Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4: Kravat

@rarbezrh

Seni düşünmek kafamın ve yüreğimin en tatlı, en heyecanlı meşgalesidir.

 

Tenimde hissettiğim parmaklar beni sıkıca kendine çektiğinde o an bir göğüse yaslandığımı anladım. Nevresimin kumaşı bir gölge misali bedenimi sarmaladığında, ikimizi içine çekmişti. Nefes alamıyormuş gibi hissederken düşüncelerimle boğuşuyordum. Bağlı olduğum saçlarımdan dolayı ensemde baskısını rahatça hissedebilirken, gözlerimi büyüdü.

 

Ensemi öpmüştü.

 

Öylece önümde duran parmaklarım titrekçe hareket ederek nevresimi sıyırarak kalmak isterken karnıma sarılan sıkı parmaklar buna engel oldu.

 

"Bırakır mısınız?" diye sordum küçük bir çocuk gibi. Boğazım kurumuştu, bu ânın zorluğunu bir anda susuzluk da eklenmişti.

 

"Biraz daha uyumak istiyorum." Dediğinde ne cevap vermemi bekliyordu bilmiyorum ama aksini söyledim.

 

"Oldu o zaman yatalım biz!" dediğimde onaylar mırıltılarını duydum.

 

"Saçmalamayın!" Diyerek sesimi yükselttiğimde yüzünün buruştuğunu hissettim ama göremedim.

 

"Bağırma." Dedi huysuz bir sesle.

 

Tek sıkıntım bağırmam mıydı?

 

"Kalkar mısınız? Zaten birazdan kalkma saatiniz gelecek, bırakın beni."

 

Umursamadı. Sözlerimden sonra bir cevap vermezken, bir süre sessiz kalmasıyla nefeslerinin düzene girdiğini fark ettim. Ne yani şimdi uyuya mı kalmıştı? Yok artık. Ben nasıl kalkacaktım ki? Elimi çekmeye çalıştım fakat başaramadım. Bakışlarımı karşımdaki duvara sabitlemiş ve izlemeye başlamıştım. Nefeslerimin düzeni bozulmuş, sık sık nefesler almaya başlamıştım.

 

Dakikalar geçti enseme değen dudaklarıyla yanıp kül oldum. Sıkıca sarılmış, yorganla da iyice terlemeye başlamıştım. Bir kere ayağımda topuklu ayakkabılar vardı. Her gün temizliyordum fakat yine de yatağa böyle girmek uygun değildi. İsteyerek girmemiştim, resmen zorla kucağına çekilmiştim.

 

Birazdan isyan edecektim. Bas bas bağırıp yataktan çıkmak varken insanların olduğunu hatırlayıp susup kalıyordum. Allah'ım bana sabır ver diyerek sabır çekmeye başladım. Çektim, çektim ve en sonunda arkamda hareket eden bedeniyle şükrettim. Kirpiklerinin hareketiyle kasılan bedenimi iyice kastım. Uyanıp geri çekilmesini beklerken, dudaklarını boynuma değdirmesiyle sabrımın taştığını hissettim.

 

Aniden sinirlenip arkamı döndüğümde bana yakın yüzünü hesap edemememden dolayı içimden kendime küfrettim. Bir nefes kadar uzak anlamını tamamen yaşıyordum. Sakin nefesleri yüzüme çarpmaya başlamıştı.

 

Birbirimize sessizce baktık. Fakat bu kısa sürdü. Bakışları kısa bir an dudaklarıma değerek tekrardan gözlerime çıktı. "Günaydın." Dedi hiç bir şey yapmamış gibi. Sanırım sabahları kafa gidiyordu.

 

"Kollarınızı çekin." Dedim sertçe. Artık sabrımın son sınırındaydım fakat kovulmamak için çok sert çıkışmamaya çalışıyordum. Sonuçta patronumdu. Evet, o benim patronumdu ve ben onun yatağındaydım.

 

"Çekmezsem." Diyerek üstüme çıkarak abandığında gözlerimi telaşla açıldı. Kalbim bu kadar ani hareketleri kaldıramayacak duruma gelmişti. Dudaklarını ıslattığında, dizlerimi kendime doğru çekerek ona vurmak isterken parmaklarıyla bacaklarımı tutarak hareketimi durdurdu.

 

"O bana lazım." Dedi önünü işaret ederek. Hiç böyle bir şey demesini beklemediğim için şaşırdığımı hissettim. Hem de iliklerime kadar...

 

"Susun artık, bırakın kalkayım işimi yapayım." Dedim ikaz ederek. Bakışları hem dudaklarıma hem de gözlerime kayıyordu. Bense gözlerinden başka bir noktaya bakmamaya çalışıyordum. Başarıyor gibi de duruyordum.

 

"Senin işin ben değil miyim?" diye sorduğunda haklılığından sebep sustum. İşim ona yardım etmekti fakat yatağına yatmak değildi.

 

"İşim yatağınızda yatmak değil."

 

"Engel olamadım." Dedi aniden. Birkaç saniye sustu. Bakışları yüzümün çevresinde gezindi.

 

Açıklaması bu muydu?

 

"Siz her çalışana böyle mi yapıyorsunuz?" dedim kaşlarım çatılarak. Düşüncesi bile midemin bulunmasına sebep olmuştu.

 

"Sen ilksin." Dediğinde şaşırdım. İlk yapışa göre bu kafar rahat olması inanılır gibi değildi.

 

"Hiç inandırıcı değilsiniz." Diyerek göğsünden ittirdim ve bocalamasıyla yataktan kalktım. O da kalkarsa çarşafı degiştirecektim. Sonuçta ayakkabılarla girmiştim, sahi bunun farkında mıydı?

 

Yataktan kalkarak içeceğinden koca bir yudum aldı. Daha sonra yanıma doğru adımlamaya başlamasıyla ne yapacağını bekledim. Dudaklarını kulağıma yaklaştırarak fısıldadı. "Yakında inanırsın." Dediğinde büyük bir sessizliği ardında bırakarak banyoya geçti. Hemen bir çırpıda aşağıya inmiş, kalktığını haber vermiştim. Daha sonra odaya geri geldiğimde hemen çarşafı değiştirmiş, giyeceği iş kıyafetlerini yatağın üzerine düzgünce koymuştum.

 

Odadan kirli çarşafları alarak çamaşır odasına geçmiş, makineye atmıştım. Çıktığımda odanın kapısının aralanmasıyla bakışlarım o yöne kaydı. Takım elbisesini giymiş elindeki kravatını bana gösteriyordu.

 

"Bağlar mısın?" diye sordu.

 

Koskoca Korhan Bey, kravat bağlamayı bilmiyor muydu?

 

"Tabi." Dedim onca söylemek istediklerimi geriye atarak. Duran bedenimi harekete geçirirerek odadan içeriye girdim. Kapının ağzında bağlardım aslında neden içeriye girmişti ki?

 

Tuttuğu kravatı elime alarak düğümü attım ve boynuna geçirmek için hafif parmaklarımda yükseldiğimde, parmakları belimi tutarak ayaklarımı ayaklarının üzerine koydu. Alt tarafı şunu bağlayıp çekilecektim fakat o temas etmek için yer arıyor gibi duruyordu.

 

"Sıkılığı iyi mi?"

 

"İyi."

 

Önünü de düzelterek geriye çekildim. Yatağın üzerindeki ceketini alarak iki yana açtığımda beklemeden kollarını geçirerek kumaşı omzuna attı.

 

Artık hazırdı. Şükür.

 

"Kahvaltınız hazır olmuştur." Dediğimde tamam diye mırıldandığını duydum. Merdivenlerden aşağıya inerek mutfağa geçtim, servis yapılmaya başlarken Korhan Bey'de sandalyelerden birisine oturmuştu. Yine aynı köşeme geçmek için harekete geçmiştim ki yine aynı şeyi söyledi. Burada çalıştığım sürece böyle mi yapacaktı?

 

"Servis aç." Kendimi deja vu yaşıyormuş gibi hissediyordum. Çok tuhaftı ama bir o kadar da gerçekti.

 

"Bırakın da işimi hak edeyim."

 

"O ne demek?" dedi sorgularcasına. Yine kaşları çatılmıştı. İkimiz de birbirimizi sinir edecek bir şey illaha buluyorduk. Bu böyle nereye kadar gidecekti merak ediyordum.

 

"Sizinle bu masada bir çalışanken oturmam doğru değil. Bunu siz de biliyorsunuz. Ayrıca bunu bilerek beni zorluyorsunuz." Dedim içimde birikmiş gibi. Daha çok konuşmak istiyordum aslında ama cesaret edemiyordum. Daha ilk günlerden çenemi açmak istemiyordum.

 

"Bir çalışanken." Diyerek kısık sesle mırıldandığını duydum. Başını başka bir yere çevirse de duyabilmiştim. Kendi kendine söylediği bir cümle olduğu için takmadım.

 

"Peki, nasıl istersen." Dediğinde şaşkınca baktım. Bir öyle bir böyle olması ne düşüneceğimi karmakarışık bir hale getiriyordu. Beni onaylamasını beklemiyordum. Bunun altından bir şey çıkacak mıydı?

 

"Teşekkür ederim."

 

Bakışlarını benden çekerek yemeğini yemeye başlarken ben de bakışlarımı odada gezdirmeye başladım. Mesela akşam işten sonra sıcacık yatağımda uyuma planı gözüme geldiğinde onu düşünerek bütün günümü geçireceğim belli oldu. Tabi akşam arkadaşım eve gelmeden uyuyamazdım. Sapa sağlam geldiğini görüp rahatlamam gerekiyordu. Aynı şeyi o da benim için yapıyordu. Sahi arkadaş olmak da bunu gerektirmiyor muydu?

 

"Kaldırabilirsin." Dediğinde başımı onaylar anlamda salladım. Sandalyeden kalktığında gideceği vakitte aklına bir şey takılmış gibi geriye döndü.

 

"Akşam iş arkadaşlarım yemeğe gelecek. Sevil Hanım'ın haberi var. Saat dört gibi evde olacağız. Yemekten önce toplantı salonunu ayarlarsan sevinirim."

 

Hemen başımı salladım. "Tabi efendim, geldiğinizde her şey isteğiniz gibi hazır olacak."

 

Başını hafifçe eğerek onayladığında yanımdan sıyrılıp geçip gitti. Koca cüssesi, dik bedeniyle kapıdan çıktığında bakışlarımı daldığım noktadan çektim. İşime geri döndüğümde akşam birçok misafir olacağı için Sevil Ablaya ufaktan ufaktan yardım ettim.

 

Akşam sekiz kişi olacaklardı. Sekiz erkek. O yüzden erkenden et yemeğinin yanına soslar yapılmaya başlanmıştı. Güzel bir sofra onları bekliyordu. Ben ve bir kız daha akşam servise yardım edecekti. Çok zorlanacağımızı düşünmüyordum, o kadar da fazla kişi değillerdi.

 

Korhan Bey'in dediği saat yaklaşmaya başladığında toplantı salonuna çıkmış ikramiyeler, Pet şişeleri ve suyu koyacak pardakları herkesin ayrı olacak şekilde düzenlice yerleştirdim. Odayı da havalandırdığımda benlik pek bir iş kalmadığı için aşağıya indim. Saatim onun geldiğini haber verdiğinde benim gibi yardımcı olacak olan kızla birlikte kapıda bekledik. Siyah renkteki birkaç lüks araba kocaman evin önünde durduğunda şoförler yardımıyla kapıları aralanmış ardından adımları buraya ilerlemeye başlamıştı.

 

Çoğunda siyah renkte takım elbise birkaçında gri tonu vardı. Havanın soğuk olmasına rağmen gözlerindeki gözlüğe pek takılmama vakit bulamadan kapıdan girdiklerinde hoş geldiniz demiştik. Benim yardımımla toplantı salonuna geçtiklerinde, içeriye geçmeden Korhan Bey bileğimi kavradı.

 

"Sen bugün göz önünde çok bulunma." Yine ciddi ifadesi suratındaydı. Sözlerinden sonra sorgularcasına dudaklarım aralandı.

 

"Bir hatam mı oldu?" diye sordum korkarak. Yeni girmiştim işe, bir sorun olmasını asla istemiyordum. Konuşana kadar ölüp ölüp dirildim.

 

"Hayır, dediğimi yap." Dedi sertçe. Neye sinirlenmişti bilmiyordum ama ben bir hata yapmamıştım onu biliyordum. Kapıyı kapatarak içeri girdiğinde öylece kalakaldım. Daha sonra kızın bana seslenmesiyle daldığım yerden çekildim ve onu takip ettim. Masaya hizmete başka bir kızın yardımcı olması için rica ettim.

 

Göz önünde olmamaktan kastı buydu, ben de isteklerine uyuyordum. Onunla yemek yemek hariç....

 

Yemekler yenmiş masa kaldırılmıştı. Erkekler yemekleri gerçekten hızlı yiyordu, buna bir kez daha şahit olmuştum. Çok kısa bir sürede yenen yemeklerin ardından oturma salonuna geçtiklerinde içecek istediklerini duydum. İki kızdan birisi başka bir işle meşgul olurken diğeri de midesini bulandığını söylemişti. Geriye de ben kaldığım için içecekleri ben servis edecektim.

 

Mecburdum, umarım patronum bana kızmazdı.

 

Elimdeki şişeler ve bardaklarla içeri girdiğimde ilk olarak onunla göz göze geldim. Korhan Beyle... Sert bakışları beni bir kuyu gibi içine çekerken adımlarımın bir an için mıhlandığını sandım. Usulca yutkunduğumda zorlukla bakışlarımı onun gözlerinden çektim ve önümdeki bardakla ilgilendim. Kırmızı içeceği yarım bir şekilde doldurduğumda farklı birisinin bakışlarını üzerimde hissettim. Adını tanımadığım adam çekinmeden bana bakıyordu. Rahatsız olduğumu hissederken başka bir isteğiniz var mı diye sordum. Korhan Bey bir şey istememişti. Ama yine de genel olarak ortaya attığım soruya o adam cevap verdi.

 

Hislerim bunun olacağını önceden sinyalini verdiğinde bıkkınlıkla ona döndüm. Yüzüme rahatsız olduğumun ifadesini yerleştirmemeye çalışsam da becerebilmiş miydim bilmiyordum.

 

"Bir bardak daha istiyorum."

 

Sessiz kalarak yanına ilerlemiş uzattığı bardağı eğilerek doldurmuştum. Bakışlarının bedenime kaydığını gördüğümde ise geri çekilmiş çatık kaşlarımla bakmıştım. Yüzündeki sırıtma midemi bulandırmaya başlamıştı. Daha fazla bu ortamda kalmak istemezken Korhan'ın sesini duydum. Korhan Bey'in.

 

"Ben hallederim, çık."

 

Bunu duymayı bekliyormuş gibi hızlıca yanlarından kaçtım. En son duyduklarım şunlardan ibaretti:

 

"Niye yolladın kızı oğlum?" diye sorulan bir soru.

 

"Sikerim belanı." Diye verilen bir cevap olmuştu.

 

... 

 

Epeyce ilerleyen saatin ardından hava kararmış, Korhan Bey'in misafirleri evden ayrılmıştı. Saat geç olduğu için çalışanlar evden ayrılmış bir tek ben kalmıştım. Evden ayrılmadan önce Korhan Bey'e bir isteğiniz var mı? diye sormaya gideceğim vakitte merdivende karşılaştık.

 

Bileğimden tutarak beni çekiştirmeye başladığında ne olduğunu anlayamadığım için şaşırdım. Hızlı adımları sayesinde odasına ulaşmış, ardımızdan kapının kapanmasıyla sırtımı kapıya yaslaması aynı anda gerçekleşmişti.

 

 

Loading...
0%