Yeni Üyelik
11.
Bölüm
@rarbezrh

11. Özlem

 

Pera|Sensiz Ben

 

önceki bölümden

 

Gittikçe beni kendine doğru çekmeye devam ederken sanki içine katmak istiyordu. Öyle sıkı sarılıyorduk ki bütün her şeyden soyutlanmıştık. Göğün üzerinden annem ve babamın mutluluk gözyaşları akmaya başladığında, ağlarken gülümsedim.

 

Ben kaderimin bağına takılmıştım. Onu bulmuştum.

 

🌒🌘

 

Kollarında olduğum beden sıcacıktı. Tenimize ara sıra değen damlalar gözyaşlarından akan damlalar gibi iz bırakıyordu. Ruhumun derinliklerinden hiç ayrılmayan o duygu iki kalbin birbirine değmesiyle daha da kendini belli etmeye başlamıştı. Rüzgârın geçmiş gibi saçlarımı önüme getirmesi şuanda umurumda olmayan bir durumdu. Dakikalardır parmakları tenime işlenmiş gibi hissediyordum. Varlığı beni bu havaya rağmen ısıtıyordu, öyle özlemiştim ki ayrılmak istemiyordum.

 

"Sapasağlam karşımdasın, çok korktum bir daha seni göremeyeceğim diye."

 

Başımı hareket ettirerek başımı yana doğru yatırdım. Parmaklarım üniformasını geldiğinden beri sıkıca kavramış ve hala aynı şekilde tutmaya devam ediyordum. Eminim ki saçlarım sırılsıklam olmuştu. O da çok yorgundur ve biz soğukta kalmaya devam ediyorduk. Hasta olmasını da istemiyordum, bu yüzden istemeye istemeye geri çekildim. Hafif saçları ve sakalları çıkmaya başlamıştı. Gözlerindeki yoğun yorgunluğu görebiliyordum buna rağmen hiç belli etmemeye çalışıyordu.

 

"Buradayım. İyi ki buradayım." Dediğinde parmakları saçlarımı kulağımın arkasına doğru sıkıştırmıştı. Gözlerini gözlerimden ayırmadan söylediklerinin ardından başımı ondan ters tarafa çevirerek dudaklarımı araladım. "Annem ve babamla tanışsana, tabi ben seni tanıttım ama yine de senin konuşman ayrı."

 

Dudaklarımdaki buruk gülümseme gözlerinden kaçmadı. Harelerinden geçen acıyla bakışlarını benden çekti. Yere doğru eğildiğinde daha yeni fark ettiğim çiçekleri elleri arasına aldı.

 

"Sana almıştım ama burada olduğunu öğrenince onlara vermek istedim."

 

Burada olduğumu daha önceden bilse aileme de çiçek alacağını biliyordum. O kadar düşünceli birisiydi ki görevden gelse bile çiçek almayı akıl edebiliyordu. Elindekilerle yanıma doğru yaklaştığında yüzümde sevinçli bir yüz ifadesi vardı. Onun hareketlerine dalıp gittiğimde ilk önce çiçekleri kesesinden çıkardı ve toprağın üzerine koydu. Yağmur, koyulan renkli çiçeklerin üzerini ıslatırken mermerin üzerine usulca oturdu. Ellerini iki yana açarak dua etmeye başladığında onun bu görüntüsüyle iç çektim. Derin bir nefes alıp bakışlarımı gökyüzüne çevirdiğimde damlalar yüzüme çarpmaya başladı.

 

Hava hala karanlıktı. Akşam kalbimdeki sıkışma beni buraya sürüklemişti. Mezarlıkta biz dışında kimseler görünmüyordu. Buraya gelirken de içimde korku duygusu oluşmamıştı, ne de olsa ailemin yanına geliyordum. Atalay da büyük ihtimalle Defneden burada olduğumu öğrenmişti. Evden çıkmadan ona haber vermiştim. Çünkü bir ara sana uğrarım demişti, o yüzden de haber verme gereği duymuştum. Atalay'ın bedeni ayağa kalktığında ellerimi ceketimin cebinden çıkardım. Kafasını kaldırıp bana baktığında gülümseyerek yanıma gelmeye başladı. Tırnaklarımı avuçlarıma bastırdığımda, saçlarımın üzerinde dudaklarının baskısını hissettim.

 

"Gidelim mi artık?" diye sorduğumda başımı onaylar anlamda salladı. Son kez geriye bakıp önüme döndüğümde yürümeye başlamıştık. Mezarlıktan çıktıktan sonra ileride duran arabasını fark ettiğimde yönümüz oraya dönmüştü. Kapıyı açarak koltuğa yerleştiğimde, hemen parmakları ısıtıcıya uzanarak arabanın ısınmasını sağladı. Arabayı harekete geçirdiğinde gözleriyle bedenimi süzdü.

 

"Çok ıslanmışsın yavrum be, inşallah üşütmemişsindir."

 

Birazcık öyleydi. Burnumu çekerek dudaklarımı araladım. "Isınırım şimdi." Zaten arabanın içerisi kısa sürede ısınmıştı. Arkama doğru yaslandığımda bedenim üşüdüğüm için arada titremeye devam ediyordu.

 

"Sen aç mısın?" diye sordum.

 

Ceketinin birkaç düğmesine parmakları yardımıyla çözerken benim sesimle bana döndü. Teninden gelen parfüm kokusu burnuma doğru gelmeye başladığında gözlerim kısa süreli kapandı. Esmer parmakları tekrardan direksiyonu kavrarken dolgun dudakları aralandı.

 

"Yok, aç değilim."

 

"Emin misin?" diye sordum uzatarak.

 

"Şuanda tek isteğim sana sarılıp uyumak."

 

Aniden söyledikleri yağmur damlalarını iten silecekler gibi bedenimin savrulmasına sebep oldu. Yanaklarımın kızarıklığı belli oluyor muydu bilmiyorum ama yavaştan ortaya çıktığını biliyordum. Dudaklarından çıkan kelimelerin ardından bakışları karşısındaki yola sabitlenmişti. Benimkiler ise zihnimdeki düşüncelerden dolayı karmakarışık bakıyordu. Şimdi onun evine mi gidiyorduk? Yarın işe 2' de gidiyordum, bir sıkıntı olmazdı ama yine de bana bir şey söylememişti. Daldığım noktadan sesi beni ayırırken gözlerimi kırpıştırdım.

 

"Sen yarın işe gidiyor musun?" diye sordu. Tamda bu konu hakkında düşünüyorken.

 

"Evet, öğleden sonra."

 

"Konuşmamın nereye varacağını anladın mı?" diye sorduğunda bu şekilde konuşmasını beklemiyordum. Sözlerinin devamının durduğu noktayı anlamak çok da zor değildi. Benim fikrimi duymadan kesin bir söz söylememek için beni bekliyordu. Onun yokluğunda öyle ona ihtiyaç duymuştum ki şimdi nasıl onunla bir araya geldiğim günde ayrı dururdum.

 

"Evet, sen nerede rahat olacaksan oraya gidelim." Dediğimde bahsettiğim ya benim evim ya da onun eviydi. Aslında onun evine gitsek daha iyi olacaktı, üzerini değiştirip rahatlığa kavuşması gerekiyordu. Hem aç değilim diyordu ama ben pek bu duruma inanamamıştım. Görevden gelir gelmez nasıl karnını doyurabilirdi ki? Yorgunlukla herkes evlere dağılmak istemiştir.

 

"Benim eve geçiyorum o zaman, üstüm çok kötü durumda bir duş almam lazım." Ben de öyle düşünmüştüm. Üzerinde mezarlığa gelmeden önce toprak lekeleri vardı, üstüne yağmur yağmış ıslanmıştık. Şuanda üşümesem de kıyafetlerim hala ıslak durumdaydı. Onun söylemlerine sessiz kalmıştım. O da daha hızlı bir şekilde arabayı kullanmaya devam etmişti. Ara sıra bakışları bana kaydığında aynı şekilde ben de öyle karşılık veriyordum.

 

Telefonumu çıkarıp Defneye merak etmemesi için durumu izah ettiğimde rahat bir şekilde geriye yaslanmıştım. Bedenime yapışan kıyafetlerle kendimi rahatsız hissetmeye başladığımda araba kaldırım kenarına doğru yaklaştı. Emniyet kemerlerimiz çekildiğinde arabadan inmiştik. Yanıma ulaşan adımlarıyla usul usul yürümeye başladık. Parmaklarının naif baskısını sırtımda hissettiğimde diğer eliyle evin anahtarını çıkarıp ulaştığımız kapının deliğine yerleştirdi. Karanlık koridor karşımızda belirdiğinde kapanan kapının ardından odayı beyaz bir ışık aydınlattı. O gün geldiğimde evi çok fazla görememiştim ama gerçekten büyük bir evi vardı. İki katlı ve bahçesi vardı sanırım, yani bahçeyi görme fırsatım olmamıştı. Salon lacivert ve gri takım koltuklardan oluşuyordu. Atalay bir erkeğe göre çok fazla düzeniydi, yani buraya daha iki kez geliyordum ama genel olarak yanımda da böyleydi. Titiz, nazik ve dahası.

 

"Üst kata çık yavrum bedenine uygun kıyafet bul, yeterince ıslak kıyafetler içinde kaldın."

 

Yanımda kıyafet olmadığı için itiraz etmeden yukarı merdivenler sayesinde çıktım. Karşımda kapalı olan odalardan hangisi odasıydı bilmediğim için öylece beklerken koca cüssesini arkamda hissettim. Bedenimin yanında kapı koluna uzanıp aralanan kapıdan geçmemi sağladı. Kendisi dolabın kapaklarını aralayarak bir eşofman altı ve tişörtü elime tutuşturduğunda, "Bunları bir dene olmasa başka bakarız." Dedi. Kendisine de kıyafet seçtikten sonra banyoya geçtiğinde kapanan kapıyla üzerimdeki ıslak kıyafetleri çıkarmaya başladım. Tişörtü üzerime geçirdikten sonra altıma eşofmanı da giydiğimde bana büyük geldiği için iplerinden belimi daralttırdım. Paçaları yere değiyordu ama umursamadan yatağın üzerine bağdaş kurarak oturdum.

 

Banyodan akan su sesini duyabiliyordum. Dakikalar sonra o sus sesi kesildiğinde çıkacağını anlamıştım. Kapının açılma sesiyle üzerini giymiş bir şekilde karşımda belirdi. Saçlarını elleri yardımıyla hafifçe geriye doğru ittiğinde, yavaş adımlarla yanıma geldi. Onun konuşmasına izin vermeden dudaklarımı araladım.

 

"Ne yemek istersin?"

 

Kaşları çatıldığında "Aç değilim dedim ya güzelim." Dedi.

 

"Yorulmam ben canın ne istiyor söylesene."

 

Başını inanmıyormuş gibi iki yana salladı. "Ah yavrum, için böyle mi rahat edecek?"

 

Başımı tatlı tatlı aşağıya yukarı salladım. Kalın parmakları boynumu kavradığında alnıma buse kondurarak gülümsedi. Benim yanımdayken değişen ifadesi beni afallatıyordu. Dudak kıvrımları yükseldiğinde sanki benim de içimde bir şeyler yükselişe geçiyordu. Gülmek bir adam bu kadar yakışır mıydı? Yakışırdı. Ona çok yakışmıştı.

 

Yataktan kalkmaya çalıştığımı fark ettiğinde benden uzaklaşmıştı. Elimi tutarak odadan ayrıldığımızda merdivenlerden yavaşça inmem bir süre sonra farkına varmasına neden oldu. Omzunun üzerinden geriye doğru baktığında usulca bakışları bedenimden aşağıya doğru kaydı. Paçalarımı görmüştü sanırım. Dişleri görünecek kadar güldüğünde ben de öylece ona dalıp gittim. Yeni banyo yaptığı için tenine değen duş jelinin kokusunu alabiliyordum. Gri renkteki eşofmanın üzerine siyah renkte tişört giymişti. Tişörtünün açıkta bıraktığı kollarındaki birkaç yara dikkatimi çektiğinde kaşlarım anlamak ister gibi çatılmıştı.

 

"Yavrum her halinle nasıl bu kadar hoşuma gitmeme sebep olabiliyorsun?"

 

Uzun paçalarımla bile mi?

 

"Bilmem." Dedim omzumu silkerek. Sesim bir garip çıktığı için hafifçe yüzüm yandı.

 

Mutfağa geçtiğimizde dirseğimi mermerin üzerine yaslayarak bakışlarımı onun yüzüne çevirdim. Çoktan mutfağın ışığını yakmıştık. Parmakları ensesini kaşıdığında buzdolabının kapağını araladı. Kısa bir göz gezdirdikten sonra aklına gelenlerle birkaç malzemeyi tezgâha çıkardı.

 

"Bunlarla doyar mısın?" diye sordum teyit etmek için.

 

"Yemekten çok uyumak istiyorum." Dediğinde gerçekten uykuya ihtiyacı olduğunu anlayabiliyordum. Ama aç aç da yatağa girmesine gönlüm razı gelmezdi. En azından ufak tefek atıştırsa bile yeterdi. O yüzden ekmek arasına bir şeyler tıkıştırma kararı almıştım, boğazından bir lokma geçtiğini görmek istiyordum.

 

"O zaman hemen ben yapayım, sonra sen hemen yatağa." Çocuğa söyler gibi söylediklerim tebessüm etmesine neden oldu.

 

"Hemen seni kollarımın arasına alabileyim."

 

Yoğun bakışlarını hisseder hissetmez işime koyuldum. Bir çırpıda yaptıklarımı aynı şekilde hızla yemişti. Aç değilim demesine rağmen böyle hızlı yemesi gerçekten acıkmış olmasına mı yoksa başka bir şeye mi bağlıydı?

 

Yemeğini bitirmesinin ardından toplamama izin vermeden kendisi toparlamıştı. Mutfaktan çıktığımızda dişlerini fırçalamak için banyoya geçmiş ben de yatağın üzerine oturmuştum. Esneyerek odaya girdiğinde gülümsedim. Gerçekten çok uykusu vardı. Koyu renkteki yorganı ucunu kavrayarak kenarı çektiğinde görünen çarşafın üzerine yastığı koyduktan sonra uzandım. Odanın içerisindeki karanlıktan dolayı gözlerini tamamen göremesem de yine de ondan tarafa bakmaya devam ettim. Başını yastığa koyar koymaz parmakları bedenime uzandı ve beni kendine doğru çekti. Çarşafın üzerinde sürtünerek sırtım onun karnına değdi. Bir kolu karnımı sıkıca sarmalarken diğer kolunu başımın üzerinde hissetim.

 

Saçlarımın arasına karışan yüzünü hissedebiliyordum, derin solukları kulaklarıma ara sıra ulaşıyordu. Dudaklarımı birbirine bastırarak gözlerimi kapadım. Kısa bir sessizlik aramızda sürüp giderken uyduğunu düşünmüştüm.

 

"Bebeğim." Diyerek kısık sesle mırıldandığında sesi uykulu bir şekilde çıkıyordu. Hoşuma gittiği için yavaşça gülümsedim. Nabzım aniden hızlanışa geçmiş ve dinmeyi başarabilmişti.

 

"Efendim."

 

"Seni seviyorum." Dingin halinde takılan kalp ritmim tekrardan hızlanışa geçtiğinde gözlerim açılmış ve karanlıkta karşımda olan duvara bakmaya başlamıştı. Dudaklarımı ıslatırken, elleri arasındaki göğsüm hızla inip kalkmaya devam ediyordu. Heyecanlandığımı anlamamak zor olsa gerekti. Onun da şuanda bunu fark edeceğini düşünmek istemiyordum.

 

"Seni seviyorum." Dediğimde artık upuzun bir sessizlik bütün odayı kaplamıştı. Sesli soluk alışverişleriyle derin bir uykunun esiri oldum. Günlerin acısını çıkartmak ister gibi kollarından ayrılmak istemedim. Göz kapaklarım aralandığında gün ışığı odayı aydınlatmıştı. Gözlerim usulca kıpırdandığında ilk başta nerede uzandığımı anlamaya çalıştım. Arkamda hissettiğim bedenle onun evinde olduğumuz aklımın ucuna geldi. Hala gece uyuduğumuz şekilde kalmaya devam ediyorduk. Yüzünü görmek için kolunun altından bedenimi o tarafa çevirdim. Sakin yüz ifadesiyle karşılaşmam uyuduğu için miydi bilmiyorum ama bu hali de hoşuma gitmiyor değildi. Zaten benim onun hakkında hoşuma gitmediği bir şey olmamıştı.

 

Gözlerim yüzün çevresini seyretmeye başladığımda içimi renklendiren isteği bastıramayıp parmaklarımı yüzüne götürdüm. Parmak uçlarıma değen yumuşak teni, onun kollarında olduğum anlar gibi rahat ve huzurlu hissettiriyordu. Yastığımın altına sıkışan koluna bakışlarım kaydığında pazıları dikkatimden kaçmadı. Gerçekten kaslı bir beyefendiydi, mesleğinden dolayı mı böyleydi acaba? Bence bu mesleği yapmasaydı yine de böyle olurdu.

 

Kolunda parmaklarına uzanan belirgin damarları vardı.

 

Tırnaklarım damarlarından oluşan o yolu takip ederken içimde bir şeyler hareketlenmişti. Sesini duyduğumda dalgın gözlerim hızla onun yeni uyanmış olduğu için kısık bakan gözlerini buldu. Gözlerime bulaşan şaşkınlığı fark ettiği an dudak kıvrımları yükseldi. Zaten imalı bakışları benden kaçmamıştı.

 

"Yavrum, yokluğumda damarlarımı mı özledin?"

 

Kıkırtım dudaklarımın arasından çıkıp gittiğinde engel olamamıştım ki engel olmak da istememiştim. Gözleri gözlerimde uzun uzun kaldı tıpkı hala kolunda olan parmaklarım gibi. Yokluğunda cümlesinden sonra kendimi onsuzken yaşadığım anlara sürükledim. Atalay gideceğini söylediğinde hissettiğim boşluk, kalbimin sıkışmasına sebep olmuştu. Nefes almakta zorluk çekiyordum, sanki aldığım nefes benden uzaklaşıyordu. Yıllardır pek de o nefesi tamamen içime dolduramamıştım. Acılar keskin bir ayrımdan ibaretti, beni huzura erdirmek istemiyordu.

 

2 ay gözüme öyle kocaman gelmişti ki bunun büyüklüğü beni korkutmuştu. Hayatıma yeni aldığım birisinin yokluğu neden beni bu kadar derinden sarsmıştı ki? Yoksa bileklerimde beni ona bağlayacak gerçek bir şey olmasa bile tutsak mı olmuştum?

 

Meyhanede ona sormuştum, o bana bir kadının kendisini bu hale getirdiğini söylemişti. Atalay'la ilk defa o akşam karşılaşmışken nasıl olurda kalbine sızabilirdim. Âşık olmak mıydı bu? Belki de sevda büyüsüne takılıp gidiyorduk.

 

"Yokluğun beni bu kadına düşürdü. Koluna bile dadandım."

 

Söylediklerime karşılık gülümsediğinde olduğu yerden doğruldu. Bense ne yapacağını meraklı gözlerle bekliyordum. Hiç beklemediğim bir şey yaptı, aniden dudaklarını boynuma değdirdiğinde bu hızlı hareketiyle başım geriye doğru gitmişti. Dudaklarımdaki kuruluk kendini belli ettiği için boğazımı temizledim.

 

"Ben de dadanayım, hemen çekilmem ama."

 

Öpücükleri tenime dokunmaya devam ediyordu. Koklayarak ve içten içten öpüyordu. Huylandığım için gülmeye başladığımda o beni tınlamadan hareketine devam ediyordu. Yarım bir şekilde üzerime doğru uzanmış, bedeninin kıvrımlarını bedenimin üzerinde hissediyordum. Parmaklarım ensesine dokunduğunda geri çekilmesi için hem dudaklarımı araladım hem de tırnaklarımla uyardım.

 

"Hemen çekilmeyeceğini anlayabildim, tamam."

 

Tın yok!

 

"Tırnakların geri çekilmem için bir etken değil." Dediğinde dondum kaldım. Aklım bir anlığına çok başka yerlere gittiğinde kendime kızarak kafamdan bu düşünceleri atmaya çalıştım. Gözlerim kapalı çekilmesini beklerken telefon melodisi odanın içerisini doldurdu. Atalay oflayıp geri çekildi ve komodindeki telefona uzanarak aramayı yanıtladı. Bu sırada yattığım yerden doğrulmuş ayağa kalkmıştım. Perdeyi açmak için cama doğru ilerlerken Atalay telefondaki kişiyle konuşmaya başladı. Geldim annem dediğinde perdeyi aralamış ve ona bakmaya başlamıştım. Kulak kesilmem ayıp mıydı bilmiyorum ama dinlemeden de edemedim. Konuşma Atalay'ın çoğunlukla iyiyim vallahi demesiyle geçmişti. Anne yüreği tabi meraktan nasıl yerinde duramamıştır şimdi. Bir sürü soru sıralıyordur telefonun karşısında.

 

Zoraki annesinin içini rahat ettirip telefonu kapattığında bana baktı. Yakalanmış gibi kendimi kötü hissederken açıklama ihtiyacı duydum.

 

"Kulak misafiri oldum."

 

"Ol yavrum, annemden mi sakınacağım seni." Dediğinde hiç rahatsız olmamış gibi gülümsüyordu. Rahatlarken yanına doğru adımladım. "Uykunu alabildin mi?"

 

Belimi sarmalayarak kendine çekti. "Aldım aldım, sanki seninle iki ayı bir güne sığdırdım."

 

Sanki seninle iki ayı bir güne sığdırdım.

 

"Saat kaç oldu ki?" diyerek yanından sıvıştığımda komodinin üzerindeki telefonumu ellerimin arasına aldım. Saate gözlerim kaydığında 11 olduğunu gördüm. Epey uyumuştuk, ikide de işe gidecektim. Uykumu fazlaca aldığım için dinç hissediyordum. Birkaç saniye sonra bedenini arkamda hissettiğimde aynı zamanda derin bir soluğu içime çekmiştim. Avuçları karnımda birleştiğinde dokunduğu yerin ısındığını hissedebiliyordum. Ellerinin gerçekten ısıtıcı bir işlevi vardı.

 

Telefonumu ellerim arasında tutmaya devam ederken çalan telefonumla bakışlarım aşağıya kaymıştı. Bahadırın ismini görmemle aramayı yanıtladım. Bir şey olduğunda buradayım demiştim acaba kötü bir şey mi oldu diyerek hemen açmıştım. Aklım direkt olumsuz düşüncelere gidiyordu. Kulağıma dayadığım telefondan sesi geldiğinde karnımdaki parmakların kasıldığını hissettim. Bahadır, Bedirhan'ın birkaç kişiyi topladığını ve gurup kuracağını söylediğinde o da şaşırmaman için beni aradığını dile getirmişti. İçime dolan mutlulukla birazcık sohbet etmiş ve telefonu kapatmıştık. Telefonu kulağımdan uzaklaştırdıktan sonra yatağın üzerine koydum.

 

"Kimdi o?" diye sorduğunda yüzünü kendime doğru döndürdü. Çatık kaşlarıyla karşılaştığımda bunun nedenini anlayamamıştım. Belimdeki kollarına ellerimi koyduğumda dudaklarımı aralamıştım.

 

"İşte çalışırken liseden iki tane arkadaşımla karşılaştım. Arayan onlardan birisiydi. Eski arkadaşlarımızla yavaştan toplanıyoruz da onu haber vermek için aramış."

 

"Lise arkadaşları mı?" diye sorduğunda başımı onaylar anlamda salladım. Gözlerime bir şeyleri sormak istiyormuş gibi baksa da geri çekildiğinde vazgeçtiğini anladım. Telefonu eşofmanının cebine sıkıştırdıktan sonra kalın dudaklarını birbirinden ayırdı.

 

"Yakınlarda pastane var kahvaltı için yiyecek bir şeyler alıp geleyim." Benden bir tepki bekler nitelikte baktığında onu onayladım. "Tamam, ben de masayı hazırlarım."

 

"Tamam bebeğim." Yanımdan uzaklaşarak cüzdanını yanına aldığında odadan birlikte çıktık. Ben mutfağa geçerken o da dışarıya çıkmıştı. Çay suyunu koyduğumda masaya kahvaltılıkları yerleştirmeye başlamıştım. Uzun bir zaman sonra gelmiş, birlikte uyumuştuk. Şimdi de beraber kahvaltı yapacaktık.

 

Her geçen gün ruhumdaki o duygu büyümeye devam ediyordu. Sessiz sessiz akıttığım gözyaşlarıma artık ara vermiş, onunla mutluluğuma bakmak istiyordum. Önümüzde olan koca duvar kırılmış ve biz bir ara gelebilmiştik. Tek isteğim yakında görevi çıkmamasıydı. Özlemimizi gidermek istiyordum.

 

Telefonumu elime alıp internetimi açtığımda Defne'nin görüntülü aradığını gördüm. Bir dakika önce aramıştı, bu yüzden hemen geri aradım. Ekranda yüzü belirdiğinde yüzümü göreceği şekilde telefonu tuttum.

 

"Günaydın bebeğim, ne yapıyorsun?"

 

Sandalyelerden birisine otururken "Kahvaltı hazırlıyorum. Sen?" diye sordum.

 

"Behlül'ün yanına gidiyorum." Yolda olduğu arkadan gelen seslerden belli oluyordu. Araba sesleri fazlaca duyuluyordu. Derin bir nefes aldıktan sonra bakışları kısa süreli beni buldu. "Sen iyi misin?" diye sorarken sesi durgunlaşmıştı.

 

"O geldi ya iyiyim." Gülümserken, kendi sözlerim beni utandırmıştı. Onun da bu konu hakkında susmayacağını bildiğim halde dilimi tutamamıştım.

 

"Ulan hadi gene iyisin gene." Diyerek kahkaha attığında ben de gülümsemiştim. Çay kaynadığını belli ettiğinde sandalyeden kalkarak çayı demlemeye başladım. Pastane yakında demişti, Atalay da birazdan gelirdi. Tekrardan oturacağım vakitte evin içini dolduran zil sesi adımları farklı bir yöne sürükledi. Defne çalan kapıyı duymuş olacak ki bizi yalnız bırakmak adına benimle vedalaşarak telefonu kapatmıştı. Elbet yüz yüze gelecek ve konuşacaktık.

 

Tezgâhın üzerine telefonu bıraktıktan sonra seri adımlarla kapıya ulaşmış ve aralamıştım. Kapı pervazına yaslamış koluyla elinde bir poşet tutuyordu. Gözlerinin odağı beni bulduğunda geriye çekilmiş ve geçmesine müsaade etmiştim.

 

"Çaldığım kapıyı seni açman beni farklı duygulara sürüklüyor."

 

Kalbim saniyede öyle hızlı çarptı ki onun bunu duymaması imkânsızdı. Sözleri bazen beni savunmasız bırakıyordu. Farklı duygular dediği şey benim rüyamın bir benzeri miydi? Gördüklerimin içerisinde evlenmiş ve bir kız çocuğumuz vardı. Yutkunurken bunun beni bir daha heyecanlandırdığını fark ettim. O bana hayalini kurmadığım şeyleri hayal etmeme yer aratıyordu. Kalbim ise şekerden ibaretmiş gibi onunlayken eriyip gidiyordu.

 

"Nasıl duygular?" diye sorduğumda aslında biliyordum. Ama bazen bildiğin şeyi karşındaki kişinin ağzından duymak isterdik, ben de şimdi böyle olmasını istiyordum.

 

Kolunu pervazdan ekerek içeriye ayakkabılarını çıkarıp atım attığında ardımızdan kapıyı kapatmıştım. Yanımdan geçip gitmeden önce nefesini sağ kulağımda hissettim. Sanki dudakları tenime değmişti. Ondan bu kadar etkilenmem hiç normal değildi. Ellerimdeki ipleri sıkıca tutmak gerekiyordu, yoksa düşecektim.

 

"Gerçekleşmesini isteyeceğim duygular."

 

Onunla birlikte nefesi benden uzaklaştığında, ardından bakmakla yetindim. Mutfağa girdiğinde öylece bakmayı keserek derin bir soluğu içime çektim ve mutfağa adımladım. Aldığı şeyleri tabağa yerleştirirken ben de çayları bardaklara doldurmaya başladım. Onun bardağını tabağının yanına koyduktan sonra karşısındaki sandalyeye oturdum. Sessizce kahvaltımızı yapmaya başladığımızda bakışlarım masaya kaydı. Bir sürü çeşit şey almıştı.

 

"Bir sürü şey almışsın." Diye mırıldandım.

 

"Neyi sevip sevmediğini bilmediğimden."

 

"Hepsini severim." Dediğimde benim hakkımda bir şeyi daha bilmesine izin verdim. Aslında onunla konuşacak çok şeyimiz vardı. Benim onun hakkında bilmediğim bir sürü bilinmezlik. Bir günümü Atalay'a ayırıp hiç bıkmadan ve yorulmadan konuşabilirdim. Aynı zamanda da dinlerdim. Beni kendine çeken farklı bir sesi vardı, keyifle dinlemek istediğim bir ses.

 

Ona baktım. Hala ağzımdakileri çevirmeye devam ediyordum. Çok kısa bir an gözüm yutkunduğu için hareket eden âdemelmasına kaydı. Tenine baktığımda vücudumdaki tüyler bir kartalın kolları gibi yükseliyordu. Sözlerimden sonra çayından bir yudum aldı ve sonunu getirdiğinde dudaklarını aralamıştı.

 

"Her türlü hepsini alacağım." Dediğimde başımı sen uslanmazsın dercesine salladım. O da bana omuz silkmekle yetindi. İkimizin de çayı bittiği için doldurmak için ayağa kalktım. Ardımdan demli olsun dediğinde, nasıl içtiğini de şuandan itibaren öğrenmiş olmuştum. Aksine çayı açık sever üstüne birkaç kaşık da şeker atardım. Sandalyeye eri oturduğumda kaldığımız sohbete devam etmiştik. Onun hakkında gittikçe daha fazla şeyler öğrenme heyecanıyla bütün dikkatimi ona veriyordum. Güzel bir anlatımı vardı, yani bir şeylerden bahsederken sıkılmıyordum. Belki de sebep o olduğu içindi.

 

Kahvaltıdan sonra işe vaktim az kaldığı için akşam mezarlıkta ıslanıp kurumaya bıraktığım kıyafetleri üzerime geçirmiştim. Daha sonra da onun da işleri olduğu için benimle birlikte evden ayrılmıştı. Görevden geldiği için aklım sürekli onunla olsa da karnını doyurup derin bir uyku çekmesini sağlamak içimi rahatlatmıştı. İş yerimin önünde durduğundan aklıma en son onunla arabadan ayrılık için indiğimi hatırladım. Yüzümde herhangi bir duygu değişimi olmasa da içimdeki kasılma bedenimi rahatsız etmişti.

 

Düşüncelerimi bir kenara bırakarak başımı ondan tarafa çevirdim. Altına kot bir pantolon üstüne de bedenini saran bir siyah tişört giymişti. Emniyet kemerimi çıkarıp derin bir nefes aldım.

 

"Görüşürüz."

 

"Dikkat et yavrum, çıkışta alayım mı?"

 

Defneyle planlarımız olduğu için başımı olumsuz anlamda salladım. Artık kaytarmak yok demiştim ve bu yolda ilerlemem gerekiyordu

 

"Spora gidiyorum."

 

"Aksi bir durum olduğunda bana haber ver alırım seni"

 

Uzatmadan "Olur, haber veririm." Dediğimde başını bana doğru yaklaştırarak alnıma uzun bir buse kondurup geri çekildi. Hissettiğim baskıyla dudaklarımda sıcak bir tebessüm oluştu. Kapı kolunu çekip arabadan indiğimde mekâna girmiştim. Giyinme odasına geçmeden önce birkaç masanın dolduğunu görmüştüm. Hemen vakit kaybetmeden önlüğümü üzerime geçirmiş yapmam gerekenleri yapmaya başlamıştım. Bu hafta iki gün işe gidecektim, iki ay boyunca fazlaca mesai yaptığım için birazcık dinlemek istiyordum. Ki bu çok da mümkün değildi. Hayat durmaksızın bizi bir yerlere sürüklüyor ve yoruyordu. Hayat benim için yorulmaktı.

 

Bu iki ay içinde tekrardan üniversite sınavına hazırlanma kararımı kesinleştirmiştim. Sınava çalışma süremde hem ders hem de iş yapmak istiyordum. Yoksa o kadar şey için para şarttı. Matematik ve rehberlik için özel ders alacaktım. Bu yüzden de ilk olarak rehberliği halletmem gerekiyordu. Numarasını almış ama konuşmaya fırsatım olmamıştı. Diğer geride kalan dersleri de kendim bir şekilde yapacaktım. Yani yapmam gerekiyordu.

 

8 numaraya siparişini bıraktıktan sonra arka cebimde duran telefonum titrediğinde birisinin aradığını anladım. Parmaklarım uzanarak çekip aldığımda spor hocamın aradığını gördüm. Hayır olsun diyerek aramayı yanıtladım. Direkt konuya girdiğinde önemli bir konu olduğu belli olmuştu. Bugün gelemeyeceğini ama eğer istersem başka birini yönlendirebileceğini söylemişti. İşte o zaman aklıma Atalay'ın söyledikleri geldi. Bir şeyler yapmak istiyordu, bayağıdır da görüşmemiştik bu yüzden içimde büyük bir istek doğdu.

 

Onunla buluşma isteği.

 

Hocaya gerek olmadığını söyledim ve Defneye durumu izah ettim. O kendisinin gideceğini söylemiş bana da siz birlikte vakit geçirin demişti. Zaten aksini de düşünmemiştim.

 

Sigara molasına çıktığımda telefondan Atalay'a yazdım.

 

Gönderilen – Atalay

 

Akşam müsaidim, haberin olsun diye.

 

Hemen cevap vermese de birkaç dakikanın ardından yanıt vermişti.

 

Gönderen – Atalay

 

Hah yavrum bana bunlarla gel

 

Gülümsedim.

 

Gönderen – Atalay

 

10 da kapıdayım.

 

Gönderilen – Atalay

 

Tamam.

 

Gülümseyerek telefonumu arka cebime sıkıştırdığımda sigaramdan son bir fırt çektikten sonra arkama dönmüştüm ki gördüğüm erkek bedeni Murat'a aitti. Korktuğum için bir adım geri sendelediğimde elim hızla atan kalbime doğru gitmişti. Ses vermemesi ve öylece beklemesine anlam veremezken korktuğumu fark etti, gözlerindeki ifadeden bunu anlayabilmiştim. Elim yavaşça bedenimden uzlaşırken dudakları kıpırdandı.

 

"Korkuttum, özür dilerim."

 

"Neden gelmiştin? Bir sorun mu var?" diye sordum uzatmadan. Bazı hareketleri bana tuhaf geliyordu. Hislerim beni bu düşüncelere sürüklese de doğru muydu bilmiyorum.

 

"Yok, seni merak ettim de."

 

Beni neden merak etmişti?

 

"Her zamanki gibi sigara molasına çıktım." Dedim. Düşüncelerinin saçmalığını anlaması için. O da anlamış olacak ki anladım dedi. Yanından sessizce bir şey söylemeden sıyrılıp gittiğimde iş çıkışıma az kalan saatleri doldurmaya çalıştım. Onu düşünmek zamanın biraz daha hızlı geçmesine neden oldu.

 

Hırkamı üzerime geçirdiğimde artık gitmek için hazır duruma gelmiştim. Çantamı elime aldığımda çıkışa doğru ilerledim, kapının ağzında yine Murat'ı gördüğümde kaşlarım çatıldı. Sinirle soluklandım. Mekânda çalışanlardan hâlâ kalanlar vardı, benim işim bittiği için çıkıyordum. Murat'ın yanından geçip gitmek isterken koluma tutan parmaklar beni durdurdu. Elin sahibine bakışlarım kaydığında onun aksine yüzümde sinirli bir ifade vardı. Kaşlarım derinden çatıldığında kolumu çekmeye çalıştım ama daha sıkı tutması hareket etmemi azalttı.

 

"Ne yaptığını sanıyorsun sen? Hemen çek kolunu kolumun üzerinden."

 

Beni kendine doğru çektiğine kolumu çekiştirmeye başladım ama o kadar sıkı tutuyordu ki dudaklarım tekrardan sinirle aralandı. "Son kez söylüyorum çek kolunu, kötü olacak."

 

Sırıttığında kaşlarım havalandı ve beni alaya aldığını fark ettim. Ellerimi tuttuğu için ayaklarımı harekete geçirip tam bacaklarının ortasına tekmeyi geçireceğim vakit arkamdan gelen gür bir ses bütün bedenimdeki hareketi kesti. İkimizin de bakışları sesin geldiği yöne kaydığında karşımda onu gördüm. Deli bir boğa gibi kıpkırmızı suratıyla karşımda duran Atalay'ı. Elleri bir felaketi ardında getirecekmiş gibi birbirine sıkıca kapanmıştı.

 

Ve buraya doğru geliyordu.

 

BÖLÜM SONU

 

Vuhuuu

 

Çok güzel bir yerde bitirdim .d

 

Sizce neler olacak?

 

Bölümü nasıl buldunuz?

 

Bizimkiler yine kavuştu, özlemişim.

 

En sevdiğiniz kısım neresiydi?

 

Murat hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce neden böyle yapıyor?

 

Beğeni ve yorumlarınız bekliyorum, benim için çok önemliii

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere..

 

 

Loading...
0%