmamıştım. Nedenini bilmiyordum, elim gitmiyordu.

 

"İç bakalım kuzu, iyi gelir."

 

Dudaklarımın arasından kayıp giden sıvıyla rahatladım. Soğuk havalarda sıcak içecekler içimi rahatlatıyordu. Çok çabuk üşüten birisiydim, o yüzden kalın çoraplar ve kıyafetler giyerdim. Kısacası sıcağı seviyordum.

 

"Teşekkür ederim."

 

"Nasıl birisiydi anlat." Dediğinde bağdaş kurarak arkasına yaslandı. Ellerindeki kupayı elinde tutarak bakışlarını bana sabitledi.

 

"Yine mi bu konu?" dedim içime kaçan sesimle. Kaçmak ister gibi bor halim vardı, tabi ne mümkün ondan kaçabilmek. O kafasına bor şey takıldığında beni uyandırıp konuşan birisiydi.

 

"Sen anlatana kadar evet, bu konu."

 

Düşüncelerim yine onu zihnimin içerisine almaya başladığında, aklıma bugün yaşadığımız yakınlık geldi. Bir erkekle bu kadar yakından temasta bulunmak her gün yaşadığım bir şey değildi, hatta hiç yaşadığım bir şey değildi. O yüzden bocalamakta ve heyecan yapmakta haklıydım.

 

"Yakışıklı bir beyefendi." Dedim utana sıkıla. Fakat anlatmaya da devam ettim. "Uzun boylu, boylu poslu işte daha fazla bakmadım."

 

"Hıhı kesin bakmamışsındır."

 

Kaşlarım çatıldı. "Anlat diyorsun, anlatıyorum." Dedim kızgınca. Amacı beni utandırmaktı ve bunu gayet de başarıyordu.

 

"Tamam ya bir şey demiyorum." Dediğinde kahvemizden bir yudum aldık. Sustuk, sustuk, sonra tekrardan dudaklarını aralamasıyla gözlerimi ona çevirdim.

 

"Ay bunun parası da çok." Demesiyle son hatırladığım şey bayılma numarası yapmamdı.

 

... 

 

İşimin ikinci gününe hazırlanıyordum. Gömleğimin düğmesini ilikledikten sonra, saçlarımı sıkıca at kuyruğu yaparak tatlı kokularımı vücudumun birkaç kısmına sürdüm. Çantamı da hazırladığımda Buçeye'e seslendim. Sabahtan beni bırakabilecekti fakat akşam alamayacağını söylemişti. Sorun olmadığını dile getirmiştim, yeterince yükümü çekiyordu. Çekiyorduk.

 

Arkadaş olmak da bunu gerektiriyordu. Yalnız olduğun zamanda destek çıkan, anlayan birisine ihtiyaç duyuyorduk. Buçe'nin benim arkadaşım olmasından dolayı mutlu hissediyordum.

 

"Hazırım ben." Diye durumumu belirttim.

 

"Çıkalım kuzum." Dediğinde bakışlarım üzerine kaydı. Bugün işe gideceği için geç çıkacaktı o yüzden beni alamayacaktı. Daha düne kadar ben de part time çalışıyordum. Şimdi düzenli bir işe girdiğimi düşünürken devam etmesini istiyordum.

 

Ayakkabılarımızı giyerek arabaya geçtiğimizde bugünkü hava düne göre daha kötüydü. O yüzden üzerime montumu geçirmiştim. Spor ayakkabı yerine botlarımı giydiğimde en azından ayaklarımın ısısı biraz daha artmıştı.

 

"İşten çıkınca beni aramayı unutma." Dediğinde iş yerimin önüne gelmiştik. Sabahın erken saatleriydi. O uyanmadan eve gelmiş olmam gerekiyordu, ilk gün böyle bir şey olmamıştı. Yine ilk gün olmasından dolayıydı.

 

Saat 6.30'du.

 

Daha tavuklar yeni kalkıyordu, bu adam bu saatte niye kalkıyordu? Neyse, düzenli ve programlı bir hayat iyiydi. Tabi sıkıcı bir hayata dönüşmeyecek bir şekilde olmalıydı. Yoksa böyle bir ömür geçmezdi.

 

Evden içeriye girdiğimde Sevil Abla kahvaltıyı hazırlamaya başlamıştı. Ayrıca beni gördüğünde Korhan Bey'in sebze karışımlarından oluşan içeceğini elime vermişti. Her sabah duştan sonra bu içeceği içecekmiş. Kurallar, kurallar...

 

Usulca merdivenlerden çıkarak odaya ulaştığımda gördüğüm görüntü büyük yatağın içerisinde sırt üstü uzanan bedeniydi. Kollarını yorganın dışına çıkarmış, üzerinin çıplak olduğunu açık kısımlardan görebiliyordum. Temiz hava girsin diye camı açarak havalanmasını sağladım. Geri çekilerek yatağın yanındaki komodine doğru adımladım. Bardağı altlığın üzerine koyup geri çekileceğim vakitte bileğimden tutulan parmaklarla yatağa çekilmem bir anda oldu.

 

 

Loading...
0%