@rarbezrh
|
6. Yorgun
Kalben, Sadece
🌪
önceki bölümden
O gelmişti. Uzun boyundan dolayı, kafasını biraz aşağıya doğru eğmiş bana bakıyordu. Yeşil tonlarındaki üniformasının içinde duran bedeni, gözlerine nazaran dinç duruyordu. Çatlamış dudaklarını araladı.
"Merak etmişsin, ben de ilk sana geldim."
🗝
Başımı içeriye geç manasında eğdiğimde, kocaman bedeni yere eğilmiş ayakkabılarını çıkarmış ve kenara koymuştu. Bedeni yanımdan geçtiğinde, kapıyı kapatmıştım. Başım kapıya dönük derin bir nefesi içime çektiğimde, onu iki gündür görmediğim için kalbimde amansız bir heyecan baş göstermişti. Sanki yine ilk defa görüyormuşum gibi elim ayağım birbirine dolaşacaktı. Gözlerimi kırpıştırarak ona doğru döndüğümde, bana baktığını gördüm.
Olduğum yerde kalırken "Nasılsın?" diye sordum. Yorgun olduğunu biliyordum ama sesini duymak istedim. Bir dakika kadar sustuk. Daha sonrasında bana yaklaşan adımlarıyla terleyen avuçlarımı geceliğimin kumaşına sürttüm. "Yorgunum." Diye boğuk bir sesle mırıldandı. Ayakuçlarımız birbirine değdiğinde, gözleri gözlerime kısa süreli baktı, daha sonra hareleri gerdanıma düştü. "Sana sarılsam, tam burada kokunu içime çeksem, gider gibi."
Sessiz kaldım ama gözlerimde yatan anlamlar onun söylediklerini harekete geçirdi. Tam gerdanımda derin bir soluğu içine çektiğinde, kollarını bana sarmasından dolayı yapışık bedenlerimizden göğsünün titrediğini hissetim. Kollarım öylece iki yanımda kalmaya devam ederken, bunu fark etti ve dudaklarını aralamaktan kaçınmadı. "Sarıl bana." dediğinde sesi tenime değen dudaklarından dolayı kısık çıkmıştı.
Ben sadece sözlerinin karnıma geçirdiği yumruktan dolayı böyle kalakalmıştım. Yoksa ona sarılmak ben de istiyordum. Evet, kısa bir süre içinde ona duyduğum özlem şaşırtıcıydı. Onun ban duyduğu özlem de öyle. Ama şuan umurumda değildi. Yanlış ise yanlış. Ben bu anda kalmak istiyordum.
Kollarım sıkıca boynuna sarmalandığında, beni kendine iyice bastırdı. Teni bu sefere soğuktu. Ama bu sefer benim tenim sıcaktı, ısıtırdım onu. Gözlerim kapandığında, aramızda duyulan tek ses onun derin nefes alışverişleriydi. Ne kadar süredir bu şekilde böyle kaldık bilmiyorum ama en sonunda kollarımız birbirinden zorlukla ayrıldığında artık gözlerimiz kesişmişti.
"İyisin değil mi?" diye sorduğumda, tekrar tekrar sorabilirdim. Kötü bir şey olmasından korkuyordum. Ta ki onun ağzından duyana denk rahat ederdim.
"İyiyim." derken, hafifçe gülümsedi. Yavaşça elleri, açık saçlarıma dokundu. Gülümsemesi genişledi. "Yeni yıkanılmış, mis gibi kokuyor." tuttuğu tutamları burnuna götürdü.
"Evet, yeni yıkandım." diye saçmaladım. Neyse ki o da buna takılmamıştı. Aklıma gelen şeyle hızla dudaklarımı araladım. "Aç mısın? Tabi ben de soruyorum, açsındır. Ben de zaten sen gelmeden önce kendime yemek hazırlayacaktım. İyi oldu böyle, hemen ben gideyim hazırlarım bir şeyler." Arkamı dönüp mutfağa ilerleyecekken bir şeyler demeyi unuttuğumu için geri ona baktım. "Ben sormayı unuttum, istediğin bir şey var mı?"
Usulca gülümsedi. Parmakları bileğimi kavrarken, tuttuğu tenimden beni kendine çekti. Az önce ona değen bedenimi tekrardan kendine çekerken "Sakin ol." diye mırıldandı. Tamam, biraz heyecan yapmış olabilirdim.
"Karnın açtır kesin senin, canın ne istiyor?" kısık sesle kelimelerimi sıraladım. Başını hafifçe eğmiş bana bakıyordu. Boyum çok fazla kısa olmasa da yine de onun yanında küçük ve kısa kalıyordum.
"Yorulmanı istemiyorum. Saat geç oldu zaten."
Kaşlarım çatıldı. "Yorulmam. Neyse sen şimdi oturuyorsun, ben de ikimize yemek hazırlıyorum."
İnat etmem, pes etmesine sebep olurken mutfağa geçtim, salona geçeceğini düşünürken ardımdan mutfağa girip sandalyelerden birisine oturdu. Bedeni yorgunca geriye doğru yaslanırken aynı zamanda ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Şimdi hafif bir şey yapsam olmazdı. Görevdeyken nasıl zor şartlar altında çalışabildiklerini tahmin edebiliyordu insan. Hem bana yorgunsun diyordu ya, onun çektiği yorgunluk benimki kadar hafif değildi. Ki onun için bir şeyler yapmak, beni yormazdı.
"Rahatça koltuğa otursaydın." Dedim.
Tencereye suyu doldurduktan sonra ocağın üzerine koydum. İçi kıymayla doldurulmuş mantıyı çıkarırken onun sesini duydum.
"Yorgunluğuma alacak yumuşak bir yastık yorgan değil." Devamını söylemdi ama anladım. Evime geldiğinde de hatta söylemişti. Cümlenin devamında sen vardı. Sana sarılsam, tam burada kokunu içime çeksem, gider gibi. Yine ben bu cümlenin altında ezilip kaldım. Bakışlarımı ondan çekebildiğimde birkaç saniye düşüncelerimden dolayı utandım. Ona belli etmemek adına işime baktım. Kaynayan suya mantıyı attıktan sonra da kısa sürede de yoğurdunu hazırlamıştım. Arada mantı tencereye yapışmasın diye karıştırıyor bir yandan da salatayı hallediyordum.
Mantının yoğurdunu döküp geniş tabaklara koyduğumda, küçük sosluk tavada yağ kızartıp mantının üzerine döktüm. Salataları kâselere koyduğumda masaya yerleşecek olanları da masanın üzerine koydum. Sandalyeye yerleşerek tam karşısına oturdum. Sessizce çatalı kavrayarak mantıyı ağzına attığında aynı şekilde ben de lokmamı çiğnemeye başladım.
"Bu iki günde neler yaptın?" diye sordu.
"Aynı şekilde nefes almaya devam ettim. İşten eve, evden işe."
Ayrıntıya girmek istemedim. Bu akşam olan olayı da anlatsam mı anlatmasam mı diye düşünürken, düşüncelerimi bastıran sesini duydum.
"İş yerinde bir problem olmuyor değil mi?"
"Ne gibi?" diye sordum aslında anlamıştım ama daha fazla konuşsun istedim.
"Sıkıntı çıkabilecek bir mekân. Anladığını biliyorum ama neden anlamamış gibi yaptığını anlamdım."
Nasıl anladın mesela?
Yalanın muhakkak ortaya çıkacağı gerçeği zihnime yerleştiğinde, dudaklarım konuşmaya hazırlanmak için aralandı.
"Bu akşam mesai bitimine yakın bir adamla tartıştım. Bu iki günde değişik bu oldu. Yani bu zamana kadar böyle olaylarla karşılaştım ama bu bir tık fazlaydı."
Söylediğim her sözün ardından kaşları daha da çatılırken, lokmaları durmuştu. Önümdeki içecekten bir yudum alırken, peçete yardımıyla dudaklarını sildi ardından ne söyleyeceğini merak ettiğim dudaklarını araladı.
"Nasıl bir tartışma?"
Nasıl açıklayabilirdim bunu şimdi ben. Adam bana laf attı ben de onu dövdüm diye mi?
"Laf atmıştı da," sıkıntıyla dudaklarımı ısırdım. "Ben de dövdüm." başımın üzerini kaşıdım. Bakışlarımı ondan kaçırırken yemeğime devam ettim. Aramızda sessizlik olurken, ne yaptığına bakmak için bakışlarımı yemekten ona doğru kaldırdım. Bakışları bende değil telefondaydı.
"Ne yapıyorsun?" diye sordum. Elindeki telefona birkaç bir şey yazdı ve dikkatli bakışlarını telefona kilitledi.
"Bir işim vardı onu hallettim."
Daha fazla meraklı gibi görünmemek için yemeğime kaldığım yerden devam ettiğimde sonradan o da ardımdan telefonu masaya bırakarak yemeğine devam etti. Yemeğimizi bitirdiğimizde arkasına yaslandı. Aynı şekilde sırtımı sandalyeye yasladığımda, tok olan karnımın üzerine ellerimi koyarak ovaladım. Kocaman tabağı bu saatte bitirmiştim yahu.
"Ellerine sağlık." diye söylediğinde gülümsedim.
"Afiyet olsun." dedikten sonra birlikte masayı kaldırmış salona geçmiştik.
İkinizde ikili koltuğun köşesine oturduğumuzda, bedenini bana doğru döndürmüştü. Başını koltuğa yaslamış bakışları bendeydi.
"Gelsene." Diye kısık sesle mırıldandı. Gözleri yorgunluktan kapanmak üzereydi ama direniyordu. Cevap vermeden usulca yanına yaklaştım ve başımı onun başının yakınına yasladım. Parmakları yüzümü bulduğunda, gözleri kapanmıştı. Ara ara derin bir soluğu içine çekiyor tenime dokunmaya devam ediyordu. Sadece gözleri kapalı yüzünü seyrederken, aynı şekilde dudaklarını araladı.
"Artık gitmem gerek."
Artık gitmesi gerek, evet.
O zaman neden uzaklaşmıyorsun?
"Senden uzaklaşmakta zorlanıyorum."
Cümlesi bir kez daha zihnimde tekrar etti. Kapalı gözlerinden dolayı yüzüne bakmak daha kolayken sözleri gözlerinin yerine geçiyordu. Elim tedirginlikle yüzüne dokundu, kirpikleri kıpraştı.
"Uzaklaşma o zaman."
Kendimden beklemediğim bir laftı. O da beklemiyordu böyle bir laf biliyorum ama sözlerime karşılık gülümseme yetindi. Bir sure sessiz kaldık. Utanarak söylediğim kelimenin ardından yine utanmaya devam ettim.
Ansızın gözlerini açtı. Kahve gözlerini benim harelerimde görebiliyordum. Ellerimi yüzünden uzaklaştırdığımda kendime çekecekken yumuşak dokunuşuyla dudaklarına götürdüğü avuç içimi öptü.
Avuç içini öpmek.
Aramızda duyulan telefon zil sesiyle benimki olduğunu anladım ve sehpanın üzerindeki telefonu uzanarak açtım.
"Efendim."
Atalay'ın gözleri merak içerisinde bendeydi.
"Geç aradım ama anca bizim oğlan uyudu."
"Bizim oğlan mı?" diyerek gülümsedim.
"Öyle şeyler oldu, anlatayım mı?"
"Yarın konuşsak olur mu? İşim var."
"Tamam, hadi iyi geceler."
"İyi geceler."
Telefonu kapatarak geri yerine koyduğumda, Atalay sonun merak ettiği o soruyu sordu.
"Kim?"
"Defne." Diye mırıldandım.
Uzun bir sessizlikten sonra, sadece birbirimize bakmakla yetindik. İkimizde yorgunduk bu yüzden daha fazla uzatmak istemedim.
"İstersen burada kal, saat geç oldu."
Alnını sıvazladı. Ayağa kalkarken, fikrime olumsuz yanıt vereceğine anladım. Saygı duyardım, ben sadece saat geç olduğu için karnını doyurmak istedim. Ona kalsa eve gidip hiç bir şey yemeden yatardı. Ama artık burada kalma konusunda ısrar edemezdim.
"Eve gideyim artık, duş falan alacağım."
"Tamam, ısrar etmiyorum." diyerek mırıldandım. Uzun boyuyla yanımdan geçip gittiğinde kapıya kadar yolcu ettim. Ayakkabılarını giyerek eğildiği yerden doğruluğunda, Dudaklarında hafif bir tebessümle yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Gerdanımda ilk önce sıcak nefesini sonra da sıcak dokunuşunu hissettim.
Öpüp geri çekildiğinde, "İyi geceler." Dedi. Başımı kapıya yaslayarak aynı şekilde ben de karşılık verdim ve sonra arkasını dönüp gitti. Asansörün kapıları kapanana kadar bekledim sonra tamamen bedeni yok olduğunda kapıyı kilitledim.
Artık enerjim %1 kalırken, yatak odama geçtim ve hemen kendimi yatağa attım. Çok fazla sürmeden uykuya daldım.
🗝
Gönderen - Atalay
Günaydın.
Sabah kalktığımda telefonuma gelen bu mesajla uyanmak güzel hissettirdi. Hemen parmaklarım kaleye üzerinde gezindi ve mesajı attıktan sonra telefonu bir kenara koydum. Elimi yüzümü yıkamaya gittiğimde, soğuk suyla kendime geldim. Ellerimi kurulayarak telefonu aldım ve mutfağa geçtim. Küçük bir kap çıkarırken, iki tane yumurtayı içine kırdım. Çırpmaya başladığımda telefonuma bildirim geldi.
Gönderen - Atalay
Bugün işe gidiyor musun?
Gönderilen - Atalay
Evet, ne oldu?
Tavayı çıkararak içine sıvı yağ koydum ve kızdıktan sonra sosu döktüm ve pişmesini bekledim.
Gönderen - Atalay
Hım, kaçta gidiyorsun?
Gönderilen - Atalay
Birazdan kahvaltımı yapıp çıkarım, bir sorun mu var?
Gönderen - Atalay
Bir şeyler yapalım mı diyecektim.
Gönderilen - Atalay
Maalesef, işe gidiyorum. Hem sen dinlenseydin.
Gönderen - Atalay
Dinlenecektim işte, seninle.
Onu deme işte. Her lafının ardından beni kendine düşürme. Sırıtarak konuşmama devam ederken aniden gelen sözleriyle dumura uğramıştım. Ama kendimi hemen dalgın halimden çekmek zorunda kaldım çünkü omlete bakmam gerekiyordu.
Omlet spatula yardımıyla çevirirken diğer tarafının da pişmesini sağladım. Bu sırada büyük kupaya meyve suyunu doldurduktan sonra zaten omletim de pişmişti onu da tabağa aldım. Telefonumla birlikte sandalyeye kurulduğumda, görüldü attığım mesaja cevap verdim.
Gönderilen - Atalay
Akşam desem... Bugün erken çıkıyorum ama spora gidecektim. Yani senin planın biraz yaş.
Gönderen - Atalay
Spor derken? Fitness falan mı?
Gönderilen - Atalay
Yok, vücudumu geliştirmek için
Gönderen - Atalay
Anladım.
Gönderilen - Atalay
Ama spordan sonra bir şeyler yapabiliriz, uyarsa.
Gönderen - Atalay
Olur, kaçta çıkıyorsun?
Gönderilen - Atalay
20.30'da. Sana konumu atarım.
Gönderen - Atalay
Tamam.
Telefonu kapatarak kahvaltıma kaldığım yerden devam ettim. Çok fazla oyalanmadım çünkü ise geç kalacaktım. Üzerime kıyafetlerimi geçirdim ve spor kıyafetlerimi de aldığım geniş kol çantama koydum. Direkt işten spora geçecektim. Onunla buluşacağım için de yanıma makyaj malzemelerimi ve güzel giyinmeyi unutmadım. Çünkü ise gittiğim kıyafetlerimle onun yanına gitmek zorunda kalacaktım.
🗝
Spor kıyafetleri üzerime geçirdikten sonra saçlarımı yukarıdan atkuyruğu yaptım. Giyinme odasından çıktıktan sonra, salona girdiğimde kalabalık olması gözüme çarpan ilk şeydi. Etrafa göz attığımda Çağan'ı görmemle adımlarım oraya sürüklendi.
Çağan, bana yardımcı olacak olan kişiydi. Bundan sonra eğer bir sorun çıkmazsa onun yardımıyla ilerleyecektim. Beni görmesiyle, dudaklarına bir gülümseme yerleşti.
"Hoş geldin." Dedi.
"Hoş bulduk."
"İlk önce ısındıralım seni, ilk defa böyle bir şeye başladığını söyledin o yüzden yavaşça başlarız. Önceden dediğim gibi işte çalıştığın için her yerin ağrıyordur zorlamaya gerek yok."
Başımı sallayarak onu onaylamaya başladığımda gösterdiği hareketleri yapmaya başladım. İki saat sürecek olan bu süre içerisinde birkaç hareket göstermiş onları uygulanmıştım. Zaman gerektiren bir şeydi iyi bir vücuda sahip olmak. Sabırsız bir insandım hemen sonuca ulaşmak isterdim, şimdi nasıl dayanırım biliyorum ama hayatın gerçekliği beni ayakta tutacaktı. Güçsüzü herkes yer, yener. O yüzden hiçbir zaman güçsüz taraf sen olma.
"İlk olmasına rağmen iyi gidiyorsun."
Sözlerine karşılık gülümsedi. Alışkın olmadığım için biraz yorulmuş, terlemiştim. Az kalmıştı zaten, son kol çalışmada 5 sayı.
5 4 3 2 1.
"Süpersin, bugün bu kadar yeterli iyi iş çıkardın."
"Teşekkürler."
Birkaç dakika konuşmuş, işim olduğunu söyleyerek yanından uzaklaşmıştım. Duşların olduğu yere giderek ılık bir duş aldım ve giyinmek için giyinme odasına geçtim. Kahverengi uzun gömleğin sağ kısmını içine doğru kıvırıp iğneledim ve böylece hafifçe tenim gözükmüş oldu. Altıma beyaz bir şort giymiştim. Tenimdeki kızarıklığı kapatıcı yardımıyla gidermiş, diğer makyaj malzemelerini de sürerek işimi halletmiştim.
Spor kıyafetlerimi çantama koyarken, makyaj malzemelerini de ortadan kaldırdım. Saçlarımı açıkta bıraktığımda tarak yardımıyla çok fazla bastırmadan taradım.
Şimdi hazırdım.
Çantamı alarak spor salonundan ayrıldığımda, dışarıda onu beklemeye başladım. Daha gelmemişti. Ona gün içerisinde konumu atmıştım. Şimdi ise gelmesini bekliyordum. Beni nasıl bir yere götürecekti, bilmiyorum zaten nerede olduğumuzun da bir önemi yoktu.
Arkamda hissettiğim nefes ve tenimin üzerine bırakılan kumaşla kaşlarım çatıldı. Arkamı dönmeme gerek olmadan arkamdaki kişi yanıma geldi.
"Üşüteceksin."
Bu, Çağan'ın sesiydi.
"Hava gayet iyi, teşekkürler ama gerek yoktu."
Dediklerimi es geçerek "Bırakabilirim istersen?" diye sordu.
"Birisini bekliyorum."
Kararsızca bana bakmaya devam etti. "Emin misin?"
Tam evet diyeceğim vakit, spor salonun önünde duran arabayla içim rahatladı. Gelmişti. Onun tarafındaki kapı aralandığında, ortamda sessizlik vardı. Kapıyı açık bırakarak adımlarını yanımıza kadar sürüklediğinde kocaman cüssesine kaymıştı, bakışlarım.
Çatık bakışlarını bana değil de yanımda duran Çağan'a bakarak çatıyordu. Sert mizacına bir anlam vermezken, Çağan'ın sesi kulaklarımı doldurdu.
"Sevgilin mi?"
Ne cevap vereceğimi bilmezken, benim yerine cevap veren birisi oldu. Bu ses tonu tok ve sertti.
"Evet."
|
0% |