Yeni Üyelik
8.
Bölüm
@rarbezrh

8. Akıl

 

Can Ozan | Damla Eker, Öyle Kolay Aşık Olmam

 

🌪

 

önceki bölümden

 

Kollarımın arasından bana doğru dönerken bu sefer ellerim sırtını bulmuştu. Onun elleri ise yüzümü bulurken alnıma bir buse kondurdu. Bu hareketiyle içimde baş gösteren sıkıntı yok olurken rahatlamıştım.

 

"Özür dilenecek bir şey yok, senden habersiz böyle yaptığım için kızmış olmalısın."

 

"Kızdım ama beni düşünmüşsün sonuçta gereksiz bir tepki gösterdim."

 

"Bir daha yapmam demiyorum. Çünkü sen konu bahis olduğunda yapabileceklerimin bir sınırı yok."

 

🗝 

 

Siyah kurdeleyi saçlarımın arkasından bağladığımda bakışlarım aynadaki yansımamdan bedenimi süzdü. Mavi ön tarafı iplerle bağlanan crop ve altıma da beyaz bir kot şortu giymiştim. Hafif bir makyaj yapmıştım. Yansımaya dalıp gittiğimde en son o yatakta söylediği söz aklıma geldi.

 

Bir daha yapmam demiyorum. Çünkü sen konu bahis olduğunda yapabileceklerimin bir sınırı yok.

 

O sözlerin ardından beni düşüncelerle baş başa bırakmıştı. Bir şey söylememe izin vermeden beni kahvaltıya götüreceğini söylemişti. Şimdi de tam olarak dediğini yapıyorduk. Ben burada giyiniyordum o ise aşağıda beni bekliyordu. Son kez güzel olduğumun kanısına vardım ve çantamı alarak evden ayrıldım. Merdivenleri yavaş yavaş inmeyi bitirdiğimde dış kapıyı araladım ve arabanın kaputuna yaslanmış bedeniyle karşı karşıya geldim. Mavi renkte bir gömlek vardı üzerinde. Gerdanı gözler önüne serilmişti, bir kez baksan ikincisinin hatırı kalıyordu. Bu düşüncelerimle kaşlarım çatıldı, benden başkasının da böyle bakacağı düşüncesi.

 

Saçmalıyordum. Kendim sanki giyinmiyormuşum gibi.

 

Kaşlarımı geri yerine düzelttiğimde ona ilerlemeye devam ediyordum. Eğdiği başını yukarı doğru kaldırmış, gözlerine taktığı siyah gözlükten göremediğim gözlerini gözler önüne sermişti. Ellerinin arasına aldığı gözlüğüyle benim tarafımdaki kapıyı araladı. Yanından sıyrılarak koltuğa oturdum.

 

"Teşekkürler. Çok yakışıklı görünüyorsun."

 

Kıkırtısı kulaklarıma ulaştı. Kapımı kapatmadan önce söyledikleri yanaklarımı kızarttı. Dakika bir gol bir, dur hele.

 

"Yanına yakışabilmişim demek ki."

 

Kaldırımın kenarından aracı uzaklaştırdığında nereye gittiğimi bilmediğim bir yolu sessizce bekleyerek izlemeye koyuldum. Hafif ezgiyle çalan şarkının sözlerini bilmediğim için sadece dinlemekle yetinirken camları açmış rüzgârla saçlarımın uçuşmasına izin vermiştik. O ise kolunu açık olan cama yaslamış diğer koluyla direksiyonun hâkimiyetini sağlıyordu. Gözlükleri hala gözündeydi. Yandan gözlerinin birazına ulaşabiliyordum. Ön camı bakmayı keserek sağ tarafımda tamamen açık olan cama kollarımı dayadığımda, arabanın içini küçük bir ses doldurdu.

 

Saçlarım hafifçe uçuşurken, daha demin bilmediğim şarkının yerini ezbere bildiğim bir şarkı doldurdu.

 

Öyle kolay âşık olmam

Ama senin ayrı bir' havan var

 

Cama doğru uzanan bedenimi koltuğa koyduğum ellerimle desteklerken, tenime değen parmaklarla irkildim. Omzumun üzerinden ona doğru döndüğümde ona baktığımı hissetmiş gibi yoldaki bakışlarını kısa süreli bana doğru çevirdi. Dudaklarındaki gülümsemeyle benim kıvrımlarım da yükseldi.

 

Benim olmazsan burda bir' dakka durmam

 

Camdan uzaklaşırken arkama doğru yaslandım. Elimi çekiştirerek bacağına koyduğunda, derin bir nefesle sakin olmaya çalıştım. Ama içimde ne yangınlar yanıyor bir ben bir Allah biliyordu. İç içe geçen ellerimize kısa bir bakış atıp, önüme döndüm. Dakikalar sonra yeşilliğin bol olduğu bir alana yakın olan park yerine arabayı park ettiğinde, bir sürü arabanın da bizim gibi park halinde olduğunu gördüm. Ellerimiz birbirinden uzaklaştığında, emniyet kemerini çıkarıp araçtan inmiştim. Ağaçlık alanı geçtiğimizde gördüğüm görüntü ona dönmeme sebep oldu.

 

Nehrin etrafına dönmüş masalar nehre o kadar yakındı ki ayağıma bu yakınlıkla yemek yerken suya sokabilirdim. Bana ayakkabı değil de sandalet giy demesinin sebebi buydu demek ki.

 

"Senin mekân tercihlerini sevdiğimi söylemiş miydim?" Masalara doğru yaklaştığımızda birkaç elaman bizi karşılamış, oturacak bir yer tavsiye etmişlerdi.

 

"Bana kalırsa seninle olduğum her mekân bana uyar."

 

Nehre yakın masaya yerleştiğimizde, karşılıklı oturmuştuk. Nehrin akan suyun sesine eşlik onu yardımıyla siparişleri vermiş ve beklemeye başlamıştık. Arkama doğru iyice yaslanarak etrafa göz atmaya başladığımda buranın gerçekten huzurlu göründüğü kanısına varmıştım. Nehrin üzerinden teknelerle de gezinebiliyordu sanırım.

 

"Bu kadar mekân bilmeni neye borçluyuz."

 

Gözlüklerini çıkarıp telefon ve cüzdanın yanına koydu. Kısıkça boğazını temizlediğinde o da arkasına yaslanmıştı.

 

"Bizim çocuklarla kafa dağıtmayı severiz. O yüzden de mekânların çoğunu biliyoruz."

 

Çocuklar dediği sanırım asker arkadaşlarıydı. O akşam onu gördüğüm arkadaşları mıydı acaba? Bunu bir sorma kararı aldığımda genç kadının getirdiği yemeklerle önümüzdeki masa dolmaya başlamıştı. Kahvaltılık çeşidi fazlaca bulunuyordu. Şimdiden iştahım kabarırken, kıza teşekkür ederek yanımızdan göndermiştik.

 

Önümüzdekilerden sırayla tatmaya başladığımda çoğu zaten yediğim yemeklerden oluşuyordu, fazla yemek seçmeyen birisi olarak da bu konularda sıkıntı çekmiyordum. Çaydan bir yudum aldıktan sonra dudaklarımı araladım.

 

"O gün seninle karşı karşıya geldiğim akşam, yanındakiler asker arkadaşların mıydı?"

 

Patatesi ağzına götürürken, bakışları bana doğru kaydı. "Evet, tayini çıkmıştı. Biz de gitmeden önce toplaşalım dedik."

 

Onunla o mekânda karşılaşmıştık.

 

"Sizin toplaşmanız bizim bir araya gelmemizin sebebi oldu."

 

Kahverengi gözleriyle kesişirken, burnundan derin bir soluğu içine çekti. "Öyle." Bakışlarının etkisine yine hep olduğu gibi kapılırken, yavaş yavaş yemek yemeye devam ediyordum. Tabi onun bu dikkatli bakışları karşısında zorlanıyordum. "Bunun da tesadüfen olduğunu düşünmüyorum. Kadere inanırım. Bu kaderin iki ucu bizi birbirimize çekti."

 

Kadere ben de inanıyordum. Bizi bir araya getiren kader miydi? Kaderin düğümü ikimizi birbirine bağlamışsa, artık bu tesadüf lükten çıkıyordu.

 

"Kader olduğunu aslında zamanla anlayacağız, eğer birbirimize uzaklaştığımızda yine birbirimize çekiliyorsak ruhumuzun bağlanmış demektir."

 

Dediklerim onun gözlerindeki yoğunluğun artmasına sebebiyet verdi. "Ruhumuzun bağlanması..." dedi dudakları aralanırken, mırıldanarak söylese de sözleri duyulacak derecede netti. "Ki çoktan bağlanmış gibi duruyor."

 

Ruhumuzun bağlanması, çok önceden bağlanması.

 

Yemeklerimizi bitirene kadar aramızda derin bir sessizlik hâkim oldu, yemeklerimizin son kırıntılarını yediğimizde hesabı masaya istemiş ve ödemişti. Ben sessizce etrafı gözetlemeye devam ederken o uzaktan bakmakla olmaz der gibi, parmaklarını parmaklarıma geçirdi ve yürümeye başladık. Sözler susmamızın nedeni olsa da yan yan durmamızı da engellemiyordu. Elleri arasında kaybolan parmaklarıma gözlerim kaydığında, gördüğüm görüntü kalbimin ritminde büyük değişimler yaratıyordu. Kalın ve güçlü parmakları arasında olmak garip duyguların içime yerleşmesini sağlıyordu.

 

"Buraya ilk defa geliyorum."

 

Yan yana duran bedenlerimiz ara sıra birbirine değmeye devam ederken omzunun hizasından başına bana doğru çevirdi. "Öyle mi? Aslında etrafa bakan meraklı gözlerinden anlamam gerekirdi."

 

"Gözlüğünü çıkarsana, gözlerini böyleyken göremiyorum."

 

Bir anda ağzımdan çıkan kelimelerle öylece dona kalırken adımlarımız sekteye uğramıştı. O da şaşırmış olmalıydı ki bana bakmaya devam ediyordu. Bazen patavatsız bazen susup kalırdım. Bir ortamın olmadığını bilerek, parmaklarıyla gözlüğü çıkarmasını izledim. Esmer tenine çarpan ışıkla ne güzel göründüğünün farkında mıydı bilmiyorum ama ben onu överken içimin gittiğinin farkındaydım.

 

"Şimdi daha rahat bakabilirsin."

 

"Hayır. Senin gözlerine bakarken göğsümde sıkışmasına sebebiyet veren bu hissi bilseydin bana böyle söylemezdin."

 

"Göğsünde sıkışan dediğin o his var ya, beni olduğumdan farklı bir adama çeviriyor. O his insanı delirtecek kadar kuvvetli ki bazen akıldan çıkmadığında delirtiyor da."

 

Yalnız kalınca delirten o his, doğrusu ondan uzakta olduğumda delirten bir his vardı. Ben bunu tam anlamıyla yaşamasam da yaşamış gibi hissediyordu. Delirten his... Onun yanındayken daha da fazlaydı. Güzelliğine deli olmak mıydı bu? Sesine, bakışlarına ya da sözlerine mi?

 

Hepsi.

 

"Asıl olduğun adam nasıl birisi ki?"

 

Bana bir cevap vermesini beklemezken, o düşüncelerimin tam tersini uyguladı. Sağ tarafımda nehir varken üzerinden insanlar teknelerle geçiyor geçtiğinde sesin kulaklarımıza çarpmasına sebebiyet veriyordu.

 

"Dışarıdan sert görünümü var bu adamın, içine girildiğinde nasıl olduğumu öğreniyorsun. Sert mizacım da mesleğimden ötürü."

 

Gülümseyerek ona bakmaya devam ettim. "Evet, o akşam da öyleydin. Bir sürekli beni yanına çağırıyordun. Senin amacın farklı benim amacım farklıymış meğerse. Ben o akşam hangi sebep seni bu kadar içmene yol açtığını düşünürken, bir sevdiğin olabilme ihtimalini de aklımdan geçirdim."

 

"Böyle düşünmen normal ama sana bakan bakışlarımdan bir anlam çıkarmış olman lazım."

 

"Bir anlam çıkardım fakat kendi kafamda kurduğum bir düşünce de olabilirdi. Erkek bir kadına bakarken ardında bir kadın daha olabiliyor, çok duyduk biz bunları."

 

"Öyle çok var andaval."

 

Son söylediği kelimelerle ağzımdan çıkan kahkahaya engel olamadım. Birbirimize bakmaya devam ettik. Kalabalık bir topluluk yanımızdan geçerken, onun bedeni bana doğru yaklaşmış kulağımda nefesini hissedebilmiştim. Eğildiği için yüzümün hizası boynuna yakındı, esmer teni gözlerime çarpmaktan vazgeçmiyordu.

 

"Bu gülüşü görmek için bir ömür feda etmem gerekecek sanrım."

 

"Ömür feda etmene gerek yok. Zaman mekân fark etmeksizin yanında gülümserim. Sonuçta yanında sevenin olduğu vakit insan mutlu olur."

 

Onun söylediklerinin ardından beklemeden kendi kelimelerimi sıralamıştım. Yüzünde bir aydınlık peyda oldu. Aramızda hep, okuduğum bir alıntının ardından duvara dalıp gittiğim o sessizlik hâkim oluyordu. Duvara baksan da o alıntı gözlerinin önünden gitmezdi. Onun sözleri ve bakışları da öyleydi. Göz kapaklarım kapandığında siyah bir kesitin üzerinde onu görüyordum.

 

"Doğru, insanın yanında sevdiği insan olunca ona her yer mutluluk."

 

Ben bu mutluğu üç kişide gördüm. Annem, babam ve kardeşim. Ailemle olduğum her vakit mutlu olmayı bilirdim. Öyle öğrendim, öyle uyguladım. Kavgalar olduğunda bile bir şekilde sıyrılıp mutlu olabilmek için çabalardık. Atışma olduğunda uzaklaşmak değil, yakına gelip yara sarmayı bilirdik biz. Uzaklaşınca daha çok kanardı çünkü. Bir şekilde o yarayı kapatırdık, hep öyle olmuştu. Ta ki kapanmayacak bir yara başıma geldiğinde anladım, her yara kapanır ama onların boşluğu kapanmaz.

 

Ailem öldü benim. Aynı gün bir kardeşim oldu. Defne. Kan bağımız yoktu, belki annemim rahminden çıkmamıştı ama kardeşimdi işte. İllaki aynı anneden olmak zorunda değildik ki. O hastanende bir kardeşten öteydik biz, yakınımdan göremediğimi o gösterdi bana. O destek çıktı, o sardı. O gece hiç bilmediğim bir evde başımı yastığa yaslamak zorunda kaldım. Çünkü artık bir evim yoktu. Ev dediğin dört duvarın bir çatının birleşmesi değil, aileden oluşan bir yuva demekti. Eğer ev bundan ibaret olsaydı, ben yıllardır evime hasret yaşamazdım. Nefes alırken bile aslında ciğerlerim havayla dolmuyor gibiydi. İşte bu duygu ne demek iyi bilirim. Bana daha ağır ne gelebilirdi ki bundan başka. Yokluk çeken bir insana başka hiçbir şey korkutucu gelmez.

 

Ta ki tekrardan birisine yuva derken o yuvanın başına yıkılması dışında.

 

Arkamızda tekneden duyulan sesle daldığımız yerden bakışlarımız ayrıldı. Daldığımız yer gözlerimiz olduğu için uzaklaşmak zor olsa da, bunu yapabilmiştik. Dudaklarımı araladığımda bakışlarımı ondan çekerek geldiğimiz yere bakmaya başladım.

 

"Gidelim mi artık?"

 

"Olur." diyerek kısa bir cevap verdiğinde, yürüdüğümüz yolu yine ellerimiz iç içe bir şekilde tekrardan geçtiğimizde kısa sürede arabaya ulaşmıştık. Koltuğa geçip oturduğumda, arabanın içi bildiğin yanıyordu. Hava sıcaktı bir de gölge bir yer olmadığı için araba sıcağın altına kalmıştı. Doğal olarak iyice ısınmıştı.

 

Güneşliği açtıktan sonra, arkama yaslandığımda havanın sıcaklığı insanı bunaltıyordu. Yine camları açtığımızda, saçlarım hafif rüzgârdan esiyordu. Bir saat sonra iş mesaim başlayacaktı. Akşama kadar yorucu bir merasim beni bekliyordu.

 

"Okul meselesini düşünmeye devam ediyor musun?"

 

Hı?

 

Okul. Onunla bir araya geldiğimiz son akşamdan beridir bunu aklımdan çıkaramamıştım. Onun sözleri aniden basan bir yağmur gibi zihnime damlalarını dökmüştü. Okul için geç miydi? Ama daha sonrada yaşı bayağı geçmiş insanların üniversite okuduğu aklıma geldiğinde, soruma kenet vurmuştum.

 

"Ben nasıl olacağını bilemiyorum. Seninle konuşmamdan sonra daha da aklıma yerleşmeye başladı. Lisedeyken hayallerim vardı ama üniversite sınavına girmek nasip olmadı."

 

Kısa süreli bana doğru dönüp, tekrar yola döndüğünde, Üniversite sınavına niye girip girmediğimi soracağını düşünürken bazı şeyleri tahmin ediyormuş gibi bu konu hakkında susmuştu.

 

"Neydi hayalin?"

 

Aniden hiç düşünmeden cevap verdim. Zaten bu sırada da ona doğru dönmüştüm.

 

"Polislik düşünüyordum."

 

Aniden gülmeye başladı. Neden güldüğünü anlamadığım için anlamsız bakışları ona attım.

 

"Vallahi mı?" dedi.

 

"Evet, niye öyle tepki verdin ki?" diye sordum. Ses tonum naifti.

 

"Tam adamına söyledin güzelim." dediğinde sesi keyifli geliyordu. Gülümsemesi hala dudaklarında asılı duruyordu.

"O ne demek?"

 

"Tam destek arkandayım demek. Yeter ki sen ben istiyorum de."

 

Yeter ki sen ben istiyorum de.

 

"Hazırlanmana yardım ederim. Polislik PMYO ve POMEM ve şeklinde ikiye ayrılıyor. Sen lise mezunu olduğun için PMYO kısmında olacaksın. Burada eğitim dört dönem halinde toplam iki yıl. Eğitim-öğretimin başlangıcında öğrencilere başkanlıkça belirlenecek süreyle intibak eğitimi yaptırılır. Zorlanacağın kısım Fiziki Yeterlilik Sınavı. Senin kabiliyetine ve fiziki yanına bakacaklar. Dersleri halledersin, uygulamayı da yaptığında bu iş tamam."

 

Huh.

 

Bana upuzun bir açıklama yapmasını beklemiyordum. Bu işleri bildiğini gayet iyi anlamıştım. Aralıksız konuşmasından sonra derin bir nefesi içime çektim. Her kelimesini dikkatle dinlemiştim. Cümlesini noktaladığında içime yerleşen cesaret duygusu ümidimi tekrardan yerine getirmişti. Düşünmeye devam ederken, sessizliğimden ötürü tekrardan konuşmak içi dudakları aralandı.

 

"Sana güveniyorum."

 

Güveniyordu. Ben de hissediyordum.

 

"Birisinin bana güvenmesi benim için önemli, o zaman hırslı oluyorum. Eğer o üniversite sınavına girseydim iyi şeyler yapabilirdim ama olmadı. Ama bak yıllar sonra o sınav günleri çektiğim karmaşık duygulara geri döndüm. Şimdiden heyecanlandım." Gülümseyerek ona bakmaya devam ettim. Koltukta bedenimi onu görecek şekilde kaydırmıştım. Sağ eli dizlerinin üzerinde duruyordu, sol elimi dizlerindeki eline uzattım. Parmakları parmaklarımın içine geçtiğinde bana döndü.

 

"Şu yüzünde gördüğüm çocuksu heyecanla, seni kendime çekip sarılma isteğimi öyle yükseltiyor ki ben bununla baş edemiyorum."

 

Benimle bir şeyleri paylaşmaktan rahatsız değildi. Hiç çekinmeden kelimeleri dilinden dökebiliyordu. Onun kadar olamasam da ben de yapmaya çalışıyordum. Onun yanında rahat olmaya çalışıyordum. Ona istediğim gibi cevap vermek istiyordum. Sonra pişman olmak istemiyordum, keşke söyleseydim diye.

 

Utansam da söyleyecektim.

 

Neyi mi?

 

Bunu işte.

 

"O zaman sarıl." dedim, gözlerine bakmak tam bu anda zorlaştı. Yine de çekmedim, onun kahve gözlerine bakmaya devam ettim. Beni her defasında kuyu misali içine çeken gözleri.

 

Sözlerim onu şaşırtmış olacak ki, bedenin kasıldığını hissettim. Bana bakan bakışları yola döndüğünde arabanın yavaşladığını hissettim. Ben ona bakmaya devam ederken o arabayı durdurdu ve derin bir nefesi içine çekti. Aniden bakışlarının odağı beni buldu. Eli beni saran emniyet kemerinin yuvasına giderek, kemerinin halatı bedenimden sıyrılıp geriye doğru gitmesini sağladı. Şaşkınca ne yaptığına bakıyordum. Daha fazla böyle kalmam dayanamıyormuş gibi ellenin konumu belimi buldu ve acıtmayacak bir baskıyla beni kendine çekti. Bacaklarıma çarpan sert cisimlerle bu durum umurumda bile olmazken beni kucağına oturttu.

 

Beni kucağına oturttu.

 

Sırtım rahatsız edici direksiyonun derisine değiyordu. Ona bakmam izin vermeden beni kendi göğsüne doğru çekti. Yüzümün odağı boynu oldu. İnsanın kokusu burada daha fazla mı olurdu? Çünkü tam bu noktada onun kokusu burnumun direğini sızlatıyordu. Mayışası geliyordu insanın. Kollarında olduğum gibi, rahat hissediyordum.

 

Şuanda da kollarındaydım. İri cüssesi yine beni sarıp sarmalamıştı. Sözlerimden sonra arabayı kenara çekerek bana sarılmasını beklemiyordum. Nasıl beklerdim ki? Hem boş vereyim, bu anın tadını çıkarayım.

 

"Kokun," dedi aniden devamı gelmeyecek bir cümle gibi söylese de öyle olmadı. Dudaklarının hareketini boynumda hissediyordum. "Kokunun kısa bir zaman diliminde beni bu kadar etkisi altına alması hiç iyi etkilemiyor bilesin."

 

Dudak kıvrımlarımın yükseldiği nokta boynuna değdi. "En azından karşılıklı."

 

"Öyle mi?" dediğinde sesi boğukça çıkıyordu.

 

"Öyle." dedim hiç uzatmadan. Başını boynumdan çıkardığında, yüzü yüzüme çok yakın duruyordu. Nefeslerimiz birbirine çaparken, başını tekrardan boynuma soktu ve başını hareket ettirmeye başladı. Burnu tenime sürtünüyordu.

 

"Huylanıyorum bilesin." dediğimde kahkaha atıyordum.

 

"Esme." diyerek son harfi uzattığında ikimiz de delicesine gülmeye başladık.

 

Tam bu halde konuştuğumuz konuya bakar mısınız?

 

Kahkahamız yavaşça durulurken, nefes alış verişlerimiz de düzene girmişti. Ayaklarım böyle kaldığı için kasılmaya başladığında pek de umurumda değildi. Belimdeki elleri olduğu yerden silikleştiğinde, parmağını dudağımın çukurunda hissettim. "Tenin." dedi ansızın. Nefesi dudaklarıma çarpıyordu. Bakışları ise dudaklarımdaydı. "Ellerimi ayırmak istemeyeceğim bir yumuşaklığa sahip."

 

Eli yanağımı okşamaya devam ederken, aramızda rahatsız edici bir telefon sesi duyuldu. Bu onun telefonuydu. Aracın içindeki bölmeye kolu uzandığında, diğer kolu belime yerleşmişti. Sağ kulağına telefonu dayadığında, o sert sesi kulaklarımı doldurdu. Az önce sessiz bir tınıyla söylediği sözler aklıma geldi.

 

"Söyle kardeşim."

 

Bir süre karşı tarafı dinleyip, dudaklarını araladı. "Tamam, ben alırım." Dediğinde telefonu kapatarak geri yerine koydu. Bedenimi dikleştirdiğimde, geri yerime geçek için hareket ediyordum ki parmakları belimi hafif baskıyla tuttu ve beni yan koltuğa oturttu.

 

Gülümsememi tutmayarak konuştum. "Âlem adamsın, ben geçerdim."

 

Bana karizmatik bir bakış attı. "Ama ben oturtmak istedim."

 

İkimiz de sustuğumuzda, duran arabayı harekete geçirmiş iş yerime doğru yol almıştık. Gidişte daha hızlı gitmiştik. Tabi arabayı durdurmak bizi yavaşlatmış, geliş yolunu uzatmıştık. Az bir vakit kala arabayı mekânın önünde durdurduğunda, derin bir nefes alarak emniyet kemerimi çıkardım. Bakışlarımı ona çevirdiğimde bana bakan bakışlarıyla karşılaştım.

 

"Dün ve bugün için teşekkür ederim. Çok güzeldi."

 

"Rica ederim, araya açmayalım."

 

Arayı açmak mümkün müydü?

 

Yüzümü yüzüne yaklaştırarak, yanağına ufak bir buse kondurduğumda "Olur." diye mırıldandım. Bakışlarındaki yumuşama dikkatimi çektiğinde, dudaklarında ise ona uyumlu gülümseme vardı. "Dikkatli git." dediğimde, geri çekildim ve kapıyı açtım.

 

"Sen de dikkatli ol, aklım sende."

 

Aklım sende kalmasın değil, aklım sende.

 

Kapıyı kapatarak arabadan uzaklaştım. Mekâna girdiğimde arabanın uzaklaştığını belli eden sesi duydum. Giyinme odasına giderek, önlüğümü üzerime geçirdim. Mekân çok kalabalık olmadığı için içim rahat etti. Benim geldiğimi görmüş olmalı ki, Buse yanıma doğru yaklaştı.

 

"Hoş geldin, sabah gelmedin. Kötü bir şey yok ya."

 

Başımı olumuz anlamda salladım. "Yok, yok, erkek arkadaşımla vakit geçirdik."

 

Erkek arkadaşım. Evet, hiç düşünmeden dile getirmiştim. Hem artık saklayacak bir şey yoktu. Birbirimize karşı hislerimizi söyleyerek en önemli kısmı atlatmıştık. Mühim olan buydu. Buse sözlerimden sonra kaşlarını havaya kaldırmış, gözlerini kocaman açmış bana bakmaya başlamıştı.

 

"Hadi be, o konuştuğumuz adam mı yoksa?"

 

Atalay.

 

Daha soyadını bilmiyorum. Sevgilimin soyadını bilmiyordum.

 

"Evet, o."

 

"E o zaman bana da hayırlı olsun demek düşer, umarım mutlu olursunuz."

"Teşekkür ederim, umarım."

 

Bundan sonra işe koyulmuştuk zaten. Sabah sabah çok fazla kişi olmuyordu, akşama doğru müşteri sayısı artmaya başlıyordu. Buseye kaç kişi olduğumu sorduğumda daha yirmi yaptık demişti. Yine iyiydi. Akşama kadar çok fazla yorulmamıştık. Yemek için molaya çıktığımızda, aç olan karnımızı doyurmaya başladık.

 

Akşam Defneye olan biteni anlatmam gerekiyordu, bu yüzden yemek yemeye devam ederken bir yandan da telefondan mesaj yazmaya başladım.

 

Gönderilen - Defne

 

Akşam buluşalım mı? Sana anlatacaklarım var.

 

Mesajıma cevap vermezken, akşam işinin olduğu aklıma geldi. Bu yüzden telefonu kapatıp, yemeğimi yemeye devam ettim. Sessizce yemeğimizi bitirmiş, işe geri koyulmuştuk. Zamanın nasıl geçtiğini alamazken, saat epey ilerlemişti. Mekândaki kişi sayısı azalmaya başlamış, bu yüzden bir sigara molasına çıkmıştım. Çalışanlardan iki - üç kişi benim gibi sigara içiyordu. Sigara modasını çok fazla kızmıyorlardı, öyle olduğu için de sıkıntı etmiyordum. Defneden haber var mı diye telefonuma göz attığımda mesaj geldiğini gördüm. On dakika önce gelen mesaja cevap vermek için parmaklarımı kımıldattım.

 

Gönderen - Defne

 

Olur bebeğim. Ama ben o saatte acıkırım, yemek yemeğe vaktim olmadı. Yemek yeriz değil mi?

 

Gönderilen - Defne

 

Ben yemek alır gelirim de nerede buluşacağız? Sahile mi ineriz?

 

Gönderen - Defne

 

Ay vallahi iyi olur, denize karşı yemek yiyip dertleşmek. Yoruldum da, iyi gelir.

 

Gönderilen - Defne

 

Tamamdır. Birazdan mesai bitmek üzere, haberleşiriz.

 

Gönderen - Defne

 

Tamam.

 

Telefonu kapatmadan arama kısmına gittiğimde, bizim lahmacuncunun numarasını bulduktan sonra kulağıma dayadım. 20 dakika sonra kişi başı üç lahmacunu alacağımı söyledikten sonra telefonu kapatmıştım.

 

Giden müşterilerden sonra etrafı silip süpürmüş, mekânı kilitleyerek mekândan ayrılmıştık. Bir taksiye atladıktan sonra lahmacunları alacağı dükkâna gelmemle taksinin parasını ödedim ve mekâna girdim. Siparişin beş dakikaya hazır olacağını duyduğumda Defneyi aradım, o da zaten bana uyarak bu tarafa doğru geleceğini söyledi. Bu yüzden de arkama rahat bir şekilde yaslanarak siparişi bekledim.

 

Hazır olan lahmacun poşetini elime aldığımda parasını ödeyip çıkmıştım. Yolun karşısında bekleyen bedenini gördüğümde, arabalara dikkat ederek yanına ulaştım.

 

"N'aber güzelim." dediğimde gülümsedi.

 

"Aynı kız şarkı markı yapıp geldik işte, senin durumlar nasıl?"

 

Poşeti göstererek, "Şunları yiyecek bir yer bulalım anlatacağım."

 

Beni onaylaması yürümeye başladığımızda, denizin dalgası kulaklarıma ulaşıyordu. Hava sabah kadar olmasa da yine ılıktı. Oturacak beton bir yer bulduğumuzda, karşılıklı bağdaş kurarak oturduk.

 

"Burnuma lahmacun kokusu doluşuyor, canım da çektiydi."

 

"Bu aralar ben de istiyordum, bu güne kısmetmiş."

 

Poşeti ayırarak ortamıza serdiğimde salatayı falan üzerine koymuştuk. Zaten salatalar plastik kapların içerisinde olduğu için limonu da içine koyuvermişlerdi. Lahmacunun içine limonu sıktıktan sonra malzemeyi de içine doldurup sardım. Yanına da iki ayran almıştık. Büyük ayran kalmadığı için böyle almam zorunda kalmıştım. Ayran yemekten önce bittiği için iki ayran almak mantıklıydı. Bir anda bitiveriyordu.

 

"Ee anlat bakalım. Kaç gündür konuşamadık."

 

Ayran boğazımdan kayıp gittikten sonra, dudaklarımı araladım. "Baştan başlıyorum. Beni aradığın zaman yarın konuşalım dedim ya Atalay yanımdaydı. O gece görevden geldi, saat epey geçtiğinde kapım çaldı ben de beklemiyordum. Ben ona mesaj atmıştım göreve gittiğinde merak ettim yazmıştım. Kapıyı açtığımda bana, merak etmişsin ben de ilk sana geldim dedi. Özlemim karışan bu sözleriyle birbirimize sarıldık. Karnını falan doyurdum, zaten kapı çaldığında kendime yemek hazırlayacaktım tam denk geldi iyi oldu. Sonraki gün spordan sonra beni almaya gelecekti. Çıkışta da spor hocam onu beklerken yanıma geldi istersen bırakabilirim falan dedi. Ben de gerek yok birisini bekliyorum dediğimde yetmedi emin misin diye sordu ben de tam evet diyeceğim vakitte Atalay geldi. Atalay yanımıza kadar geldiğinde Çağan sevgilin mi diye sordu, Atalay da bir anda evet deyiverdi."

 

Derin bir soluğu içime çektiğimde devam ettim. "Zaten bu konutu da tartıştık. Daha bana bile bunu söylememişken tanımadığı bir adama kıskançlığı yüzünden sevgili olduğumuzu söylemişti. Spor koçum falan dediğimde ise demesin mi ben sana öğretirdim diye. Neyse ki konuyu tatlıya bağladık bence. Yemeğe gittik beraber, karşılıklı rakı içtik. Sonra bana karşı hislerini açıkladı."

 

"Nasıl açıkladı?" diyerek heyecanla atıldığında gülümsedim.

 

"Seviyorum. Ben bu leyl kadına deli gibi aşığım dedi."

 

"Hadi be!"

 

Tepkisine gülmeye başladığımda, konuşmasına devam etti.

 

"Yemin billah 36 yıllık birikimimle bu adam tamamdır diyorum. Bana aksini söyletemezsiniz." Ses tonunu değiştirerek, taklit yaptığını anladığımda başım geriye doğru gitmiş kahkaha atmaya başlamıştım. Uzun uzun konuştuğumuz için yiyemedim lahmacunu hızla dişlerimin arasına aldım. Yemek yememize izin vermiş sessiz kalmıştık. Yemeğim bittiğinde ellerimizi sildik ve poşete boş olan şeyleri doldurup ağzını bağladık. Sonra atarız diyerek arkama poşeti koydum.

 

Aklıma gelen şeyle duruldum. Dudaklarımı ıslattığımda sıkıntılı bir nefes dudaklarımın arasından çıktı. "Onu asker olduğu için sevmememden korkmuş. Bunu duyduğumda o kadar üzüldüm ki, böyle bir şey aklıma dahi gelmemişti oysaki."

 

"Ya, kıyamam. Böyle bir adam sevilmez mi ya."

 

"Dimi dimi."

 

Tam dudaklarını aralayacağı vakitte, aramızda telefonumun zil sesi duyuldu. Avuçlarımı arasındaki telefonumun ekranında yazan yazıyla baktığımda onun aradığını gördüm.

 

"Kulaklarını çınlattık herhalde." diyerek kıkırdadı. "Aç hadi bekletme sevdiceğini." dediğinde ayağa kalktım.

 

"Deli." diye mırıldanarak yanından uzaklaştığımda birkaç metre ötede aramayı yanıtlayarak telefonu kulağıma dayadım.

 

"Yavrum, ne yapıyorsun?" Etkileyici bir şekilde yavrum demesi beni pekiyi etkilemiyordu. Birkaç saniye etkisinde çıkmakta zorlansam da kendime hemen gelerek onu yanıtladım.

 

"Defneyle birlikte sahilde oturduk, dertleşiyoruz."

 

"Hımm, acıktıysanız falan bir şeyler alıp gelebilirim."

 

"Ha, yok. Teşekkür ederim düşündüğün için. Ben bir şeyler almıştım. Yedik biz."

 

"Tamam, o zaman. Bir şey olursa beni ara, bir de eve gidince bana mesaj at aklım sende."

 

"Olur, mesaj atarım. Kendine iyi bak."

 

"Sen de, Defneye de selam söyle."

 

"Söylerim."

 

Telefonu kapatarak Defnenin yanına doğru yürümeye başladım. Karşısına geçip oturduğumda, imalı imalı bakışlarına maruz kalırken dudaklarımı araladım.

"Sana selamı var."

 

"Aleykümselam da enişte beyle bir de ben tanışayım bakalım."

 

Enişte bey?

 

"Ne demek bu?"

 

"Söyle sevdiğine ayarlayın bir mekân, konuşalım. Kızımızı kimlere emanet ediyoruz anlayalım."

 

BÖLÜM SONU

 

 

Selaamm

 

Nasılsınız?

 

Bölümler nasıl gidiyor?

 

Ayy, öyle güzel sahneler yazmak istiyorum ki... Şimdiden çok heyecanlıyım.

 

Çiftimizi beğeniyor musunuz?

 

Defne?

 

Buse?

 

seviyor musunuz?

 

Bölümlerden haberdar olmak istiyorsanız bu hesabımı takip etmeyi unutmayın.

 

wattpad hesabım: @rarbezrh

 

Yorum atmayı ve beğenmeyi unutmayın çünkü gerçekten bir kişinin beğenmesi bile beni mutlu ediyor. Hemen gidip bölüm yazasım geliyor. Yemi ilham kaynağım sizler oldunuz, çok fazla kitlem olmasa da...

 

Yazım yanlışı, noktalama yanlışları varsa kusura bakmayın.

 

Sormak istedikleriniz varsa sorabilirsiniz.

 

Sizi çok seviyorum

 

 

Loading...
0%