@rarbezrh
|
"Agâh ne demek ailem geliyor?" telaşla ayağa kalktığımda pis pis sırıtmakla meşguldü. Onun için sıkıntı yoktu tabi. Yıllar sonra onun ailesiyle karşı karşıya gelecektim. Bu hafife alacağım bir şey değildi.
"Bebeğim sakin olsana sen, Allah Allah. Gel buraya." diyerek beni tekrardan kucağına çekmek için ellerini uzattığında ben de ne yapacağımı düşünüyordum. "Bir dur düşünüyorum." dediğimde gülüşü her geçen zamanda çoğalıyordu. Tabi ona da eğlence çıkmıştı.
"Isırırım bak." Dediğinde yapamazsın dercesine gözlerimi kısarak baktım. Hiç beklemediğim bir şekilde uzanarak yanağımı dediği gibi ısırmaya kalkıştığında gözlerimi belerttim. "Agâh yok artık, ısıracak mısın gerçekten?"
"Evet, özledim."
"Isırmayı mı?"
"Seninle ilgili her şeyi." dediğinde güldü.
"Anlıyorum seni ama şuanda çok ciddi bir konu var. Annenler buraya geliyor."
Tekrar beni kucağına bir anda çektiğinde ağzımdan küçük bir çığlık kaçmıştı. Ellerini karnımın iki yanından karnımın önünde birleştirdiğinde nefesimi içime çekmiştim. Dudaklarının baskısını saçlarımın üzerinde hissettim. "Bu kadar kafana takacağın bir mesele yok, onlar seni biliyor zaten."
Bildiklerini biliyordum fakat bu o kadar da kolay değildi. Siz, sizi seven birisinin ailesiyle tanışırken heyecanlanmaz mıydınız?
"Ne zaman gelirler tahminen."
"Akşama doğru." dediğinde sesi boğuk boğuk geliyordu.
"Peki ne yerler ne yapayım?"
"Yemek seçmezler yavrum da, ben de izin alırım. Bütün günümü sana ayırırım."
Gülümsedim. Çok heyecanlıydım, yarına kadar nasıl dayanacaktım bilmiyordum. Bir an önce tanışmak istiyordum.
"Hiç gerek yoktu izin almana falan, hem bütün gün kek börek uğraşacağım."
"E tamam işte ben de yardım ederim, hem sen istemiyor musun beni?" dediğinde kaşlarını yalandan çatmıştı. Gözlerimi devirdim. "Daha neler, neden istemeyeyim seni."
"Bilmem artık."
"İyi peki senin için sıkıntı olmayacaksa izin al, ama yemek konusunda bir daha konuşmamız gerek. Hatta uyumadan önce yapacaklarımı düşünmem gerek yoksa uyuyamam kafama takarım biliyorsun." dediğimde başını onaylar anlamda salladı.
"Ben gideyim o zaman." dediğimde ayağa kalkmıştım. Kollarını hiç çekmek istemese de mecburen çekmiş gibi duruyordu. Üzgün bakışlarıyla karşılaştığımda ise gülmemek için kendimi zor tuttum.
"Gitmesen, biraz daha kucağımda kalsan."
Ama Agâh sen böyle dersen, yanaklarım daha fazla kızarır.
"Olmaz seni işinden alıkoyamam." Dedim şakasına.
"Bırakayım seni eve istersen." Dediğinde hayır diyeceğimi bile bile yine de sorması kalbimi yumuşacık yaptı.
"Yok kendim gideyim, alıştım zaten."
Öpüp koklaşarak vedalaştığımda çıkmadan önce ailesinin en sevdiği yemekleri öğrenmiştim. En çok da kardeşi için bir şeyler yapmayı ya da almayı düşünüyordum. Geçmişte onunla aramızda oluşan bağı tekrardan canlandırmak istiyordum. Bu yüzden taksiyle ilk önce markete geçtim, Agâh arabayı vermeyi teklif etse de reddetmiştim.
Yemekler için malzemeleri almış onlar haricinde de kardeşine de abur cubur almıştım. Ödemeye geçeceğim vakitte oyuncakları görmemle gözüme güzel geleni almıştım. Bir de pasta yapacaktım büyük o yüzden bunlarla yetinecektim.
...
Eve geldiğimde eve bir güzel temizlemiş ve pasta börek için mutfağa girmiştim. Büyük ihtimalle Agâh da ailesiyle aynı saatte gelirdi. Çünkü onları havaalanından alacaktı. Yemeği biraz daha geç başlardım, onlar gelince belki duş almak isterlerdi. Bu yüzden bir katlı pasta yapmış ve süslemiştim. Buzdolabına koyduğumda diğerlerini de halletmiş sadece yemekler kalmıştı. Yorulduğum için kahve yapıp bahçede dinlendim. Bahçesi gerçekten güzeldi, saatlerce burada kalabilirdim.
Tahmini gelecekleri saate yemekleri ayarladığımda kısık ateşte pişmeye bırakmıştım. Odaya çıktığımda kısa bir duş aldım, üzerime epey bir yemek kokusu sinmişti. Çıktığımda dolaptan kendime pantolon ve tişört çıkararak giyindim. Artık tamamen hazırdım. Beni bekleyen stresli ve heyecanlı tanışma için yerimde duramıyordum. Ben mi abartıyorum bilmiyordum.
Bekledim bekledim ve en sonunda evi dolduran zilin sesiyle koşarak kapıya ulaştım. Derin nefes alarak kapıyı araladığımda yüzüme çoktan tebessüm yerleşmişti. Karşımda gördüğüm ilk kişi sarı saçları olan annesiydi.
"Hoş geldiniz." Dediğimde kadının kolları çoktan belimi sıkıca sarmış özlem dolu sözlerini söylemeye başlamıştı. O kadar tatlı bir kadındı ki hiç ayrılasım gelmemişti. Babasıyla da sarıldığımda en sonunda karşımda kardeşini gördüm. Ondan bir atak beklemeden kollarımı açtım ve bana sarılmasını bekledim. Bir süre şaşkınca kalakaldı fakat daha sonra "Milena Abla, seni çok özledim." diye bağırarak kollarını boyuma doladı. Öptüm yanaklarını. Büyümüştü.
Efe yedi yaşındaydı ve ben onu yıllardır görmemiştim. Bana küsmemişti, bana darılmamıştı. Bu yüzden huzurlu hissediyordum. Eve de içeri girdiğinde sona kalan Agâhla göz göze geldim. Kollarını boynuna doladığımda bütün yorgunluğunu kasılmış teninden anlayabiliyordum. Aklımın bir köşesine masaj yapma fikrini kazıdığımda kollarımı geri çektim.
"Hoş geldin." dedim son harfi uzatarak tatlı tatlı.
"Nasıl hoş buldum bir bilsen. Bana kapıyı açtığında nasıl çocuk gibi seviniyorum bir bilsen, ah bir bilsen." dedi içli içli. Bir an yere yığılıp kalacağım sandım. Ama kendime gelmek zorundaydım çünkü biraz vakit olmuştu burada böyle kalalı.
"Ben açarım hep kapıyı sana." dedim mırıldanarak ama sesim netti. Kurduğum cümle iki anlamlıydı aslında bunu anlamış mıydı bilmiyorum ama gülümsedi. "Isırırım seni." dediğinde yanağımdan makas alarak merdivenlerden çıkmaya başladı. Büyük ihtimalle üzerini değiştirmeye gitmişti. Ben de bu sırada salona doğru geçmiştim. Bir anda odaya girmemle hepsinin gözü bana kaydığında yanaklarımın kızardığımı hissettim.
"İsterseniz önce bir duş alın yorgunluğunuzu atın, yemekler hazır zaten sonra masaya geçeriz." dediğimde sözlerimin ardından derin bir nefes aldım. Annesi ayağa kalktığında ilk önce ne yapacağını bilemedim. Daha sonra elleriyle beni kendine çekip kolunu omzuma attığında dudaklarını araladı. "Güzel kızım sen niye zahmet ediyorsun? Hem hallederdik beraber yormasaydın o güzel bedenini."
Çok naif bir kadın demiş miydim?
"Yok olur mu öyle şey, hiç zahmet olmadı bana siz böyle düşünmeyin."
"Bana siz deme lütfen, Gülnur teyze de."
Gülümsedim. "Peki, Gülnur teyze. O zaman benim dediğimi yapıyoruz?" diye sordum. İkna olduklarında onları odalarına yerleştirmiş ve aşağıya inmiştim. Agâhtan ses soluk çıkmayınca duş aldığını anladım. Yemeklere göz attığımda pişmiş olduklarını gördüm. Tam zamanında. Birazdan herkes masada olurdu. Masayı hazırlamaya başlayacağım vakitte belime sarılan kollarla korktum. Neyse ki kolların sahibinin o olduğunu anlamak pek de zor değildi. Dudakları saçlarıma uzun bir süre değmiş ve orada kalmıştı.
"Yalnız bıraktım seni ama bir sorun olmadı değil mi?" diye sorduğunda başımı olumsuz anlamda salladım. "Hayır tabi ki. Olacağını da sanmıyorum."
"Bir kere ısırsam?" dediğinde parmağının ucuyla gösterdi.
"Agâh." dediğimde gözlerimi belerttim.
Beraber bol sohbetli bir akşam yemeği geçirmiştik. Hiç bu kadar güldüğümü hatırlamıyordum. Onun ailesi o kadar eğlenceliydi ki Agâh'ın kime çektiği belli oluyordu. Ailesi sürekli yaptığım şeyler için teşekkür ediyor içimi sımsıcak yapıyordu. Kendimi uzun yıllar sonra sıcak bir yuvada gibi hissetmiştim. Hiç yabancılık çekmiyordum onların yanında, daha doğrusu yabancılık çekmeme izin bile vermiyorlardı. Sonra hazırladığım pastayı Efeye üfletmiş ve kesmiştik. Bir nevi doğum günü gibi sevinmişti. Yanımdan hiç ayrılmamış mutluluğunu paylaşmıştı. Sohbetimize devam ederken çalan telefonumla mutfağa geçtim. Arayan teyzemdi. Bir şey mi oldu acaba diye aramayı telaşla yanıtladığımda söyledikleriyle elimdeki telefon olduğu yerde dondu kaldı. Nefes alamadığımı, sendeleyeceğim sandım.
"Aileni bulduk Milena."
BÖLÜM SONU
e ne oldu şimdi?
Bölümü beğendiniz mi?
Son kısım hakkında ne düşünüyorsunuz?
Peki şirketteki o tatlı halleri?
Final yaklaştığı zam"Agâh ne demek ailem geliyor?" telaşla ayağa kalktığımda pis pis sırıtmakla meşguldü. Onun için sıkıntı yoktu tabi. Yıllar sonra onun ailesiyle karşı karşıya gelecektim. Bu hafife alacağım bir şey değildi.
"Bebeğim sakin olsana sen, Allah Allah. Gel buraya." diyerek beni tekrardan kucağına çekmek için ellerini uzattığında ben de ne yapacağımı düşünüyordum. "Bir dur düşünüyorum." dediğimde gülüşü her geçen zamanda çoğalıyordu. Tabi ona da eğlence çıkmıştı.
"Isırırım bak." Dediğinde yapamazsın dercesine gözlerimi kısarak baktım. Hiç beklemediğim bir şekilde uzanarak yanağımı dediği gibi ısırmaya kalkıştığında gözlerimi belerttim. "Agâh yok artık, ısıracak mısın gerçekten?"
"Evet, özledim."
"Isırmayı mı?"
"Seninle ilgili her şeyi." dediğinde güldü.
"Anlıyorum seni ama şuanda çok ciddi bir konu var. Annenler buraya geliyor."
Tekrar beni kucağına bir anda çektiğinde ağzımdan küçük bir çığlık kaçmıştı. Ellerini karnımın iki yanından karnımın önünde birleştirdiğinde nefesimi içime çekmiştim. Dudaklarının baskısını saçlarımın üzerinde hissettim. "Bu kadar kafana takacağın bir mesele yok, onlar seni biliyor zaten."
Bildiklerini biliyordum fakat bu o kadar da kolay değildi. Siz, sizi seven birisinin ailesiyle tanışırken heyecanlanmaz mıydınız?
"Ne zaman gelirler tahminen."
"Akşama doğru." dediğinde sesi boğuk boğuk geliyordu.
"Peki ne yerler ne yapayım?"
"Yemek seçmezler yavrum da, ben de izin alırım. Bütün günümü sana ayırırım."
Gülümsedim. Çok heyecanlıydım, yarına kadar nasıl dayanacaktım bilmiyordum. Bir an önce tanışmak istiyordum.
"Hiç gerek yoktu izin almana falan, hem bütün gün kek börek uğraşacağım."
"E tamam işte ben de yardım ederim, hem sen istemiyor musun beni?" dediğinde kaşlarını yalandan çatmıştı. Gözlerimi devirdim. "Daha neler, neden istemeyeyim seni."
"Bilmem artık."
"İyi peki senin için sıkıntı olmayacaksa izin al, ama yemek konusunda bir daha konuşmamız gerek. Hatta uyumadan önce yapacaklarımı düşünmem gerek yoksa uyuyamam kafama takarım biliyorsun." dediğimde başını onaylar anlamda salladı.
"Ben gideyim o zaman." dediğimde ayağa kalkmıştım. Kollarını hiç çekmek istemese de mecburen çekmiş gibi duruyordu. Üzgün bakışlarıyla karşılaştığımda ise gülmemek için kendimi zor tuttum.
"Gitmesen, biraz daha kucağımda kalsan."
Ama Agâh sen böyle dersen, yanaklarım daha fazla kızarır.
"Olmaz seni işinden alıkoyamam." Dedim şakasına.
"Bırakayım seni eve istersen." Dediğinde hayır diyeceğimi bile bile yine de sorması kalbimi yumuşacık yaptı.
"Yok kendim gideyim, alıştım zaten."
Öpüp koklaşarak vedalaştığımda çıkmadan önce ailesinin en sevdiği yemekleri öğrenmiştim. En çok da kardeşi için bir şeyler yapmayı ya da almayı düşünüyordum. Geçmişte onunla aramızda oluşan bağı tekrardan canlandırmak istiyordum. Bu yüzden taksiyle ilk önce markete geçtim, Agâh arabayı vermeyi teklif etse de reddetmiştim.
Yemekler için malzemeleri almış onlar haricinde de kardeşine de abur cubur almıştım. Ödemeye geçeceğim vakitte oyuncakları görmemle gözüme güzel geleni almıştım. Bir de pasta yapacaktım büyük o yüzden bunlarla yetinecektim.
...
Eve geldiğimde eve bir güzel temizlemiş ve pasta börek için mutfağa girmiştim. Büyük ihtimalle Agâh da ailesiyle aynı saatte gelirdi. Çünkü onları havaalanından alacaktı. Yemeği biraz daha geç başlardım, onlar gelince belki duş almak isterlerdi. Bu yüzden bir katlı pasta yapmış ve süslemiştim. Buzdolabına koyduğumda diğerlerini de halletmiş sadece yemekler kalmıştı. Yorulduğum için kahve yapıp bahçede dinlendim. Bahçesi gerçekten güzeldi, saatlerce burada kalabilirdim.
Tahmini gelecekleri saate yemekleri ayarladığımda kısık ateşte pişmeye bırakmıştım. Odaya çıktığımda kısa bir duş aldım, üzerime epey bir yemek kokusu sinmişti. Çıktığımda dolaptan kendime pantolon ve tişört çıkararak giyindim. Artık tamamen hazırdım. Beni bekleyen stresli ve heyecanlı tanışma için yerimde duramıyordum. Ben mi abartıyorum bilmiyordum.
Bekledim bekledim ve en sonunda evi dolduran zilin sesiyle koşarak kapıya ulaştım. Derin nefes alarak kapıyı araladığımda yüzüme çoktan tebessüm yerleşmişti. Karşımda gördüğüm ilk kişi sarı saçları olan annesiydi.
"Hoş geldiniz." Dediğimde kadının kolları çoktan belimi sıkıca sarmış özlem dolu sözlerini söylemeye başlamıştı. O kadar tatlı bir kadındı ki hiç ayrılasım gelmemişti. Babasıyla da sarıldığımda en sonunda karşımda kardeşini gördüm. Ondan bir atak beklemeden kollarımı açtım ve bana sarılmasını bekledim. Bir süre şaşkınca kalakaldı fakat daha sonra "Milena Abla, seni çok özledim." diye bağırarak kollarını boyuma doladı. Öptüm yanaklarını. Büyümüştü.
Efe yedi yaşındaydı ve ben onu yıllardır görmemiştim. Bana küsmemişti, bana darılmamıştı. Bu yüzden huzurlu hissediyordum. Eve de içeri girdiğinde sona kalan Agâhla göz göze geldim. Kollarını boynuna doladığımda bütün yorgunluğunu kasılmış teninden anlayabiliyordum. Aklımın bir köşesine masaj yapma fikrini kazıdığımda kollarımı geri çektim.
"Hoş geldin." dedim son harfi uzatarak tatlı tatlı.
"Nasıl hoş buldum bir bilsen. Bana kapıyı açtığında nasıl çocuk gibi seviniyorum bir bilsen, ah bir bilsen." dedi içli içli. Bir an yere yığılıp kalacağım sandım. Ama kendime gelmek zorundaydım çünkü biraz vakit olmuştu burada böyle kalalı.
"Ben açarım hep kapıyı sana." dedim mırıldanarak ama sesim netti. Kurduğum cümle iki anlamlıydı aslında bunu anlamış mıydı bilmiyorum ama gülümsedi. "Isırırım seni." dediğinde yanağımdan makas alarak merdivenlerden çıkmaya başladı. Büyük ihtimalle üzerini değiştirmeye gitmişti. Ben de bu sırada salona doğru geçmiştim. Bir anda odaya girmemle hepsinin gözü bana kaydığında yanaklarımın kızardığımı hissettim.
"İsterseniz önce bir duş alın yorgunluğunuzu atın, yemekler hazır zaten sonra masaya geçeriz." dediğimde sözlerimin ardından derin bir nefes aldım. Annesi ayağa kalktığında ilk önce ne yapacağını bilemedim. Daha sonra elleriyle beni kendine çekip kolunu omzuma attığında dudaklarını araladı. "Güzel kızım sen niye zahmet ediyorsun? Hem hallederdik beraber yormasaydın o güzel bedenini."
Çok naif bir kadın demiş miydim?
"Yok olur mu öyle şey, hiç zahmet olmadı bana siz böyle düşünmeyin."
"Bana siz deme lütfen, Gülnur teyze de."
Gülümsedim. "Peki, Gülnur teyze. O zaman benim dediğimi yapıyoruz?" diye sordum. İkna olduklarında onları odalarına yerleştirmiş ve aşağıya inmiştim. Agâhtan ses soluk çıkmayınca duş aldığını anladım. Yemeklere göz attığımda pişmiş olduklarını gördüm. Tam zamanında. Birazdan herkes masada olurdu. Masayı hazırlamaya başlayacağım vakitte belime sarılan kollarla korktum. Neyse ki kolların sahibinin o olduğunu anlamak pek de zor değildi. Dudakları saçlarıma uzun bir süre değmiş ve orada kalmıştı.
"Yalnız bıraktım seni ama bir sorun olmadı değil mi?" diye sorduğunda başımı olumsuz anlamda salladım. "Hayır tabi ki. Olacağını da sanmıyorum."
"Bir kere ısırsam?" dediğinde parmağının ucuyla gösterdi.
"Agâh." dediğimde gözlerimi belerttim.
Beraber bol sohbetli bir akşam yemeği geçirmiştik. Hiç bu kadar güldüğümü hatırlamıyordum. Onun ailesi o kadar eğlenceliydi ki Agâh'ın kime çektiği belli oluyordu. Ailesi sürekli yaptığım şeyler için teşekkür ediyor içimi sımsıcak yapıyordu. Kendimi uzun yıllar sonra sıcak bir yuvada gibi hissetmiştim. Hiç yabancılık çekmiyordum onların yanında, daha doğrusu yabancılık çekmeme izin bile vermiyorlardı. Sonra hazırladığım pastayı Efeye üfletmiş ve kesmiştik. Bir nevi doğum günü gibi sevinmişti. Yanımdan hiç ayrılmamış mutluluğunu paylaşmıştı. Sohbetimize devam ederken çalan telefonumla mutfağa geçtim. Arayan teyzemdi. Bir şey mi oldu acaba diye aramayı telaşla yanıtladığımda söyledikleriyle elimdeki telefon olduğu yerde dondu kaldı. Nefes alamadığımı, sendeleyeceğim sandım.
"Aileni bulduk Milena."
BÖLÜM SONU
e ne oldu şimdi?
Bölümü beğendiniz mi?
Son kısım hakkında ne düşünüyorsunuz?
Peki şirketteki o tatlı halleri?
Final yaklaştığı zaman geri sayımı başlatacağım.
Sonraki bölümde görüşmek üzere, yıldızlar kadar öpücük bitanelerim.
|
0% |