@rarbezrh
|
Onarılmaz bir şey yaptım, bir bağ kurdum. Bu günübirlik dünyada...
Şirketin önüne geldiğimizi duran arabadan anlamıştım. Kapımızın aralanmasıyla beklenmeden indiğimde onu bekledim. Koca adımlarıyla yanıma gelmiş, beraber içeriye doğru ilerlemeye başlamıştık. Güvenlikten geçtikten sonra asansöre doğru ilerlemeye başlarken birkaç kişi hoşgeldiniz efendim cümleleriyle yanımızdan geçip gitmişti.
Buradaki kadınların evdeki kurallardan daha fazla kuralcı olduklarını gördüğümde şaşırmadan edemedim. Kısacık etekler ve topuklular gözlerimin büyümesine neden olmuştu. Bu adamın kıyafetlerle derdi neydi gerçekten bilmiyordum. Elbet bir gün sormaya cesaretim olacaktı.
Asansöre geçtiğimizde 9. numaraya basarak geri çekildi. Bir kısmı camdan oluşan asansör koyu tonlardan oluşuyordu. Yukarı çıkan asansör bir anlığına içimi tuhaf ederken belli etmemeye çalıştım. Küçük bir sesle açılan kapının ardından önde o olmak üzere arkasından çıktım. Geniş omuzlarından önümü göremezken, sağ sola bakışlar ata ata ilerlemeye devam ettim. Siyah renkteki kapıyı araladığında bakışlarım kapının pervazında yazan isme takıldı.
Amministratore delegato / CEO
KORHAN FRANCO
Soyadını ilk defa bugün öğrenmiştim. Zaten patronumun kişiliği hakkında pek fikrim yoktu. Giydiği kıyafetlerden dolayı tarzını öğrenmiş, sevip sevmediği şeyler yavaştan öğrenmeye başlamıştım.
Odadan içeriye girdiğimizde ardımızdan kapıyı kapattım. Öylece kapının yanında beklemeye başladığımda çok sürmeden kapı tıklatıldı. Korhan Bey'in emriyle kadın girdiğinde toplantının olduğunu bildirdi. İçimden ofladım. O toplantıya girecekse ben burada ne yapacaktım?
Kadın odadan çıktığında ikimiz odada tekrardan yalnız kaldık. Bakışları bana kaydığında derin bir nefes aldım. Yanıma doğru adımlayarak ulaştığında kafamı kaldırıp baktım. Büyük elleri yanağımı kavradığında dudaklarımı alnıma bastırdı. Bir şey yapamadım, sustum. Gözlerim öpüşüyle kısa süreli kapanmıştı.
"Sen burada bekle, toplantıdan sonra burada olacağım."
Tepkisiz kaldım. Aklım hala alnıma değen dudaklarındayken dikkatimi ona vermekte zorlanmıştım. Bir cevap bekler gibi baktı ama istediğini alamayınca tenini benden çekerek uzaklaştı. Kapıdan çıkıp gittiğinde bakışlarımı daha önce yapamadığım için gözlerimi odada gezdirmeye başladım. Büyük bir odaydı. Kendi odası gibi koyu tonlardan oluşuyordu. Kahve ve siyah ağırlıktaydı. Yine büyük bir çalışma masası vardı, üzerindekiler düzenli bir şekilde yerleştirilmişti. Birkaç tablo duvarları süslerken koltuk takımı boydan boya camın önün yerleştirilmişti. Odanın içerisinde ayriyeten iki tane daha kapı bulunuyordu.
Merak etsem de adımlarımı kapıları açmak yerine camın önündeki koltuklara yönelttim. Geniş koltuğa oturduğumda bedenimi çevirerek camdan dışarıya baktım. Yüksek katlı bir iş yeriydi. Bu yüzden buradaki bir çok yüksek binayı da görebiliyordum. Başımı koltuğa yaslayarak izlemeye başladığımda dakikalar sonra gözlerime çeken uykuyla daha fazla dayanamadım. Böyle belim ve boynum ağrıyacağı için ayakkabılarımı çıkararak kenarı koydum. Usulca koltuğun üzerinde uzandığımda kısa süreli diye içimden geçirerek uykuya daldım.
"Fanculo. Voglio quell'uomo davanti a me domani." Siktir git. Yarın o adamın karşımda olmasını istiyorum.
Yüksek çıkan sesle yattığım yerden gözlerimi sonuna kafar açarak doldurdum. Korkudan hızla çarpan kalbime ellerimi götürdüğümde bakislarim ona kaydı. Kapıdan yüksek sesle girenin o olduğunu gördüğümde sakinleşmeye çalıştım.
"Siktir, uyuyor muydun?" dediğinde hı? diye tepki verdim. Yeni uykudan kalktığım için gözlerim kısık, sesim kuruydu. Dediğini de yeni kalmış olduğum için de söylediklerini algılayamamıştım. Yaslandığım yerden öylece bana yaklaşan bedenine bakıyordum. Boğazımı temizleyerek kuruluğu gidermeye çalıştım ama olmadı.
"Özür dilerim, biraz daha dinlen istersen." dediğinde bu sebepten özür dilemesini beklemiyordum. Fakat o hep düşüncelerimin aksini yapmayı seviyordu.
"Siz," Kuruyon boğazım yüzünden öksürdüm. "Ne kadar süredir toplantıdasınız?"
Çalışma masasına ilerleyerek cam sürahinin içindeki suyu bardağa boşalttı. Geri yanıma doğru adımladığında bardağı bana doğru uzattı. İçimdeki minnettarı dışarı da vurdum.
"Teşekkür ederim."
Yanımdaki boşluğa oturduğunda ayaklarım sırtıyla koltuk arasında sıkışmıştı, parmak uçlarım bedenine değdiği için kasıldım ve hareket etmemeye çalıştım.
"1 saat 32 dakikalık bir toplantıdan çıktım, neden sordun?"
Nasıl yani 1 saat 32 dakikadır bu koltukta uyumuş muydum?
"Uyuyakalmışım özür dilerim, ayakkabılarımı da çıkardım." Dedim utanarak fakat çıkarırken bunu düşünmeliydim.
"Biraz daha işim var, dinlen istersen."
Başımı olumsuz anlamda salladım. "Ben eve gitsem artık, hem zaten neden geldim hâlâ anlamış değilim."
Yönünü bana döndürdüğünde derin bir nefes alarak boğazını temizledi. Bedenim garip bir şekilde oturduğu pardon uzandığı için ağrımaya başlamıştı.
"Kuralcı birisiyimdir ve sen," Diyerek ayak bileklerimi okşadı. "kurala uymadın."
Evet, o kuralları biliyordum fakat bu kuralları sadece evin içerisinde geçerli diye görmüştüm. Yani kurallarında evin dışında da uymam gerektiğini söylemiyordu. Gözünden kaçmış olabilir miydi? Bence hayır.
Konuşacağım vakitte dudaklarıma yaslanan parmağıyla mecburiyetten susmak zorunda kaldım. Beni susturması hiç hoşuma gitmezken onun benim aksime gözleri parlıyordu. Bu parıltının sebebini anlayamadım. Zaten onun gözlerinden geçen hisleri ne zaman anlayabilmiştim ki.
"Kurallarda patronunuzun olduğu her alanda bunların değişmemesi gerektiği yazıyor. Ki patronun isteğiyle anca bu karar değişebilir."
Kaşlarım çatıldı. Korkuyla ona dönerken zihnimin bütün soruları kurallarla dolu o söylediklerini incelemekle meşguldü. Telefonumu çıkararak sözleşmeyi açtığımda okuduğum kısmı ona da gösterdim.
"Bakın burada yazmıyor."
Parmaklarımla gösterdiğim yere bakma gereği duymadan ekrana dokunarak yazılı kağıdı aşağıya çektiğinde bu sefer o parmağıyla işaret etti. Bakışlarım gösterdiği yere kaydığında şaşırdım. Daha önce okumadığım şey yüzünden ona baş kaldırmış ve rezil olmuştum.
"Yazmıyormuş." Dedi alayla.
"Son kısma yazılması saçma." Dedim utana sıkıla. Üste çıkmaya çalıştım ama tabi ki de başarılı olamadım. Tamamen okumayarak gülünç duruma düşen bendim.
"Cezanı çekmeye hazır mısın?"
"Nedir?" dedim uzatmayarak.
Yanımdan uzaklaşarak ayağa kalktı. Çalışma masasına doğru ilerlerken çektiği sandalyeye oturdu. Gözlerim bütün hareketlerini izlemek için üzerindeydi. Oturduğunda bakışlarının yoğunluğu beni etkisi altına aldı.
"Bir haftalığına benimle bir yere gelmeni istiyorum."
Bu ne demekti şimdi?
Kaşlarım çatılarak sıkıntılı bir soluk aldım. "Ceza olarak sizinle mi gelmemi istiyorsunuz?"
"Bir haftalığına." Dedi vurgu yaparak.
"Neden?" dedim.
"Ceza." Dedi kısaca.
Gözlerimi devirdim. "Daha inandırıcı bir yalan bulmalısınız." Dedim sinirlenerek. Ayakkabılarımı giymeye başlarken o hâlâ susmaya devam ediyordu. Giydiğim ayakkabılardan sonra ayağa kalktım. Boş bardağı da alarak yanına doğru adımlarken önündeki çalışma masasına bıraktım.
Bir anda sandalyeden kalktığında yanımda bitti. Üzerime gelmesiyle geriye adımladım ve belim masaya çarptı. Bedeni bedenime değdiğinde ayakları ayaklarıma değdi. Kalbimdeki çarpıntı onun yanında sürekli böyle olmaya başlıyordu. Artık bu durum ben de büyük bir korku yaratıyordu.
"Haklısın." Dedi sıcak nefesi yüzüme çarparken. Kokusu, yaklaşan teni sayesinde burnuma doluşmaya başlarken derin bir nefes alıp beni yanlış anlamasından çekindim. "Daha inandırıcı olmalıyım."
Böyleyken mi?
Büyümüş, ürkek gözlerimle ona bakarken kapana sıkılmış gibi hissettim. Yine beni etkisi altına alan ses tonuyla lafına kaldığı yerden devam etti.
"Seni istiyorum." Dediğinde kalbim sıkıştı. Kollarını arasında olsam da bayılacağım sandım. "Kollarımın arasında, olduğum her yerde."
Seni istiyorum. Kollarımın arasında.
Olduğum her yerde seni istiyorum.
Sustum. Söylemek istediklerinin ne kadar ciddi bir şey olduğunun farkında mıydı bilmiyordum. Benden bir ilişki istiyordu. Fakat hangi türden bir ilişki onu da bilmiyordum. Heveslik geçici ilişkiler kadını değildim. Eğlenmeye ve kendimi üzmek istemiyordum. Geçici hislere kapılıp da kendime karşı olan gururumu aşağıya çekmek de istemiyordum.
"Beni nasıl birisi olarak görüyorsunuz bilmiyorum ama geçişi hevesler uğruna size yaklaşamam." Dediğimde geri çekilmek istedim ama koskoca bedeni ittirdiğimde pardon ittirmeye çalıştığımda bir milim dahi kımıldamıyordu.
Büyük damarlı elleri yanağımı iki yandan kavradığında gözlerindeki ifade yumuşadı. "İyi peki." Dedi kabullenerek. Şaşırdım. Fakat lafına devam edeceğini anladığımda dikkat kesildim.
"Bırak o zaman, geçici olup olmadığını sana yaşatarak göstereyim."
Ne denirdi ki bu laftan sonra. Nasıl hissedeceğimi, nasıl davranacağımı bilmiyordum. Duygularımı kontrol edemiyordum.
"Tamam." Diye mırıldandım. Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki duyup duymadığından emin değildim. Ama ne yapayım bağırsa mıydım yani. Ama bu kadar kısık olmaz Ahu.
"Siktir. Onayladın beni."
"Küfür etmeyin." Dedim karşımda emrim altında çalışanım varmış gibi. Gülümsedi. Kalın dudakları yüzünden hoş görünüyordu. Dişlerinin arasına dudaklarını kıstırarak uzaklaştı. Telefonunu aldığında "Ne yapıyorsunuz?" diye sordum.
"Gideceğimiz yeri ayarlıyorum."
Bu kadar çabuk mu?
"Ne? Ne zaman?" Masaya yaslanan bedenimi doğrulttum.
"Akşam yola çıkacağız."
Gözlerimi belerttim. "Yok artık ne demek akşam yola çıkacağız. Pardon ama aceleniz nedir?"
"Acelem yok, sadece sensiz bir gün daha geçirmek istemiyorum." Kulağına telefonu götürerek yanımdan uzaklaştığında balkona çıktı. Gittiğinde kendi kendime mırıldandım. Zaten geçirmiyorsunuz.
Oflayarak bakışlarımı telefona yönelttim. O gelene kadar arkadaşımın mesajına cevap verdim.
Buçe
Ne yaptın kuzu?
Ahu
Sevgili patronumun iş yerindeyim. Ama sana anlatmam gereken çok önemli bir mesele var. Akşam'a eve gelince konuşuruz.
Buçe
Neeee!! Ayy ne oluyor?? Yoksa tahmin ettiğim şey mi oldu? Ay inşallah kız.
Ahu
Off Buçe senin ağzından nasıl kurtulacağım.
Buçe
AHA BİR ŞEYLER OLMUŞ, AY ALLAHIM Sen şimdi bir şey de anlatmazsın. Neyse akşama kadar sabredeceğim. Öpüyorum.
Ahu
Tövbe yaaaa
Telefonu kapatarak kendi kendime homurdandım. Bakışlarım camdan balkondaki bedenine kaydı. Hala telefonuyla konuşuyordu, telefonla konuşurken ciddi bir yüz ifadesi olduğunu söylemiş miydim?
Dakikalar sonra süren konuşmasının ardından kapıyı örterek içeriye girdiğinde yanıma doğru yavaş adımlarla ilerledi.
"Akşam saat 8'de yola çıkacağız." Çok da güzel fikrimi almıştı ya sağ olsun. Hep bildiğini okursa işim vardı bu adamla.
"Sizden ricam buradan eve geçebilir miyim? Bavul hazırlamam lazım."
Kaşları karasız kalmış gibi çatıldı. "Ben kıyafet ayarlattırırdım."
Bu sefer benim kaşlarım çatıldı. Böyle kısır döngü gibi gidecek sandım. "Tabi ki de kabul etmem."
"Kıyafetlerimi nasıl seçmeliyim?"
Direkt "Yaz mevsimi için giyilecek bir şeyler olsun." Dedi.
Şuan İtalya sıcak değildi. Yaz dediğine göre başka bir yere mi gidiyorduk? Ne kadar merak etsem de heyecanlı hissetmek için dudaklarımı aralayarak soru sormadım. Bilmem içimdeki mutluluk devam etsin istedim. Neden mutlu olduğumu bilmiyordum da oysaki.
"Peki. İzniniz olursa ben şimdi çıkayım, akşam nereye geleyim?"
"Seni almaya geleceğiz, ben gelmeden evden ayrılma."
Başımı olumsuz anlamda salladım. "Gereği yoktu."
"Bekle dedim. Ben geleceğim."
"Peki efendim."
Yine kızgın ifadesine büründü. "Bundan sonra efendim yok."
Bundan sonra efendim yok da ne vardı? Ne yani patronum, efendim değil de Korhan mı diyecektim? Yok daha neler. İç sesim yine benim zihnimi serbest bırakmadı.
Efendim demek istediğini adamla tatile gidiyorsun gerizekalı, bunun efendisi mi kaldı.
Dediğinde hak verdim.
|
0% |