@rarbezrh
|
12. Bölüm: Ağız aramak
🍒
Düşüncelerin gözyaşları için değil ama gözyaşlarının düşünce için çok derin olduğunu sık sık düşünürüm.
Bu sıcak havaya nazaran sanki rüzgar tenime sertçe çarpmıştı. Duyduklarım kulağıma bir anlığına öyle ağır geldi ki duraksadım. Nefesim sıklaşırken aklıma gelen görüntülerle kanımın akışı bir başka aktı. Gözüm seğirir gibi olduğunda derince yutkundum. Fakat o kızın sesini tekrardan duydum ve o yutkunduğum tükürük boğazımdan sanki geri çıktı.
"Konuşmuyorsan kapatıyorum tatlım." Dediğinde delilik üzerime geldi ve o deliliği dışarıya yansıtamadan telefon kapandı. Öylece kalakaldım. Ne bir söz edebildim ne de bir hareket.
Yapmamıştır.
Atahan böyle bir sey yapmamıştır diyen iç sesime karşılık diğer bir şekilde sen onu ne kadar tanıyorsun diyn diğer iç sesim karşısında ne yapacağımı bilemedim. Aklıma bir anda o kadar soru gelmişti ki kendimi göç alan bir ülke gibi hissetmiştim. İçimdeki kasılma artarken kendimi sakinleştirmeye çalıştım.
Yapmaz biliyorum. Yıllardır benim için koşan bir adam varken şimdi benim, onun elinden kayıp gitmemi göze alamazdı. Ondan bu konuyu dinlemeden bir kadının lafına bakacak değildim. Evet, aynen böyle yapacaktım. Onun beni aramasını bekleyecektim. Elbet o aramayı görecek ve beni geri arayacaktı. Tabi arama geçmişini silmezse.
"Kızım ne yapıyorsun burada sen?" Arkamdan bana seslenen annemle derin bir nefes alarak arkamı da döndüğümde gülümsemeyi de unutmadım. Kimseye bir şey belli etmek istemiyordum.
"Biraz hava alayım dedim."
"İyi etmişin yavrum istediğin bir şey var mı?"
"Yok annecim." Derken başımı olumsuz anlamda sallamıştım.
"Sen daha buradasın galiba?" dediğinde bir şeyler olduğunu sezmiş ama ses etmemiş gibi bir hâli vardı. Anne yüreği, anlıyordu. Seziyordu ki yüzü onun da düşmüştü. Ama biraz yalnız kalmam gerektiğini bildiği için beni yalnız bırakmış ve ara sıra duyulan kuşların sesleriyle baş başa kalmıştım. Gölün manzarasına karşılık döşenmiş betonun üzerine oturduğumda saat geç olduğu için kimse ayakta değildi. Güvenlikler dışında bahçede gezen kimse yokken bu sebepten ötürü rahattım.
Bekledim. Telefonun başında bir aptal gibi bekledim. Onunla konuşmaya, nedenini sormaya o kadar ihtiyacım vardı ki sadece beklemekle yetinmek zor geldi. Arayamadım bile. Sanki içimdeki bütün cesaret yok olup gitmişti. Belki de bütün bu olanlardan haberi olmayan Atahan'a zaman geçtikçe kızmaya başladım. Yokluğundan ötürü doğan özlemim de ağır bastığında ağladı ağlayacak kıvama iyice gelmiştim. Regl olacağım için de duygusallığım daha da üzerimdeydi. Uykusuzlukla gözlerimi ovşalarken telefona bakıyor, kapatıyor tekrardan bakıyordum. Soğuk betonun üzerinde oturduğum için bir anda karnımın ağrısıyla regl olacağım olasılığı aklıma geldi ve eve geri dönerek lavaboya girdim ve gelen kanla odaya tekrar geri dönüp iç çamaşırı ve pet aldım. İşimi hallettikten sonra dışarıya tekrardan çıktığımda biraz yürümek istediğim için adımlamaya başladım. Yoksa bu gece uyku bana haramdı.
Göle kadar yürümeye başlamış, iskeleye doğru adımlayarak bu sefer popomu tahtanın üzerine oturtmuştum. Ayaklarımı göle doğru uzattığımda ayakkabılarım ıslanıyor fakat umursamıyordum. Canım sıkıldığı için internet üzerinden bir çizgi film açmış ve seyretmeye başlarken bir süre sonra ağlamaya başladım. Aslında çizgi filmde ağlanacak bir şey olmasa da neden ağladığımı bilmeden gözyaşı döktüm.
Sonra o telefon çaldı.
Bir süre çaldı, çaldı. Ağlamam hıçkırığa dönüştü. Açacağım vakitte konuşamayacağım için aramaya cevap veremedim. Sonra melodi yerine küçük küçük seslerden mesaj atmaya başladığını fark ettim.
Gönderen - Atahan
Bebeğim uyudun sanırım.
Gönderen - Atahan
Aslında gece seni arayacağım demiştim. Ama uykun gelmişse, sen uyu tabi. İyi uykular yavrum.
İyi uykular... Şimdi uyku gözüme öyle zor geliyordu ki yapmam gereken tek bir şey varken başka bir ihtimali de düşünmek istemiyordum. Onu arayacaktım, ne oldu bittiğini anlatacak ve haber verecektim. Ki bunları yazdığına göre olanı biteni bilmiyordu.
Bu yüzden ismine tıkladım ve onu aramaya başladım. Göz yaşlarım dinmiş fakat göz çevremde ıslaklıklar kurumamıştı. Derin derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştım. Birkaç saniye sonra sesini duyduğumda, konuşma cesaretim kaybolmuş gibi hissettim.
"Alo? Ben mi uyandırdım yavrum?"
Ağlayamamak boğazımda düğümlendi, düğümlendi ve canımı yakmaya başladığında sesi kulaklarıma çarpmaya devam etti.
"Mehru'm?"
"Nerdesin sen?" Diyerek dakikalar sonra sesimi çıkarabildim.
"Sesine ne oldu senin? Ağladın mı?"
Sesimin kötü geldiğini onunla fark ederken bunu umursayacak hâlde değildim. Fakat konunun uzamasını istemediğim için sertçe "Sana neredesin diye sordum!" Dedim.
"İhaleyi almak uzun sürdü. Daha sonra kutlamak için bir mekana gittik, daha yeni odaya geldim."
Kaşlarım çatıldı. "Kimler vardı?"
"İş insanları. Yavrum ne oluyor?"
Tam zamanı Mehru. Söyle ve bitsin gitsin.
"Seni on dakika önce aradım. Fakat saatlerdir senden bir haber bekleyen bedenime şok etkisi yaratan bir kadın telefonu açtı." Aklıma geldikçe delirirken tırnaklarımı avuçlarımın içerisine geçirdim. "Ve bana Atahan duşta canım, niye aramıştın? Dedi."
"Senin telefonuna bu kadın nasıl ulaştı Atahan? Cevap ver bana yoksa ben delirmek üzereyim. Elimde olsa oraya geleceğim, o derece."
Sahi keşke şuan yanımda olsa ve bunları yüz yüze görüşseydik fakat ne ben gidebilirdim ne de o gelebilirdi. Telefondan ne kadar konuşsak da diğerinin yerini tutmuyordu.
"Görüntülü arayacağım." Dediğinde bir şey dememe müsade etmeden aramayı kapattı. Sanki düşüncelerimi okumuş gibi görüntülü konuşmak istemesi şaşırtmıştı. Saniyeler sonra görüntülü konuşma isteği ekranıma düşerken bekletmeden yanıtladım. İlk dikkatimi çeken yorgun gözleriydi. Sonraki ise üzerinde hâlâ takım elbisesi olmasıydı.
"Yemin ediyorum odaya şimdi geldim."
"Atahan etrafında hangi kadın bunu yapmaya cürret ediyor? Nasıl telefonuna yakın olacak kadar senin etrafında?"
Anlamıyor, anlamdıramıyordum.
"Döneceğim sana." Dediğinde telefonu pat diye suratıma kapattı. Öylece kalakaldığımda sesli bir soluk verdim. Neden kapattığını bilmesem de onu beklemeye devam ettim. Ne kadar süre geçti bilmiyorum ama tekrardan aradığında hemen yanıtladım.
"Kamera kayıtlarına baktırdım. Bizim yurt dışındaki şirketlerin birisinde çalışan kadın. Seninle konuşurken aslında dışarıdaydık. Beni çağıran bir adamla konuşurken, masadan telefonumu almış."
Her lafını dikkatle dinledim. Anlattıkları bir bir gözümün onunda canlanırken sanki oradaymış gibi bir sinire sahip oldum. Acuçlarımda hilal şeklini alan tırnaklarım canımı yakarken yaşadığım bu olay aslında daha fazla can yakıcıydı.
"İş yemeğinde bu kadın da vardı ve o sırada bu telefonu aldı?" diye teyit edercesine sorumu sordum.
"Evet yavrum."
Kaşlarım çatıldı. Bu gece böyle kalacağım diye korkmadım değil. "Peki ne olscak bu kadına?"
O net sesini işittim. "Yarın işine son verilecek."
"Gece gece uğraştığımız şeye bak delireceğim." Derken sinirim ve gerginliğim hiç de azalacak gibi durmuyor. Bu alttan alınacak ya da unutulacak bir şey değildi. Sorun Atahan'a güvenmemek değil o kadının bunu yapacak kadar yüzsüz olmasıydı. Düşünsenize başkasının telefonunu karıştırıp, arayan kişiye bunları söylemeyi...
"Mehru'm bana inanıyorsun değil mi?" dediğinde gözlerindeki yorgunlukla bu ses tonu birleşti ve nedense onun bu hâline üzüldüm. Zaten ağlayacak kıvamdayken böyle bir soru sorması kalbimi zorladı. Sıkıntıyla alnımı sıvazlarken üşüdüğüm için elimle vücudumu ısındırmaya çalıştım.
"İnanıyorum." Dedim bütün inancımla.
"Eğer aksini düşünüyorsan her farklı bir işe geçtiğimde durum bildirisi yapabilirim." Dediğinde böyle bir şey demesini beklemiyordum. Hâlâ üzerindeki kıyafetleri çıkarmadığı için vücudunun daha da gergin olduğunu görebiliyordum.
"Hayır." Dedim net bir sesle. "Ama bu gece seninle uyumak istiyorum." Dediğimde içimdeki o duygusallığı hâlâ def edemedim. Sanki buna ihtiyacım varmış gibi hissediyordum. Uykum da epey gelmişti, o yanımdaymış gibi hissetsem olmaz mıydı?
"Nasıl olacakmış o?" diye sorduğunda içimi apansız bir heyecan kapladı. Oturduğum yerden kalktığımda eve doğru adımlamaya başladım. Bu sırada da ona nasıl yapacağımızı anlattım.
"Telefonu birbirimizi görecek şekilde koyacağız , sesi daha sonra kapatacağız. Ve seninle uyuyacağım işte."
"Olur yavrum, sen nasıl istersen. Fakat üzerimi değiştirmeliyim."
Başımı onaylar anlamda salladım. "Değiştirdikten sonra beni ara, odaya geçiyorum." Dediğimde beni onaylamış, ardından aramayı sonlandırmıştık. Ben artık üşüdüğüm için odaya geçmiş ve sıcacık yatağıma yerleşmiştim. Annem derin bir uykuda olsa da yatağa yerleşene kadar sessizce hareket etmiştim. Bir yastığı duvar tarafının aksine diğer tarafa koydum ve telefonumu oraya sabitledim. Başımı diğer yastığa yasladıktan sonra beni aramasını bekledim ve çok geçmeden o arama telefonumun ekranına yansıdı.
Ekranda onun yüzünü gördüğümde gözlerime takılan bir şey daha oldu. Telefonu yerleştirmeye çalışıyordu ve şuan yüzü öyle komik duruyordu ki gülmeden edemedim. Telefonu yerleştirmeye çalışıyor düşüyordu, yüzü de ciddi bir iş yapıyormuş gibi adı üzerinde ciddiydi.
"Yastığın önüne koy." Diyerek sesim duyulmasın diye kısık sesle konuştum. En sonunda telefonu yerleştirdiğinde derin bir nefes verdi. Bu hâli öyle hoşuma gitti ki gülümsedim. Keyfim yerine gelmiş gibi hissediyordum. O eşofmanını altına geçirmiş üstüne de hiçbir şey giymemişti.
"Dikkat et oraların havası seni çarpmasın." Dediğimde başını yastığa yasladı ve gözlerime baktı. Odada mavi bir ışık vardı, sanırım gece lambasıydı. Benim odamda ise pencereden vuran beyaz bir ışık vardı. Lamba odanın tam yanında olduğu için odaya ışık geliyordu.
"Bakmaz mısın?" dediğinde bütün imâm çöp olmuş dediklerine odaklanmıştım.
"Bakarım." Dedim dolu dolu.
"Ben de bakarım." Dediğinde bunu çok iyi biliyordum. O hasta olduğumda çorba bile yapacak adama benziyordu. Sahi, öyle miydi? Çok merak etmiştim. Yemek yaptığını biliyordum aslında ama nasıl ilgilenir onu da merak etmiştim.
"Uykum geldi, uyusak mı?" diyen ben oldum. O da yorgundu ama söylemek de istemiyor gibiydi. Bu yüzden söyleyen taraf ben olmak istedim.
"Uyuyalım yavrum. Sen karşımdayeken bu nasıl mümkün olacaksa."
Onun uyuyamama sebebi beni izlemek olurken, ben ona güvenerek huzurlu bir uyku çekecektim. Günlerdir onsuz kalmakla ona ne kadar bağlandığım düşüncesi zihnime yerleşmişti. Atahan beni yıllardır kalbinde taşısa da ben onu yeni tanıyormuş gibi hissediyordum. Yeni görsem de hep bir yerlerde var gibiydi. Kalbim bu hissi bana öyle vurguluyordu ki başka bir ihtimali düşünmüyordum.
Akan gözyaşı kurur ama onun için göz yaşı döktüğün konu hiç unutulmazdı. O beni küçük yaşlarında farklı bir yere gitmesine rağmen unutmamıştı. Belki de onun imtihanı ben olmuştum. O bunu başarmış mıydı? Yoksa daha yolu var mıydı? Bilmiyordum. Bildiğim bir şey vardı ki birbirimizden uzaklaşmamız beni ona daha da yakınlaştırmıştı. Özlem böyle bir şey miydi?
Özlem duygusunu babam bizden gittiğinde bolca hissetmiştim. Fakat ölenin ardından özlem duymakla yaşayan birisinin ardından özlem duymak farklıydı.
Dakikalardır onu izledim. Mikrofonu kapatmış olsak da gözlerimiz konuşmaya devam etti. Onun gözlerine doya doya baktım ve bir süre sonra dayanamadım. Dudakları bir şey mırıldandı ama uykuya yenik düşeceğim için anlayamadım. Gözlerim kapandı bense derin bir uykunun esiri oldum.
Sabah kalktığımda karşımda o yoktu. Arama sonlanmıştı. Esneyerek yerimde bir süre tepindim ve ayılmaya çalıştım. Annem çoktan kalkmış olmalı ki yatak boştu. Ayağa kalkarak bir çırpıda yatağımı topladım ve dolabıma doğru ilerlerken odayı dolduran bildirim sesiyle ellerim telefonuma uzandı.
Gönderen - Atahan
Günaydın bebeğim.
Bu kelimeleri yazarak bana kahvaltı masasında fotoğrafını göndermişti. Görseli büyüterek yüzünü incelediğimde o yorgunluğa rağmen karizmasından bir şey kaybetmesinin gördüm.
Gönderen - Mehru
Günaydın, afiyet olsunn.
Çok geçmeden yazıyor yazısı üstte göründü.
Gönderen - Atahan
Bana fotoğraf yok mu?
Gülümsedim. Sırıtarak yazmam kaçıncı seviyeydi?
Gönderen - Mehru
Sana yok.
Gönderen - Atahan
Özledim.
Tek kelimenin beni bu kadar alt ediyor olması irademin ne kadar da güçlü olduğunu gösteriyordu! Ben de özlemiştim. Bu yüzden ona kıyamadım ve geceliklerimle atmak yerine hemen üzerimi bir elbise geçirdim ve elimi yüzümü yıkadım. Ne yani, sabah sabah gözlerimdeki çapaklarla fotoğraf mı atsaydım?
Gönderen - Mehru
°Fotoğraf°
Gönderen - Mehru
Oldu mu?
Cevap yazmadı. Ekrana düşen ismiyle beni aradığını anladım ve gülümsedim. Yeşili kaydırarak aramayı yanıtlarken tok sesi kulaklarıma çarptı.
"Şimdi yanında olmak vardı." Dediğinde sesinin tınısı içime sızmaya çalışan kelebekler kadar huylandırıcıydı.
"Gel." Dedim e harfini uzatarak. Sesim sanki biraz cilve yapar gibi mi çıkmıştı.
"Yapma, gelirim görürsün." Dediğinde bunu aklına koysa yapabileceğini bildiğim için uzatmama kararı aldım. İnat mı inattı. Gelir mi gelirdi.
"İşlerini bitir öyle gel."
"Bitecek yavrum, geldiğimde bir haftalık süreyi nasıl kapatırız bilmiyorum ama özlemimi dindireceğim."
Sarılmaktan mı bahsediyordu?
...
6. Gün
"Ben diyorum ki şuraya kocaman bir güneş çiz, altından şarıl şarıl su akan bir dere olsun." Almina, söylediğim sözlerden sonra ellerini çenesine yaslamış düşünür gibi yaparken diğer elinde de boya kalemi vardı. "Aa, dere mi? O nedir?"
"İki dağ arasındaki uzun çukura deniyor." Dediğimde yeni öğrendiği bilgiyi dikkatle dinlemişti.
"O zaman sen çiz, ben nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum."
"Olur." Dedim seve seve.
Bugün Almina'nın buraya gelmesiyle can sıkıntım da gitmişti. Beni sevdiği kadar ben de onu sevmiştim. Tatlı ve akıllı bir çocuktu. Almina bu evdekileri özlediği için sadece kendi gelmişti. Anladığım kadarıyla da birkaç gün burada kalacaktı. Çocuklar tatilde olsa bile yapılacak ödevleri tabi ki de oluyordu. Bu yüzden bu aralar ona yardım edecek olan kişi bendim.
Dereyi çizmemle şaşkın sesini işittim. "Çok güzel oldu, bir dahakine artık ben de denerim." Dediğinde cümleleri bu yaşta özenle ve dikkatle seçerek düzgün söylemesi onun zeki bir çocuk olduğunu gösteriyordu. Yani diksiyonu iyiydi.
"Kesinlikle. Yapabileceğine inanıyorum."
Kıkır kıkır güldü. "Teşekkür ederim."
Sabah bale kursundan buraya gelmiş, yemeğini yemiş falan derken akşamı etmiştik. Şimdi ise havanın iyi olması sebebiyle bahçedekj çimenlere uzanmış resim çiziyorduk. Elbisenin kısalığını umursamadan öylece yatmıştım fakat korumalar da bu civarda olmadığı için rahattım. Zaten ara sıra bakışlarım etrafı da kontrol etmeyi unutmuyordu.
"Biliyor musun Mehru abla? Bizim okulda bir çocuk var yan yana oturuyoruz."
"Evet tatlım." Dedim devam etmesi için.
"Adı da Berk. Sarı saçları var, mavi gözleri var. Tıpkı bir prens gibi sanki sadece atı eksik." Dediğinde gözlerim büyümüştü. Bana yoksa hoşlandığı erkeği mi anlatıyordu? Ah, gülümsemeden nasıl duracaktım. Şimdi gülersem yanlış anlayabilirdi.
"İlkokuldayken benim de böyle bir sınıf arkadaşım vardı. Herkes ona hayranlıkla bakıyordu." Dediğimde çocuğu hayal meyal hatırlasam da unutmamıştım.
Meraklı sesiyle konuştu. "Peki sen de ona bakıyor muydun?" diye sorduğunda daha fazla dayanamadım güldüm.
"Ne yalan söyleyeyim bakmıştım. Ona karşı bir hayranlığım olmuştu." Çünkü o zamanlar masallardaki prens çıkıp bizim sınıfa gelmiş gibi hissediyordum. Çocuk aklı, aslında böyle bir şey olmasa da hayal gücüm epey yüksekti.
"Kimmiş o prens?"
Duyduğum sesle şaşkınlığımı iliklerime kadar hissederken donup kalacağım sandım. Uzandığım yerden arkama doğru baktığımda çatık kaşlarla Atahan'ı görmeyi beklemiyordum. Gelmişti, buradaydı. Gelmesine daha bir gün varken bir nevi sürpriz olmuştu. Almina amcasını karşısında görmesiyle sevinç çığlığını dudaklarından çıkarırken kollarını da boynuna dolamayı unutmadı. Ben de bu sırada tamamen doğrulmuş ve onları izlemeye başlamıştım.
"Amca hoş geldin, nerelerdeydin?" dediğinde tatlı sesima amcasına pek etki etmedi.
"Bunun hesabını sonra soracağım." Dediğinde bakışları bende olduğu için konunun muhatabı da ben olmuş oluyordum. Fakat şuan umrumda değildi, içimde tarifsiz bir heyecan varken başka bir şeye odaklanmak mümkün değildi.
"Aman amca ya boşver şimdi onu. Beni yatağıma götürene kadar biraz laflayalım."
Atahan'ın kaşları havaya doğru kalktı. "Emredersiniz hanımefendi." Atahan küçük kızı kucağına aldığında ben de ayaklandım. Alminaya masal anlatma sözüm olduğu için peşlerinden adımladım. Asansöre bindik ve uykulu gözlerle Alminayı görünce adımları daha da hızlandı. Odaya geldiğimizde ışığı kapatmadan kızı yatağa yatırdı ve üzerini örttü. Fark ettigim bir şey vardı ki Almina onun kucağında minicik kalmıştı.
Çantasından masal kitabını çıkartırken yanına doğru adımladım ve boşluğa doğru oturdum. Elimdeki kitabı açarken Atahan'ın da öylece ayakta dikildiğini gördüğümde konuşma gereği duydum.
"Siz isterseniz üzerinizi değiştirmeye çıkın." Dediğimde neden siz dediğimi sorarsanız yanımdaki bu küçük kız çok uyanık olduğu için buna bile dikkat edebilirdi. Küçük çocuktan bile çekiniyordum.
"Olmaz." Dedi Almina hiddetle. "Amca sen de yanıma gel." Dediğinde yanındaki diğer boşluğu işaret etti.
"Amcan yorgundur tatlım." Dediğimde bakışları ısrarla amcasını buldu. Lütfen dercesine bakıyordu. Atahan bu bakışlara daha fazla dayanamadı ve yanımıza doğru adımlamaya başladı. Büyük adımlarla yatağa ulaştı ve o küçük yere yarım yamalak oturdu. Koca cüssesi gereği pek sığamamıştı.
"Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, padişahların saltanat sürdüğü zamanlarda, bir köyde Keloğlan adında bir delikanlı yaşarmış. Keloğlan’ın ne babası varmış ne de annesi. Ama o her zaman neşeli ve iyimsermiş. Bir gün köy meydanında bir deve satıcısı belirmiş. Bu deve öyle sıradan bir deve değilmiş, sihirli bir devemiş!"
Masal anlatmaya başladığımda bir paragraf okusam da hâlâ gözleri kapanmamıştı. Ben de bu yüzden kapanmakta olan gözlerini tamamen kapatmak için okumaya devam ettim.
"Deve satıcısı, devenin sırtına binen kişinin dileğinin gerçek olacağını söylemiş. Keloğlan, bu fırsatı kaçırmak istememiş ve tüm cesaretiyle devenin sırtına atlamış. “Bir torba altın isterim!” diye bağırmış. Ve bir bakmış ki, devenin sırtında bir torba dolusu altın belirmiş. Keloğlan, bu altınlarla köydeki herkese yardım etmiş. Fakirlerin yüzünü güldürmüş, çocuklara oyuncaklar almış, herkese mutluluk dağıtmış. Köyde şenlikler başlamış, herkes dans edip şarkı söylemiş. Keloğlan’ın iyilikleri sayesinde köy, bolluk ve bereket içinde yaşamış."
Tekrardan gözlerini kontrol etmek için başımı çevirdiğimde uyuduğunu gördüm. Usulca kitabı kapatırken aynı zamanda Atahan'a baktım ve onun gözlerinin kapalı olduğunu gördüm. Uyumuş muydu? Düzenli nefeslerini isittiğimde gerçekten de öyle olduğunu anladım ve tebessüm ettim.
Usulca yataktan kalktım ve gece lambasını yaktım. Daha sonra Atahan'ın düşmekte olan bedenine usulca dokunduğumda hemen gözlerini aralamıştı. İrkilir gibi uyandığı için benim diye fısıldadım. Uykulu gözleri gözlerimi bulduğunda kısık sesle konuşmaya devam ettim.
"Hadi odana gidelim." Dediğimde gözlerini kaşıyarak yerinden kalktı ve Almina'nın alnına dudaklarını değdirerek doğruldu. Daha sonra kapıyı yarım bırakarak odadan çıktık. Bir kat daha çıkarak onun odasına ulaştığımızda ilk işim ona gecelik çıkarmak olmuştu. Geri döndüğümde kıyafetlerini yatağın üzerine bırakmıştım. Kapıyı kilitledi ve kıyafetlerine uzanmak yerine benim yanıma geldi.
"Özledim."
Kollarını belime dolamış, başımı göğsüne yaslamıştı. Derin soluklarını saçlarımın üzerine bırakırken parfüm kokusunu içime doldurmaya devam ettim. Çoktan ellerim bedenini bulmuştu. Dudaklarını saçlarımın üzerine sıkıca bastırdığında "ben de özledim." Diye mırıldandım.
Bir süre sıkıca birbirimize sarıldık. Daha sonra kollarından geri çekildiğimde giyinmesini gerektiğini söyledim çünkü çok yorgun görünüyordu. Duş almasını bile tavsiye etmemiştim çünkü yapacak da hâli yoktu. O üzerini değiştirdikten sonra yatağa geçmiş ben de eşyalarını kirli sepetine atmıştım.
"Masalın devamını bana okur musun?"
Hım?
Şaşırdığım için sorma gereği duydum. "Anlamadım?"
"Uyumak istiyorum." Dediğinde neden böyle bir istekte bulunduğunu anlamamıştım. Şaşırsam da ses etmedim. Okuduğum hikayenin başlığını hatırladığım için komodinin üzerine bıraktığı telefonuna ulaştım ve şifre olmadığı için hızlıca İnternete girerek istediğim masalı yazdım.
Bedeni bana doğru yaklaşarak başını göğsümün üzerine yasladı ve öylece karşıya bakmaya başladı. Bir sıkıntısı varmış gibi hissediyordum. Bu yüzden daha fazla uyanık kalmasını istmedim, uyusun istedim. Masalı bulup okumaya kaldığım yerden devam ederken dakikaların ardından bir elimde masal, diğer elimle saçlarını okşarken uykuya daldığını gördüm. Ekstra birkaç dakika daha bekledim ve yanından usulca kalktım. Bu gece yanında uyumam istesem de olmazdı. Bu yüzden kilidi açtım odama doğru yol aldım.
Yarın erken kalacaktım çünkü Suzan Hanımla birlikte kıyafet alışverişi yapacaktık. Benim dışımda bir kız daha gelecekti. Üç kişiydik, koruma haricinde. Neden beni yanında istediğini bilmesem de yarın öğreneceğim için kurcalamadım. Üzerimi değiştirdiğimde annemin sesini duymamla kalbimi tuttum ve bağırmamak için kendimi zor tuttum.
"Seninki gelmiş."
Seninki gelmiş.
"Ay anne, ödümü kopardın." Kalbim hızla çarpmaya başlarken kalbimi tutan elimi indirdim ve üzerimi çıkarmaya başladım.
"Evet geldi."
"Onun yanından geliyorsun sanırım." Dediğinde başımı onaylar anlamda salladım.
"İlk önce Alminayı yatırdım. Daha sonra onunla konuştum."
"Bir sorun yok ya?" Annelerin endişesi hiç bitmezdi. Bu da bunlardan bir tanesiydi.
"Yok yok." Dedim ama benim de bir şey bildiğim yoktu. Konuşmaya fırsatımız olmamıştı. Bir sorun olup olmadığını da yarın inşallah öğrenirdim.
"İyi çok şükür."
"Yorgundu hemen yattı."
Başını e tabi dercesine salladı. "Koskoca şirketleri yönetmek kolay değil."
"Öyle annecim."
Yatağa oturduğumda yorganı da üzerime örttüm. Yorgansız asla uyumazdım. Hava ne kadar sıcak olursa olsun sıcaklığı seviyordum. Bu yüzden başımı yastığa yasladım ve annemle birbirimize iyi geceler dileyerek uykuya daldık. Sabah kalktığımızda kahvaltı yenmiş ardından ben Almina'nın kursu için çantasını hazırlamaya yardım etmiştim. Fakat o genç bir kız olduğunu söyleyerek çoğu şeyini kendi halletmişti. Süper yetiştirilmiş bir kızdı, yine söylemeden edemeyecektim. Böyle aileleri tebrik etmek istiyordum.
O şoför yardımıyla evden ayılırken, biz de Suzan Hanımla dışatı çıkacağımız için üzerime güzel bir elbise giymiştim. Rahat beyaz renk, dizlerimin üzerinde biten bir elbise giymiştim. Makyajı sabah yaptığım için tekrardan yapma gereği duymamıştım. Saçlarımı da bu sıcağa rağmen açık bırakmıştım.
Çantamı alarak salondan çıkarken arabanın yanında Suzan Hanımı beklemeye başladım. Çok geçmeden merdivenlerde göründü ve beraber arka koltuğa geçtik. Sabah diğer kızın gerek olmadığını dile getirmişti. Bu yüzden sadece ikimiz vardık. Araba gideceğimiz yeri bildiği için harekete geçerken Suzan Hanımın sesini işittim.
"Bugün başka işin yoktur umarım." Dediğinde otoriter sesi karşısında ellerim terlemeye başladı.
"Yok hanımım, okul başlayana kadar boşum."
"Atahan bahsetti de uzak bir köye çıkmışsın." Dediğinde konuşmada Atahan'ın geçmesiyle gerildim. Demek bu olayı annesine anlattmıştı. Bir şeyler saklamayı sevmeyen bir adam olduğunu bir kez daha anlamıştım. Zaten ilişkimiz de benim yüzümden insanlardan saklanıyordu.
"Evet hanımım, sizin için de bir sıkıntı olmayacaksa şoför ayarladı. Ben gerek olmadığını söylemiştim ama dinlemedi." Ay kayınvalideme kendi oğlunu mu şikayet ediyordum? Ne kayınvalidesi Mehru! Sen de iyice saçmaladın.
"Ne sıkıntısı kızım, hem daha rahat gidip gelmiş olursun. Artık dünyanın çivisi çıktı."
Başımı onaylar anlamda salladım. "Öyle. Sonumuz haberlerdeki gibi olmasın diye dua ediyoruz."
Sıkıntılı soluklarını işittim. "Öyle. Genç kızlarımız, bebeklerimizin can sağlığı için tetikte olmaya başladık."
"Değişen bir dünya için umut ediyorum fakat bir ilerleme yok." Dedim aklımdan hiç çıkmayan o görüntülerle içimi kaplayan hüznün bedenimden aslında hiçbir zaman gitmeyeceğini, bu olayların herkes ölünce son bulacağını biliyorum. Adaleti bu dünyada da görmek istiyordum.
"Olacak inşallah güzel kızım."
Konuşmamız geldiğimiz çarşıyla son bulduğunda korumalar benim değil de onun kapısını açıp beklerken, kendi kapımı açarak Suzan Hanımın peşinden ilerlemeye başladım. Birkaç tanıdık görerek onlarla selamlaşırken ben de bu sırada etrafı incelemeye başlamıştım. Gözüme bir şey takılırsa diğer gün kendim bakmaya giderdim.
Çok güzel elbiseler, takılar ve ayakkabılar...
Benim almakta zorluk çekeceğim kadar ağır ve pahalı takılar görüyordum. Kuyumculardan parıl parıl parıldayarak gözlerimi acıtıyordu. Daldığım yerden bakışlarımı çantamdaki telefonuma gelen mesajla çektiğimde mesaj atanın Atahan olduğunu gördüm.
Gönderen - Atahan
Ne yapıyorsun bakalım?
Onun annesiyle alışverişe çıktığımdan haberi yoktu. Gece zaten görüşememiştik sabah da kahvaltıda göz göze gelsek de konuşma fırsatımız olmamıştı. Bu yüzden açıklamaya vaktim de olmamıştı.
Gönderen - Mehru
Annenle alışverişe çıktık.
Yazdıklarıma bir süre yazmayınca şaşırdığını hissettim. Öyle de oldu.
Gönderen - Atahan
Annem mi? Ne alaka?
Ben de anlasam...
Gönderen - Mehru
Ben de bilmiyorum, herhalde canı böyle istedi.
Gönderen - Atahan
Yok yok. O boş yere seni çağırmamıştır.
Gönderen - Mehru
Ay, o ne demek. Kötü bir şey mi diyecek?
Gönderen - Atahan
ben bilmem :)
Niye gülüyordu bu şimdi? Kesin bir şey olacaktı ya.
Gönderen - Mehru
Ne olacak anlatır mısın?
Gönderen - Atahan
Akşam görüşürüz yavrum, size iyi gezmeler.
Gönderen - Mehru
ödeteceğim bunu :(
Gönderen - Atahan
Ödeşelim yavrum.
Telefonu kapattığımda Suzan Hanım da konuşmayı bitirmiş ve geri gezmeye başlamıştık. Gören selam verdiği için nedense ben utanıyordum. Daha sonra bir mağazaya girdiğimizde bütün çalışanlar etrafımızda üşüşmüştü. Daha doğrusu onun etrafında.
Bir tane şık bir takım beğendiğinde bana doğru gösterdi. "Bu nasıl?"
Beyaz renkteki etek ve ceketli takımı göstererek fikrimi aldığında hemen cevap verdim. "Çok şık bir parça, kesinlikle denemelisiniz."
"Bunu da kabine gönderelim." Dediğinde ben de yardımcı olmak için birkaç parça bir şey bakmaya başladım. Beğendiğim bir şeyi bularak ona doğru gösterdiğimde bir süre kıyafeti süzdü ve bunu da onayladığında bunu da kabine göndermiş ve daha sonra kendisi geniş kıyafet kabinleri doğru geçmişti. Ben de bu sırada zamanı değerlendirmek için kendime bir şeyler bakmaya başladım.
Bu arada Suzam Hanım geniş aynaların önüne geçmiş kendine bakmış beğenmesiyle seçtiği kıyafetler kasaya gitmişti. Buradan ayrıldıktan sonra bir diğer kıyafet mağazasına geçtik ve ayakkabı, başka kıyafetler seçmeye devam ettik. Aynı döngüde devam ederken askıda görüp beğendiğim kıyafete doğru adımladım.
Kahverengi kelebek desenli elbiseyi gördüğümde incelemeye başlamıştım ki Suzan Hanım'ın sesini işittim.
"Beğendiysen kabine geç." Dediğinde kendisi ayakkabı denemekle meşguldü. Beni oturduğu yerden bunları söylemesi beni irkiltti.
"Yok Hanımım, gözüme bir an hoş geldi."
Sert bakışlarım beni buldu ama yandan yandan da gülüyordu. Bu kadını çözmüş değildim. "O zaman kabine geç, benim sana hediyem olsun."
Israr ettim ve "yok hayır, böyle bir şeyi kabul edemem." Dediğimde kızlara başıyla işaret verdi. Sen istesen de o kıyafet alınırdı, o da böyle bir inatçı kadındı. Fakat bedenime yerleşen utançla kabine doğru ilerledim ve kıyafetimi çıkararak kahverengi elbiseyi üzerime geçirdim. Arkasındaki fermuarı da örtmeyi başardığımda perdeyi sağa doğru çekerek adımlarımı onun oturduğu koltuğa doğru ilerlettim.
Bakışları beni bulduğunda "çok yakıştı maşallah." demesini beklemiyordum.
"Gerçekten Hanımım, bu hanımefendi için yaratılmış gibi." Hiç tanımadığım bir kadın da aldığım iltifatla yerin dibine gireceğim sandım. İltifatlar bildim bileli beni utandırırdı. Şimdi de tam olarak öyle olmuştu. Herkesin bakışlarını üzerimde hissediyordum.
"Etrafında dön bakayım." O otoriter sesi işittim ve etrafımda bir tur döndüm. Elbise gerçekten çok güzeldi fakat alırsa da mahcup hissedecektim.
"Beğendiysen kasaya geçelim."
"Sizin işiniz bittiyse geçelim." Dedim. Bense öylece beklemek yerine kabine geçtim ve üzerimi değiştirdim. Usulca kıyafeti kasaya bıraktıktan sonra korumalar çantaları almıştı. Daha sonra uzunca bir alışveriş yaptığımız için yemeklerin olduğu yere doğru ilerlemeye başladık ve bir restorana girdik. Ben sadece kıyafet bakmak için yanında olduğumu sanırken gerçekten de bir şeylerin döndüğünü bu yemek masasında anlayacakmışım gibi hissediyordum.
"İskender sever misin Mehru?" diye sorduğunda başımı onaylar anlamda salladım.
"Severim efendim."
"O zaman bize iki iskender, ortaya da bir şeyler getiriverin."
"Tamam efendim." Diyerek uzaklaşan garsonun ardından yalnız kaldık. Deniz kenarında bir restona gelmiştik. Manzarası epey güzeldi. Arkama rahatça yaslanarak gerçekten de rahat olmaya çalıştım.
"Yemekler gelene kadar konuşalım." Evet, başlıyorduk. Ellerini önünde birleştirdiğinde kısık sesle konuşalım dedim ama ne konuşacağımız hakkında bir fikrim yoktu. Ama konu açmada çok uyanık bir kadına benziyordu. Bu yüzden pek de sıkıntı çekeceğimizi sanmıyordum.
"Var mı sevdiğin birisi?"
Oha! Konuya böyle direkt dalması hiç beklenmedikti. Ağzımda bir yemek olsa net boğazımda kalırdı o derece. Niyetini şimdiden belli ettiğine göre bugün beni çağırma amacının başlığı da bu olmuştu. Acaba alt başlığa koyacağı konu ne olacaktı?
Ne diyecektim? Allahım ben bu soruya nasıl cevap verecektim? Var desem kim diyecek. Yok desem yalan söylemiş olacağım. Ve Atahan'a haksızlık etmiş olacağım. Derin bir nefesi içime çektim ama içimdeki sıkıntıyı gidermedim.
"Evet, hoşlandığım birisi var." Huh, söyledim gitmişti.
Evet, hoşlandığım birisi var. Ve bu kişi sizin oğlunuz. Aman Allah'ım...
Kaşları havalandı. "Buralardan mı?"
"Evet, zaten daha yeni." Dedim mırın kırın bir sesle.
"İlk defa birisini seviyorsun yani?" dediğinde konuyu iyice irdelemeye başladı. Konuyu onun anlamaya çalışması onun haddine miydi, değildi. Fakat sonuçta sevdiğim adamın da annesiydi.
"Benim çalışmaktan böyle şeylere ayıracağım bir vakit olmadı."
Hep daha iyisi için ileride rahat bir ortam sağlayabilmek için çok çalışmıştım. Hep çok harcama yapmak yerine bir kenara ayırmıştım. Bazı planlarım olduğu için dişimi sıkmıştım. Yakın zamanda da bunları gerçekleştireceğimi düşünüyordum. Birkaçı yavaştan olmaya başlamıştı bile.
"Anladım. İşinde gücünde olmuşsun, maşAllah."
Konu ne zaman bitecekti Suzan Hanım?
Neyse ki yemeklerimiz gelmişti ama birazcık da olsa o yemekleri tattıktan sonra sorulara kaldığı yerden devam etti.
"Soruyu sormak saçma olacak ama çocukları sever misin?"
Ayranımdan büyük bir yudum alarak yutkundum. "Evet, severim. Zaten mesleğim gereği bütün yılım onlarla geçiyor."
"Güzel güzel." Dedi İskenderinden yemeye devam ederken. Söylemden geçemeyecektim ama yemek çok güzeldi. Ben hayatımda böyle güzel bir iskender yediğimi hatırlamıyordum desem tabi ki yalan olacaktı çünkü hatırlıyordum. Yıllar önce babamın tanıdık bir arkadaşında yemeye giderdik, arada canımız çekerdi. Yani onun üstüne kimse el koyamazdı.
İçimde tutamadım ve o soruyu sordum. "Birisini sevip sevmediğini neden sormuştunuz?"
O bana bir sürü soru sormuştu. Ben de onun karşısına bir soru sorarak çıkmıştım. Ve bence bu benim yüzde yüz hakkımdı. Sonuçta konu hep benimle alakalı bir şeyden dönmüştü.
"Neden sorarlar sen çok iyi biliyorsun." Dediğinde ben cevabımı çoktan almıştım.
Bizim buralarda birisini sevip sevmediğin eğer ki soruluyorsa talibin vardır demekti. Ve benim sevdiğim adamın annesi bana talip bulmuştu.
Peki ben bunu Atahan'a nasıl anlatacaktım?
SON
Suzan Hanım'ın sizce böyle davranmasını sebebi ne? (:))
Almina'yı hep bu eve getiresim varr.
Bölümü nasıl buldunuz?
Sizce Atahan nasıl bir tepki vercek?
Ya da sonraki bölüm neler olacakkk?
Not: Yorum yapın canikolarr, birisini mutlu ederek sevaba girin 🥺💖
|
0% |