Yeni Üyelik
6.
Bölüm
@rarbezrh

0537*******: Ben yanlış mı okuyorum acaba mesajları.

 

0537*******: Şimdi dediklerini doğrulayalım.

 

0537*******: Sen benim yanıma mı geleceğim diyorsun.

 

Duman: evet öyle diyorum. İki gün sonraya otobüs bileti aldım.

 

0537*******: He aldın bir de.

 

0537*******: Offf

 

0537*******: Sanki günlerce seni beklememişim gibi iki gün daha nasıl bekleyeceğim düşünüyorum.

 

0537*******: Ben deliririm evde heyecandan.

 

0537*******: Bütün evi pasta ve hamur işiyle kaplayacağım kesin.

 

Duman: neden?

 

0537*******: Stresli olduğum zamanlarda, ellerim işe koyulur stresimi azaltmak için. Bu yüzden yemek yapmaya başvururum.

 

0537*******: Hem sen gelicem diyorsun ama kalacak mısın yoksa gün içerisinde İstanbul'a geri mi döneceksin?

 

Duman: otelde falan kalırım.

 

0537*******: Olmaz. Ben seni otel köşelerinde kalmanı istemem.

 

0537*******: Bana gelebilirsin. Ben bakarım sana.

 

0537*******: Hem ellerimin marifetiyle yaptığım şeyleri sana yedirmem gerek.

 

Duman: asıl böylesi olmaz. Size rahatsızlık vermek istemem.

 

0537*******: Size derken?

 

0537*******: Ben yalnız yaşıyorum. Ve rahatsızlık duysam ilk başta teklif etmezdim.

 

Duman: tamam o zaman iki gün sonra görüşürüz.

 

0537*******: İnşallah.

 

0537*******: Ben seni otogardan almaya gelirim.

 

0537*******: O zaman iki gün sonra otogarda.

 

Duman: iki gün sonra otogarda.

 

2 gün sonra..

 

Otogarda yağmurun gelmediği o kuytu köşedeki duvarın kenarında beklemek yerine, sırılsıklam olmayı göze almış kahverengi bankın üzerine oturmuş, sırtımı yaslamıştım.

 

Zamanın, bizi bir araya getireceğini düşlemiş ama böyle bir şeyin olmayacağını da bilerekten düşlemiştim.

 

Şimdi ise onunla mesajlaşmaya başladığında, beni engelleyeceğini ya da pek de mesajlarımı umursamayacağını düşünmüştüm. Ama tam tersi, öyle olmamıştı. Buraya benim olduğum şehre benim yanıma geliyordu.

 

Bu aniden hızla gelişen bu durumdan korkmalı mıydım?

 

İçimden korkmalısın fısıltıları susmak bilmiyor ve ben bu fısıltıları tanıyorum.

 

'iki gün sonra otogarda.' Cümlesinden sonra konuşmamıştık. Mesaj atmamışım. Çünkü kendimi iki gün sonrayı düşünerek avutmuştum.

 

Birazdan onun bindigi otobüs burada olacaktı. Kalbimin ritminin hızına şimdiden yetişemiyorum. Gerizekalı, sikik sikik heyecanlanma.

 

Otogara giriş yapan otobüsle, yönümü oraya doğru döndürdüm. Hala bankta oturmaya devam ediyordum. Otobüsün kapıları iki yandan açıldığında, insanlar inmeye başladı.

 

Sekiz kişinin ardından, arka kapıdan inen bedenle bakışlarım ondan ayrılmadı. Siyah bir deri ceketin altına siyah kot pantolon giymişti. Omzunun bir kısmına yasladığı çantasını, parmaklarıyla biraz daha sağlamlaştırdığında. Bakışları yavaşça yerden uzaklaştı ve etrafı incelemeye başladı.

 

Beni aradığını anladım.

 

Bir yerden tanıdık geldi bu arayış. Ben de seni böyle Muğla sokaklarında aramıştım. Bilmediğim o sokakalar şimdi benim derdimi attığım o sokaklara dönüştü.

 

Yavaşça bedenimi baktan kaldırdığımda, kıyafetlerimdeki ıslaklığı daha da net hissettim.

 

Ona doğdu adımlamaya başladığımda, otobüsün yanındaki bazı insanlar birbine sarılıyordu.

 

Aramızda kısa bir mesafe kala beni fark etti. Gözleri yüzüne gelen yağmur damlalarından dolayı kısılmıştı.

 

Birkaç santim kısa olduğum bedenime başını hafifçe eğerek bakmaya devam etti. Dudaklarını sanki Yağmur damlaları ıslatmıyormuş gibi dilini dudaklarının üzerinde gezdirdi.

 

"Siyah kelebek dövmesi olan Ahu," dedi deri ceketin ellerini sokarak. "Karşımdasın artık."

 

Hadi ya? Karşında mıyım?

 

"Yanımda olman tercihim." Dedim.

 

"Kolay olmayacak."

 

"Kolay olsa seni beklemezdim. Zoru sevmeye başladım. Kolay olanı herkes elde eder."

 

"Neden bekledin ki? Canın acıdı."

 

"Canım hep acır. Bir şeyleri beklediğim için."

 

"Aptalım." Dedi.

 

"Evet, aptalsın." Diye mırıldandım. Kirpiklerimi kırpıştırdım. "Zaten, birisine değer verildiği zaman o kişi sana değer vereceğine ona kötülük yapmış birine bile gidip değer verir sana vermez. İşte bu yüzden aptalsın."

 

"Neyse," Dedim bakışlarımı bedenine dikerek. "İyice sırılsıklam oldun. Gidelim artık."

 

"İyice sırılsıklam olan sensin, hasta olacaksın."

 

"Olsun, başa gelen çekilir."

 

Arkamı ona doğru dönüp yürümeye başladığımda, bedeni hemen yanımda bitmişti.

 

"Ne kadar uzaklıkta?" Diye sordu. Bana doğru döndüğünü hissettim. Ama yine de ona doğru dönmedim..

 

"Yakın evim otogara."

 

Eve gelene kadar konuşmadık. O evime gelene kadar etrafı incelemeye devam etti. Apartmana giriş yaptığımzda asansöre bitmiştik. Çünkü 6 katlı bir binanın en üst katında oturuyordum.

 

Kapının yuvasına anahtarı yerleştirip çevirdiğimde, kapıyı hafifçe araladım.

 

"Hasiktir."

 

Oğlum Black kapının ağzında bizi karşılamıştı. Anahtarı elime aldığımda ayakkabılarımı çıkarıp kapının ağzındaki dolaba yerleştirdim. Arkamı ona doğru döndüğümde hala aynı şekilde Black'e baktığını gördüm.

 

"Evinde Doberman mı besliyorsun."

 

"Sadece beslemiyorum. Onunla yaşıyorum."

 

"Çok fazla ses yapmıyor mu?"

 

"Ön yargılı olmamak gerek. Ses çıkarması gereken kişiye sesini çıkarır. Yanımda gayet uslu ve bana yardımcı olan bir hayvan."

 

"Tanışalım o zaman."

 

"Eve girecek misin artık. Ayakkabılarını çıkar benim koyduğum dolaba koy ve kapıyı kapat gel. Sana kıyafet ayarlayacağım. Büyük ihtimalle çantanın içinde ıslanmışlardır."

 

Kendi odama girdiğimde, Black peşimden geldi. Babamın kıyafetlerinden bir şeyler ayarladığımda yatağımın üzerine bıraktım. Babam uzun boylu birisiydi. O yüzden kıyafetlerin Duman'a tam olacağını düşünüyordum.

 

Kapının kapanma sesini duyduğumda, eve girdiğini anladım.

 

"Ahu, umarım bana çiçekli böcekli donlarını ayarlamıyorsundur." Diye bağırdı.

 

"Salak çocuk." Diye mırıldana mırıldana kendime eşofman ve sweet çıkarıp banyoya girdim ve üzerimi değiştirip çıktım. Islak kıyafetlerimi makinenin içine attım ama çalıştırmadım. Onun da ıslak kıyafetleri çıktığında aynı anda yıkardım.

 

Evin girişinde öylece durduğunu gördüm. Salak diyorum anlamıyorsunuz.

 

"Odama git kıyafetleri yatağın üzerine bıraktım. Eğer istersen odamda banyo var duş alabilirsin. Orada ihtiyacını karşılayabilecek her şey var."

 

"Hangisi senin odan? Ayrıca gerek yok duşa."

 

"Sen bilirsin. Merdivenlerden yukarı çıktığında karşındaki kapısı açık olan oda."

 

O dediğim gibi üst kata çıkarken. Mutfağa girdim. İlk çayı koydum ve fırındaki tepsileri çıkardıktan sonra fırını çalıştırdım. Patateslerin dışını soyduktan sonra elma dilimi şeklinde keserek baharatladım ve yağlı kağıdın üzerine koyduktan sonra fırına verdim.

 

Fırında patatesin yanına bir de sucuklu omlet için yumurtaları çırpmaya başladığımda, Dumanın bedenini tam ensemden saçlarıma uzanan sıcak nefesiyle anladım.

 

"Neler yapıyorsun bakalım."

 

İşime zor da olsa devam etmeye çalıştım. Ta ki başını omzumun yanında ileriye doğru uzattı.

 

Çocuğum böyle şeyler yapma.

 

"İkimize kahvaltı. Üzerini değiştirdin herhalde."

 

"Hımm, değiştirdim çamaşır makinesine attım sana sormadım ama."

 

"Zaten ben de öyle yapacaktım.'

 

"Sorun yok o zaman."

 

"Yok."

 

Yavaşça bedenini benden uzaklaştırarak "Ben ne yapayım?" Diye sordu.

 

"Omelti yapabilirsin, eğer biliyorsan."

 

"Biliyorum."

 

"Tamamdır. Sen omlete devam et, ben de çamaşırlarla ilgileneyim.

 

"Hıhım, sen işine bak."

 

Çantasını kapının ağından aldım ve odama çıktım. Tahmin ettiğim gibi ıslanmış kıyafetleri çamaşır askılığını açtıktan sonra serdim. Kıyafetlerimizin içinde olduğu çamaşır makinesini çalıştırdım.

 

Tekrar mutfağa indiğimde, sofrayı kurduğunu gördüm.

 

Aferin, gözüme girdin.

 

"Omlette hazır."

 

İki tane pasta tabağını tezgaha koyduğumda omleti kestikten sonra tabaklara koydu. Çayın altını kapatarak bardaklara doldurdum.

 

Bar sandalyesine benzeyen mutfak masamın sandalyelerine kurulmuştuk.

 

"Anlat bakayım bu fal olayı ne?"

 

He?? 

 

"Anladığını düşünmüştüm."

 

"Kızım, ilk başta o kadar mizah içeren bir giriş yaptın ki, dedim bu benimle maytap geçiyor. Sonra yazdıklarınla anladım maytap geçmediğini. Dedim noluyor bir anda."

 

"Tamam sana garip bir şekilde yazmaya başlamış olabilirim. Ama seninle hiç taşşak geçmedim. O dediklerimin de doğru olduğunu inanıyorum. Batıl inanç de saçmalık de ne dersen de ama inanıyorum."

 

"Nasıl olabilir la böyle bir şey. Hadi çocuğun cinsiyetlerini bir nebze anladım da onları benimle yapacağını nerden biliyorsun."

 

Ne diyo lan bu.

 

"Hissediyorum."

 

"Böyle bir his görmedim." Ağzında omleti çevirmeye başladığında. Bana garip garip bakmaya devam etti.

 

"Ne bakıyorsun öyle." Dedim dayanamayıp.

 

"Şey aklıma geldi." Muzip bir şekilde sırıtıp.

 

Ne muzibi, piç sırıtması desene sen ona.

 

"Ney?"

 

Sırıtması dişleri görününceye kadar arttı.

 

"Ben yapsaydım üçüncü çocukta takılı kalmazdım."

 

Dondum kaldım.

 

 

 

Loading...
0%