Yeni Üyelik
8.
Bölüm
@rarbezrh

8. Bölüm: Gizli saklı

 

Nefes de öldürür. Dudakları dudaklarımdayken.

 

Bazen bir kelimesi, bir bakışı öldürmeye yeter demiştim fakat dudakları başkaydı. Bütün nefesimin aslında bitip tükendiği nokta tam olarak buydu. Hem ölmem hem yaşamam böyle oluyorsa, nasıl dayanılırdı.

 

Hassas olmayı çabuk beceren dudaklarıma karşı naif olmak yerine sertçe abandığında çoktan çatlamaya başladığını anlayabiliyordum. Baskısı karşısında nutkum tutulurken geri çekilmek için boşta kalan ellerimi harekete geçirmek istedim. Ellerimdeki kan akışı sanki durmuştu ve hareket etmeme engel olmak ister gibiydi.

 

Şaşkınlık.

 

Şuanda içimde bolca hissettiğim duyguydu.

 

Ellerim sonunda yukarı kalktığı için onun göğsüne dokunmayı becerebilmişti. Küçük ve ince parmaklarım dokunduğu bedeni ittirmeye çalışırken adı üzerinde sadece çalıştı. Sanki sinek dokunmuş gibi bir etki bırakırken, bu sefer parmaklarım bambaşka bir yere gitti. Çenesine dokundum ve geriye itmeye çalıştım ve duraksamasıyla geriye çekilmesi aynı anda oldu.

 

Kirpiklerim kıpraşarak kahve gözleriyle göz göze gelmemi sağladı. Göz bebeklerindeki siyah noktanın kocaman olduğunu gördüm. Tıpkı korktuğum anlarda verdiğim tepkiye benziyordu. Ama o korkmaktan çok korkutmak ister gibi bakıyordu.

 

Manalı gözleri gözlerimdeyken sıcak nefesi dudakları gibi sertçe tenime çarptı. "İstemiyor musun?"

 

Aslında bu soru çok daha önceden sorulması gereken bir soru iken şimdi sorması bile nedense şaşırmama neden oldu. Merak dolu gözlere bakmaya devam ederken onun aksine nefesimi kontrol etmeye çalışıyordum. Bir anda yaşadığım bu an kolay anlatabileceğim bir şey değildi. İlk defa da yaşadığım için bocalamıştım.

 

Her gün bir adamın dudakları dudaklarıma değmiyordu.

 

"Neyin olarak beni öpüyorsun?" Diyerek kelimelerimi sıralarken kaşlarım ortada birleşmek ister gibi çatılmıştı. Gerginlik ise bir bulut misali üzerime çökmüştü.

 

Sırayla döngüye giren kaş çatmamızın sırası ona gelmişti. Dilinin kıvrak bir şekilde dudağının üzerinde kısa bir süre gezinmesinin ardından başını biraz daha eğdi. "O ne demek şimdi?"

 

"Gerçekten bunu soruyor musun?"

 

Başını olumlu anlamda belli belirsiz salladığında yüzümü buruşturdum. "Odunsun." Diyerek yanından geçip gittiğinde kolum bedenine de çarpmayı unutmamıştı. Şaşkın gözlerini sırtımda hissederek mutfaktan ayrıldığımda seri adımlara odaya çıkacaktım ki çok geçmeden vazgeçtim ve banyoya girdim. Kapıyı ardımdan kapatarak sırtımı kahve renkteki kapıya yasladım.

 

Sık nefeslerim o kadar fazlaydı ki yükselip inen göğsüm yüzünden artık rahatsız olmaya başlamıştım. Kirpiklerim yaşadıklarımın ardından kapanırken sakinleşmeye çalıştım. Beni öpmüştü. İnanamıyordum. Zihnim yaşadıklarımı hem bir hâyâl ürünü hem de gerçek gibi göstermek istiyordu. Ama bir doğru vardı ki, nefesi nefesime karışmıştı.

 

Beni öpmüştü.

 

Bu gece nasıl uyku gözlerime inerdi ki?

 

Sol tarafımda kalan aynadan yansımama bakarken yüzümün kırmızılaştığını gördüm. Sıcaklamıştım. Asıl isteğim soğuk suyun içerisine girmekti. Ama bu mümkün olmadığı için musluğu açarak yüzüme sertçe soğuk suyu çarpmakla yetindim. Havlu yardımıyla kuruladığım yüzümün ardından kapıyı araladığımda bakışlarını başka bir yere değdirmeden odaya girdim.

 

Annem cam kenarında duran koltuklardan birisine sırtını yaslamış, telefonuyla ilgileniyordu. Açılan kapının sesini duymuş olacak ki bakışları bana kaymıştı. Annem bugün uyuduğu için pek uykusu yok gibi görünüyordu. Bu yüzden yatağa ilerlemek yerine yanındaki boşluğa doğru adımlamaya başladım.

 

Bakışları ise hâlâ yüzümde olduğu için bir anlığına içimi telaş kapladı. Sanki bizi görmüş gibi hissederken tedirgin oldum. Yüzüm bu ihtimalle biraz daha kızardı. Bunun hesabını soracaktım.

 

"Uykun var mı kızım?" diye sorduğunda çoktan yanına oturmuştum.

 

Başımı olumsuz anlamda sallayarak "Yok annecim, senin?" diye sordum.

 

"Şu bizim diziyi izlesek mi diye soracaktım?" Gülümseyerek konuşmasıyla ben de tebessüm ettim.

 

"İzleyelim tabi." Derken telefonumu koyduğum yerden bulmuş ve interneti açmıştım. Yatağa doğru ilerlemeden önce anneme yönelik konuştum. "Gel burada daha rahat seyrederiz."

 

Sessiz kalarak usul adımlarla yanıma geldi ve ikimiz aynı anda sırtımızı yatak başlığına yasladık. Telefondan açtığım Aşk-ı Memnu adlı dizinin ilk bölümünü bilmem kaçıncı kez yine seyretmek için ekran başındaydık. Bir insan bu diziden hiç sıkılmaz mıydı? Biz sıkılmıyorduk.

 

Dakikalar geçti, diziyi eleştirdik durduk ve en sonunda gülerek anneme dönmüştüm ki kapalı olan gözleriyle karşılaştım. Bu haline gülümseyerek telefondan açtığım diziyi kapattım. Usulca annemin yastığını yatırarak yatmasına yardımcı oldum. Birazcık homurdansa da uyumaya devam etmişti.

 

Bense uykumun gelmesi için telefonla ilgilenmeye başladım. Arkadaşlarımla mesajlaşırken ekranım düşen bildirim kayıtlı olmayan bir numaradandı. Kaşlarım merak içerisinde harekete geçerken üstten ne yazıldığına baktım.

 

0532*****: Fotoğrafı at.

 

Yazılanlardan kim olduğunu sorgulamaya gerek bile yoktu. Atahan çok nazik bir dille fotoğrafları atmamı istiyordu. Ben bu adama odun demekte hiç de haksız değildim.

 

Uzatmak yerine ilk önce adını kaydettim. Hatta onu sinir etmek için de yanına abi ekledim. Bundan sonra o böyleyse ben de böyleydim. Fotoğrafları göndermemin ardından uygulamadan çıkarken bir bildirim daha geldi.

 

Atahan: Neden hâlâ uyumadın sen?

 

Ne kadar cevap vermek istemesem de kendimi tutamayacağım için parmaklarım klavyenin üzerinde harekete geçti.

 

Mehru: Uyku tutmadı.

 

Yazıyor yazısını görmemle merakla beklemeye koyulurken kısa sürede gelen mesajla yerimde dikleştim.

 

Atahan: Tesadüfe bak, benim de.

 

O da benim gibi miydi?

 

Mehru: Yaptığın odunluğu mu düşünüyorsun?

 

Bekledim, bekledim ve sonunda yazdı.

 

Atahan: Düşünürken sıra daha odunluğuma gelemedi.

 

Mehru: Ne düşündün bu kadar?

 

Cevap gecikmedi.

 

Atahan: Seni.

 

Aniden gördüğüm bu kelime duraksamam neden olurken, heyecanım bedenimde nüksetti. Ellerimin arasında tuttuğum telefondaki parmaklarım terlemeye başlarken ne diyeceğimi düşünür hâle bürünmüştüm. Bilmiyor olsam da yazmamam uygun olmazdı.

 

Mehru: Uykuların bölünmesin.

 

Cevap yine gecikmedi.

 

Atahan: Bölen sen ol.

 

... 

 

Sabah kahvaltı yapmamızın ardından mezarlığa gitmek için yola çıkmıştık. Aylar sonra babamı ziyaret edecek olmamın vermiş olduğu heyecanla içimde tarifsiz bir mutluluk vardı. Ayrıca tıpkı annem gibi özlememim de bir yara gibi kabarmıştı.

 

Her zaman olduğu gibi bugün de babam için en güzel kıyafetlerimi üzerime geçirmiş, saçımı başımı düzeltmiştim. Babam örgülü saçları severdi, ben küçükken de saçlarımı ördüğünü çok hatırlardım. Bu yüzden saçımı örmüştüm.

 

Dakikaların ardından köyümüzün yakınındaki mezarlığa gelmiştik. Dışarıda tek tük insanlar vardı, mezar taşlarının üzerine oturmuş insanlara kısa bir gözüm değdiğinde fark etmelerine izin vermeden geri çektim. Demir kapıyı aralayarak içeriye girdiğimizde adımlarım en çok ezberlediğim o yola girdi. Rengarenk çiçeklerin dikildigi o mezarın başına geldiğimde, gözüme çarpan ilk şey başının arkasında ismi yazılı o taşa kaydı.

 

Ali. 

 

Benim babam, biriciğim.

 

Annem de diğer ucuna geçtiğinde koca mezarlıkta üçümüz kalmışız gibi hissettim. Aslında bir sürü ruh olsa da tek hissettiğim ruh babama aitti. Bizi izlediğini hissetmek tuhaftı ama güzeldi. Atahan arabadan inmiş ama bizi yalnız bırakmak istediğini dile getirmişti. Saygı göstermesi hoş bir davranıştı. Onun yanında rahat olamazdım.

 

Çünkü babamla konuşurken duygusallaşıyordum ve bu zamana kadar ağlamamı sadece annem görmüştü. Zaten buraya ikimiz geldiğimiz için birbirimize destek oluyorduk.

 

"Ben bir akrabamızınkine de okuyayım, öyle geleyim yavrum." diyen anneme gülümseyerek başımı sallamakla yetindim. Yanımdan elinde yasinle uzaklaştığında babamla baş başa kaldık.

 

Ellerim mezar taşını usulca okşarken dudaklarımda da titrek bir gülümseme ile ayrılmıştı. "Özlememim hiç eksilmiyor babacım. Hatta gittikçe artıyormuş gibi hissediyorum, senin de öyle oluyor mu? Sevgimi söylemiyorum bile."

 

"Ben de hayat aynı, öğrencilerimle vedalaştım. Bakalım şehir için başvuruda bulundum, inşallah kendi memleketim çıkar. En azından annemin yanında olurum, uzakta onu da özlüyorum. Yoksa ikinizin özlemiyle aynı anda başa çıkmak zor."

 

Kıkırdadım. "Bir beyefendiyle karşılaştım. O da burada ama içeriye girmedi. Beni seviyormuş, yıllardır. Küçük halimi bile görmüş babacım, düşünebiliyor musun? Ama kararsızım. Aramızda nedensizce uçurum varmış gibi hissediyordum. Onlar varlıklı bir aile, beni kendilerine uygun görürler mi bilmiyorum."

 

"Ama Atahan hiç bu konudan yargılayacak birisi gibi durmuyor. Ona kalsa hemen evlenecek bir tip var. Ama tabi ki de bu işler kolay olmuyor biliyorsun."

 

"Hangi işler kolay olmuyor bakayım?" diyen sese anneme aitti. Söylediklerimi duymamış olacak ki bunu sorma gereği duymuştu. Hâlâ gerçeği bilmeyen annem bir şey duyacak diye korkuyordum. Normalda bu zamanlarda söyleyecektim ama son olan abi meselesinden sonra içim karmakarışık olmuştu. Tek istediğim başka birisinden duymadan benden işitmesiydi.

 

"Hayattan konuşuyordum biraz." Diye kısık sesle mırıldandım. Derin bir nefesi içime çektiğimde bakışlarım mezarlığın kapısını buldu. Birkaç kişi daha içeriye doğru adımlamaya başlamıştı.

 

"Ben sizi yalnız bırakayım, arabanın oradayım."

 

"Tamam kirazım."

 

Son kez mezarlığa bakarak arkamı döndüm ve arabanın olduğu tarafa doğru ilerlemeye başladım. Arabanın kaputuna yaslanmış elindeki sigarayı içmekle meşguldü. Dudaklarının arasından çıkan dumanının ardından bakışları ona doğru gelen bedenime kaydı. Attığım birkaç adımda yanına ulaştığımda sesssiz kalarak tıpkı onun gibi araca yaslandım.

 

"Mezarlıktan sonra artık Muğla'ya dönebilir miyiz?"

 

Dudaklarının arasına yasladığı sigaradan büyük bir yudum aldı ve yere atarak ayakkabılarıyla sigaranın üzerine bastı. "Siz nasıl istiyorsanız." Diyerek kısaca söylediklerimi yanıtladı.

 

"Dediğim gibi yapsak daha iyi olur. Sen yorgun musun?"

 

Başını bana doğru çevirdi. "Neden sordun?"

 

"Arabayı ben de kullanabilirim, eğer yorgunsan."

 

Başını olumsuz anlamda salladı. "Yorgun değilim."

 

Kaşlarım aklıma gelenlerle alayla yukarı kalktı. "İyi uyudun demek." Dediğimde bana bakan gözleri parladı.

 

"Gece rüyalarıma süsleyen kadın gece yine geldi, bu sebeple iyi bir uyku çektim."

 

Rüyalarını süsleyen kadın...

 

Ben miydim?

 

Yok, başkası Mehru.

 

"Kimmiş bu kadın?" Derken az daha zorlasam sesim cilveli çıkacaktı. Bilmiyormuş gibi yapmam onu güldürürken bakışlarım, gülen dudaklarına kaydı. Bir gülüş, bir adama bu kadar yakışır mıydı? Yakışıyordu işte, hatta babamdan sonra ona da yakışıyordu. Bazi gülüşler iç ısıtır, sen de kendini gülerken bulurdun. İşte onun gülüşü tam olarak böyle bir etki yaratıyordu.

 

Beyaz dişleri göründüğünde, dolgun dudaklarının yanında çıkan küçük çizgiler varla yok arası görünmüştü. Parmakları sakallarına giderek onları kaşıdı.

 

"Sen çok fenasın."

 

Hiç alakası yoktu canım.

 

"Üstüme iyilik sağlık." Diyerek başımı çevirmiştim ki gözlerimin odağı karşıdan gelen annemi buldu. Yerimde dikleşerek doğruldum. Atahan da kendini toparlarken boğazını da temizlemeyi unutmadı.

 

"Muğla'ya dönüyoruz annecim." Atahanla konuştuğum konuyu anneme de açtığımda bakışları bana kaydı.

 

"İyi olur yavrum. Babanı gördüm, o bana yetti."

 

Benim için de öyleydi. Daha fazlasını istemiyordum. Hem bir gün de olsa uzaklaşmak iyi gelmişti. Kaçtığımız bir şehir yoktu ama yine de insan bazen uzaklaşmak istiyordu.

 

"Eve tekrar uğradıktan sonra yola çıkarız." diyen sese Atahan'a aitti. Doğru söylüyordu. Eşyalarımız oradaydı. Onun sözlerini onayladıktan sonra geri arabaya bindiğimizde bakışlarım telefonumun açık ekranına kaydı. Saat öğleye geliyordu. Zaten anca toparlanır ve yola çıkardık. Yol da malum uzun olduğu için epey zamanımız yolda geçecekti.

 

Eve geldiğimizde hemen çantaya eşyaları yerleştirmiştik. Atahan çoktan hazır olduğu için aşağıya inmiş ve kendi çantasını bagaja yerleştirmişti. Biz de aşağıya indiğimizde Atahan birkaç bir şeyi kontrol etmiş ardından kaputu kilitlemişti.

 

Artık Muğla'ya geri dönüyorduk.

 

"Semihle ne görüştünüz annecim? O zamandan beri sormayı akıl edemedim." Dakikaların ardından dönen sohbet bitmiş kısa bir sessizlik hâkim olmuştu ki annemin söyledikleriyle kısa bir süre başımı omuzumun üzerinden anneme doğru çevirdim.

 

"Çok kısa süre görüşebildik. Yakında yüz yüze tekrar görüşeceğiz."

 

"Görüşün görüşün, ne zamana kadar buradaymış?"

 

"Haftaya Kıbrıs'a dönüyor, o yüzden bu hafta sonu görüşeceğiz."

 

Annemin söyledikleri sanki Atahanla aranızda geçen konuşmayı biliyormuş da bilerek söylenmiş gibiydi. Sebep nedir ki Atahan, Semih'i adını duyar duymaz bir geriliyordu. Şimdi olduğu gibi. Fakat ortada gerileceği bir konu yoktu. O benim çocukluk arkadaşımdı.

 

"Tamam yavrum."

 

Konuşmamız da böylelikle sonlandığında sonunda bakışlarımı ona çevirdim ve dikkatlice baktım. Bana bakmıyordu. Sert çehresinden olsa gerek çenesindeki o yumru ön plana çıkmıştı. Üzerinde rahat bir şeyler olmak yerine yine takım elbise giymişti. En azından ceket yoktu. Beyaz gömlek ve pantolon vardı. Direksiyona doğru uzanan elindeki damarlar gözlerimden kaçamayacak kadar güzeldi. Beyaz renkteki gömleği bedenine öyle yakışıyordu ki, kollarının büyüklüğünü görmemek elde değildi.

 

Yıl boyunca çok fazla sohbet etmesek de Atahan arada konuşmamıza eşlik etmişti. Bazen telefonla iş için görüşmeler yapmış, çok yoğun olduğunu böylelikle anlayabilmiştim. Yurt dışından sonra Muğla'da çalışmaya başlamıştı. İşleri ve kendisini buraya adapte etmek için çalışmak zorundaydı. Belki de bu yüzden bu kadar arama gerçekleştiriyordu.

 

"Yarın izinliyim, teyzene gidelim." Muğla'ya gelmiştik. Şimdi ise eve geçiyorduk. Orman yoluna girdiğimizde arkadan annemin sesini işittim.

 

"Olur, gitmeden önce arayalım. Büyük ihtimalle evde olur zaten."

 

"Ararız."

 

"Sizin bütün akrabalarınız burada mı?"

 

Atahan tarafından duyduğum sesle ona doğru dönerken annemden önce ben atılma gereği duydum. "Anne tarafım burada, baba tarafım Ordu'da."

 

Orduda bizi seven çok yoktu. Babamı seven çoktur ama. Hem babamı kim sevmezdi ki. Onun naif kalbi herkesi alt edecek kadar nazikti. Sohbet edildiği zaman kapılıp gidilir, konuşması sıkmazdı.

 

"Anladım." Dedi kısaca.

 

Konağın önüne geldiğimizde, arabanın durmasıyla Almina'nın sesini işittim. Onunla kısa bir sohbette bulunsam da sesini unutmamıştım. Heyecanlı sesini amcası da duyduğunda araçtan indi. Annem çoktan araçtan indiği için yanımızdan uzaklaşmıştı. Gitmeden önce Suzan Hanımla görüşeceğini söylediğinde onu onaylamıştım.

 

"Amca nereye kaçtın yine ya?" Diyerek sitem ederken bu ses tonu komiğime gittiği için güldüm.

 

"Vır vır konuşuyorsun kızım, çenenden kaçtım."

 

Atahan da az değildi.

 

"Çok ayıp amca, ne biçim konuşuyorsun sen?" Almina kaşlarını çatmış, yüzünü buruşturmuştu. Atahan ise onunla göz göze daha rahat gelebilmek için eğilmişti. Dizleri yere değmiyordu.

 

"Özlemedin mi sen beni?"

 

Küçük kız omuzlarını silkti. "Hayır, sana tripliyim." Bakışları sonunda ayakta olan beni buldu. Amcasının yanından ayrılarak birkaç adımda yanıma ulaşırken küçük dudaklarını aralamayı da unutmadı. "Ben artık kiraz ablayla oynayacağım."

 

Kaşlarım havalandı. Küçük yaşta olsa da kelime dağarcığı epey büyüktü. Şaşırıyordum. Atahan da elbet bu duruma şaşkınlıkla bakıyordur.

 

"Ne zaman sevdin bu ablayı bakayım?"

 

Gülümsedi. "Dün."

 

"Sevmenin nedeni ne peki?"

 

Neyi sorguluyordu? Sinir adam.

 

"Bir kere çok güzel. Ayrıca hislerim onunla iyi anlaşacağımızı söylüyor."

 

Benim hislerim de bu yöndeydi. Ne güzel.

 

"Ben de iyi anlaşacağımız düşünüyorum." diyen Atahan gözlerimin pörtlemesine neden oldu. Kafamı hızla ondan tarafa çevirdiğimde gülümseyen bir suratla bana baktığını fark ettim. Yine alaylı ifadesi karşısında gözlerimi devirmek istesem de yapmadım.

 

"Uf amca yine bilmece gibi koşuyorsun, ne de demek istiyorsun anlamıyorum."

 

"Sus kız," dedi yalandan kaşlarını çatarak. "Hadi içeri geçelim. Hava karardı, vallahi köpekler ısırır."

 

"Tamam." diyerek yanımızdan koşarak uzaklaştı. Koca bahçede yalnız kaldığımızda ben de gitmek için hareketlenmiştim ki bileğime dokunan parmaklarıyla durmak zorunda kaldım.

 

"Bugün ya da yarın artık annenle konuş."

 

Peki, zamanı gelmiş miydi?

 

Korkuyordum. Az önceye kadar kalbim saatinden şimdi neden kasılmaya başlamıştı?

 

"Biraz daha bana zaman versen." Diyerek zorlasam da pek geri atacak gibi durmuyordu. Ama ben böyle olunca da geriliyordum.

 

"Senden duysun. Başkasından duyarsa çok üzülürsün. Ve ben senin üzülmeni istemiyorum."

 

Haklıydı. Benden duysun istiyordum. Ama söyleyecek cesaretim var mıydı bundan emin değildim. En çok da annemin ne tepki vereceğini kestirememek korkutuyordu. Ya istemezse, karşı çıkarsa ne olurdu? Düşünmek bile istemiyordum.

 

"Bu akşam söyleyeceğim." Sesli bir soluk verdi. Onun aksine sanki soluklarım kesiliyordu. Bir şey söylemezken düşen suratımla yanından ayrıldım. İçeriye geçtiğimde ilk işim mutfağa girmek oldu. Kızlardan birisi kahve yapmakla meşgulken, annem ise büyük tencereden yemeği bir kaba aktarıyordu.

 

Sandalyelerden birisine oturdum. "Kız kahveleri yapıp mutfaktan ayrılırken Hafize Teyze, annem ve ben kaldık.

 

"Suzan Hanım ters bir şey söyledi mi?"

 

Annem omzunun üzerinde kısa bir bakış attı. " Söylemedi. Aksine geçmiş olsun bile diledi."

 

Suzan Hanım iyi birisiydi. Fakat her insanda olduğu gibi bazen o da ters olabiliyordu. Neyseki iyi tarafına denk gelmiştik. Annem iş sebebiyle bir sorun olur diye düşünmüştü ama öyle olmamıştı. Annem olmadığı zamanlarda onu idare edebilecek insanlar vardı. Aynı şekilde annem de onları idare edebiliyordu. Doğal olarak herkesin izin hakkı vardı ve annem de bunu kullanmıştı.

 

"Sorun olmamasına sevindim."

 

Anlatmak için herkesin uyumasını bekleyecektim. Yalnız kalmak en iyisiydi. E kimsenin de duymasını istemiyordum. Bu yüzden herkes yatana kadar beklemekten kırk takla atmıştım. Beklemek ilk defa bu kadar zor gelmişti. Gerim gerim gerilmiş, düşüncelere boğulmuştum.

 

Vakit daralmayı bırakmış, artık tam vaktine ulaşmıştı.

 

Herkes odasına çekilmiş annemle biz de odaya girmiştik. Annem dolaba doğru ilerlerken geçtiklerini çıkarmaya başladı. Bense halâ kapı ağzında öylece ayakta dikiliyordum. Ellerim söylediklerimden dolayı terlemeye başlamıştı. Çok fazla gerilmiştim ve bu hiç normal değildi. Şu zamana kadar annemden gizli saklım olmamıştı, bir arkadaş gibi konuşmuştum fakat bu konu farklıydı.

 

Konu aşktı. Sevgi basite alınmazdı ki.

 

"Niye kapı ağzında duruyorsun yavrum?"

 

"Anne." Dedim aniden. Sesim bir tuhaf çıksa da diğer dertlerimden bunu umursayamıyordum. Annem geceliği alarak yatağa oturduğunda hâlâ olduğum yerde kalmaya devam ettim. Sanki adım atacak halim kalmamıştı.

 

"Ne oluyor kiraz?"

 

"Anne benim sana çok önemli bir şey söylemem lazım." Dedim sık sık aldığım nefeslerle. Uf, ne hallere düşmüştüm.

 

"Korkutuyorsun ama beni anlat hadi." Bu söyleyeceğim şey de korkutucu gelebilirdi.

 

"Atahan benden hoşlanıyor."

 

Derin bir sessizlik, odada korkunç bir sessizlik oldu. Sanki annemin algıları kapanmış gibi "Hangi Atahan?" diye sorduğunda yutkundum.

 

"Atahan Kıralı. Bu evin oğlu olan."

 

Bu evin oğlu.

 

"Şakaysa komik değil yavrum." Dediğinde ayıptır söylemesi boka bastığımı anladım. Annem kaşlarını çatarak bana bakarken usul adımlarla yanına kadar geldim. Tam karşısına oturduğumda ellerimi ellerinin üzerine koydum.

 

"Anne biliyorum, ne zaman oldu? Ne alaka? gibi düşünüyorsun biliyorum ama haklısın. Muğla'ya geldiğimde bana aşık olduğunu söyledi. Biliyor musun, küçüklüğümden beridir beni seviyormuş. Bilekliğim vardı ya hani küçüklüğümde kaybettim diye hüngür hüngür ağlamıştım, işte o bilekliğimi hatırlayacak kadar geçmişten geliyor sevgisi. Yıllardır içinde saklamış, karşısına geçip neden bana anlatmadın diye sorduğumda bana ne dedi biliyor musun?"

 

Derin bir nefes aldım. "Eğitimimin önüne geçmek istemediğini söyledi. Kulaklarıma inanamadım. Kendi aşkını bana olan saygısından geri plana atmış. Mesleğimi elime almamı beklemiş. Ve aldım. Artık kocaman kız oldum, beni anlıyorsun değil mi? Bana açılalı birkaç gün oldu, senden saklamak istemedim. En çok da o istemedi, ben üzülürüm diye annene hemen anlat dedi."

 

Sustum. Onca kelimelerimin ardından derin bir soluğu kalarak sustum. Her şeyi açık açık anlatmıştım. Söylediklerimden bir kelime bile yalan olmazken, karşılığını nasıl alacağımı bilemedim. Başka bir şey olsa anlardım ama bu konuda bilmiyordum.

 

"Bir gün bu konuşmayı yapacağını bilerek hep kendimi hazırladım." Diyerek konuşmaya başladığında bütün dikkatimi verdim. Yutkundu ve sözlerine devam etti. "İster küçük yaşında ol, ister kocaman kız. Babanla hep derdik ki böyle bir mevzuda karşımıza çıktığında asla onu yargılama. Kızımız bizim karşımıza bir adamı anlatarak çıkıyorsa, onu sevmiştir. Bize analtacak kadar da doğrucuysa onu kırma derdik. Şimdi karışma geçtin. Birisnin sevdiğini söylüyorsun."

 

"İçinde aslında büyük bir korku var fark edebiliyorum. Ama unuttuğun bir şey var ki bunca acıya çeken anne ve babam varken, sevda konusunda kızlarının acı çekmesini asla istemez. Bu evlerinde çalıştığım ailenin oğlu olsa da."

 

Rahatlama hissi içimde kan gibi hızla akmaya başladığında güldüm. Mutluktan öyle gülmeye başladım ki, gözlerimdeki doluluk kendini belli etmeye başladı. Dayanamadım ve kollarımı annemin boynuna doladığımda tebessümle mırıldandım. "Bir kere daha beni anladığın için teşekkür ederim."

 

Bir kez daha böyle bir annem olduğu için şükrettim.

 

"Ben sizi anlarım da," diye mırıldandığında kollarımız usul usul birbirinden ayrıldı. "Atahan'ın ailesi anlar mı bilemiyorum."

 

Bir gerçek vardı: Atahan'ın ailesi gerçeği.

 

Benim konuşmama izin vermeden sözüne devam etti. "Arkanızda olduğumu unutma."

 

Artık bundan daha önemlisi var mıydı. Annem bize saygı duymuş, hatta arkanızda olacağını belli etmişti. Her ne olursa olsun yanımda olacağını biliyordum. Kendimden.

 

"Asla."

 

"Gel bakayım buraya." Diyerek tekrardan beni kendine doğru çektiğinde yüreğim sıcacık oldu. İçim feci rahatlamıştı. Bu gece rahat bir uyku çekebileceğimi anladığımda keyfim daha da yerine geldi. Annemle biraz daha sohbet etmiş ardından su içip geleceğimi söyleyerek odadan ayrılmıştım. Fakat benim su içmelerim hep, ona çıkıyordu.

 

Atahan'ın öğrettiği merdivenlerden yukarı doğru çıkmaya başladığımda içimdeki heyecanı ona da bulaştırmak istediğim için bu gece yanına gitme kararı almıştım. Merdivenler bittiğinde aralık olan kapıyı açacağım vakitte gördüğüm görüntüyle olduğum yerde dona kaldım.

 

Selin, Atahan'a sarılıyordu.

 

SON

 

Olaylar olaylar.

 

İlk öpme,

 

Mehru'nun annesine gerçeği söylemesi

 

ve Selinin Atahan'a sarılması.

 

Hangisi size daha şaşırtıcı geldiii??

 

Gül Hanım'dan beklediğiniz tepki doğru çıktı mı?

 

Peki sizce Atahan'ın ailesi nasıl tepki verecek?

 

Selin neden Atahan'a sarılıyordu?

 

Sizleri çok seven Ebrar.

 

 

 

Loading...
0%