Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9: Ah!

@rarbezrh

Senin dışında düşünmemek hastalığına müptelayım.

 

Gözlerinden geçen anlamlar telaşla gözlerimin hareket etmesine sebebiyet verirken, oturduğum yerde donup kaldığımı hissettim. Ayakta olsam sendeleyeceğime emindim. Sorduğum sorunun ardından söyledikleri nefesimin teklemesine sebebiyet verdi. Kasıldım, ellerimdeki titremeye gizlemek için avuçlarıma tırnağımı geçirmek istedim ama protez tırnaklarım buna izin vermedi.

 

Terlemiştim. Öylece donup kalmam yüzünde bir değişiklik yaratmamıştı ama bir anlığına dudak kıvrımı yükselir gibi oldu. Acaba yanlış mı gördüm diye kendi kendime sorsam da bir cevabını verememiştim.

 

"Ben yatağınızı hazırlayayım." Dedim uzun süren sessizlikten sonra. Mantıklı olanın böyle gelmesiyle dudaklarımı aralamıştım. Hiçbir şey söylemedi geriye doğru dönerek odaya adımladı ve sürgülü kapıyı araladığında peşinden ilerleyerek odaya girdim.

 

Jet büyük olduğu için doğal olarak da oda da büyüktü. Oval yatağın üzerindeki nevresim düzenli bir şekilde yerleştirilmiş, birkaç koltuk ve dolapla donatılmıştı. Odayı incelemeyi bırakarak yatağa doğru adımladım ve nevresimi açtım. Yutkunarak geri çekildiğimde kapıyı kilitlediğini gördüm. Tekrardan boğazımaki sıvının akıp gittiğini hissettim.

 

Geriye çekildiğimde, takım elbisesini ceketini çıkardı ve araladığı dolabın içindeki askılığa düzenlice astı, sıra gömleğinin düğmelerine geldiğinde bakışlarımı çektim. Zor da olsa bakışlarımın odağını sabit bir noktaya sabitledim. Gözlerimin önüne bedeninin gelmesiyle tenine bakmamaya çalışarak gözlerine baktım. Ama göreceğimi görmüştüm.

 

Üzerinde hiçbir şey yoktu. Altında ise sadece baksır vardı. Bunu gördüğümde gözlerimi kocaman açacağım sandım fakat kendimi tuttum. Utanılacak bir harekette bulunmak istemezken bu sefer o yapıyordu.

 

Neden bu kadar rahattı!

 

Yanımdan geçerek bir çırpıda yatağın üzerine çıktığında yatağın yanında öylece kalakaldım. Sırtım ona doğru dönüktü, bakışlarım karşımdaki kapıya bakıyordu. İçimden ya sabır çekerek arkamı döneceğim vakitte, bir anda belime sarılan kollarla yatağa çekildim. Dudaklarımın arasından kaçan çığlığım yüzünden büyük elleri ağzıma kapandı.

 

"Sesssiz ol. Çığlıklarını yanlış anlamalarını istemezsin."

 

Ne diyordu agılayamıyordum. Sıcak nefesi bütün dengemi bozmuştu. Anlatmak istediklerini zihnimi toparlamaya çalıştığım zaman anladığımda gözlerimi kocaman açtım. İması bütün bedenimi karıncalandırmıştı.

 

Parmaklarımla ağzımdaki ellerini çektim. "Susun lütfen."

 

"Kendini sessiz olduramadığın zamanlar da gelecek."

 

Kıpkırmızı olmuştum artık. Pancara dönmüş suratım karşısında artık sussun istiyordum. Ama yapı gereği rahat bir insandı. Susmuyordu yahu.

 

"Böyle bir şey olmayacak."

 

"Bu lafını unutma." Dedi. Sahi onun hangi sözünü unutuyordum ki? Sustum. Daha fazla konuşacak kadar cesaretli hissetmiyordum. O da daha fazla zorlamadı beni. Üzerimden çekildiğinde rahat bir nefes almaya çalıştım. Bedenini geriye atarak başını yastığa yasladı. Beni de göğsüne doğru çektiğinde kabullendim. Ayakkabılarımı birbirine sürterek çıkarmıştım. Yere düşen ayakkabılarımla rahatladım. Bir de ona açıklama yapmak istemediğim için böyle bir yöntemle çıkarmıştım.

 

Üzerimizdeki örtüyü üzerimize örterek sıcaklığımı biraz daha arttırdı. Çıplak göğsüne yaslanan başım ve bedenime sarılan kolları sayesinde daha fazla dayanamadım ve derin bir uykunun kollarına çekildim. Nefes alışverişini duyarak uykuya çekilmiştim. Uyandığımda etraf karanlıktı. Gözlerim uykudan yeni kalktığım için kıpraştı. İlk başta nerede olduğumu hatırlamaya ve zamanı algılamaya çalıştım ve hatırladım.

 

En son onun kolları arasındaydım. Başım göğsüne yaslanmıştı. Fakat şimdi başım bu odaya geldiğimde gördüğüm yastıklarda birisinde duruyordu. Göğsünde değildim, yatakta bedenine ait hiçbir iz yoktu. Hava karardığına göre saat kaçtı? Ama zaten uçağa bindiğimizde hava kararmaya başlamıştı bile.

 

Alnımı ovarak yastıktan başımı kaldırdım. Yorganı üzerimden attığımda bir süre öylece hayatımı sorguladım. Sonra ayağa kalktım kısa çoraplarım vardı ayağımda, ayakkabılarımı giymeden adımlamaya başladığımda kapıyı aralayarak bakışlarımı odada gezdirdim. Hafif loş bir ışık vardı, sonra onu gördüm. Koltuklardan birisine oturmuş yine tabletiyle ilgileniyordu. Adımlarımı duymuş gibi kafasını eğdiği yerden kaldırdı.

 

"Babe?"

 

Bebeğim demişti.

 

"Komm auf meinen Schoß" kucağıma gel.

 

"Neden faklı bir dil?" diye sordum. Birisi İngilizce birisi Almancaydı.

 

"İş başvurusunda dört dil bildiğin yazıyordu." Dediğinde beni mi denemişti anlamamıştım. Zaten başvuruyu verdiğimde hazırladıkları sorulardan geçmiştim, neden böyle bir şey yapma gereği duymuştu?

 

"Söylediklerimi anladığını biliyorum dediğimi yap."

 

Yine emir cümleleri kurmaya başlamıştı.

 

"Kaç saattir yolculuktayız?"

 

Tabletini kenara koyarak bana döndü. Ayaklarını genişçe açmış, arkasına iyice yaslanmıştı. "8 saattir, az bir vakit sonra uçak iniş yapacak."

 

Oha. Ben 8 saattir uyuyor muydum? Hadi canım, yok artık! Kolları arasındayken zaman ne çabucak geçmişti.

 

"Anladım, nereye gidiyoruz?"

 

Yanına kadar ilelerdim çantam onun yanındaki koltuktaydı. Bu yüzden eğilerek içinden telefonumu almak istemiştim ki, bir anda yine beni kucağına çekmesiyle kalçalarım kasıklarına değdi. Yüreğim şöminenin içindeki odunlar gibi tutuşmaya başladığında kanımın hızlandığını hissettim.

 

"Lafımın ikiletilmesinden hoşlanmam."

 

Hadi ya! Patronum olmasa ben ona yapacağımı biliyordum da işte elimden bir şey şuanda gelmiyordu. Para karşılığında sesin çıkamıyordu. Bazen sesin çok çıkıyor Ahu ama sen bilirsin.

 

"Bu her dediğiniz için geçerli mi?"

 

"Evet." Dedi iç gıdıklayıcı sesi kulağıma çarparken. Nefesi saçlarımın arasından sızıp boynuma ulaşmıştı. Belimdeki ellerini iyice karnıma bastırdığı için içime çekmek zorunda kaldım. İstemeden yaptığım bu hareketi tabi ki de fark etmişti.

 

"Bana gelmeni deli gibi istiyorum." Sessiz konuşması kasıklarımın sızlamasına sebep oldu.

 

"Siktir."

 

"Küfür etmeyin." Diye uyardım ama beni tınlayacak gibi durmuyordu. O dediğim dedik, inat birisiydi. Evet, buna birkaç günde karar vermiştim. Aslında ben de inat birisiydim ama benden daha inadını da ölmeden görmüştüm.

 

"Utanıyor musun?" Cevap vermediğim için tekrar dudaklarını aralayarak konuştu. Beni zor durumda bırakmak ve bu halimi görmekten hoşlanıyordu.

 

"Daha bir şey yapmadık oysaki."

 

"Kalkmak istiyorum."

 

"Ben istemiyorum ama."

 

Kaşlarım çatıldı. Sen inatsan ben de inadım diye düşünerekten tırnaklarımı ellerine geçirdim. Acıyla ellerini çekecek zannederken hiç beklemediğim bir şey yaptı. Onun bedeni üzerindeyken şimdi o benim üzerimdeydi. Beni geniş koltuğa yatırarak üzerime çıktı.

 

"Ne yapıyorsunuz?"

 

"Daha bir şey yapmıyorum. Ama tırnaklarını tenime saplanan benim için hiç iyi olmadı."

 

Ters etki mi yapmıştım?

 

Dizinin birisini bacak arama geçirdiğinde gözlerim kapandı. Başım arkaya düştüğünde ona alan yaratan boynuma dudaklarını değdirdi. Yetmedi emdiğinde dudaklarımın arasından kaçan izlemeye engel olamadım.

 

"Ah!"

 

"Evet bebeğim."

 

"Yapmayın lütfen." Dedim ağlamak bir sesle. Gözlerim hala kapalı ona bakamazken geri çekilmedi. Dudakları baskısını sürdürmeye devam etti. İnlemelerim duyulmasın diye ağzıma ellerimi sıkıca bastırdım. Sonra benim sesime karışan bir kadın sesi duydum.

 

"Signor Korhan, le chiedo di allacciare le cinture di sicurezza, il suo aereo sta per atterrare." Korhan bey kemerlerinizi bağlamanızı rica ediyorum, uçağının iniş yapacak.

 

Hayır ya! Şuanda kadın bizi görmüş ve bunları mı dile getirmişti? Yok canım, uzaktan sesleniyordur. Öyledir öyledir.

 

Korhan kadının sesini duymasıyla eğildiği yerden doğruldu, kadına bakmadan onu onayladı. Çok utanıyordum. Of ben bir daha nasıl o kadının yüzüne bakacaktım. Başka bir zaman görmem çok az bir ihtimalken bile bunu kafama taktığıma inanamıyordum. Kadın kim bilir benim hakkımda ne düşünmüştü.

 

"Kim bilir kadının aklından neler geçti." Diye mırıldandım kendi kendime.

 

"Geçemez. Kimse senin arkandan konuşamaz." Elleri teselli edercesine yüzümü buldu. "İzin vermem." Diyerek cümlesini noktaladı.

 

"Kimsenin düşüncelerine engel olamazsınız."

 

Kaşları çatılmış, yine ciddi ifadesine bürünmüştü. "Sen Korhan Franco'yu yeterince tanımadın."

 

"Kimse kimseyi tamamen tanıyamaz." diye yanıtladım onu. Bunun doğrusu buydu. Eksik bir şey, bilinmeyen bir şey elbet çıkardı. Yani onun emin konuşmaları sadece egosundan dolayıydı.

 

"Yakında tanırsın." Dediğinde üzerimden çekilmiş tekli koltuklara geçerek kemerini bağlamıştı. Ben de zor da olsa kendime gelerek ayağa kalktım. Bir anda sanki gücüm çekilmiş gibi hissediyordum. Ben de koltuğa geçerek kemerimi bağladım ve uçak inene kadar ona bakmamayı tercih ettim. Delici bakışlarını üzerimde hissetsem de yine de dönüp bakmadım.

 

Kadın yanımıza gelerek uçuşun sonlandığını söylediğinde kemerimi çıkararak oturduğum yerden doğruldum, çantamı elime alarak onu bekledim Birkaç eşyasını alarak kapıya doğru yöneldiğinde peşinden ilerledim. Eşyalarınızı başka birisi alacaktı sanırım.

 

Merdivenlerden indiğimde karşımda siyah arabayı gördüm. Araba demeye bin şahit isteyen bu aracı gördüğümde gözlerim kocaman oldu. Kesinlikle modelini ona soracaktım.

 

"Ci vediamo signore, saremo qui per essere di nuovo con voi alla fine delle vacanze." Dedi Korhan'a bakarak. Görüşürüz efendim, tatil sonunda yine sizlerle birlikte olmak için burada olacağız.

 

Sonra bana döndü. "Buone vacanze, signora." İyi tatiller hanımefendi.

 

Gülümsemeye çalışarak "Grazie." Dediğimde teşekkürüme karşılık tebessüm etmekle yetindi. Eşyalarımız başka bir araçla geleceği söylendiğinde Korhan'ın haberi olduğunu anlayabilmiştim. Şoför koltuğunu geçerken ben de yolcu koltuğuna geçtim. Kemerimi bağladığımda arabanın içini izlemeye başladım.

 

"Bu arabanın modeli nedir?"

 

Tek eliyle direksiyonu çevirerek havaalanından çıktı. Dikiz aynalarını kontrol ettikten sonra cevabımı verdi.

 

"Porsche 918 Spyder."

 

Bu kadar güzel araba olur muydu? Olurdu. İlk defa böyle bir arabaya bindiğim için heyecanlı hissediyordum.

 

"Hakkı verilmesi gereken bir araba."

 

"Öyle olduğunu düşünüyorsan sıkı tutun." Anlamadığım için soru soracağım vakitte bir anda gaza basmasıyla koltukla bütünleştim. Saçlarım hızdan dolayı önümü kapatırken, korkmak yerine heyecandan gülmeye başladım. Kahkahamın arabanın içini doldururken ona baktım.

 

Dudağının bir kısmı yukarı kırılmıştı. İçimden bu arabaya ne kadar yakıştığı geçti. İkisi de siyah ve çekiciydi. Hızlı ve heyecan verici....

 

"Hep böyle bir arabaya binmek istemiştim." Dedim hayalimi dile getirerek. Çünkü benim gibi insanlar için bu arbayı almak imkânsızdı. Hatta binmem bile imkansızken bu hayalimi gerçekleştirmişti. İnanamıyordum. Bu anın gerçekliğine inanamıyordum.

 

"Bir şey soracağım?" dedim danışarak.

 

"Sor."

 

"Amerika'da mıyız?"

 

Gözlerinde hafif bir şaşkınlık sezdim. "Nereden anladın?"

 

"Arabanın plakasından." Dedim kısaca. Bakışlarım camdan dışarıya kaydı. Asfaltlı yolda ilerlemeye devam ederken ilk defa geldiğim bu ülkenin hiçbir ayrıntısını kaçırmamak için dikkatle inceliyordum

 

"Küçük ayrıntıları yakalaman hoşuma gitti."

 

Teşekkür ederim.

 

Keşke sadece küçük ayrıntıları yakalamamı sevseniz. Keşke...

 

"Şimdi adresimiz neresi?"

 

"Gidince görürsün."

 

Göz devirdim. Söylese şaşardım. Gideceğimiz yere yaptığı hızdan dolayı kısa sürede varacağımızı söylerken düşündüğüm gibi de olmuştu. Arabanın hızı yavaşladığında başımı camdan çevirmekle yetinemediğim için cami açtım. Şimdi netce gördüğüm bu karşımdaki şeyle gözlerim kocaman açıldı. Gözlerime inanamıyordum.

 

Böyle bir yerleri sadece telefondan göreceğimi düşünürken, şimdi burada mı kalacaktım? Birisi hayalse beni uyandırsın lütfen. Ya da vazgeçtim. Uyandırmasın çünkü hiç uyanmak isteniyor ve tadını çıkarmak istiyordum.

 

Gördüklerim hayal değildi aslında. O hayaldi. Korhan Bey. Korhan...

 

O gerçek olamayacak kadar kitaplara layık bir adamdı. Konu böyle olunca da inanmak zor oluyordu. Doğal olarak.

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%