Yeni Üyelik
3.
Bölüm
@rarbezrh

3

 

Dizlerimdeki Ve Sırtımdaki Sıcaklık

 

Billie Eilish, NDA

 

☁️

 

Dermanı kalmamış ayaklarımla dolaba doğru ilerledim. Dolap kapaklarını aralayarak içinden siyah bir tayt ve beyaz sweatshirt çıkardım ve üstüme geçirdim. Orta boy çantaya gerekli olan birkaç eşyamı koyduktan sonra, çantayı omuzumun iki tarafından sırtıma taktım.

 

Köpeğimin tüylerini okşadığım yere küçük bir öpücük bıraktım. Eğili durmamdan dolayı bükülen omurgamı doğrularak dikleştirdim. Işıkları kapatıp evden ayrıldım. Apartmanın kapısını açtığımda, beni bekleyen siyah arabaya doğru ilerledim. Evimin adresini ona ben söylemiştim. Bu tatil olayı yüzünden telefon numaralarımızı kaydetmiştik, bunun sayesinde ona mesaj atmıştım. Bu sefer üzerime almayı unutmadığım hırkam sayesinde bedenim şuan sıcaktı. Arabaya bindiğimde kemerimi bağlayarak ona doğru döndüm.

 

"Gidebiliriz."

 

Gözlerindeki ifadesizlikle, konuşmak yerine kafasıyla beni onaylamış ve arabayı hareket ettirmişti.

 

Behram Ayas Erden

 

Onu süzüyordum. Farkında mıydı emin değildim. Ama bir şey vardı ki; Sadece iki kez onunla konuştuğum, üç kez gördüğüm bir adamla sözde tatile gidiyordum. Ne ara bu duruma düşmüştüm farkına varamamıştım.

 

Göz göze gelmem. Resmine yardım etmem. Arabasına binmem. Şimdi de onunla tatile gitmem. Zihnimin bana oynadığı bir oyun gibiydi.

 

Yeşil gözlerine baktım. Geçtiğimiz yolları aydınlatan lambalardan saçan ışıklar olduğu rengi her seferinde daha da parlatıyordu. Âdemelması yutkunurken aşağıya yukarı hareket ettiği için enfes bir görüntü oluşturuyordu. Yavaşça süzülen göğsü, derin nefesler sayesinde hareket ediyordu. Kirpikleri kapkara bir okyanus gibi dalgalanıyordu.

 

Uzun uzun baktım. Sesi, gözlerimi yüzünden ayırana dek. "Benzin doldurtacağım. Lavabo ihtiyacın falan varsa benimle gel."

 

Daldığım yerden gözlerimi kapatıp açarak ayrıldım. Camdan etrafıma bakarken arabanın durduğunu yeni fark etmiştim. Kafamı onaylar anlamda salladım. "Tamam." Kemerine uzanıp çıkardığında ben de vakit kaybetmeden kemerimi çıkardıktan sonra dışarı çıktım. Hala etraf karanlıktı. Saat geceyi vururken davet sona ermişti. Geceden yola çıkmaya karar vermiştik. Yolların sakin olduğu saat geceydi. Beni eve bırakırken o da kendi evine gidip kendine çanta ayarlamıştı. Sanırım ondan bu yana en fazla bir saattir yoldaydık.

 

Dişlerimi birbirine bastırarak yutkundum ve ona baktım. Bir adamla konuştuktan sonra yanıma geldi. Bir şey demeden peşinden ilerlemeye başladım. Marketten içeri girdiğimizde, tekrar bana döndü. "Lavaboya girmek istiyorsan ilerde solda." Kararlı bir sesle konuşmadan önce, dilimle dudaklarımı ıslattım. "Yok, ben girmeyeceğim." Çünkü tuvaletim gelmemişti.

 

O zaman neden arabadan indin demezler mi?

 

"O zaman ben lavabodan çıkana kadar almak istediklerini seç, sonra öder çıkarız." Cevap vermemi beklemeden, lavaboya doğru ilerlemeye başladı. Neyse ki neden inip inmediğimi sorgulamamıştı. Arabanın içerisinde durmak sıkıcı olacağı için inmiştim, fakat onu beklerken de sıkılacak gibi duruyordum. Benim bu kararsızlıklarım bir gün başıma bela açacaktı ama hadi hayırlısı diyerek düşüncelerimi susturdum. Kaşlarım çatılırken, bir şey alıp almamak konusunda kararsızdım. Ona bir şey ödetmek içimden gelmese de, ayaklarımı hareket ettirip raflara doğru ilerlemeye başladım. Ne alabilirdim?

 

Bisküvi, çikolata, sakız...

 

Çikolata çok seviyordum. O yüzden seçimimi ondan yana kullandım. Gözlerim istediğim çikolatayı ararken, sonunda onu bulabilmiştim. Elime aldığımda, acaba o ne sever diye düşünürken soruma tabi ki de bir cevap bulamamıştım. Elimde çikolatayla onu bekleme kararı aldım. İki dakika sonra kaşları çatık bir şekilde yanıma geldi. "Daha bir şey almadın mı sen?"

 

Sanırım elimdeki çikolatayı görmemişti. "Aldım." Gözüne sokarcasına çikolatayı önünde salladım. "Hem seni bekledim, sen ne seversin?"

 

Kafasını yana yatırıp, önümdeki çikolatalardan benim aldığım çikolatayı seçti ve elime koydu. "Ben de almış oldum. Başka ne istersin?" diye sordu. Dudaklarımı büktüm. "Bu kadar yeterli."

 

Gözlerini bayarken, arkasını dönüp ilerlemeye başladı. İçeceklerin olduğu buzdolabına geldik. "Al istediğini." Gözlerimi üst üste devirmek istedim ama yapmadım. İkinci isteğini yerine getirdim. Elime kutu kolalardan birini aldım. Onun alması için buzdolabının kapağını açık bıraktım. Buzdolabının kapağı açık kalırken, başka bir buzdolabından Red Bull aldı. Kaşlarım çatıldı. "Neden o?" dedim elindeki içeceği işaret ederken. Omuz silkti. "Enerji versin diye. Arabayı kullanacak olan sen değilsin sonuçta, benim. O kadar uzun yol için bu lazım."

 

Gözlerimi bu sefer devirdim. "Ehliyetim var. Ayrıca alkol var onun içinde. " Kafasını umursamazcasına iki yana salladı. "Alkol yok, kafein var."

 

Hem olsaydı da bana ne! Belki alkol tüketen birisiydi.

 

Omzunun altından yürürken, yiyecekleri alıp ödemeyi yaptıktan sonra arabaya geçmiştik. Tekrardan yola koyulduğumuzda bir saatlik daha yol vardı tahminimce. Sırtımı kapıya doğru yasladım. Elimi yavaşça cama yasladım, başımı sıcak parmaklarımın üzerine koydum. Gözlerimi kapattım. Kulağımı dolduran slow şarkıyı küçük bir ses doldurdu. Kapıları kilitlediğini anladım.

 

Üzerimdeki hırkadan ve arabadaki sıcaklıktan dolayı iyice mayışırken, göz kapaklarıma simsiyah bir perde indi. Zihnimde taşıdığım anılar silik silik geçti. Kısıkça soluduğum nefesim, titreyen gözlerim, mecalsiz bedenim dinlenmek için yer ararken sıcak havayla tam da yerini buldu. Uykumun arasında hissettiğim hareketlilikle, göz kapaklarım açılmaya çalıştı ama beynimin itiraz sinyalleri buna izin vermedi. Yaslandığım yer aşağıya doğru hareket etti. Bükülü duran omurgam düzleştiğinde bedenim bunu bekler gibi rahatladı.

 

Sessizlik bir asır gibi büyümeden hemen önce dilinden dökülen kelimeyle uzayan sessizlik bozuldu. "Zeliha." Anlamsız mırıltılar çıkarırken aynı tondaki ses tekrar konuştu.

 

"Zeliha geldik. Kalkman lazım." Alnımda hissettiğim sıvıyla elim alnıma gitti ve terlemiş olan alnımı sildim. "Zeliha." Gözlerimi zor da olsa açtım. Karşımda gördüğüm yüzle kaşlarım çatıldı ardından tekrar aynı yerine çıktı. Gözlerimi etrafta gezdirdiğimde, koltukta uyuya kaldığımı anladım. Bakışlarım camı bulurken, tabelada yazan yazıyı gördüğümde geldiğimiz fark etmiştim.

 

Anlımı sıvazlarken, yanımdaki beden açık olan kapıdan bana bakmayı sonlandırıp arabanın arka tarafına doğru ilerledi. Daha fazla beklemeyi bırakıp açık olan kapıyı kapattım. Bedenimi hemen etkisi altına alan boğucu sıcaklıkla, üzerimdeki hırkayı çıkardım. Gözlerimi yakan sıcakla onun yanına doğru ilerledim. Çantalarımızı alıp bagaj kapısını kapattı. Çantamı elime almak isterken, tek eliyle iki çantayı tuttu ve diğer elindeki araba anahtarıyla kapıları kilitledi. Gideceğimiz yere doğru yürümeye başladık. Her adımımızda bu sıcakla bir hafta tatil nasıl geçerdi, düşünmeden edemedim.

 

İçeri geçtiğimizde lobide bir adam bizi karşıladı. Önündeki bilgisayarla ilgilenen adamın gözleri bize doğru döndüğünde "Hoş geldiniz efendim" dedi. Behram Ayas, başını sallamasıyla konuşmaya başladı. "Zeliha Derin ve Behram Ayas Erden adında rezervasyon yapıldı. Sizi zaten ödeme bilgileri için önceden aradıklarını söylemişlerdi yanlış hatırlamıyorsam." Karşıdaki adam hemen anlamış olacak ki gülümsedi. "Evet, efendim dün bizi aradılar ödemeyi de yaptılar. Sizin için ayarladığımız konaklama yerinizin anahtarı, kalacağınız yere kadar eşlik edeyim size." Arkasında duran anahtar dolu askılardan 6 numaralı anahtarı ona verdi ve bize evi göstermek için yürümeye başladı. Nasıl bir yerde kalacağımızı merak ederken, adamı peşinden takip etmekle yetindik.

 

Etrafıma baktığımda birbiri ile benzeyen evlere vardı. Aynı tasarım yapılmış, gayet güzel duruyordu. Adamın sesiyle etrafa baktığım gözlerimi ona doğru döndürdüğümde adımlarımızı durmuştu. "Kalacağınız yer burası, yardımcı olabileceğim bir şey olduğunda ilk geldiğiniz yerde beni bulabilirsiniz. Tekrardan iyi tatiller dilerim." Adamın yanımızdan ayrılmasıyla Behram elindekilerden dolayı kapıyı açabilmesine şaşırırken içeriye doğru adım attı. Beklemeyi bırakıp, ayaklarımı harekete geçirip ardından içeri girdim ve kapıyı kapattım.

 

Kahverengi duvarların kenarlarına koyulmuş sarmaşıklar eşliğinde önümüzdeki tüllerle çevrili balkon, karşılıklı iki tane mavi sandalye ve masanın kenarlarına renklendirmek amacıyla koyulmuş saksılar döşenmişti. Balkondan aşağıya bakınca ortada dikdörtgen bir havuz, yanına da şezlonglar ve salıncaklar yerleştirilmişti. Bahçeye kurulmuş üstü kapalı masalarla ve yere kurulmuş minderler vardı. Minderler karşılıklı dizilmiş ortasında da ona uygun masalar yerleştirilmiş ve turuncu ışıkla aydınlatılmıştı.

 

Odalara bakmak için içeri girdiğimizde birkaç tane kapı bizi karşıladı. Kapı kolunu aşağıya doğru indirdiğimde kahverenginin yoğunlukla kullanıldığı bir odayla karşılaştım. Cam kenarına kurulmuş büyük bir beyaz koltuk vardı. Yanında küçük komodinin üzerine çiçek yerleştirilmişti. Odanın içinde oda varmıştı sanki. İki bölmeyi yanlardan kahverengi perdeyle ayırmışlardı.

 

Odamı havalandırmak için cama doğru ilerledim ve pencereyi açarak biraz da olsa rüzgârın gelmesini sağladım. Elimdeki hırkayı yatağın üzerine bıraktım ve odadan ayrıldım. Yan odadan ses geldiğini duyduğumda adımlarımı o tarafa yönlendirdim. Odaya gireceğim vakit duyduklarımla kapının girişinde dondum kaldım. "Sikerim belanı puşt." Kirpiklerimi birkaç kez kırpıştırdım ve boğazımı yüksek bir sesle temizledim. Bu ses ben geldim uyarısıydı. Arkası dönük bir şekilde dururken "Kapat." Sesiyle bana doğru döndü ve telefonu kapattı.

 

Yere koymuş olduğu çantalara bakarken "Çantamı almaya geldim" dedim. Elime aldığım çantamla ona bir cevap vermeden odadan çıktım. Kendi odama girdiğimde, çantamdaki eşyaları dolaba yerleştirmeye başladım. Yatağın üzerine uzandığımda, telefonumun çalmasıyla uzandığım yerden yatmamla kalkmam bir oldu. Arayan kişi Anıldı.

 

"Ne yapıyorsun güzelim. Vardınız mı?"

 

"Az önce geldik. Sen ne yapıyorsun?"

 

"Aynı, evdeyim oturuyorum. Ayas ne yapıyor?"

 

"En son telefonla konuşmuştu. Ben çantamı almak için onun odasına gitmiştim sonra zaten sen aradın." Dudaklarım sorun yok dercesine yukarı doğru kıvrıldı. Bunu görmesiyle içi rahat etmiş gibi görünüyordu. Gülümseyerek "Tamam o zaman sonra görüşürüz kendine dikkat et." Telefona ellerimle görüşürüz derken dile dökmeyi de unutmamıştım. Telefonu kapattım ve daha fazla sıcakta taytla ve üzerimdeki kazakla duramayacağımı anladığımda dolaptan yüksek bel kahverengi keten şort ve üzerine beyaz sıfır kollu v yaka bir tişört giydim. Ayaklarıma beyaz sandaletlerimi giydim. Şimdi daha rahat olmuştum işte. Dolaptan siyah eldiveni değiştirmek için yeni bir eldiven aldım ve odamdan çıktım. Siyah renk bu sıcakta terleteceği için daha açık bir renkte eldiven almıştım. Banyo olduğu tahmin ettiğim odaya girdim ve karşımda çıplak bir şekilde onu gördüm. Kafama bir tane vurma isteğim gelse de burada onu yapamayacağım için ayrıca kızdım. Ne diye kapıyı tıklatmamıştım ki. Peki, o ne diye kapıyı kilitlememişti?

 

Kızgın çıkan sesimle arkamı döndüm. "Burada farkındaysan iki kişi kalıyoruz. Ve tek bir banyo var. Neden kapıyı kilitlemiyorsun?" Sırtımda hissettiğim yeşil gözlerin ardından derin bir soluk işittim. "Hiç çıplak erkek görmemiş gibi davranma." alay dolu sesi sinirimi ikiye katlarken kendimi sakin olmaya zorladım. "Görmedim çünkü." Gözlerimi devirdim o görmese de. Ne zannediyordu ki bu beni. Onun sandığına göre meraklıydım galiba?

 

Şaşkınlık dolu gülme sesiyle kaşlarım havalandı. "Şaka yapıyorsun?" Arkamı hızla dönerken "Öyle bir halim mi var?" Kafasını iki yana sallayarak kaldığı yerden gülmeye devam etti. "Yokmuş." Kısık bir nefes verdim. "Neyse fazla uzattık. Çık şuradan artık."

 

"Tamam çıkıyorum."

 

Banyodan çıkmasıyla oyalanmadan içeri girdim ve kapının kilidini çevirdim. Eldivenlerim hızla çıkartırken soğuk suya soktum ellerimi. Her bir damlada söndürdüm ateşi. Suyu kapattım. Toprak gözlerim avucumda yer edindi. Ateşin yaktığı avuçlarımın altında kalan kül kırıntıları için gözyaşı döküldü kirpiklerimin arasından. Avucuma yaklaştırdım dudaklarımı. Sesli bir nefes verdim küllerime. Bir bir yeri boyladı sigara küllerim. Yüreğimdeki acı feryatlar avucuma sığdırdım üzerini kapattım. Kapattım ki göremesinler yüreğimdeki feryatları.

 

Eldivenlerimi değiştirdim ve banyo kapısını açtım. Kapının ağzında beni bekler halde gördüğümde, bir şey demeden odama geçtim. Bu iki günde ne yapacağımı sürekli düşünür haldeydim. Buralarda ne yapılır ne edilir hiç bilmiyordum. İnşallah o biliyordur da bu iki günü boş bir şekilde geçirmezdik.

 

Telefonuma bakarken saatin 03.24 olduğunu gördüm. Sanırım tahminim bir saat geride hesaplamıştım. Benzinlikten buraya iki saatte gelmiştik. Belki ben uyurken ekstra mola vermiş de olabilirdi. Sonuçta uzun yol kullanmak kolay değildi. Aslında bu saatte yatakta olmam gerekiyordu ama arabada uyuduğum için uykum yoktu. Ondan bir ses gelmeyince de uyuduğunu düşünerek çantamdan kulaklığımı aldım. Havuzun olduğu kısma merdivenlerden inerek ulaştım. Çimenlerin ortasına kurulmuş yuvarlak salıncağın üzerine oturarak sırtımı arkama yasladım ve ayaklarımı bağdaş kurdum. Kulaklarıma kulaklığımı taktığımda, göz kapaklarım, gözlerimden akan yağmurlar gibi yavaş yavaş süzüldü. Kapkaranlık bir oda da yalnız kaldım.

 

Olmaktan kaçtığım karanlıkta.

 

Benim karanlığım.

 

Hep ait olduğum. Korktuğum. Yalnız bırakıldığım.

 

Küçüklüğümden beri yaşadığım olaylar kaburgamda kırık kemikler, avuçlarımda küller bırakırken hep içimde oluşan korku bütün hücrelerimi karmakarışık hale getirdi. Sıcak havada bile soğuğu damarlarımda hissederken, küçük bir damla yere damladı ve bu damla gelen görüntülerin habercisiydi. Kötü anılar gözlerime geçmeden hemen önce bir ışık gördüm. Karanlığı alt eden bembeyaz bir ışık. Silik silik gelen görüntü bir sesle netleşti.

 

Benim ağzıma almaktan korktuğum kelimeyi küçük bir kızın ağzından duymak yüreğimi alt üst etti. Ciğerlerimi soluduğum nefes bir kaşık suda boğuluverdi. "Baba bu su çok soğuk." Kelimelerin ardından gelen bir çığlık - bir feryattan ziyade sevinç çığlığıydı. - "Kumların arasında küçük bir deniz kabuğu buldum. Bunu da alalım." Kalbim sıkışıyordu. Avuçlarım terliyordu. - Arasından kayıp gitmek için akmasına izin verilmeyen terlerimin. - kaçıp gitmesinin bile izni yoktu.

 

Sonra onun sesini duydum. Babamın. Beni korumayan, beni sevmeyen babamın. "Annene söyle sana bir poşet versin. Sonra tekrar gel sana yüzme öğreteyim. Dikkatli gel."

 

Baba, ben denize girmeden yüzme öğretemezsin.

 

Küçük bir pencere, kahverengi bir renge sahipti. Çok iyi hatırlıyordum. Kilitli küçük bir çatı katında, kilitli bir pencere. Dışarıdaki aydınlığa rağmen odanın içini aydınlatacak tek şey küçük bir pencereydi. Saat dakikanın ne olduğunu bilmezdim bazen. Akrep ve yelkovan hareket etmeyi durdurur saat kavramı diye bir şey kalmazdı. Bazen boğazımda hissettiğim kurulukla ölecek gibi olurdum. Nefes alma ihtiyacı hissederdim. Sevgi ve umut. İhtiyacım olan bir yuva. Hani derler ya, yuva yuvadır. Yuva her türlü yuva mıdır?

 

Bir Yuva vardır: Sevgiyi iliklerine kadar hissettiğin, sıcacık. Bazı yuvalar vardır: Sevgi kelimesini kalbinde hissetmeyi bırak, gözlerinde göremezdin bile. Kendini buzluktan farksız hisseder hep üşürdün.

 

Benimkisi buydu işte buzdan farksız hep üşüdüğüm. Sıcacık bir göğse, aile sevgisine ihtiyacımın olduğu soğuk bir bedene sahiptim.

 

Gözlerim beyazlıktan gökyüzü gibi sıyrılırken, yemyeşil bir gözle karşılaştım.

 

Orman gibi yemyeşil. Nefes gibi sıcak.

 

Güçsüzlüğüm bileklerime yansımış gibi bütün gücünü çekip almıştı. Güzel yüzü bir nefes kadar uzağımda, bedenim bedenine değmek için bir adım kadar uzaklıktaydı. Belimde ve diz kapaklarımın altında hissettiğim ellerle havalandığımı hissettim. Şimdi bir nefes kadar uzağımda değil, nefesim olmuştu. Aynı havayı soluduğumuz, aynı göğün altında olduğumuz bedenlerimiz tek bir vücut olmuştu. Artık bir adım değil. Tek bir vücut gibi yapışıktık.

 

Hareket ettik. Yavaş yavaş atılan adımların ardından soğuk bir şeyin üzerine bırakıldım. Altımdan kayan, örtü üzerimden karnıma doğru çekildi. Kulağımdan ayrılan yumuşak şeyler çıkarıldığında sırt üstü uzanan bedenimi sağa doğru döndürdüm. Beni yatırmak için çökülen yatak tekrar geri düzeldiğinde kalkacağını anladığım. Kelimelerim ne anlattığını tartamadan, dilimin döküldü.

 

"Ayakkabılarımı çıkarır mısın, böyle yatamam." Mırıldanarak söylediğim kelimelere bana karşılık olarak kısık bir sesle cevap verdi. "Çıkaracağım. Sen uyu." Kafamı onaylar anlamda salladım. Ayaklarımı üzerindeki örtünün ucunu kaldırdı. Sandaletlerim ayağımdan ayrıldığında tekrar örtünün kumaşını ayaklarımda hissettim. Birkaç saniye sonra camın kapatılma sesini ve zaten karanlık olan ortamın iyice karardığını gördüm. Sonra adım sesleri yok oldu.

 

Ben, derin bir uykunun esiri oldum.

 

BÖLÜM SONU

 

Evett, bir bölümün daha sonuna geldik.

 

Bölüm nasıldı?

 

Sizce bir sonraki bölümde ne olacak?

 

Behram Ayas ve Zeliha'yı seviyor musunuz?

 

Bir sonraki bölümde görüşürüz.

 

 

Loading...
0%