Yeni Üyelik
5.
Bölüm
@rarbezrh

5. Merak

 

Athena, Yalan

 

Adamlar, Acının İlacı

 

önceki bölümden

 

Arkası duran bedenine, kapının pervazından gizlice bakarken dudaklarının arasından çıkan kelimeler olduğum yerde dona kaldım. Kendimi hızla geriye attım. Ellerim şaşkınlıkla dudaklarımın üzerine yerleşti.

 

Dediği kelimeler: "Emredersiniz komutanım." olmuştu.

 

🗝

 

Onu ilk gördüğümde göğsüme yerleşen o his hiç gitmeyecek gibiydi. Onun yanında gidip sorduğum sorudan sonra gözlerinin gözlerime değdiği an, gece boyunca etkisinde çıkmadığım delice hissin sorumlusuydu. Sorgusuz, sualsiz, hesapsız ve kitapsız onun yanında kalmayı tercih etmiştim. Yanıma yaklaşabilmesinin yetkisini ona ben vermiştim. Tanımıyordum. Belki bu tanışma evresi yavaş gidilecek bir yoldu. Zaman gerektirirdi. Bildiğim şeyler kısıtlıydı, onunda. Şimdi ise onun hakkında edindiğim bilginin, daha yeni öğrendiğim için hazmetmeye çalışıyordum.

 

Aramızda biraz mesafe vardı. Derince yutkunduğunda, telefon çoktan kulağından uzaklaşmıştı. Gözlerimi sersemce kırpıştırırken aramızdaki boşluğa yanıma gelerek kapattı. Şimdi yüzü yüzüme bir nefes uzaklıktaydı. Bakışlarımda ne gördü bilmiyorum ama sesli bir soluğu dışarıya verdi.

 

"Açıklayacağım. Ama benim şimdi gitmem gerekiyor."

 

Nasıl konuşacağımı bilemedim. O ise dudaklarını alnıma değdirdi ve gözlerime son kez bakarak yanımdan uzaklaştı. Sadece sessiz bir şekilde ayakkabılarını giyip, dış kapının kapısını kapatarak gitmesini izledim.

 

Nereye gidecekti ki?

Kötü bir şey mi olmuştu? Yoksa görev emri mi gelmişti?

 

Ne olup olmadığını bilmeden saatlerce onu düşündüm. Etrafı toparladım, ılık bir duş aldım ama yine de ona duyduğum merakı gideremedim. Onunla yüz yüze gelip, konuşuncaya denk rahat etmezdim, biliyorum. Ama beklemekten başka yapabileceğim bir şey de yoktu bunu da biliyorum.

 

Saçımı havluyla kurulamaya devam ederken, aynadaki yansımama baktım. Üzerimde beyaz renkte pijama takımı vardı. Aynadan bakışlarımı çektikten sonra aynanın önündeki küçük pufun üzerinden kalktım ve adımlarımı şarja takılı olan telefonumun yanına götürdüm. Ekranda gördüğüm mesaj ondan değildi. Bildirim Defne'den gelmişti.

 

Omuzlarım beklentimin karşılanmamasından dolayı aşağıya doğru çöktü. Sonra böyle bir beklentiye girdiğim için utandım. Sonuçta önemli bir işi çıkmıştı, meşguldü. Benden daha öncelikle olan mesleğine tabi ki de gitmiş olması beni ilgilendiren bir şey değildi. Bunun hakkında yorum yapmak bana düşmezdi. Ki zaten vakti olsa, açıklardı. Açıklarım dedi.

 

Gelen mesaja telefonun kilidini kaydırarak baktığımda, mesajın geldiği saatte dikkat kesildim.

 

Gönderen - Defne

|21.09|

 

Ne yaptın?

 

Gönderilen - Defne

 

Eve geldim artık.

 

Çevrimiçi değildi. Bu yüzden telefonu kenara bırakarak onunla gittiğin yer için hazırladığım çantayı boşalttım. Kullanılan eşyaları renklerine göre ayırarak çamaşır makinesine attığımda, kalanları sepete atmıştım. Kullanmamış olduğum iç çamaşırları dolaba yerleştirdim ve güneş kremlerini makyaj malzemelerinin yanına koydum. Odayı dolduran bildirim sesiyle, ışığı kapatıp, başucu lambamı yaktım. Odaya yayılan kırmızımsı ışık odayı hafifçe aydınlatırken, lambanın yanında duran telefonumu şarjdan çıkararak elime aldım.

 

Gönderen - Defne

 

Anlatacak mısın?

 

Cevap vermek yerine, sağ üsteki görüntülü arama simgesine bastım. Birkaç saniye sonra ekranda yüzü belirdiğinde, arkama bir yastık koyarak iyice yaslandım.

 

Defne heyecanlı heyecanlı "Anlat bakalım." dediğinde aynı zamanda gülüyordu. Benim aksime balkonda oturuyordu, telefonu bir yere sabitlediğini de anlamıştım.

 

"Off," diye mırıldandım. "Hangi anı anlatsam karar vermek o kadar zor ki, aslında o anın etkisinden çıkmak daha da zor. Onun bakışları etkisine girmek ve bir daha çıkmakta zorlanmak onun yanındayken hep sürdü. Eskiden bir erkekle geçmişim de olmadığı için bu konularda biraz tedirgin ne yapacağımı bilmiyorum. Ona belli etmemeye çalışıyorum, başarıyor muyum bilmiyorum ama yine de deniyorum. O bir ilişki yaşadı mı bilmiyorum ama sanki yaşamış gibi hareket ediyor."

 

Derin bir nefes aldığımda, yorgunluktan her yerim ağrıyordu. Gözlerimi kaşıdığımda, o da paketten bir sigara çıkarıp yakmıştı.

 

"Onunla yemek yedim, tenine dokundum, yanında yattım. Sabah uyandığımda yanımda onu görmek tuhaf hissettirdi. Bana karşı söylediği hitap şekilleri, emin konuşmaları bana garip geliyor. Karasız kalmak da istemiyorum, farklı duygular hissetmek ona güvenmek istiyorum."

 

Sessiz olduğumda, Defnenin bakışları bir şeyleri çözmüş gibi baktı. Dudaklarından sigarayı indirerek, kül tabağına külünü silkti.

 

"Yavrum senin kafan karışmış zaten."

 

Karışmış mıydı?

 

Karışmıştı, evet.

 

"Hayır dersem yalan olmuş olacak. Kafama karşılık evet. Ama yetmez gibi daha da karmaşık düşüncelerle kapıldım. Beni merak duygusuyla baş başa bıraktı."

 

Kaşları hafifçe çatıldı. "Ne oldu?"

 

"Beni evime bırakırken, bana karşı sergilediği güzel şeyler karşısında ona evimde yemek teklif ettim. O kadar zahmet etti, zaten karnımız da açtı o yüzden bu fikri ortaya attım. Tabi itiraz kabul etmedim ama işte öyle oldu biz yukarı çıktım ona yemek yaptım. Yemeğe yedikten sonra ona telefon geldi. Telefonla konuşmaya gittiğinde, kötü bir şey oldu sandığım için peşinden gittim ve böylece mesleğini de öğrenmiş oldum."

 

Ekrana doğru yaklaştığında, merak ettiğini anlamıştım. "Neymiş mesleği?"

 

Alnımı kaşıdım. Sesim net ve toktu. "Asker, sanırım."

 

Kaşları çatıldı. "Nasıl, sanırım?"

 

"Telefonu Emredersiniz Komutanım diyerek kapattı."

 

"Kızım o artık sanırım olmaktan çıkmış."

 

"Aman ben doğru düşünemiyorum. Zaten sorularıma da bir cevap alamıyorum. Öylece kaldım." Gözüm saatte kaydığında, dudaklarım aralanmıştı. "Neyse, çok yorgunum görüşürüz sonra."

 

"Tamam, iyi geceler."

 

"İyi geceler." diyerek görüntülü aramayı kapattığımda, sohbetteki kişilerden gözüme onun numarası çarptı. En son ona fotoğrafları atmıştım. Hala numarasını kaydetmemiştim, nasıl kaydedeceğimi düşünürken onu yeni tanıdığım için pek de zorlanmadım. Numarayı Atalay olarak değiştirdim ve uygulamadan çıktım. Yarın işe gideceğim için alarmı kurduktan sonra telefonu sesliye almayı da unutmadım. Yastığı düzleştirdikten sonra telefonu altına koydum. Lambayı kapattıktan sonra başımı yastığa yaslamıştım. Yorgunlukla gözlerim kapandığında, huzursuz bir o kadar da bitkin bir uykunun esiri oldum.

 

Çalan alarmla, uyuşuk ellerim telefona uzandığında iğrenç sesi kapattım. Uykulu gözlerle yataktan kalkıp, banyodan elimi yüzümü yıkadım. C vitamini serumu yüzüme uyguladıktan sonra sürgülü dolabın kapaklarını açıp içinden uzun paça siyah pantolonun üzerine beyaz klasik manşet yaka korseli gömlek giydim.

 

Hafif dalgalı saçlarımı tepeden atkuyruğu yaptım. Hafif bir makyaj yaptığımda, tamamdım. Çantamı ve ince bir hırkayı yanıma aldım. Apartmandan çıktığımda, zamanım olduğu için biraz yürümek istedim. Yürüyerek işe vardığımda, giyinme odasına eşyalarımı bıraktım. Önlüğümü üzerime geçirdikten sonra masanın üzerindeki sandalyeleri aşağıya indirmeye başladım. Masaların üzerine yerleştirilecek eşyaları yerleştirdiğimde, kapının açılma sesini duydum.

 

Gelen kişi Buseydi. Elinde iki tane kese kâğıdıyla bana doğru yaklaştığında, dudaklarında samimi bir gülümseme vardı.

 

"Bir şeyler aldım, kahvaltı yapmamışsındır diye düşündüm."

 

Son masayı bitirdiğimde, "Doğru tahmin etmişsin, teşekkür ederim." Dedim.

 

"Rica ederim." dediğinde bir masayı bizim için ayarladım. Zaten bu saatte gelene nadir rastlanırdı. Birlikte kahvaltı yapmaya başladığımızda, kahvaltımızı bitene kadar sohbet ettik. Yediğimiz şeyleri topladığımızda, birkaç camı havalanması için açtım.

 

Oturmaktan başka bir işimiz yoktu bu yüzden, kahvaltı yaptığımız masaya oturmuştuk. Dünden beri bir kulağım telefondaydı. Çok saçma davranıyordum. Buse de üzerimdeki durgunluğu fark etmiş olacak ki, sorgularcasına bana baktı. Dışarıdan da anlaşılıyor muydu halim?

 

"Bir sorun mu var?" diye mırıldandı.

 

Derin bir iç çekişle kelimeler döküldü ağzımdan. "Birisi aklımda kaldı."

 

"Hımm, peki bu sevdiğin kişi mi?"

 

Sevdiğim kişi?

 

Onu seviyor muydum sahi.

 

"O yolda ilerliyor."

 

Gülümsedi. "İyi bilirim birisinin aklımda kalmasını. İnsanı delirtir. Şuanda ne yapıyor, başına bir şey geldi mi sorularıyla kendi kendine kafayı yersin. Em çok ta bu sevdiğin birisiyse bu soruların anlamı daha da artıyor. Mesela ona olan özlemim hiç bitmiyor, en çok da bununla mücadele etmekte zorlanıyorum. Ama yanıma gelip ona sarıldığımda kokusu burnuma doluşuyor ya her şeyi unutuyorum. O anda kalmak istiyorum, zamanın durmasını..."

 

Buseyle sevdiği erkek uzak ilişki yaşıyordu. Buse burada çalışırken, sevgilisi İstanbul'da okuyordu. Şehir onlar için yeterince mesafe iken eğitim de bunu zorluyordu. Yine buna rağmen iyi idare edebiliyorlardı. Buse bu konuda yeterince, ince düşünceliydi. Onun başka bir şehirde okumasına saygı duymuştu. Bildiğim kadarıyla bu sene beşinci yıllarını dolduracaklardı. Bunu ilk duyduğumda, gözlerimi kocaman açmış tam olarak "oha!" demiştim. O ise bu tepkime karşı gülerek, ilişkisini anlatmaya başlamıştı.

 

"Yeni tanıştım ama beni bayağı bir etkisine almayı başardı."

 

Kaşlarını hafice çatarak bir şeyleri hatırlamaya çalışır gibi baktı.

 

"Bahsettiğin erkek, yakın bir zamanda erkek topluluğu gelmişti onlardan birisiydi sanırım?"

 

Başımı onaylar anlamda salladım. "Evet."

 

"Bütün gece bakışları senin üzerindeydi. Bir de sürekli seni yanına çağırdı. Ama sana karşı bir bakışı var görmen lazım."

 

"Bakışlarının bende yarattığı etkisinden çıkmak o kadar zor ki, ellerimi gözlerine kapatmak istiyorum."

 

"Yaa," diye mırıldandı. "Uzaktan sizi gördüm, böyle bir hotluk yoktu."

 

Hot? Biz?

 

İkimizi dışarıdan birisinin gördüğü düşüncesi, tenimin kızarmasına sebep oldu. Nasıl görünüyorduk acaba? Aslında beraberken fotoğraf çekilmiştir orada ikimizi yan yana görmüştüm.

 

Kapıdan içeri gelen bir müşteriyle, Buse onunla ilgilenirken cebimden telefonu çıkarıp mesaj gelip gelmediğine baktım. Yine ondan bir mesaj gelmediğini gördüğümde, ekrana bakarken bildirim geldi.

 

Gönderen - Defne

 

Bizim için akşam masa ayarlar mısın?

 

Gönderilen -Defne

 

Ayarlarım tabi de hayırdır?

 

Gönderen - Defne

 

Beyefendinin daveti.

 

Gönderilen - Defne

 

Hımm iyi o zaman

 

Telefonu kapatıp cebime yerleştirirken, Defne için cam kenarına iki kişilik masayı rezerve etmiştim. Rezerve kartını masaya yerleştirdikten sonra akşama kadar tek tük insanlar gelmişti. Birkaç kızı masa ayırmış, bazıları ise saat sekizi geçmeye başladığında direkt gelmeye başlamışlardı. Zaten böyle mekânlar akşam daha çok işlenirdi. Sabah dediğim gibi tek tük insanlar gelirdi. Geceye doğru dertler baş gösterirdi, o yüzden bu kalabalık.

 

Etraf kararmaya başladığında ışıklandırmaları açmış, müziğin ses sistemini ayarlamıştım. Kapıdan içeriye giren iki bedene dikkat kesildiğimde bu kişiler Defne ve Behlüldü. Defne, siyah kısa bir elbise giymiş üzerine de yine aynı renk kısa boy ceket geçirmişti. Gece karası saçları omzundan geriye doğru salınmış, gözlerine çektiği eyeliner ile çok güzel görünüyordu.

 

Beni görmesiyle dudaklarını yerleştirdiği gülümsemenin altına şuanda bir sürü duygu yatıyordu, biliyorum. İkisinin boyları birbirine yakındı. Yan yana bir şekilde bana doğru gelmeye başladıklarında, elimdeki boş tepsiyi yanımdan sarkıttım.

 

"Hoş geldiniz." dediğimde, Defnenin titrek soluğu gülümsemeyle çıktı. Heyecanlı olduğu o kadar belliydi ki, umarım geceleri iyi geçerdi.

 

"Hoş geldik," diye mırıldandığında Behlül'de aynı şekilde karşılık vermişti. Kapıya yakın olduğumuz için, kalabalık etmeme adına onlar için ayırdığım masayı işaret ettim. "Masanız hazır."

 

Önde ben olmak üzere, arkamdan geldiklerinde masaya ulaşmıştık. Karşılıklı olarak sandalyelere yerleştiklerinde, üzerindeki ceketleri çıkarmaya başladılar. İkisine de kısa süreli bakışlar attığımda dudaklarımı araladım.

 

"Ne istersiniz?"

 

Defne arkasına yaslanmış, karşısındaki adama bakıyordu. Behlül masaya doğru hafifçe eğilerek bakışlarını defneye kilitledi. "Ne istiyorsun?"

 

"Sen ne yersen onu yerim ben." diye mırıldandı. Nasıl da usluydu am yanında. Bir de benim yanımda gör onu sen Behlül.

 

Yanlarından ayrıldığımda ızgara tavuk siparişini mutfağa bildirmiş, içecekleri buzdolabından alarak onların masasına koymuştum. Onların yemekleri hazır olana kadar birkaç sipariş almıştım. Onları siparişini vermiş, bir şey istediklerinde beni çağırması gerektiklerini söylemiş sonra da tamamen onları baş başa bırakmıştım.

 

Gece boyunca koşturdum durdum. Arası gözlerim onlara kayıyor, gülümsüyor tekrar işime geri dönüyordum. Bedenimin yorgunluğu yavaştan uyarı vermeye başlamış, ayaklarım sızlıyordu. Gece geç saatlere kadar Defneler de oturmuştu, sohbet sanırım bayağı sarmıştı. Son çıkan müşteriyle, masadaki boşları toparlamaya başladım. Buseyle birlikte masaları topluyor hem de siliyorduk. Temizlik odasından viladaya su ayarlayarak içeriye geçtiğimde hala oturmakta olan kişilerle, adımlarım o tarafa yöneldim.

 

"Kapatıyoruz gençler." Dedim gülümseyerek. İkisinin de şaşkın bakışlarını üzerimde hissettiğimde farkında olmadıklarını anlamıştım. Sanırım sevdiklerinin yanında insan zamanın nasıl geçtiğini anlamıyordu. Mesela ben onun yanında zaman kavramını unutmuştum. Onunla geçirdiğim az zamanda bile bunu kavrayabilmiştim.

 

"Yaa, öyle mi?" Defne'nin cümlesiyle daha da gülümserken, onun bakışları Behlül'ü bulmuştu. Ona karşı "Kalkalım artık." dediğinde Behlül onu onaylamış hesabı istemişti. Hesabı kredi kartıyla ödediğinde, sandalyeden kalkarak ceketlerini üzerine geçirdiler. Sabaha nazaran hava daha soğuk oluyordu. Defne ceketinin yakasını düzelterek bana doğdu döndüğünde "Araşırız." diyerek yanımdan uzaklaşmıştı. Başımı onaylar anlamda salladığımda, yanımdan uzaklaşmışlardı. Kapanan kapıyla işime kaldığım yerden devam ettim. Yerleri de temizlediğimizde, mutfakta çalışanlar çoktan ayrılmışlardı. Temizlik yaptığımız için açılan camları geri kapattım. Aynı anda giyinme odasına girerek hırkamızı üzerimize geçirdik. Önlüğüm kirlendiği için, çantama sokuşturdum. Eve gidince yıkamam gerekti. Çıkmadan önce bir taksi çağırmış gelmesini bekliyordum. Buseyle vedalaşmış, yalnız kalmıştım.

 

Birkaç dakika sonra gelen taksiyle, koltuğa yerleşmiş. Evin istikametini söylediğim amcayla yol boyunca sohbet ettik. Taksilerde böyle kişilerle karşılaşmak içimi rahatlatıyordu. Yoksa taksiye yalnız binmek biraz korkutucuydu. Eğer şansına iyi biri denk gelirse, gideceğin yere kadar rahat ederdin. Taksi evin önünde durduğunda ücreti ödeyerek araçtan inmiştim. Apartmandan içeri girerek daireme ulaştığımda, sonunda evime gelmenin huzuruyla ayakkabılarımı dolaba kaldırıp odama çıkmıştım. Banyoya girip sıcak suyu ayarladım ve giyeceğim gecelikleri yatağımın üzerine koydum. Yemek ve içki kokan yerde çalışmanın negatif yönlerinden birisi kokunun tenine kadar sinmesiydi. Bu yüzden her gün yıkanmak gerekiyordu.

 

Sıcak suyun altına girdiğimde, vücudum derin bir rahatlığa kavuştu. Gevşeyen bedenimi temizledikten sonra suyu kapatmış havluya sarınmıştım. Aynalı dolabın altından küçük saç havlularından çıkarıp saçlarımı kurulaya kurulaya odama geçtim. Gecelikleri üzerime geçirmeden önce vücudumu kremlemiştim. Saçlarımı havluyla kurulamaya devam ederken, elim telefonuma gitti. Boş kilit ekranımla bakışmayı bırakıp, iş önlüğümü çamaşır makinesine attım. Geriye dönüp, ışıkları kapattım ve yatağa uzandım. Biraz sosyal medyada gezinirken, içime aniden yerleşen cesaretle onunla mesajlaştığım uygulamaya girdim. Parmaklarım birkaç kelime yazıp sildiğinde, kararsızlıkla boğuşmak içimdeki sıkıntının artmasına neden oldu.

 

En son dayanamadım ve yazdığım kelimeleri gönderdim. Yanlış mı yaptım? Yaptım diye düşüne düşüne, yazdığım kelimeleri okuya okuya kafayı yedim. Duraksadım çünkü ne hissedeceğimi bilememiştim. Sonuçta onu merak etmiştim, yazmaya da hakkım vardı. Cevap vermeyeceğini biliyordum ama yine de yazmıştım. Merak duygusu insanın içini yiyip bitiren bir duyguydu. Daha bir gün bile olmamıştı oysaki. Başımı yastığa koymadan önce ona attığım mesaj aklımın bir köşesin yerleşti.

 

Gönderilen - Atalay

 

Merak ettim.

 

🗝

 

Yüzüme çarpan soğuk suyla, uykumdan ayıldığımda yüzümdeki ıslaklıkları havlu yardımıyla sildim. Bugün dışarıda birkaç işimi olduğu için iş yerinden yarım gün izin almıştım. Zaten izin günlerimden hiç kullanmamıştım. O yüzden sıkıntı olmamıştı.

 

Banyodan çıkıp giyinme dolabının önüne geldiğimde, altıma rahat bir şort üzerime de kısa bir tişört giymiştim. Gözlüklerimi gözüme geçirirken, yüzüme ruj haricinde makyaj yapma gereği duymamıştım. Küçük bir çantama gerekli olan eşyaları koydum ve telefonu alarak evden çıktım.

 

Çantamı omzuma astığımda, telefonu alarak mesaj yazmaya başladım.

 

Gönderilen - Defne

 

Kanka geliyorum, çık evden.

 

Gönderen - Defne

 

Çıktım.

 

Telefonu geri kapatarak, Defnenin evinin önüne doğru yürümeye başladım. Evin önünde beni bekleyen bedenine gözlerime kaydığında bana benzer şeyler giydiğini gördüm.

"Kanka ilk spor salonu görüşmeye mi gidiyoruz?" Gözlerine taktığı gözlüklerle başını benden tarafa çevirdiğinde, ben de ona bakarak onu onayladım. "Öyle yaparız."

 

Sıcak hava iyice bedenimize işlemeye başladığında, dudaklarımdaki soğuk havayı tenime üfürmeye başladım. Kaldırımda yürümeye devam ederken, birkaç tane spor salonu gezdik en sonunda içimize yatan bir spor salonu bulduk ve kayıt olmak için mekânın içine girdik. Kilo vermek için değil ama kas yapmak için buraya gelmiştik. Zaten uzun zamandır aklımdaydı, şimdi ise tam sırası gibi bu zamanı bulmuştu.

 

Geldiğimiz mekân erkek ve kadın karışık olan bir yerdi. Bunu ikimiz de sıkıntı yapmıyorduk çünkü uygun yer olarak burayı bulmuştuk. Ki kas yapmak için birisinden yardım almak gerekliydi. Burada mekânın önerisiyle ikimize iki ayrı kişi olacak şekilde, birisini ayarlayabileceklerini söylediler. Bu durum da bizim işimize geldi. Danıştığımız kişiyi onayladığımızda, İkimiz de bu durum hakkında bir şey bilmediğimiz için bize önerdikleri adamlarla görüştük. Ne yapıp ne yapmayacağımız, günler hakkında bir program çıkardık. İkimizin de işi olduğu için çalışma saatlerimiz akşamüzeri olacaktı. Akşam olması daha iyiydi zaten, sabah sabah çekilmezdi.

 

Programı ayarladıktan sonra para durumunu da halletmiş, salondan ayrılmıştık. Sporda giymek için kıyafet alacağımız için birkaç mağaza gezmiş renk renk yüksek bel spor tayt takımları almıştık. Son olarak kendi evim için alışveriş yapacağım için bir markete girmiştik. Defneyi de yanımda sürüklediğimde, o da halinden memnundu. Birkaç eksik vardı onları arabaya doldurmuş ödeyip çıkmıştık. Defne de kendine biraz abur cubur almıştı.

 

Saat 2 de işe gideceğim için, biraz daha hızlanmıştık. Marketten sonra bir taksiye binmiş, ondan sonra da elimizdeki poşetlerle de evlere dağılmıştık. Eve gelir gelmez yine bor koşuşturma içine girdim. Hayatım zaten bundan ibaretti. Evden işe olan kısır döngünün içindeydim. Ama buna rağmen bazı şeylere rağmen mutluydum. Günü değerlendirebilmeyi başardığımda ise daha da huzurlu oluyordum. Önemli olan da buydu ya zaten.

 

Aldığım market ürünlerini ve kıyafetleri yerlerine yerleştirmiştim. İşe gitmek için hazırlandığımda, hazırlığımı sade bir makyajla noktalamıştım. İşe geldiğimde, büyük bir grubun bizim mekâna geleceğini öğrendim. Yorgun olduğum günü bulurdu ya zaten. Neyse ki başa gelen çekilirdi. Hemen üzerime önlüğü geçirmiş, hazırlığa başlamıştık. Cam kenarında büyük bir masaya ayırdığımız kişiler, akşamın ortasında kapıda belirdiğinde aklıma o geldi. Onunla da böyle bir kalabalık grubun geldiği gece karşılaşmıştık.

 

Onlar gibi genç bir grup içeriye girdiğinde, benim yerime Buse onlara yardımcı oldu. Gece boyunca kız kaç kez o masaya gitti sayamamıştım. Mekânda orkestra grubunun çaldığı şarkılar dönüp dururken, Busenin sıkıntılı bir ifadeyle yanıma gelmesi kaşlarımın çatılmasına sebep oldu.

Hayırdır dercesine ona baktım. "Bir sıkıntı mı var?"

 

"Off," diye mırıldandı. Elindeki tepsiyi tezgâha bırakırken, parmaklarıyla başını ovaladı. "Hiç sevmiyorum, böyle bakışlara maruz kalmayı. Dik dik bakıyorlar çekmiyorlar da bakışlarını." Derin bir soluk verdi. "Bir an evvel bu gecenin bitmesini istiyorum."

 

Gözlerim o masaya kaydığında, gerçekten de öyle olduğunu gördüm. Aslında şaşırmamak lazımdı, klasik. Bakışlarım, elini kaldıran bir adama değdiğinde bizi çağırdığını anladım.

 

"Ben bakarım, sen diğer masalarla ilgilen."

 

"Olmaz. Şimdi seninle de uğraşmasınlar."

 

"Ben onlarla uğraşacağım, hadi sen git."

 

Yanımdan istemeye istemeye uzaklaştığında, sipariş bekleyen adama doğru adımlamaya başladım. Yanına geldiğimi gören adamın eli aşağıya indiğinde, birkaç adım uzağımda adımlarımı durdurdum.

 

"Ne istemiştiniz." Diye sordum. Bakışları beni sürmeye başladığında "Sizin önereceğiniz bir şey var mı?" diye sordu.

 

"Yok, maalesef, bunu mu soracaktınız?"

 

Halsizce bir gülümseme belirdi dudaklarında, kabaca piç gülüşü deriz biz buna.

 

"Aslında ben başka bir şey merak ediyorum." tahammülsüzlükle dediklerinin devamının gelmesini bekledim. Ne saçmalayacaktı, merak ediyorum. "Adınız nedir?"

 

"Bir işinize yaramayacak soruları sormanız, kulağa çok saçma geliyor."

 

Hala nazik davranıyordum.

 

"Belki gece sonunda işime yarar." Başını eğerek kısık sesle mırıldandı. "Tabi sikerken pek bir önemi olmuyor ama." Son kelimelerini kısık sesle söyledi ama ben duydum.

 

Sikerken pek bir önemi olmuyor ama.

 

Bu kadar da olmazdı ama. İnsanda bira, olsun utanma olsa yüzüne karşı söylemezdi. Arkamdan konuşana bile konuşması, yüzüme söylemesinden iyidir. Kötünün iyisi derler ya, ondan. Ama bu da sabır taşı, ha çatladı ha çatlayacak. Sen onu çatlattın.

 

"Deneyelim ister misin?" Dediğimde ellerim karşımdaki adamın boynuna sıkıca sarılmış, sıktığım dişlerimin arasından bütün kinimi yüzüne kusuyordum. "Ama başka bir yolla, ister misin? Siken ben olacağım ama."

 

Dudaklarını o gülüşü yerleştirdi. "O da olur."

 

Keşke pes etseydin. Ama o onu söyleyecek zamanı da kaybetti.

 

"O da olur he?" diye gülümsedim. Başını onaylar anlamda salladığında, dudaklarım aralandı.

 

"Olsun o halde." dediğimde ayağımı o bölgesine sert bir şekilde geçirdim. Sandalyeden acı içinde düşen bedeni kıvranırken parmakları o bölgesini tutuyordu. Yatan bedeninin yanına gelerek, defalarca aynı yere vurmaya devam ettim. Mekânda ses soluk çıkmazken, şarkılar çoktan söylenmeyi bırakmıştı. Tek duyulan ses benim bağırmam, onun inlemesiydi.

 

"Hani beni gece sikecektin ya orospu çocuğu, işte onu yapacak bir aleti kullanabilecek misin bakalım."

 

Birinin elini kolumda hissettiğimde, bunun patron olduğunu fark ettim. Bakışları kısa süreli bende durup sonra da yerde yatan adama kaydı. "Kızım yeter hadi bu kadar, gerisini ben hallederim."

 

Beni tutan kolu çekiştirdim. "Bir dakika abi, şu ağzına çakmasam içim rahat edemeyecek." Kolumu serbest bıraktığında, sonunda son kez ağzına bir tane geçirdim. Şimdi rahatladım işte. Yerde yatan bedenden uzaklaştığımda, patron dudaklarını araladı. "Alın bunu siktir olup gidin buradan, sizin için kapandı mekân. Ki bundan sonra sizi benim mekânımda görmeyeceğim." Adamlara bakıp bağırdığında, adamların ses çıkarmayıp yerde yatan adamı alıp mekândan çıkması beni şaşırtmıştı. Bu sessizlikte bir bit yeniği mi vardı yoksa gerçekten de olay çıkarmak istememişler miydi? Birinci ihtimal daha ağır bastı.

 

Birkaç müşteri mekânı boşalttığında, geri kalan kişilerin üzerimde hissettiğim bakışlarıyla gözlerimi onlara çevirdim. Bakışları benden uzaklaşırken yanımda şaşkın bir ses tonu duydum. "Oha kızım, senin içinden ne çıktı öyle." Sözleri bir o kadar şaşkın bir de gülerek çıkıyordu. Yaşadığım andan sonra sinirim bozulduğu için gülmeye başladım. "Ben de anlamdım ki."

 

"İçimin yağları eridi." diye mırıldandı.

 

"Sen bir de ban sor."

 

Tekrardan dudakları aralanacağı vakit, patronun sesi onun sözlerini kesti.

 

"Sen iyi misin?" diye sordu.

 

"İyiyim iyiyim."

 

İkimize de bakarak, parmağını bize doğru kaldırdı ve konuşmaya başlamıştı. "Böyle bir sorunla karşılaştığınızda, bana yönlendiriyorsunuz." Kaşları çatıldı. "Anlaşıldı mı?"

 

"İkimiz de aynı anda tamam abi dedik."

 

Arkasını dönmeden önce dedikleri "İşinize dönün o zaman." olmuştu.

 

Eve bir taksiye binip geldiğimde, bugün ekstra yorgun olsam da odaya çıkarak soğuk bir duşun esiri oldum. Vücudumu yıkamaya başladığımda, sıra koluma gelmişti ki gördüğüm kızarıkla bakışlarım o noktaya odaklandı. Parmak boğumlarım hafifçe kan toplamış, etrafı kızarmıştı. O an bunun farkında olmamıştım. Başımdan aşağıya su damlaları inmeye devam ederken, önemsemeden yıkanmaya devam ettim. Tamamen temizlenip arındıktan sonra üzerimi giyinmiştim. Dağıttığım yerleri topladıktan, mutfağa kendime bir şeyler hazırlamak için gittiğimde adımlarımı duraksatan ses evde yankılandı.

 

Evimin zili çalıyordu. Hem de bu saatte, saat on ikiyi geçmişti.

 

Adımlarım yavaş yavaş kapıya adımladığında, kapının deliğinden kimin olduğuna baktım. Gördüğüm beden kalbimin sızlamasına sebep oldu. Dişlerimi dudaklarıma heyecanla geçirdiğimde, öylece bakmayı bıraktım ve kilitli kapının kilidini çevirerek kapı sonuna kadar araladım.

 

O gelmişti. Uzun boyundan dolayı, kafasını biraz aşağıya doğru eğmiş bana bakıyordu. Yeşil tonlarındaki üniformasının içinde duran bedeni, gözlerine nazaran dinç duruyordu. Çatlamış dudaklarını araladı.

 

"Merak etmişsin,ben de ilk sana geldim."

 

SON 

 

Merhaba, nasılsınız?

 

Bölümü nasıl buldunuz?

 

Geldi beyefendi bakalım nelere olacak?

 

Sizce Firuze'nin dövdüğü adam susacak mı?

 

Sormak istediklerinizi sorabilirsiniz.

 

bu bölümü saat kaçta okuyorsunuz?

 

sonraki bölümde görüşmek üzere...

 

 

 

Loading...
0%