@rarbezrh
|
Sevmek çaba gerektirirdi, sevilmek ise o çabayı gördüğünde hissedilirdi.
Üzerine kırmızı renkle yazdığım iyi ki doğdun sevgilim yazısına baktığımda tekrardan gülümsedim. Pastayı yaparken bütün sevgimi katmıştım, tıpkı diğer hazırladıklarım gibi.
Çok güzel olmuştu. Hazır aldığım mumları üzerine daha yerleştirmeyecektim. Oturduğumuz zaman hallederim diye düşündüm. Gelmesine az kalmıştı büyük ihtimalle. Bir saat önce uyuyacağını bildirmişti, sevinmiştim uyumasına. En azından biraz da olsa yorgunluğunu atar enerjik olurdu.
Ben de yaptığım yiyecekleri kaplarına yerleştirmiştim. İçecekler, çatallar gibi diğer küçük işler de hallolduğunda sepetime yerleştirdim. Üzerine de altımıza sereceğim mavi örtüyü koyduğumda hazırdı.
Pastayı da kabına yerleştirdikten sonra hazırlanmak için yukarı çıktım. Sabahın erken saatleri olduğu için kimse evde uyanık değildi. Bilerek bu saatlerde olsun istemiştim, hem kumsal da kalabalık olmaz özel bir alan yaratırdı.
Dolabımın kapağını aralayarak içinden beyaz elbisemin asılı olduğu askılığı çıkardım. Hemen üzerime geçirmemin ardından makyaj aynanın önüne geçerek abartılı olmayan bir makyaj yaptım. Saçlarımı açık bıraksam da tatlı bulduğum o tacı başımın üzerine takmıştım. Artık hazır görünüyordum. Telefonumu ve ona aldığım hediyeyi alarak aşağıya indiğimde hazırladığım eşyaları bagaja yerleştirdim. Evin anahtarını alarak dış kapıyı kapattım ve araca binerek yola koyuldum.
Onu almaya gidiyordum. Havaalanına doğru yolculuğa çıkarken arabada keyfim daha da yerine gelsin diye eğlenceli bir şarkı açmıştım. Ona kavuşacak olmamın düşüncesi beni yerimde durma konusunda zorluyordu.
Dakikalar ardından havaalanına geldiğimde, arabaya müsait bir yere park ettim ve arabadan alacağım eşyayı alarak dış kapıya doğru adımlamaya başladım. Saniyeler sonra benim olacaktı. Kalabalık gelip geçiyor, onun yüzünü göremiyordum. Elimdekini havaya kaldırarak beklemeye başladığımda bazi kişilerin bakışları ellerimin arasındaki yazıya kayıyor, gülüyordu.
Sonra onu gördüm. Üzerinde dün benim bavula koy dediğim kıyafet vardı. Gözlerindeki gözlüğü çıkardığında gözleri benimle çakıştı. Sonra ellerimde tuttuğum şeye bakışları kaydığında ilk başta kaşları çatıldı daha sonra geri yerine düzelerek kahkalarla gülmeye başladı
"Ben uçaktan daha yeni indiğimde için yanlış mı görüyorum yoksa, sen gerçekten Çakır gözlünün turuncusu diye pankart mı yaptırdın?"
Evet, tam olarak öyle bir şey yaptırmıştım.
O mutlu olsun, kahkahalarla gülsün diye.
Başarmıştım.
Güldüm. "Yanlış görmüyorsun."
"Utanmasam anırarak güleceğim."
Ağzım gülümsemekten ağrımaya başlayınca, elimdekini indirdim ve beklenti dolu gözlerle ona baktım. Yüzü biraz durgunlaştığında gözlerinden geçen hislerin bende de olduğunu biliyordum. Bir anda beni kolları arasına çektiğinde elimdekini zor da olsa ellerimin arasında tutarak sarılmasına yarım yamalak karşılık verdim.
Yoğun parfüm kokusu burnuma doluştuğunda derince içime çektim. Onun yüzü boynumun açıkta bıraktığı tenimi bulmuş oradaki küçük çıkıntıya dudaklarını değdirmişti. Kalp atışlarımın daha da hızlandığını hissettim. Sonunda. Onun yanındayken kalbimin hızlanmasını özlemiştim. Onunla ilgili birçok şeyi özlediğim gibi
"Artık arabaya geçsek mi? Burası bayağı kalabalıklaştı."
Geri çekilerek "Olur." diye yanıtladı. Arabaya doğru ilerlemeye başladığımızda yan yana yürüdüğümüz için bedenimizin üzerindeki kumaşlar birbirine sürtünüyordu. Kısa sürede geldiğimiz arabaya, bavulu bagaja koyacağı vakitte, daha gideceğimiz yere varmadan yerleştirdiğim eşyaları görmesin diye telaşa kapıldım.
"Sen geç ben koyarım, sakın ikiletme." diye parmağımı göstererek uyardım.
"Hanım ne derse." Diyerek geri çekildiğinde yolcu koltuğuna bindi. Ben de hemen bagaja bavulu koyarak sürücü koltuğuna oturdum. Yol biraz uzun olduğu için navigasyona girerek sürmeye başladım. Kemerlerimiz çoktan bağlamıştık. Gideceğimiz yeri istese navigasyondan bakabilirdi.
Zaten saklamak istediğim kumsala gidecek olmamız değil, yapacağım sürprizlerdi.
"Bugün yan koltuk prensesisin." Bakışlarını kısaca yoldan ayırarak ona çevirdim. Gülümsüyordu. Öyle gülmesene be adam!
"Senin yanındaysam onu da olurum." demesini asla beklemiyordum. İçim yumuşacık olmuştu. Şaka manasında söylediklerime dalga geçmek yerine ciddi ciddi cevap vermişti. Hoşuma gitmedi desem yalan olurdu.
"O zaman gerektiği gibi yap, elini buraya koy." Dediğinde boştaki elimi alarak dizlerinin üzerine koydu.
Gözlerim kocaman açıldı. "Senin yaptığın gibi yapamam." Dedim utancımla.
"Şaka yapıyorum yavrum, tabi sen yoluna odaklan."
Klimayı açtığım için rahattık. Hava çok sıcaktı. Elbise giymiş olmama rağmen terlemiştim. O da beyaz renginde salaş bir gömlek, altına da bej renginde şort giymişti.
Pasta bu sıcakta erimeden bir önce gitmek için gaza bastım. Yol boyunca anlatacak bir şeyler bulmuş dakikada bir konuşmuştuk. İkimize de iyi gelmişti. En çok da ona. Anlayabiliyordum. Dünkü halinde eser yoktu. Onu eğlendirebilecek bir gün planlanmıştım. Aslında Agâhla tatile de gitmek istiyordum fakat o çalışıyordu, izin alması sıkıntı olur diye diyemiyordum. Hem daha birkaç gün izinliydi, daha başka hangi gün alabilirdi bilmiyordum.
Geldiğimiz koyun yol kenarına arabayı park ettiğimde, araçtan inmiştik. Bagajın kapısını aralayarak açtığımda bakışları buraya kaydı.
"Yavrum ne var bu kadar bunlarda." Dedi saşkın ses tonuyla.
"Bizim için hazırladım, hem o kadar da çok değil."
"İnanmam azlığına, sen yine döktürmüşsündür." Ben pasta poşetini dikkatlice elime aldığımda o da diğerlerinin hepsini eline almıştı. Bana da ver bir şeyler desem de kaslı kollarını göstererek beni susturmuştu.
Kumda yürümeye başladığımızda kayalıklara yakın kimsenin kolay kolay görmeyeceği o yere geçtik. Örtüyü sererek köşelerine de uçmaması için poşetleri yerleştirdik. Getirdiğim kapları ortaya koydum, tabak çatal gibi şeyleri de yerleştirdiğimde her şey hazırdı. Çok basit bir işle çok şık bir alan yaratmıştım.
Son olarak pasta kalmıştı. Agâh anlamış mıydı bilmiyorum ama bakışları denizdeydi. Örtünün üzerine oturmuş ayakkabılarını çıkarmıştı. Onun bakışları oradayken pastayı çıkardım ve üzerine mumları yerleştirdim. Bir yandan telefonumu çıkarırken bir yandan da pastanın üzerindeki mumları yakmaya başladım.
Çakmağın sesini duymasıyla bakışlarını buraya çevirdi. İlk başta harelerinden geçen şaşkınlığa sonra da mutluluğa şahit oldum. Dudak kıvrımları yükselirken heyecanımla birlikte ben de gülümsedim.
"İyi ki doğdun sevgilim, iyi ki."
Ona ilk defa sevgilim dedim. Yıllar sonra belki de benden duymak istediği şeylerden birisini daha söylemiştim. O kadar mutlu oldu ki bu mutluluk bir okyanus misali gözlerinde yükseldi. Dolu gözlerini gördüğümde dayanamadı benim gözlerim de. Birbirimize bakarak mutluluktan ağladık.
"Hadi iyi dileklerini dile ve üfle."
Hüzünlü bir gülüş sergiledi. "Yıllarca hep bir şeyi diledim, karşıma çıkmanı ve eskisi gibi olmayı." Derin bir nefes aldı. Gözleri gözlerimdeyken sözlerine devam etti. "Karşımdasın, eskisi gibi olmayı başarıyoruz. Şimdi dileğim yine sensin. Bir ömür boyu seninle olmak istiyorum, belki zamanı geldiğinde seni hiç yanımdan ayırmam."
Hayalimiz aklıma geldi. Evlenmek olan. İsteği var gibi duruyordu. Eskiden ben de bunu onayladığıma göre birbirimizden emindik. Ama önce mesleğimi elime almak istiyordum. Her şey zamanla olurdu, bunu öğrenmiştim.
"Yanından ayrılmayacağım. Umarım zamanı geldiğinde aynı evin içerisinde birlikte yaşarız."
İkimiz de netçe konuşmasak da bir şeylere evet dediğimizin farkındaydık. Ondan emindim, dahası var mıydı?
"Rüya gibi bir kadındın hep ama bugün sanki yaşadığımız şeyi de bir rüyaya çevirdin."
"Bunlar gerçek. Bu an, bu söylediklerim."
Gözlerini kapatarak birkaç saniye bekledi ve sonra açtı. Dudaklarını aralamasıyla mumları üfledi. Kamerayı kapatarak kenarı koydum, pastayı da dikkatlice koyduğumda daha fazla dayanamadım ve kollarım boynuna doladım.
Sessizce bir süre böyle kaldık. Gözlerimi kapatmış duyduğum tek ses dalgaların sesi iken huzur içinde özlemimizi giderdik. Dakikalar sonra o sessizliği bozdu.
"Sevgilim dedin?"
Hım, o mesele.
"Evet dedim." Çekinmeden, utanmadan söylediklerimin karşısında daha da mutlu oldu.
"Bir daha de bakayım."
"Sevgilim." Dedim dolu dolu.
"Dayanamayacağım." Dediğinde neye? diye sormama kalmadan dişleriyle boynumu kıstırdı.
"Agâh ne yapıyorsun?"
"Asıl sen bana ne yapıyorsun?" Dediğinde başını boynumdan çekerek göz göze gelmemizi sağladı.
"Sadece seviyorum."
"Ben de seviyorum."
"Sevgi dilimiz biraz farklı ha, ne dersin? Dediğimde sorgularcasına baktım ama şaka yaptığımız belliydi.
"Ben böyle severim yavrum alış."
"Alışacağız artık."
Onunla birlikte bir sürü fotoğraf çekilmiştim. Pastayla da çekilmeyi unutmamıştık. Sonra pastayı keserek tabaklara dağıttım. Kendim yaptığımı söyleyince büyük bir dilim istemişti. Neredeyse küçük pastanın yarısını tabağa koydurtmuştu.
Yaptığım yiyeceklerden bol bol yemiş sürekli ellerine sağlık, çok güzel olmuş gibi cümleler sıralamıştı. Ben de deli gibi mutlulukla afiyet olsun demekle yetinmiştim. Bol bol sohbet ettik, yemeklerimizi yedik. Kısacası aylar sonra güzel bir vakit geçirdik.
"Sen birkaç günlüğüne izin aldın ya hani?" dedim merakla ona bakarak. İçeceğinden yudum alarak hıhım diye devam et dercesine mırıldandı.
"Bir yerlere gidelim diyorum, kalmalı."
"Nereye?"
"Bilmem sen tamam diyorsan eğer bir yer buluruz."
"Sorman hata bebeğim seninle tatile elbet de gitmek isterim."
"Yaa."
"Yaa."
Son
son üç bölümmmm
Bölüm nasıldı???
Sevgilim dendi, gelecek için imalar yapıldı. Artık ne anlarsınız. 🥲
İyi ki doğdun Agâh, iyi kiiii. 🤧💖
Sizleri seviyorum, sonraki bölümde görüşmek üzere.
♡♡♡♡♡
|
0% |