@rarbezrh
|
Buraya tarih alabilir miyim?
Satır arası yorumlarınızı bekliyorum.
♡
Hisler bazen kolayca anlaşılabiliyordu. Karşındaki insanın aklından geçenleri anlayabiliyor, kendinin ne istediğini biliyordun. Bazense öyle karmaşık, birbirine dolanmış ip gibi çözmeye uğraşıyordun. Şimdi tam olarak kendimi birbirine dolanan bir ip gibi hissediyordum. Çözülmeyi, rahatlığa kavuşmayı bekliyordum.
3 yıl önce
"Sevgilim, hazırım ben. Arkadaşlar da çıkmışlar demişin, nereye gidiyoruz hala söylemedin?" dediğimde saçlarını elleriyle düzeltmekle meşguldü. İçimden yeterince yakışıklı oldun yeter desem de dışımdan bir şey söyleyemedim. Çünkü sonra konu kıskançlığıma dönüyor uzunca bir süre konuşuyorduk. Seviyordum aynı zamanda da kıskanıyordum. İnsan sevdiğini başkalarından saklamak isterdi, ona güvenmediği için değil. Onu çok sevdiği için böyle yapardı.
"Tamam yavrum. Hep sen beni bekletiyorsun bir kere de ben seni bekleteyim dedim. İyi etmemiş miyim?"
Kaşlarımı yukarı kaldırdım. "Ayıp ediyorsun, beklemeyi sevdiğini düşünüyordum."
Gülümsedi. Aynanın önünden geri çekilerek yüzünü bana çevirdiğinde ellerini belime koyarak beni kendine yaklaştırdı. "Seni bir yıl, bin yıl da beklerim." Dediğinde gülümsemem gittikçe arttı. Onun ne kadar sevdiğini işte böyle sözlerinde daha iyi anlıyordum. Her zaman mutlu olmam için çabalayan bir adam beni nasıl üzebilirdi ki?
"Çok seviyorum seni." diye mırıldandım.
"Aşığım sana, benim güzel sevgilim."
Kollarımı boynuna doladığımda, hemen sarılmama karşılık vermişti. Dudaklarının baskısını boynumda hissettiğimde derin nefesini işittim. Onun kokusunu alabilmek için ben de aynen böyle yapıyordum. Bir süre sessizce böyle kaldık, sanki enerji depoluyormuş gibi birbirimize sarıldık. Ardından geç kalacağımız için ayrılmak zorunda kaldığımızda çantamı alarak evden çıktık. Arabaya bindiğimizde caddeye doğru gideceğimiz yolun dışında bir yola saptığımızda herhalde bir yere uğrayacak diye düşünerek sessiz kaldım. Beş-altı dakika oldu olmadı araba durduğunda bakışlarım etrafa kaydı ama ilgimi çeken bir şey olmadığı için boş boş ön camdan bakmaya devam ettim. Agâh arabadan inerek ön taraftan dolaştığında benim kapımı açtı.
"Ne yapacağız burada?" diye sorduğumda bana bir cevap vermeden kapımı kapatarak beni peşinden sürüklemeye başladı. Bakışlarımla etrafı tararken birden kendimi bir mekanın içinde buldum. Şaşkınca sevgilime bakıyordum.
"Dövmecide ne işimiz var bizim? Hayırdır dövme mi yaptırıyoruz?" diye şakasına söylendiğimde bana bakarak gülümsedi. Tam dudaklarımı aralayacağım vakitte bir başkasının sesi beni böldü.
"Kardeşim hoş geldin." Sesin geldiği yöne bakışlarımı çevirdiğimde açık olan teninde tamamen dövme olan bir adam vardı karşımda. Sanırım dövme yapan kişilerden birisiydi.
"Hoşbulduk, görüşmeyeli nasılsın?" dediğinde onlar kısa süreli bir sohbete daldı. Ben de bu sırada etrafı incelemeye başlamıştım. Daldığım yerden bakışlarımı omuza dokunan parmaklarla ayırdım. "Bu tarafa yavrum." Dediğinde içimde bir sürü merak dolu soru olsa da sessiz kalarak onu takip ettim.
"Otur kardeşim, daha önceden konuştuğumuz yere, konuştuğumuz model değil mi?" diye sorduğunda Agâh onu evet diyerek onaylamıştı. Bensiz yine ne işler çeviriyordu?
"Yenge seninki, tenine senin dövmeni yaptırıyor." Dediğinde ilk başta ne dediğini algılayamadım. Kaşlarım çatılmış, anlamaya çalışıyordum.
"Anlamadım?"
Agâh tişörtünü çoktan sıyırmıştı. Parmağını sol göğsünün üzerine koyarak dudaklarını araladı. "Kalbimde taşımak yetmedi, bir de göğsümün üzerinde taşımak istedim." Dediğinde kalbimin sıkıştığını hissettim. Gözlerim yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. İçimde biriktirdiğim o mutluluğu gözyaşlarımla dışarıya yansıttım. Dövme yapan adamın yanımızdan uzaklaştığını gördüm, o gittiğinde hıçkırarak ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.
Kalbimde taşımak yetmedi, bir de göğsümde taşımak istedim.
Yetmedi sevgilim. Bizim sevgimiz kalbimizden taşacak kadar büyüktü. Ve sen beni göğsünde saklayacak kadar güzel seviyordun. Hiç bitip tükenmeyen bir sevgiydi bizimkisi, ölene kadar sürmesini isteyeceğim aşktı.
Bugün o benim yüzümü göğsüne çizdirirken, ben de en çok bakmaya doyamadığım gözlerini göğsümde taşımak istedim. Makinenin ucu tenime her değdiğinde canımı yakarken, o acı kadar biraz daha birbirimize bağlandık. Makinenin acısından daha çok acı çekeceğimi bilmeden, buna çok dedim. Söylesenize hangi acı daha çok acıtıyordu?
Şimdi
Avucumun arasına sıkıştırdığım kağıtlardan birisine gözlerimden akan damla ıslatırken, yaşlı gözlerimle kağıtlarda yazılanları okumaya başladım. Yazan her cümlenin ardından kalbimin acısı canımı yakmaya başlamıştı. Ona yaşattığım bu acı ve kırgınlıkla nasıl nefes alacaktım ki?
Yüzüne nasıl bakacaktım? Kendimi telafi etmem için onu nasıl mutlu edecektim?
Önüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırarak kutunun içindekileri teker teker inceledim. Bütün kalp kırıklıklarını, yaşadığı mutusuzlukları gördüm. Öyle empati yaptım ki dudaklarımdan çıkan hıçkırıkla sesli ağlamaya başladım. Fotoğraflara baktığımda ne kadar mutlu olduğumuzu gördüm. Onu bilmiyordum ama ben hiç mutlu olmadığım kadar onun yanında mutlu görünüyordum. Şimdi de anlıyordum aslında karşımda beni mutlu etmek için çabalayan bir adam vardı.
"Yavrum?"
Agâh'ın sesini duyduğumda şaşkınlıkla ne yapacağımı bilemedim. Gözlerine bakmaya yüzüm yoktu. Bu yüzden başımı öne eğerek sessiz kalmaya devam ettim. Şimdi aklında neden yerde oturduğumu sorguluyordu büyük ihtimalle. Kapıyı biraz daha aralayarak yanıma adımladığını işittim. Yerde olan bakışlarımdan dolayı ayaklarını gördüğümde benim gibi yanıma oturdu. Bir süre sessiz kaldı, o sessizlikle elimdeki kağıtları alarak kutunun içine yerleştirdi. Artık gerçeği öğrendiğimi biliyordu. Şimdi ne hissediyordu?
Kutuyu kenara çekerek tam önüme geçti. Eğilen başımı çeneme yerleştirdiği parmaklarıyla kaldırdığında yine gözleri haricinde bir yere baktım. Mesela duvara.
"Yavrum yüzüme niye bakmıyorsun?"
Bakamıyorum. Yüzüm yok, anlasana.
"Bak bana, artık hiç çekme bakışlarını benden." Dediğinde bu sefer gözlerinin içine baktım. Çakır gözlerinde acı vardı, artık bunu hissetmesin acı çekmesin istedim. Mümkün müydü? Evet, mümkündü. Bu benim elimdeydi. Artık onu mutlu etmek benim elimdeydi.
"Özür dilerim." diye mırıldandım. Ses tonum ağladığım için tuhaf çıkarken umursamadım."Çok özür dilerim." Dediğimde ağlamama daha fazla dayanamayarak sarıldı. Karnımız arasında sıkışıp kalan ellerimi ondan çıkarak boynuna doladım. Sıkıca sardık birbirimizi. Kirpiklerime toz gibi serpişen yaşlar önümü görmemi zorlaştırıyordu. Belimdeki parmakları olduğu yeri okşarken bir süre kolları arasında sakinlesmeye çalıştım. Bunu başardım da. Artık benim ona iyi gelmem gerekiyorken yine o bana iyi geliyordu.
"Ağlamanı istemiyorum. Lütfen böyle kendini kaptıracak kadar ağlama. Zili çalmıştım ama açmadın, ben de anahtarla girdim. Sen açmayınca korktum, gittin sandım."
Aptalım. Ben aptal bir insandım. Neden her şeyi bu kadar terse götürüyordum bilmiyorum. Zilin sesini duymayacak kadar dalmam bir de onu telaşlandırmama sebep olmuştu.
"Gitmem. Artık gitmem." Dediğimde söyleyecek çok şeyim olmasına rağmen sadece bunları söyledim. Emindim artık.
"Sil göz yaşlarını hadi." Dediğinde başımı sallayarak göz altlarımdaki yaşları avuçlarımın tersiyle sildim. Derin bir nefes aldığımda ayağa kalktı ve ellerini bana doğru uzatarak kucağına almak istedi. Daha ne olduğunu anlayamadan kendimi kucağında buldum. "Agâh lütfen." Dedim indirmesi için ama beni tınlamadan yürümeye başladı.
"Ne lütfen bebeğim, rahatız mı oluyorsun?"
"Hayır tabi ki de." Dedim itiraz ederek. "Sana yük oluyormuş gibi olmuyor mu?" diye sorduğumda öyle bir baktı ki susmak zorunda kaldım. Yine saçmalamıştım.
İnsanın sevdiği yük olur muydu hiç.
Banyoya geçtiğimizde onun yardımıyla yüzümü yıkamış ardından kurulanarak mutfağa geçmiştik. O evden ayrılmadan hazır bir şeyler alıp geleceğini söylemişti, ben itiraz edip ben yaparım falan desem de bu şekilde olmasını istediği için onaylamıştım.
Bütün olanlardan sıyrılıp, onunla ilgilenmem gerektigi için düşüncelerimi kenara bırakarak normal hayata geri döndüm.
"Mis kokular alıyorum, bize ne aldın?" diye sorduğumda gülümsüyordum. Zor olsa da yapmaya çalışıyordum. Paketleri açarken bana cevap verdi. "Sana bahsettiğim Türk lokantası vardı ya oradan aldım lahmacunları."
"Yaa, bol malzemeli of ne güzel gider."
Sırıttı. "Ayran da aldım."
"Oh oh süper. Ben hemen masaya birkaç bir şey yerleştiriyorum sen oturuyorsun."
O sandalyeye otururken ben de çatal, bardak peçete gibi şeyleri yerleştirmiş ardından oturmuştum.
"İşin nasıl geçti? Yoruldun mu?" dediğimde lahmacunun içine salatayı yerleştirmekle meşguldüm.
"Biraz yoruluyorum tabi ama artık eve gelme sebebim olduğu için hızlı geçti, anlayamadım bile."
Eve gelme sebebim olduğu için...
"Ben de seni özledim. Sen varken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum, sen yokken pek öyle olmadı."
Açıkça söylediklerim ağzında çevirdiği lahmacunun boğazına kaçmasına sebep oldu, öksürürken telaşla kalktım. Ayranı içerek rahatlasa da sırtına elimle birkaç kez vurdum.
"Hay çenemi. İyi misin?"
"İyiyim iyiyim." Dediğinde geri yerime geçmiştim. Ellerini masaya koyarak bana baktı.
"Beni özledin demek." dedi sevdiğim sesiyle. İnsanın dinledikçe dinleyesi, devamı için bekleyesi geliyordu. "Ben kadar olamaz."
Olur. Artık sen kadar olur.
...
Yemeğimizi yemiş, etrafı toparladıktan sonra evin bahçesine geçmiştik. Hava soğuk olmasına rağmen ısrar etmiştim. Dışarıya çıktığımızda daha önceden olmayan salıncak dikkatimi çekti.
"Ben buraya ilk geldiğimde bu var mıydı?" dedim parmağımla salıncağı işaret ederek.
"Yoktu, senin için aldım ve bu ağaca kurdum."
Sevilmek, sevdiğini hissetmek güzeldi. Sürekli gülmek, yanında iyi hissetmek çok güzeldi. Agâh çok iyi bir adamdı.
"Beni sallar mısın?" dedim salıncağa ilerleyerek. Üzerine oturduğumda arkama geçmişti. Yavaş yavaş sallamaya başladığında rüzgardan dolayı uçuşan saçlarımla kıkırdadım. Bir süre sonra o kıkırtılarım kahkahaya dönüştü ve ona bulaştı. Aynı göğün altında kahkahalarla güldük eğlendik. Ne kadar mutluydum.
"Göğsüme beni çizdirdiğinde de aynen böyle mutlu olmuştum. Sahi dövmen hala duruyor mu? Benimki duruyor da."
Aniden salıncağı durdurdu. Bocaladım. Hızla arkama baktığımda donmuş kalmış bedeniyle şaşırdım. Gözleri şaşkınlıkla bana bakıyordu. Dudakları titreyerek aralandı. "Sen, hatırladın."
BÖLÜM SONU
geldiim. Yorumlarınızı okumak çok hoşuma gidiyor, tıpkı çiftlerimi yazarken dudaklarımın kıvrılması gibi.
Milena sizce hatırladı mı?
Dövme kısmını sevdiniz mi?
Sonraki bölümde görüşürüz, yıldızlar kadar öpücük bitanelerim.
|
0% |