Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1- Nefes Bile Alamazken Karşımıza Çıkanlar ☂︎

@redbook

keyifli okumalar

1 kasım 2016

Gözlerimi kapattım, içimde büyüyen uğultuyu susturmaya çalışarak kafamı eğdim. Parmaklarım, balkon korkuluklarında hissizleşmişti. Artık dayanamayıp buz gibi demirleri bırakınca ellerimde bir boşluk, içimde bir soğukluk hissettim. Kendimi yere bırakırken yüzüme vuran rüzgârın tokadı, aniden aklımı başıma getirir gibi oldu. Ayaklarımı göğsüme çekip kollarımla sardım, kulaklarımı kapadım ama evin içinden gelen o boğucu müziğin sesini susturamıyordum.

Sanki içimdeki gürültüyle yarışan bir kaos vardı ve ikisi de her an beni yutmak üzereydi.

"Niye buradaydım? Ne işim vardı burada?"

Yerden destek alıp ayağa kalktım. Balkonun kapısını açtığım anda, yükselen müzik sesi, başımın ağrısına ağrı katıyordu. Balkondan çıkıp, hiç tanımadığım insanların yanlarından zorlukla geçip, aşağı inerken, merdivende oturmuş, kahkaha atan Tanya’yı gördüm.

“Tanya,” dedim. Beni duyması için sesimi yükseltirken, “Ladin.” Bana doğru dönerek neşeli bakışlarıyla, “Gelmezsin sanıyordum,” dedi. Kafamı evet anlamında salladım. “Barlas’ı gördün mü?” dedim. Merdivenin sonuna gelip, etrafıma bakarken, “Gördüm. Mutfaktaydı,”

Tanya’ya teşekkür edip, mutfağın olabileceği yere doğru yürümeye başladım. Tanya, Barlas’ın mutfakta olduğunu söylemişti ama mutfakta, basketbol takımından birkaç çocuk ve kız arkadaşları vardı. Muhtemelen kafaları acayip güzeldi. Mutfaktan bahçeye açılan kapıyı görünce, hızla bahçeye çıktım.

Kapıyı kapatıp, bahçeye doğru ilerlerken, kaşlarımı çatıp, “Seni arıyordum,” diyerek, Barlas’ın olduğu yere gittim. “Buldun beni.”

Bu alaycı cevapları, daha çok sinirlenmeme sebep oluyordu. “Eve gitmek istiyorum." rüzgardan kendimi korumak ister gibi kolarımı bedenime sardım, “Git o zaman,” dedi. Tekrar alayla, “Sen getirdin beni buraya.”

Kimin dahi olduğunu bilmediğim bir evdeki partiye getirmişti beni ve şimdi de git diyordu. Tek kaşımı kaldırıp ona sorgulayıcı bir şekilde baktığımda o da tek kaşını kaldırdı. “Sahi, kimin burası? Okuldaki kimse sorgulamadan gelmiş.”

Barlas, soruma gülerek, “Bir arkadaşımın evi. Merak etme, katliam yapılmayacak,” dedi kapıya doğru ilerlerlerken. “Üst katta ceketim var. Onu alıp çıkalım.”

Kafamı sallayıp, onun peşinden üst kata çıktım. Tahminimce, ceketinin olduğu odaya girdi. Bugün kaba biri olmaya yemin etmiş gibi, ben daha odaya giremeden kapıyı yüzüme kapatıp kilitlemişti. Kapı kulbunu birkaç kez açmak için zorlasam da açılmayınca daha fazla zorlamayıp etrafıma bakındım.

Herkesin keyfi yerinde gibi duruyordu.

Sahi bu kadar insan tek bir mesajla mı gelmişti? Üstelik mesajın kimden geldiğini, bu evin kimin olduğunu dahi bilmiyordu çoğu. Ben de çoğunluktandım; kimin olduğunu bilmediğim bir eve sırf arkadaşım geliyor diye gelmiştim. Barlas her ne kadar buranın sahibini tanıdığını söylese de bana pek de hoş bir parti gibi gelmiyordu.

Kollarımı bağlayıp, ayaklarımdaki incecik, bantlı, siyah topuklu ayakkabılarıma bakarken, benimle aynı kapıyı bekleyen yanımdaki ayakkabıların sahibine bakmak için kafamı kaldırdığımda, kapıyı açmaya çalışan, neredeyse benimle aynı yaşlarda olan onu gördüm.

Benim ona baktığımı görünce, bakıp hafifçe gülümsedi. “Arkadaşım burada da.”

Sesi çok hoştu. Ben de gülümseyip, “Benim de arkadaşım burada. Onu bekliyorum,” dedim. Kendimi açıklamak ister gibi, “Ve kapı kilitli. Boşuna açmaya çalışma.”

Kapı hakkında dediğim dikkatini çekmiş olacak ki, kapı kulpundan elini çekip, o da benim gibi beklemeye başladı.

Böylelikle, koridorun sonundaki beyaz kapının önündeki bekleyen sayısı artmıştı. Ona tekrar baktığımda yüzüne yansıyan kırmızı ışıkla pek de fena bir tip olmadığını düşündüm. Daha önce okulda görmemiştim onu.

Görseydim hatırlardım.

Saniyeler birbirini katlıyordu ama odadan çıkan yoktu. Bir ceketi almak, bu kadar uzun sürmemeliydi.

“Seni daha önce hiç görmedim,” sorusuyla, hiç tanımadığım kişiye döndüm.

“Ben de seni görmedim. Sonuç olarak, burada gördüğün herkes, o aptal parti mesajıyla buraya geldi. Muhtemelen aynı okuldayızdır,” dedim umursamayan bir tavırla.

Benim dediklerimi duyunca dudakları kıvrılmıştı. “Aptal mesaj mı?” dedi. Yüzünde belirgin bir sırıtış vardı. “Alınıyorum ama.”

Afallamış bir şekilde yüzüne baktım. Onun keyfi yerinde gibiydi. “Bir dakika, partinin sahibi sen misin?” dedim şaşkın bir şekilde. o gülümseyerek, “Kasım ben,” dedi ve elini uzattı. Beni gülümsetmişti. Ben de elini sıkarak, “Lad…” Daha adımı söylemeden, aynı anda ateş edilen üç el silah sesi bütün evde yankılandı.

O kadar yakınımızdan gelmişti ki bu ses, müzik sesini bile bastırmıştı. Kulağım, silahın güçlü sesiyle çınlıyordu. Tanışalı saniyeler olan bu yabancıyla birbirimize bakıyorduk. Kasım, kafasını çevirip kapıya bakarken, bu silah sesinin kaynağının bu odadan geldiğine, ikimiz de emindik. Zaman durmuş gibi hissettim.

Upuzun koridorda bir tek biz vardık ve silah sesi, bu koridorun sonundaki kapının ardından gelmişti. Kalbim, sanki göğüs kafesimi delip geçecek gibiydi. Kasım’ın yüzündeki gülümsemenin yerini donuk bakışlar almıştı. Ne olduğunu yeni idrak eder gibi, elini elimden hızla çekip cebinden bir anahtar çıkarıp kapının kilidine sokup çevirdi.

Kapıyı açtığında, Barlas kanlar içinde yerde yatıyordu. Kasım hızla odaya girip yanına çöküp nabzını kontrol etti. “Merak etme, yaşayacak. Sen aşağı in,” dedi. Sesi sakindi, bana göre çok daha sakin duruyordu. telefonunu çıkarıp ambulansı ararken ben, hiçbir şey söylemeden aşağı indim. Merdivenlerin sonunda, basamaklardan birine oturdum, başımı ellerimin arasına aldım. Çevremdeki insanlar telaşla telefonlarına sarılmış, birilerini arıyordu.

Bazıları ağlıyor, bazıları ise şok içinde evden ayrılıyordu. Ambulansın siren sesleri geliyordu. Oturduğum basamaktan kalkıp, etrafıma bakmaya başladım.

Kimse yoktu.

Şu an yanına gidebileceğim kimse yoktu. Buradaki herkesi defalarca görmüş, belki konuşmuştum ama hiçbirini tanımıyordum. Yalnızlığıma o kadar alışmıştım ki, kimsem kalmamıştı ve bu partide tanıdığım tek kişi de vurulmuştu.

Senelerce insanlardan uzak dururken elime ne geçmişti? Şimdi bir benimle olsun istiyordum; kime olduğunu bilmediğim isyanlarım yüzünden yalnız kalmıştım.

Ambulans görevlileri, yanımdan geçip, merdivenden hızla çıktılar. Onları izlerken, içimde hiç hissetmediğim bir boşluk hissettim. Görevliler, sedyeyle inerken, bomboş bakışlarla, sedyede yatan Barlas’a baktım. Tarifi olmayan bir acı, morfin gibi kanıma karışıyordu.

Aynı acıyı taşıyoruz diye yanımda olan tek arkadaşım, benim garip davranışlarıma tek katlanan insan, girdiği odadan sağ çıkamamıştı; oysa hâlâ sesi kulağımda yankılanıyordu.

Ambulans, siren sesiyle uzaklaşırken, dış kapının orada öylece durmuş, giden kişilere bakıyordum. Kapıdan içeri üç polis memuru girip üst kata çıktılar. Birkaç dakika sonra, Kasım’la konuşarak indiler. Polislerden biri bana bakıp, sonra da Kasım’a beni işaret etti.

Kaşlarımı çatıp, cebimden telefonumu çıkardım. Ekrana birkaç saniye baktıktan sonra aramalara girip, uzun zamandır konuşmadığım abimin numarasını bulmak için arama tuşuna basıp ismini yazdım. Çıktı ama polisler çoktan gelmişti.

“Bizimle karakola gelmeniz gerekiyor,” dedi polislerden biri. Kafamı sallayıp, “Tamam,” dedim. Sesimde belirgin bir titreme vardı ve asla gizleyemiyordum. Elimde sıkı sıkı tuttuğum telefonu alıp, kilitli bir poşete koyduktan sonra bizi dışarı yönlendirdiler.

Artık Yekta’yı ancak karakolda arayabilirdim. Kasım’la, polis arabasına binerken ardımızda kalan eve baktım. Bu görkemli, kocaman ev, şimdi cinayet mahalli olmuştu.

Evin soğuk ve ağır bir hava çökmüş girişine bakarken, parti neşesi yerini sessizliğe bırakmıştı. Burası artık yaşamın sönmeye yüz tuttuğu bir sahneydi; o devasa binanın duvarları, karmaşık tavan süslemeleri ve gösterişli lambaları, şimdi kasvetin gölgesinde yalnız bir figür gibi duruyordu. Bu gece, hepimize daha önce hiç hissetmediğimiz bir korku ve dehşet bıraktı.

Evin çevresindeki yüksek pencerelerden içeri sızan Kasım ayının soğuk ışığı, sanki olan biteni izleyen donuk bir tanık gibiydi. Bu gece, insanları eğlenceden koparıp şok eden, içimizi ürperten bir suçun gerçekleştiği o geceydi. Ve tam da o uğursuz gecede, bir yanlışlık yapılmış gibiydi. Kurbanın aslında hedef olmadığına dair içimde güçlü bir his vardı; dehşet verici plan sanki başka birini işaret ediyordu.

İçimdeki his yalan söylüyor olsun, Ladin… çünkü eğer yalan değilse bu gece ne ilk olacak ne de son...

 

 

 

゚ ⋆ ゚ ☂︎ ⋆ ゚

 

Loading...
0%