Yeni Üyelik
36.
Bölüm

𝟹𝟼|ᴀᴄı

@rarbezrh

Milena'nın ağzından.

 

Agâh bugün de izinli yarın artık işe gidiyordu. Çok bile benim için izin almak zorunda kalmıştı. Yarın işe gideceği için buralarda birkaç yeri bana gezdirmek istediğini söyledi. Ben de seve seve evet dedim. Hem onunla vakit geçirmiş olacaktım hem de kafam dağılacaktı.

 

"Hazırımm, hadi bir an önce çıkalım zamanımız kıymetli "

 

Bej rengindeki pantolonumun üzerine ince bir badi giydiğimde yanıma da hırka aldım. Çantamı alarak odadan çıkacaktım ki o da banyodan çıktı. Üzerinde aynı benim giydiğim kıyafetlerin tonlarında bir şey giymişti.

 

"Bakayım bir sana şöyle." Diyerek elimi tuttuğunda bir kez etrafımda döndüm. Gülümseyerek gözlerine baktım.

 

"Baştan söyleyeyim gözlerimi senden alamadım, ha sürekli neden bakıyorsun dersen cevabımı önceden söyleyeyim istedim."

 

Ama bu kadar günümü güzelleştirmek zorunda mısın ya?

 

Hiç bu kadar başkasının karşısında güldüğümü hatırlamıyorum. Bu aralar yeni doğan bebek yüzümü güldürüyordu bir de o. İçten bir mutluluktu bu, yerimde zıplayarak güldüğüm türden.

 

"Ben de birazdan mutluluktan bayılırsam şaşırma, önceden söyleyeyim dedim."

 

Kaşları havalandı. "Diyorsun?"

 

"Diyorum."

 

"Hadi çıkalım, yoksa seni bırakmayacağım."

 

"Pekii."

 

Çantamı alarak evden ayrıldığımızda, akşama kadar Almanya'da bana gezdirebileceği yerleri görmemi sağladı. Birlikte lunaparka gittik, o kadar eğlendim ki ilk defa böyle bir yere gelmiş gibi hissediyorum. Bu yaşta buna mı bineceğiz demeden çoğu şeye bindik. Dondurma ısmarladı bana, arkamızda insanların eğlence dolu sesleriyle sohbet ettik. Bir araya geldiğimizde hep yeni şeyler öğreniyordum bizim hakkımızda, onun hakkında. Bu yüzden de her vakit dikkatliydim.

 

"Demek yaramaz bir çocuktun."

 

Başını onaylar anlamda salladı. "Evet öyleydim, anlattığım bütün delilikleri ben yaptım."

 

"Şimdi tam tersi beyefendisin."

 

Yandan bir bakış attı. "Daha yaramaz yönümü görmedin yavrum, pek emin konuşma öyle."

 

"Görmek isterim o yönünü de."

 

"Kaşınma he pişman olursun sonra."

 

"Neden pişman olacağım canım, sen benim olduğum gibi davrandığım hallerimin hepsini görmüşsün. Ben de göreceğim."

 

Gülümsedi. Saçlarımı kulağımın arkasına atarak "Sen bana bir alış ben o zaman sana göstereceğim." diye mırıldandı. Sen bilirsin diyerek başımı salladım. Bu arada dondurmamızı bitirmiş hava soğumaya başladığı için eve doğru yola çıkmıştık. Ben ne kadar biraz daha gezelim desem de üşüteceksin diyerek beni ikna etmeyi başarmıştı. Eve geçtiğimizde hemen üzerime kalın bir şeyler geçirmiştim. Kaloriferler sıcak olsa da onun ısrarıyla bunları giymiştim. Birazcık dışarıda abur cubur yediğimiz için çok karnımız aç değildi. Bu yüzden de şöminenin yanın minderleri dizmiş, bir film ayarlamıştı.

 

Beraber romantik bir film izleyecektik.

 

Başlattığında sırtımı arkamdaki koltuğa yasladım. Battaniyeyi bedenimizin üzerine örtmüş üstüne bir de beni kendine doğru çekmişti. Anlayacağınız sımsıcak hissediyordum. Ama nedense yerimden de memnundum.

 

Hasta olan iki aşığın birbiri için ettiği mücadeleyi seyretmiştik. Hem ağlamış hem de bu aşkı seyrederken hayran kalmıştım. Böyle aşkların anca filmlerde ve kitaplarda olduğunu düşünürdüm. Ama bence böyle aşklar sadece bu iki yerde yoktu.

 

"Çok güzel bir filimdi, daha önceden beraber izledik mi bunu?"

 

Başını bana doğru çevirdiğinde alnıma yumuşak bir buse kondurdu. "İzlemedik, izlediklerimizi ben not alıyorum bakmak ister misin?"

 

"Olur." dedim hevesle. Artık söylediği şeylere şaşırmıyordum çünkü bizimle ilgili her şeyi saklıyordu. Her geçen gün gittikçe hayran kalıyordum. Bir koşu yukarıya çıkıp göstereceği şeyi alıp geldi. Albümdü getirdiği. Parmaklarımın arasına alıp incelemeye başladığımda çok hoşuma gitmişti. Her izlediğimiz filmin gününde kendimizi çekmiş ve altına izlediğimiz şeyi yazmıştı. Bir sürü fotoğrafımız daha olmuştu. Acaba toplamda kaç fotoğrafımız vardı?

 

"Ben," dedim uzun bir sessizliğin ardından. Kalbim kimsenin yanında çarpmadı böyle, sen ne yapıyorsun bana çakır gözlü? "Ben seni hak edecek ne yaptım ki?" diye sorduğumda son kelimem ince bir tınıyla çıkmıştı. Bu sefer göz yaşlarımı film için değil onun için döküyordum. Benim gibi birisini sevdiği için bu hayatta nasıl bir çaba göstermiştim ki o benim karşıma çıkmıştı.

 

Tesadüfler de kaderin ortağıydı.

 

Agâh'ın kaderimde yazılan birisi olmasını istedim. Ondan başkasını düşünmüyordum. Onunla yaşadıklarımı görmezden gelemezdim. 4 yıl süren bir beraberlikten bahsediyordum, iki yıl benden uzak kalmasına rağmen beni sevmeye devam eden, benden bir an olsun vazgeçmeyen bir adam vardı. Ben bu eli bırakmak istemiyordum. Sanki boşluğa düşecekmişim gibi korkuyordum. Sevdiğim bir insanı daha kaybetmek istemiyordum. Yalvarabilirdim, evet onun benden gitmemesi için yalvarabilirdim.

 

Ben aslında ona yazmaya başladığımdan beri emindim. Emin olmadığım tek şey hislerimdi. Emin olmadığım şeyler onda değil bendeydi. Bazen ona yazmak istemedim, kapılırım sandım. Ama unuttuğum bir şey varmış ki ben ona altı yıl önce çoktan kapılmışım. Ben öylesine bir olduğunu düşündüğüm bir adama yazarken aslında, o adam benim yüzümden yara almıştı. Benim yüzümden yara almış adama yaralarımdan bahsettim. Ne tuhaftı. Onun canını yakmamışım gibi o yaralı değilmiş gibi benim yaralarımı sarmak için çaba gösterdi. Onu bu yüzden kimsenin yerine koyamıyordum. O hep ayrı bir yerde sıkıca sakladığım birisiydi. Yara almasından, benden vazgeçmesinden korktuğum için onu kilitlemiştim oraya.

 

Anılara bakarak, şimdiye bakarak anlıyordum ki artık onsuz olmazdı. Benim kendime sunamadığım şeyleri o bana sunuyordu. Yaralarımıza rağmen birlikte olmak istiyordum. Ona bunu ne zaman söyleyecektim bilmiyorum ama kendime daha yeni anlatabilmiştim. Saklamayacaktım sadece zamanını bekleyecektim. Onun içindi beklemek. Her şeyin daha iyi olabilmesi için.

 

Beni seven ona,

 

Yarım kalmış bir hikaye değil bizimki, bu iki yıl daha kuvvetle birbirimize bağlanmamız için sunulan bir sınavdı sadece. Sen bu sınavdan geçerli not aldın, hatta kalmayacaksın bile. Hem düşmeseydik nasıl öğrendirdik ki? İyi ki düşmüşüm, iyi ki yaralanmışım diyorum. Baksana ilk defa işe yaradı yaralarım. Ben sana geldim. Sen bana geldin. Biz birbirimize geldik. Daha sıkı düğümlendik. Şimdi söylesene çözülür mü bu düğüm?

 

...

 

Dün gece yine beraber uyumuştuk. Sen benim odama çık uyu dediğinde, ben de onu ikiletmeden odaya çıkmış ve yorganın içine girmiştim. Bir süre sonra yine bedenini tam arkamda hissettim. Yine dayanamamış yanıma gelmişti. Sesimi çıkarmadım bana sarılmasana izin verdim. Sabaha kadar kokusuyla uykuya dalmıştım. Sabah kalktığımızda beraber kahvaltı hazırlamış ve sohbet ederek yemiştik. Sonra onu uğurlamıştım. İşe gitmekte zorlansa da ilk defa yanağına buse kondurmuştum. İlk defa...

 

Benden böyle bir adım beklemiyordu tabi çok şaşırmıştı. Sessiz kaldı ama daha sonra bunu konuşacağımızı anlamıştım. Ben utanmaya devam ederken o gülümseyerek evden ayrılmıştı. Artık bu koca evde yalnız kalmıştım. Onun evi olduğu için televizyonun karşısına geçmiş saatlerce film seyretmiştim. Daha doğrusu televizyonda ne varsa onu izlemiştim. Sonra sıkıldığımı anlayınca odaya çıkmıştım. Bugün eşyalarımı yerleştir demişti, em küm etsem de kabul etmiştim. Bavulumdaki eşyalarımı çıkararak geniş dolabına düzenli bir şekilde yerleştirmeye başladım. Katladığım kıyafetimi yukarıdaki rafa yerleştirmek isterken bir yere takıldığı için koyamadım. Ne olduğunu bakmak için parmak uçlarımda yükseldim ve bir kutu olduğunu gördüm.

 

İlk baş boşverip başka bir yere yerleştirmeyi düşünürken daha sonra kendime engel olamadım. Parmaklarımla uzanarak ellerimin arasına aldım ve derin bir nefes alarak kutunun kapağını açtım. İçindeki telefonla kaşlarım çatıldığında uzun süre basılı tutarak telefonu açmaya çalıştım fakat olmadı. Telefon haricinde bir zarf bulunuyordu. Zarfın ucu yapışkanlı olmadığı için hemen açtım. Ekran görüntüsü alınmış konuşmaların fotoğrafları vardı.

 

Siz ve çilli begonya adındaki kişilerin konuşmalarıydı bunlar. Yazan ismimler yüzünden kaşlarım çatıldı. Bana böyle hitap ettiği aklıma geldiğinde içimi sıkıntı kapladı. Bunlar eski konuşmalarımız mıydı acaba? Hepsini teker teker okumaya başladığımda bu mesajlar 1 yıl önce, 2 yıl önceki konuşmalar gibi farklı zamanlara aitti.

 

Çilli begonya: her şeyi unuttum, unutunca silinir derlerdi hep.

 

Çilli begonya: o yüzden mi hatırlamıyorum hiçbir şeyi?

 

Çilli begonya: kötü bir geçmişe sahip olduğum için mi bütün olanlar?

 

Siz: belki iyi bir geçmişin de vardır, hiç bu yönden düşündün mü?

 

Siz: senin deli gibi mutlu olduğun, hiç ama hiç ağlamadığın bir zaman dilimi vardır.

 

Çilli begonya: sen kimdin bu arada?

 

Çilli begonya: senin numaran bir yerde yazıyordu, belki tanıdık çıkar diye.

 

Siz: yine hatırlamadın beni, hep olduğu gibi unuttun.

 

Siz: kaçıncı bu saymadım demeyeceğim çünkü saydım.

 

Siz: her unutup tekrardan yazdığın her an canım yandı.

 

Siz: olsun, ben senden gelen o acıya alıştım.

 

Ben ona sürekli yazıyordum ama daha sonradan unutuyor muydum? Hayır kesinlikle bu gerçek değil. Gerçek değil, olamaz. Ona bu acıyı yaşatmış olamam.

 

BÖLÜM SONU

 

Seni bulmaktan önce aramak isterim. Seni sevmekten önce anlamak isterim. Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de, Sana hep, hep yeniden başlamak isterim. Özdemir Asaf

Agâh bu kadar acıya nasıl katlanıyor, bir sormak istiyorum. Milena aslında farkında olmadan hep onun kalbini kırmış. Ama Agâh için sevgi ağır basmış. Ve hala da ağır basmaya devam ediyor.

 

Peki şimdiden sonra ne olacak? Tahmini olan var mı?

 

Milena'nın ilk temâsı yapması...

 

Her anı önemseyen birisini istiyorum hayatımda, yılbaşında masanın altında üzüm mü yesem? 🪄

 

Bölümü beğendiniz mii?

 

 

 

Loading...
0%