Yeni Üyelik
65.
Bölüm

FİNAL

@rarbezrh

Yazar ağzından...

 

1 yıl sonra daha.

 

İlişkilerinin 4. yılıydı. Okudukları bölümden zorlu bir şekilde mezun olmuşlar ve yoğun bir tempodan ayrılmışlardı. Şimdi onları okudukları bölümün mesleğini ellerine alması kalıyordu.

 

Bu dört yıl içerisinde birbirleri hakkında öğrenmedikleri şey kalmamıştı. Yeri geldiğinde Türkiye'ye dönmüşler ve aileleriyle tekrardan görüşmüşlerdi. Daha bir ileri seviyesi aileler tanışmıştı. İpek, ailesiyle birlikte Alperen'in ailesinin olduğu şehre gitmişti. Alperen ne kadar biz onlara gidelim dese de İpeğin ailesi böyle uygun görmüştü. İstanbul Adana arası fazla mesafe olduğu için Alperen'in ailesi evlerinde kalmalarını rica etmişti. İpekler mırın kırın etse de bir gece Adana'da kaldılar.

 

Ailecek Adana'yı gezmişler, merak ettikleri tatları görmüşlerdi. Alperenlerin birkaç mekanı olduğu için onları da görmeyi unutmamışlardı. Alperenle ilk tanıştığında belki beni buraları gezdirir diyen İpeğin sözünü gerçekleştirmişlerdi. İpek, seçtiği adamın çocukluğunun geçtiği yerleri görmüş oturduğu sofralara o da oturmuştu.

 

Şimdi ise yine onları bekleyen uzun bir yolculuk vardı.

 

İpeğin ağzından...

 

İtalya'ya gelmiştik.

 

Bir hafta boyunca bu güzel şehirde olacak olmamız şimdiden beni heyecanlandıran şeylerden birisiydi. Yerleşmemiz için tabi ki de il yapacağımız şey otele yerleşmekti. Otelimizin adı Forestis Dolomitesdi. Otel ormanın içerisindeydi resmen, yani odaların manzaralarından bir sürü ağaç görebiliyordunuz. Sade ve şıktı. Buraya yine kiraladığımız bir araçla gelmiştik. Kolay yolu da bulmuştuk. Araç kiralamak gerçekten işe yarıyordu. 24 saat açık resepsiyon olması da en iyi şeylerden birisiydi.

 

Odaya çıktığımızda bavulları odaya çıkaran beyefendiye teşekkürümüzü ilettikten sonra odada yalnız kaldık. Ay odada karartma perde de vardı. Bu gerçekten her evde olması gereken bir şeydi, hem de benim gibi karanlıkta uyması gereken kişiler için çok yararlı bir şeydi. Şömine de vardı ama biz yaz ayında olduğumuz için bunu kullanmayacaktık. Burası aslında kışın daha güzel oluyordu. Otelin fotoğraflarına bakarken görmüştüm.

 

Forestis Dolomites'in modern ahşap mobilyalarla döşenmiş süitlerinin tümünde konforlu bir salon, LCD uydu TV ve mobilyalı balkon vardır. Her odada yumuşak bornozlar, terlikler ve banyo malzemeleri vardı. Ayrıca spa küveti, bio bitkisel sauna ve buhar odaları da bulunmaktaydı. Otelin bahçesinde de hamaklar ve el yapımı şezlonglarla donatılmıştı.

 

2 yüzme havuzu, bar ve ücretsiz Wi-Fi internet bağlantısı bulunuyordu.

 

Tamam yeterince oteli övmüştüm. Ama ne yapayım çok güzeldi.

 

Tamamen camdan oluşan balkona doğru adımlarımı sürükledim. Manzaraya doğru yüzümü dönerek durmaya başladığımda vakit kaybetmeden onun bedenini arkamda hissettim. Ellerini karnıma sarmış ve beni kendine doğru yaslamıştı.

 

"Yorgun musun?"

 

"Çok fazla değil. Çıkıp dolaşalım istiyorum."

 

"Hımm." diyerek başını omzumun çukuruna yasladı. Saçlarımda nefesini hissedebiliyordum. "Demek yorgun değilsin."

 

Değilim de sen niye şimdi böyle konuşuyordun?

 

"Evet." diyerek sessizce onu onayladım.

 

"O zaman gezelim sevgilim, akşam nasıl olsa otelde olmayacağız."

 

Şaşkınlıkla ona dönmek isterken, arkamdaki bedeni benden uzaklaştı ve bu şekilde onunla göz göze geldim. Gözlerinden geçen hain planlar acaba neyin olanını yapmıştı. Dudaklarında sırıtış, merakımı daha da arttırdı.

 

"O ne demek? Nereye gidiyoruz?"

 

Omuzlarını kaldırıp indirdi. Bu çocukça hareketi benim de gülmeme sebep oldu. Bu hareket bana ne söylemem tarzıydı.

 

"Sevgilim neden söylemiyorsun?"

 

Aslında sürprizini söylemesini istemiyordum. Çünkü bana böyle sürprizler yapması hoşuma gidiyordu. Benimki şey meselesiydi, istemem yan cebime koy.

 

"Merak iyidir, sen biraz daha merak et bakalım."

 

Seve seve.

 

Balkondan çıktıktan sonra bavula doğru ilerledim. Daha eşyaları yerleştirmemiştik. Bu yüzden ilk önce eşyaları dolaba yerleştirmeye başladım.

 

"Gezerken ne giyeyim?"

 

Elindeki şortu katlayarak rafa koyduktan sonra bakışlarını bana çevirdi. "Asarken elinde mavi kot bir tulum gördüm onu giyebilirsin." dediği şeyi elime aldığımda vakit kaybetmeden üzerimdekileri çıkarmış ve üzerime tulumu geçirmiştim. Artık onun yanında üzerimi çıkarmaya alışmıştım. Büyük bir gelişim yahu.

 

Alperen de bana uyumlu mavi bir şort ve üzerine de bej renginde bir tişört giymişti. Çantamı alarak otelden ayrılmıştık. Otele yakın çok fazla müze ve tarihi yerler olduğu için oraları gezmiştik. En önemlisi de gelmesek olmaz dediğimiz Pisa kulesinin önündeydik. Selfie çubuğunu ikimizi kadraja alacak şekilde tutarak Alperen'e baktım.

 

"Çekiyoruuum."

 

Kulenin de arkamızda görünmesi ile art arda bir sürü fotoğraf çektim. Bir yerleri gezmek hep hoşuma giden bir şeydi. Ailemden bu duruma alışmıştım. Şimdi ise erkek arkadaşımla ülkeleri geziyor olmak hayalimin de ötesindeydi.

 

Sevgilim bana hayallerin ötesini yaşatıyordu.

 

Onun yanında en huzurlu ve mutlu anlarımı geçiriyordum. Ben ölmeden önce istediğim şeylerin çoğunu yapmayı başarmıştım. Yanımdaki adamın da bunda katkısı çok büyüktü. Geceleri onunla uyumak, sabah kalktığında yine onu yanında görmek ve bütün gününü onula geçirmek...

 

Pisa kulesinden sonra kayıklara binmek için, Canal Grande'ye gelmiştik. Mavi renkteki kayığa ayağımı bastıktan sonra çıkıntıya oturdum. Alperen de ardımdan bindiğinde kayığı ilerletmeye başladı. Hem etrafa bakıyordum hem de onu çekiyordum. Her kolu ileri geri hareket edişinde şişen kasları tabi ki de gözümden kaçmamıştı.

 

Ben bu adamın her şeyine düşüyordum.

 

"Bebeğim az baktın."

 

Tabi fare görmüş kedi gibi bakarsam fark ederdi. Hep ona yakalanıyordum zaten. Bu durumdan rahatsız değildim. Sevgilim değil miydi canım bakardım.

 

"Biraz daha bakayım o zaman."

 

Sırıttı. Heh şuan daha da yakışıklıydı.

 

Başıma iş açacaktı.

 

"Yaklaş."

 

Hı?

 

Telefonu kenara koyarak dediğini yaptım. Yüzümü ona doğru yaklaştırdığımda kısa süre bana bakan gözleri kapandı ve dudaklarını dudaklarıma esir etti. Dudaklarımız birbiriyle ahenk içinde hareket etmeye devam ederken, bağrış sesleri uzaklaşmamıza sebep oldu.

 

Kalabalık bir gurup bize bakıyordu.

 

Gülerek bize bakan insanların arasından birkaç iltifat duydum. Böyle yakalanmak utanmama sebep olurken, sormazlar mıydı bana öperken utanmadın da şimdi mi utanıyorsun diye. Neyse ki rahatsız olan yok gibi duruyordu.

 

"Nazar değecek."

 

Evet, Alperen'in dediği şey buydu.

 

İçine annem mi kaçmıştı acaba?

 

"Aynen tek takılmamız gerek nokta buydu."

 

Sözlerime sadece güldü ve kayığı tekrardan harekete geçirdi. Biraz da burada zaman harcadıktan sonra şimdiki rotamız Trevi Çeşmesiydi.

 

Yani aşk çeşmesi.

 

Buraya para atmak gibi bir inanış vardı. Buraya gelmeden önce araştırdıklarıma göre, çeşmeye para atmak iki sebeple yapılırmış. İlk inanış Roma'ya ölmeden önce tekrar gelmek, ikincisi ise gerçek aşkı bulmaktır. Para, sağ elle sol omuz üzerinden ve çeşmeye sırtımız dönük şekilde yapılıyormuş.

 

"Aynı anda sevgilim."

 

1,2,3.

 

Parayı arkaya doğru attıktan sonra bakışlarımı suya çevirdim. Parayı attıktan sonra hemen gitmemek gerekmiş, o yüzden taşların üzerine oturduk. Biraz buranın tadını çıkardıktan sonra birisinden fotoğrafımızı çekmesi için rica ettik. Buradaki insanlar çok tatlıydı, rica ettiğimiz kişi de severek fotoğrafımızı çekmişti.

 

Arabaya bindiğimizde Alperen otelin konumunu girmemi istemişti. Vakit kaybetmeden istediğini yaptım ve yavaş giden bir yolculuktan sonra otele varmıştık. Hava kararmaya başlamıştı bile. Asansörün yardımıyla katımıza çıktık. Birçok yeri gezmemize rağmen yorgun hissetmiyordum. Aslında çoktan yorulmam gerekirdi. Kapıyı açarak içeri girdiğimizde lavaboya geçeceğim vakitte yatağın üzerinde gördüğüm büyük kutu adımlarımın duraksamasına sebep oldu. Kutuya doğru ilerlerken aynı zamanda dudaklarım aralanmıştı.

 

"Bu kutu ne sevgilim?"

 

"Aç bak yavrum."

 

Pembe şık olan kutunun kurdelesini çözmeye başladığımda kalbim deli gibi atmaya başlamıştı. Bir saniye durur musun burada bir şey yapmaya çalışıyordum. Kurdeleyi açmam bittiğinde kutunun kapağını araladım. İlk olarak gördüğüm şey kahverengi bir kumaştı. Ağzım açık ellerimin arasına aldığımda onun sesini duydum.

 

"Aşağıda seni bekliyorum."

 

Ona bakmak isterken çoktan kapının kapanma sesini işittim. Bir şeyler dönüyordu ama bunu düşünmek yerine tekrardan önümdeki kutuya döndüm ve elbiseyi kutudan çıkararak tamamen görmem için tuttum. Kahverengi renkte Vintage elbiseydi. Derin bir yırtmacı ve göğüs dekoltesi bulunuyordu. Kutunun içi bununla da sınırlı değildi. Takı, ayakkabı ve iç çamaşırı bile almıştı.

 

Son dediğim ne alakaydı bilmiyorum ama rengini de beyaz almıştı.

 

Ağzımın açık kalmasından çenem ağrıyacaktı.

 

Beni aşağıda beklediğini söylemesi zihnimde belirdiğinde durmak yerine harekete geçtim ve karatma perdeleri örttüm. Bütün kıyafetlerimi tamamen çıkardıktan sonra iç çamaşırı olarak sadece dantelli beyaz külotu giydim ve elbiseyi üzerime geçirdim. Bu elbiseye sutyen giyilmezdi. O da bunu biliyormuşçasına almamıştı.

 

Kolyeyi boynuma geçirmemin ardından hemen makyaja giriştim. Sonra da saçlarımı dalgalandırdıktan sonra hazır durumdaydım. Bu kadar hazırlık nereydi hiçbir şey aklıma gelmiyordu. Kendimi ana bırakmış ve ne olacağını bekliyordum. Topuklularımla odadan ayrıldığımda asansöre bindim, ve bunları yaparken de derin nefesler alıp veriyordum.

 

Kapılar iki yana açıldığında ileride onun bedenini gördüm.

 

Eksik söyledim.

 

İleride siyah takım elbise giymiş onun bedenini gördüm.

 

Bir an bocalayacağım ve yere düşeceğim sandım ama öyle olmadı. Gözlerimi gözlerinden ayırmadan dibine kadar geldim. Titrek bir nefes verdiğimde, gözlerindeki yoğunluk kızarmama sebep oldu. Karşısında kendimi zor tutuyordum çünkü fazla farklı bakıyordu.

 

"Ağlayacağım güzelliğine."

 

Sözleri kulaklarımda deli gibi çınlamaya başladı. Eridim desem hafif mi kalırdı? Çünkü tam da şuan ayaklarımızın altına yığılmak üzereydim.

 

Kalbim güm güm atıyor sevgilim, duyuyor musun?

 

"Ben ağlayalı çok oldu."

 

Titrek bir gülümseme onun utandığını gösteriyordu. Hiç düşünmeden söylediğim cümleler onu utandırmıştı. Çok fazla utanan birisi gibi durmasa da onu utandırdığım anlar oluyordu. Ve bu benim çok fazla hoşuma gidiyordu.

 

"Geç kalmayalım sevgilim."

 

Kolunu uzatarak boşluğu doldurmamı istedi ve onun centilmen hareketleriyle arabaya bindim. Gideceğimiz yer boyunca sesimi çıkarmadım. Sessiz bir yolculuk çıkarmıştık. Zaten gözlerimiz yeterince konuşuyordu. Araba yavaşlayarak durduğunda, bakışlarım etrafa kaydı. Yatların ve teknelerin olduğu burası çok fazla kalabalık değildi. Arabadan inerek, yatlara doğru ilerlemeye başladığımızda elimden tutmuştu.

 

Attığım her adımda kalbime bir sızı giriyordu.

 

Büyük beyaz renkteki yatın önünde geldiğimizde, uzaktan diğer yatlardan farklı görünüyordu çünkü. Bir sürü ışıklandırmama ve güller vardı. Mumlara dalıp giden bakışlarımla dudaklarım kendiliğinden kıvrılmaya başlamıştı.

 

"Sevgilim sen ne yaptın böyle? Beni şimdi ağlatacaksın a-" Ona doğru dönmemle yerde diz çöken bedeniyle karşı karşıya geldim. Parmaklarım dudaklarıma doğru gittiğinde şaşkınlık nidası dudaklarımdan çıktı.

 

"Daha bir şey yapmadım ki sevgilim." Gülümseyerek sözlerine devam etti. "Bu parlıyor mu yavrum?"

 

Sözleri beni geçmişe götürdüğünde o günü hatırladım ve gülmeye başladım. Ama onun dudakları aralandığında gülmem kesildi.

 

"Şimdi senin cevabın bizi bir araya getiren kaderin ipini çözülmeyecek derecede sımsıkı bağlayacak. Kalbimin sesini duyuyor musun sevgilim? O aynı ilk günkü gibi atıyor. O zaman neden böyle attığını anlayamazken şimdi neden attığını çok iyi anlıyorum. Meğer kalbime melek gibi bir kadın yerleşmiş de ondanmış bu çarpıntım. O meleğe ömrümü adamak için hep nefes alacağım. Onun bana nefes olduğunu bilerek bütün hayatımı onun kolları arasında geçirmek istiyorum. Güzel bebeğim, benimle evlenir misin?"

 

Zamanın yavaşladığını tam bu anda hissediyordum. Gözlerimden akan yaşlar hızlandığında, ağladığımın bile yeni farkına varmıştım. Kalbim göğüs eşimden fırlayacak gibi atıyordu. Daha fazla onun bakışlarına dayanamazken başımı onaylar anlamda sallamaya başladım. Dudaklarımdan ardı ardına bu sözler çıktı.

 

"Evet evet evet. Seninle evlenirim sevgilim, hem de böyle koşarak evlenirim." dediğimde hem ağlıyor hem de gülüyordum. Benim de feleğim şaşmıştı.

 

Yüzüğü kutudan çıkardıktan sonra uzattığım elimin takılması gereken yerine taktığında, onun kalkmasına izin vermeden elimdekileri attım ve eğilerek ona sarıldım. Gözyaşlarım ensesini ıslatırken onun göz yaşlarını ben de tenimde hissediyordum.

 

Ağlıyordu.

 

"Ben seni hak edecek ne yaptım?" dediğimde içimde sığdıramadığım bir sevgi vardı. Başını boynuma gömerek derin bir nefes aldı. Tam bu noktada kalmak istedim ama gecemiz böyle devam etmeyeceğini belli etti.

 

"Sadece sevdik. Ama şimdi silelim göz yaşlarını gecemiz daha yeni başlıyor." Yüz yüze gelmemizi sağladığında parmaklarıyla göz yaşlarımı sildi. Ben de onunkileri. Ayağa kalktığımızda telefondan yabancı bir şarkı açtı.

 

"Karı koca olarak ilk dansımızı yapalım."

 

Kahkaha atarak "Daha evlenmedik ama sen bilirsin."

 

"Yanlışın var evlendik."

 

"Evet kocam evlendik."

 

Slow şarkıda dans etmeye başladığımızda onun kolları arasında çok mutlu bir kadındım. Dakikalarca dans ettiğimizde, hep göz gözeydik. Dansımız bittiğinde öylece birbirimize bakmaya başladık. Değişen şarkılardan sıradaki şarkı (medyadaki şarkı.) olmasıyla, onun bakışları bedenime kaydı. Baştan aşağıya süzdüğünde bedenimi üşüyormuş gibi titreme aldı. O bunu daha fazla arttırmak istiyor gibi parmaklarını bedenime geçirdi ve beni kucağına aldı. Masanın üzerindeki telefonu aldığında, şarkı da bizimle beni götürdüğü odaya kadar eşlik etti.

 

Odanın kapısını kapattıktan sonra beni yere indirdi. Avuçlarımın arasındaki kıyafeti sıkarken bunu yaptığımın bile farkında değildim. Beni yavaşça öpüp geri çekildiğinde, gözlerinde derin bir istek vardı.

 

(Bundan sonrası yetişkin içerik barındırır. Okumak istemeyen geçebilir. Zaten böyle bitiyor.)

 

"Seni sevmeme izin var mı?" dediğinde kumaşı sıkmaya devam ediyordum. Başımı onaylar anlamda salladığımda, parmakları usulca saçlarımı geriye doğru itti. Gerdanım tamamen göz önüne geldiğinde dudakları oraya değdi. Ellerim bu hareketiyle onun saçlarını buldu. Arkamızda şarkı çalıyor muydu artık anlayamıyordum. Boynuma küçük ama etkili öpücükler kondurmaya başladığında gözlerimle onun hareketini takip ediyordum. Elleri arkamdaki fermuara giderek indirdiğinde usulca kıyafetimi bedenimden sıyırdı.

 

"Kaldır bebeğim ayaklarını." onun dediklerini sessizce yapıyordum. Benim yardımımla elbiseyi ayaklarımdan sıyırdı ve kenarı koydu. Topuklu ayakkabılarımı da çıkardığında karşısında sadece iç çamaşırıyla kaldım. Ellerim istemeden göğsüme gittiğinde onları kapatma isteğiyle baş başa kaldım. Ama o bunu fark etti.

 

"Parmağındaki yüzükle elini böyle tenine değdirirsen ben kendimi tutamam."

 

Dudaklarımı aheste bir tavırda yaladım. Tek dizinin üzerinde duran bedenini yukarı doğru kaldırdığında halsiz bir şekilde ona bakıyordum. Bir o kadar da ayıktım aslında. Adımlarımız senkronize bir şekilde geriye doğru gitmeye başladığında çıplak sırtım ahşaba değdi. Elleri tenim boyunca gezinip tam o noktada durduğunda karnımı içime çektim. Bana bakarak parmağını külotumun içine soktuğunda, o noktada parmaklarını hareket ettirmeye başladı. Ayaklarım benden bağımsız bir şekilde titremeye başladığında kendimi tutamıyordum.

 

İnleyerek başımı geriye attığımda, kafamı duvara vurdum. "Alperen..." Saçlarına sertçe bastırdığım parmaklarım onun canını acıtıyor muydu bilmiyorum ama pek umurumda değildi. Bu halde kıvranan bendim.

 

"Çok güzelsin bebeğim ama kendini sıkıyorsun. Bırak, bırak aksın."

 

Ben akıp gidecektim zaten. Ne akmasından bahsediyordu?

 

Parmaklarının hızı arttığında diğer eli de göğsümü bulmuş ve sıkmaya başlamıştı. Hangi tarafa odaklansam bilememiştim. Arada dudaklarımı kendi dudaklarının arasına alıyordu ve ben kendimi tutmayı bırakmıştım. İnlemelerim çoğaldığında, duvardan çarparak bana gelen ses kızarmama sebep oldu.

 

"Ah."

 

Derin bir hazdan sıyrıldığımda nefes alış verişlerim çok hızlıydı. Gözlerim anlamadığım bir şekilde kapanmış ve vücudumda garip bir rahatlık vardı. Az önce yaptığımız şeyden dolayı mıydı?

 

Dudaklarıma uzun bir buse kondurduktan sonra göz göze geldik ve ikimiz de aynı anda "Seni seviyorum." diye fısıldadık.

 

Artık parmağımda bize ait bir yüzük taşıyordum. Hep parmağımda olmasını istediğim bir dilekle bu gece de onun kolları arasında huzura çekildim.

 

FİNAL

EVETTTT FİNALLL

 

🥺🥺

 

65. bölüme geldik ve buraya kadar eşlik eden herkese çok teşekkür ederim. Yorumlarınızı çok merak ediyorum.

 

Alperen ve İpek benim çocuklarım, size karı koca mutluluklar.

 

Hadi yine iyisinizz.

 

Bölümü nasıl buldunuz?

 

Bana sormak istedikleriniz varsa içinizde sakın tutmayın yazın gitsin.

 

Yorumlar en sevdiğim, onları okumak beni çok mutlu ediyor. Saçma sapan olacağını düşündüğünüz şeyi de yazın yani ne olacak. Burada eğleniyoruz.

 

Sizi seviyorum.

 

Görüşmek üzere, kendinize iyi bakın.

 

💓

 

 

Loading...
0%