@rarbezrh
|
Sevmek için sebep aramadım hiç. Sesi yetti kalbime.
Sert kapıya yaslanan sırtım, üzerime abanmasıyla büküleceğini sandım. Başım tam göğsüne denk geliyordu. Gözlerine bakabilmek için başım geriye yaslanmış yukarıya doğru kalkmıştı. Başımı korkuyla yukarı kaldırdığım an kokusunun burnuma doluştuğu andı.
Gözlerine bakacak daha fazla cesaretim olmadığı için gözlerimin odağına ondan başka her yere çevirdim. Yanaklarımın kızarıklığını hissediyordum fakat bu sefer oda aydınlıktı. İlk defa karanlık olmasını diledim. Bu kızarıklığı görmesin ve yanından geçip gitmek istedim ama parmakları çenemi kavrayarak ona bakmamı sağladı.
"Kaçırma gözlerini."
Olduğum yerde bir kere daha ürperdim. Bedenim titrediğinde bu dikkatinden kaçmadı. Elleri belimi okşadığında sanki ısındırmaya çalışıyormuş gibiydi. Ben üşümüyordum fakat bedenim neden titriyordu anlamıyordum. Zaten bütün bu olanlara anlam vermekte zorlanıyordum.
"Neden?" diye sordu uzun bir sessizlikten sonra. Sıcak nefesi yüzüme çarpmış, tekrardan o nefes kadar havayı içine çekmişti. "Neden sözümü dinlemedin?"
Bu halde olmamızdan dolayı ilk başta kendimi sorduğu soruya veremezken düşündüm daha sonra hangi söz olduğu aklıma geldiğinde kaşlarım çatıldı. Göz önünde olma demişti.
"Diğer kızlar gelemeyecek durumdaydı." Dedim kısaca. Açıklamanın doğrusu da buydu, zorunda olmasaydım sözünden çıkmazdım. Fakat o bunu anlar mıydı bilmiyordum.
"İçkisiz kalsaydı pezevenkler." Dediğinde kaşlarım havalandı.
"İş arkadaşlarınıza pezevenk diye hitap etmeniz ne kadar hoş!"
"Siktir et arkadaşlarımı şimdi sen, neden sözümü dinlemedin onu anlat." Dedi dikkatli bakışları üzerimdeyken.
Anlamakta zorluk çekiyordu sanırım.
Kahverengi gözleri o kadar dikkatli bakıyordu ki onun alevine kapılıp gideceğim sandım. Korktum. Tatmadığım duygular yüzünden hızlı atan kalbimi tutamayacağımı sandım.
"Sanırım kafanız yavaştan üşütmeye başladı. Sözlerimi anlamıyorsunuz."
"Hımm, demek kafam üşütmeye başladı." Dediğinde bir kez daha çenemi tutamadığım için kendimi tebrik ettim. Yakında küfür de ederdim ben bu adama!
"Özür dilerim haddimi aştım." Diyerek geri vitese taktım.
"Ben de o sınırı biraz aşmak istiyorum." Dediğinde eğilerek beni kucağına aldı. Dudaklarımın arasından kaçan nidayı umursamadan adımladığında, en sonunda kendime gelerek bedenine vurmaya başladım.
"Ne yapıyorsunuz Korhan Bey?"
"O sınırı aşıyorum." Dediğinde hadi canım dememek için kendimi zor tuttum. O sınırı aşalı çoktan olmuştu zaten. Fakat sınır anlayışımız epey farklıydı.
"Bakın hareketleriniz artık fazla olmaya başladı." Diye mırıldanmamı umursamadan yatağın yorganını kıvırdığında beni yatağa oturttu. Telefonum hâlâ elimde sıkıca durmaya devam ederken nasıl düşmemişti anlayamamıştım.
Koca cüssesi karşımda eğildiğinde ne yapacağını merak ederek dikkat kesildim. Parmakları ustaca topuklarıma uzanmış bir çırpıda çıkarmıştı ve kenara koymuştu. Kendisininkini de çıkardığında sırtını çarşafa yaslayarak beni kendine doğru çekti. Yorganı da üzerimize örttüğünde öylece sessiz kalıp kabullendim sanmıştı.
"Yok artık! Siz beni ne sanıyorsunuz? Pardon ama karşıma çıkan her erkeğin yatağına girip onunla uyumuyorum, hatta yakınlaşmıyorum bile."
Belimdeki parmakları sıkılaşarak beni iyice kendine çekti. Resmen bedeniyle bütünleşmiştim. Bütün kıvrımlarını hissediyordum. Umarım o hissetmiyordur, hissetmiyordur değil mi?
"Lütfen." Dedi kısık sesle mırıldanarak. "Uyumak istiyorum." Sesindeki ton kalbimin bütün işlevini terse çevirdi. Sözlerinin ardından susmamı sağladığında birden düşüncelerle dolu bir suyun içerisine sokulmuşum gibi hissettim. Ciddiyet içeren sesinden bir gram kalmamış, naif diye adlandırdığımız o tonu kullanmıştı.
Gözüme ilk defa farklı bir adammış gibi gelmişti. Sanki görmediğim bir kişiliğe varmış da şimdi fark ediyordum.
Parmaklarımı hareket ettirdiğimde tekrardan nefesimi ensemde hissettim. "Lütfen." Dedi tekrardan. Gitmeden korkuyormuş gibi belimdeki elleri hareket etmişti.
"Tamam. Arkadaşıma haber vermem gerekiyor, sadece bir dakika verin."
Kabullendim. Neden kabullendiğimi bilmeden, dudaklarımı onu kabul etti. Farkında değildim ama farklı bir şekilde de onu kabullenmeye başlıyordum.
Rahat nefesini işittiğimde parmaklarım telefonumu açarak arkadaşıma mesaj yazmaya başladı. Ne yazacağını beklemeden telefonu kapattığımda yastığın altına sıkıştırdım. Daha sonra toplu saçlarımı bir çırpıda çözdüm. Eğer böyle yatsaydım sabah feci bir ağrıyla kalkabilirdim.
Açılan saçlarımın yüzüne dağıldığını hissederken derin nefes aldı. Rahatsız olup çekeceğini düşünürken aksine hareket etmeden uykuya daldı. Saçlarımın arasında dudakları vardı. Çok kısa sürede ağır nefeslerini işittiğimde bu kadar hızlı uykuya dalan birisi uykusunu da alabilirdi fakat sürekli gördüm göreli uymak istemesi tuhaftı.
Bir süre öylece duvarı izlemek isterken gözlerime yerleşen yorgunlukla kapanmaya başlayan göz kapaklarım tamamen karanlığa büründüğünde uykunun kollarına çekildim. Ondan sonra... ...
Sürekli tekrar eden rahatsız edici sesle kaşlarım çatıldığında kirpiklerim kımıldadı. Hâlâ karanlıkla göz göze geldiğimde zamanı sorguladım. Daha sabah olmamış mıydı? Yoksa perdelerden ışık hiç sızmıyor muydu?
Hareket etmek isterken arkamda duran bedeninin varlığı geceyi hatırlattı. Hâlâ aynı şekilde yattığım gibi uyanmıştım. Peki o uyanmış mıydı? Bunu öğrenmek için sessizce nefeslerini dinledim ve anladığım kadarıyla uyuduğunu fark ettim. Kalkmam gerektiği için tekrardan kımıldadığımda parmaklarının varlığı kendini belli etti.
"Nereye gidiyorsun?" Kaşlarım çatıldı. Artık böyle saçma sorular sorması sinirimi bozuyordu. Zaten ne zaman bozmamıştı ki?
"İzninizle işime, yeterince beni alıkoydunuz. Zorla!" son kelimemle sinirlendiğimi belli etsem de anlamış mıydı bilmiyordum. Pek sanmıyordum. Ya da anlamamak işine geliyordu.
"Sabahları gergin uyanıyorsun, öğrendim."
Sabahları gergin uyanmıyordum. Gerginliğimin sebebi oydu.
Söylediğini umursamadan yataktan kalktığımda hemen ellerim telefonumu kavramıştı. Saate baktığımda mesainin birazdan başlayacağını gördüm. Süper zamanlama diye içimden geçirdim. İnternetimi açtığımda arkadaşımdan bir sürü mesaj geldiğini gördüm. Bir sürü soru sormuş, bir cevap bekliyordu.
"Kahvaltınız birazdan hazır olur." Dediğimde yatağın içerisinde duran tokamı alarak doğrulduğumda yataktan yavaş yavaş kalkarak banyoya adımlayacakken durdu.
"Kahvaltı yapmayacağım."
O banyoya geçerken ben de nevresimi toparlamıştım. Giyeceği takımları yatağın üzerine koyarak açtığım camı geri kapattım. Odadan çıkmadan önce çamaşır odasındaki aynadan saçlarımı topuz yaparak üstümü başımı düzelttim. Bir sorun olmadığını anladığımda ise aşağıya indiğimde Sevil Ablaya kahvaltı yapmayacağını söylemiş ardından bugün için yapmam gerekenleri yapmak için yukarıya çıkmıştım. Çıkarılacak olan çamaşırları makineden çıkardıktan sonra, dürerek odasına koyacaktım. Fakat şuan büyük ihtimalle müsait olmayacağı için hiç risk almadan burada bekledim.
Kapının sesini duyduğumda ise içeriye geçmiştim. O, merdivenlerden inip gözden kaybolduğunda hemen giyinme odasındaki dolaplara kıyafetleri yerleştirmiştim. Canele Hanım'ın gönderdiği mesaj telefonuma düştüğünde işimi bıraktım.
Canele Hanım
Korhan Bey için kıyafet alışverişi yapılacak. Saat 1'de kapıda hazır ol seni almaya gelecekler.
Cevap verme gereği duymadım, zaten onaylamam ya da onaylamamamın bir önemi yoktu. Öyle yazıyorsa buna uymak zorundaydım. Hem aldığım paraya göre yaptığım iş çok azdı. Yani anlamıyordum, neden bu kadar para veriyorlardı?
Elbet bir sebebi vardır, gün yüzüne çıkacaktı.
Canele Hanım'ın dediği saatte hazır olduğumda, zaten üzerimde iş kıyafetlerim vardı. Topuklu giymek pek huyum olmadığı için onların yerine spor ayakkabılarımı giydim. Patronum için ayakkabı değiştirmem bir problem olur muydu, bir fikrim yoktu. Ekstra bir hazırlığım olmadığı için beni alacakları saatte dışarıya çıkmıştım. Siyah renkte araç önümde durduğunda uzun boylu adamın yanındaki yolcu koltuğuna oturdum.
Kemerimi bağlarken yanımdaki adam konuştu. Beklemediğim için şaşkınca ona döndüm. "Yeni çalışanlardan mısınız?" dediğinde şaşırdım. Sonunda buranın insanını bulmuştum. Bu evin içerisindekiler Türktü. Benim memleketimin insanlarıydı, burada yaşamları bile büyük rastlantıydı.
Arkadaşımla yerleşim kurduğumuz yer İtalya'ydı. Şehrin güzelliği bizim buradan gitmemizi engellemişti. Dilini de yaşadığımız süre boyunca tamamen olmasa da öğrenmiştik. En azından insanlarla iletişim kurabilecek derecede bir seviyemiz vardı. Şimdi ise şoförün İtalyan bir adam olması tuhaf olmasa da tuhafıma gitmişti.
Aslında ilk önce Korhan Bey'in adını öğrenmeden önce bir Türk evine gideceğimi düşünmezdim. Ya da orada benim ülkeme ait dilin kullanılacağını ve onlarla iletişime kuracağımı hiç düşünmezdim.
Adını öğrenemediğim adam, araba kullandığı için göz teması kurmamıştı. Sohbet açtığını anlayarak dudaklarımı araladım.
"Evet, üçüncü günüm bugün. Siz kimsiniz?" Genç bir adamdı. Kara gözleri, uzun boya sahipti. İçerideki çalışanları biliyordum, dışarıdakiler hakkında hiçbir fikrim yoktu. Yani ciddi surat ifadeleri yüzünden sohbet etmek pek de akıl kârı değildi. Mesela korumaların yanından geçip giderken bile geriliyordum. Tabi iş gereği suratları ciddi oluyordu.
"Korhan Bey'in şoförüyüm, alışveriş için sizi almam söylendi."
Demek Korhan Bey'in şoförüydü.
"Anladım." Dedim kısaca bir sessizlik geçmesinin ardından aklıma takıldığı için dudaklarımı araladım. "Böyle sürekli alışverişe çıkılır mı?"
"Takım elbise bir gün giyip yarın giyilmediği için genelde böyle oluyor. Aslında evden çalışan ilk defa istiyor, onun nedenini anlayamadım."
Evin çalışanı ilk defa gidiyor... Benden önceki yardımcılar alışverişe gitmemiş miydi? Anlamıyordum. Bu evde dönen hiçbir şeye anlam veremiyordum.
"Peki." diye konuşmamı noktalamak isterken onun konuşma isteğiyle yol boyunca konuşmuştuk. Resmen burada yaptığı birçok şeyi anlatmıştı. Ben de kendi hayatımı çok fazla açmayarak bir şeyler anlatmıştım.
Büyük bir mağazanın önüne geldiğimizde, bakışlarımı etrafa çevirdim. Mağaza adları lüks olduklarını belli ediyordu. Hiç gelmediğim bu sokağın nedeni hiçbir zaman buradan alışveriş yapacak kadar maddi dumumuzun iyi olmamasıydı. Evet bir şeyler alıyorduk ama buralardan değildi. Yani Çoğunlukla arkadaşlarımızın da davetlerinde ya da partilerinde giydiğimiz elbislere özeniyor, parayı oraya gömüyorduk.
Kemerlerimizi çıkararak arabadan inmeden önce gözüm bedenine çarptığında arabanın bölmesinden silahı alarak beline yerleştirdi. Ceketiyle üzerini örttüğünde, almasının nedenin düşünüyordum. Korumak maksadıyladır diye olmasını diledim ve kapıyı örttüm.
"Buradan gideceğiz." Dediğinde gösterdiği sokağa bakışlarım kaydı. Adımlarımız sekronize bir şekilde adımlamaya başlarken, mağazanın önündeki adamlarla adrese ulaştığımızı anladım. Aralanan mağaza kapısıyla içeriye girdiğimizde, adımın seslenilmesiyle başım sesin geldiği yöne çevrildi.
"Benim." Dedim İtalyanca. Artık bundan sonrası bu dili konuşacaktım. Bir Türkçe bir İtalyanca konuşmak dili unutturmuyordu. Bazen bazı kelimeleri dile getirmeyi unutsam da çabalıyordum. Bir dil öğrenmek kolay değildi. O dili öğrenmek için bence o ülkeye gitmek fazlaca işe yarıyordu.
Kadın yanıma gelerek göz teması kurduğunda yüzünde sıcak bir tebessüm vardı. "Korhan Bey sizi bekliyor." Dediğinde gülümseyen yüzüm soldu.
O da buradaydı. Sevgili patronum!
Kadının yolu göstermesiyle usul usul adımlarken asansör yardımıyla üst kata geçtik. Kadın elime listeyi vermesiyle bakışlarım yazanlara kaydı. Uzun bir listeydi. Alınacak kıyafetler tek tek yazılmıştı. Böyle listeleri kim düzenliyordu acaba?
Açılan asansörün kapısıyla kocaman alana yerleştirilmiş takım elbiselerle, hangi birine bakacağımı şaşırdım. Daha sonra gözlerim siyah renkteki takım elbisesi içindeki Korhan Bey'e kaydığında tam baktığım noktada gördüğüm, kravatını bağlamasının ardından bakışları ayak sesine yani bu tarafa kaydı.
Göz göze geldik.
Kravatını bağlamayı biliyor muydu?
|
0% |