Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7-🕯 Beklenmedik İnsanlar 🕯

@redbook

İyi okumlarr♥️

Gözlerimi bir an olsun kapamazsam, sırtımı hep duvara yaslarsam kötü adamlar bana yaklaşamaz sanıyordum ama o sırtımı dayadığım duvar bir sanrıdan ibaretti. Gözümü kapamam sanmıştım ama gözlerimi kapanıp kendimi birinin kollarına bırakmaya da hazırdım. O kötü adam ise benim gözümü kapayıp kendimi bıraktığım adam olmuştu. Güvenmem sanmıştım ama ona bu kadar güvenmek isteyeceğimden habersizdim.

Yemekhanede oturmuş yemeğimi didikliyordum. Pelda bana göz ucuyla bakıp "Mandalinayı yiyecek misin?" diye sorunca kafamı hayır anlamında salladım. Aybars'la nişanlı olduğumun dedikodusunu bütün hastane duymuştu. Bazen hakkımda konuşurlarken duyuyordum ama sağır kalıyordum duyduklarıma.

"Ne yapıyorsunuz kızlar?" Yakut yanımıza oturdu. "Talia yemeğini didikliyor, ben de onun mandalinasını yiyorum."

"Çok zıtsınız, nasıl arkadaş oldunuz şaşırıyorum." Onlar muhabbete dalarken ben cebimdeki telefona baktım. Aybars tam iki haftadır yoktu, garip olansa Sergen de yoktu. Bana mesaj atar ya da arar diye her gün telefonumu kontrol ediyordum. İki hafta içinde beni bir kere aramış ve iyi olup olmadığımı soran bir mesaj atmıştı. Nerede ne halt yediği hakkında bir gram fikrim yoktu.

Yemeği yemek istemediğim için stajyer odasına gidip uzun masadaki sandalyeden birini çekip oturdum. Telefonumu tekrar çıkarıp beni haftalardır aramayan Aybars'ın numarasını rehberde bulup aradım.

Telefon bir iki çalışta açıldı. "Bir şey mi oldu?"

"Merak etme, daha ölmedim." Aybars'ın sesi uykulu geliyordu, öğlen olmuştu ve uyuyor muydu? "Sen uyuyor muydun?"

"Neden aramıştın, Talia?"

"Bir şey için aramadım, merak ettim sadece. Günlerdir ortada yoksun."

"Merak etme, döneceğim." Kafamı sallamıştım ama o bunu görmemişti tabi. Odanın kapısı açılınca, "Kapatmam lazım," dedim. "Talia," dedi kapatma tuşundaki parmaklarımı geri çektim. "Aybars?" "Kendine iyi bak. Geldiğimde seni tek parça bulmak istiyorum." Kıkırdama sesim gitmiş miydi acaba bu dediği biraz komik gelmişti çünkü. "Kâküllerim uzamadan gelirsin diye umuyorum. Tekrar kesmemiz gerekecek yoksa." Yüzünü görmesem de hayal edebiliyordum. "Görüşürüz o zaman," dedim ve yanıt beklemeden kapattım telefonu.

Cebime koyarken odaya gelene baktım. Savaş Hoca'ydı. Ayaklarını masaya uzatmış beni dinliyordu. "Uzmanlıkta ne istiyorsun?" Hiç düşünmemiştim. Zamanım hiç olmamıştı bunu düşünmek için. Ama geçen gün Pelda'nın dediklerini hatırlayınca, "Cerrah," dedim. "Sen cerrah olmazsın," dedi buz gibi bir sesle. Cevap verememiştim. Neden böyle bir şey demişti ki birden? "Aybars'la olduğun sürece sen tıp fakültesini bile bitiremezsin, Talia."

"Neden?" diye sordum. Neden ben cerrah olamıyor, okulumu bitiremiyordum? Bu adamın amacı neydi bunları derken? "Aybars'ın yaralarını sarmaktan kendi yaralarını unutursun. Hayallerini, yapmak istediklerini, hedeflerini unutursun." Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Onunla neden nişanlandın? Para için olduğunu hiç sanmıyorum, ülkenin en büyük ilaç firmasının başında abin var."

"Ona aşık mı oldun?"

Ona âşık olmazdım. Belki farklı bir şekilde tanışsaydık, belki her karşıma çıktığında dilim tutmasaydı ve onunla tanışsaydım, ona aşık olabilirdim. Ama böyle bir adama aşık olursam, kendi yok oluş fermanımı imzalardım.

Diyecek bir şey bulamadım. Konuşamıyordum çünkü haklıydı. Biri haklı olduğunda ben hep susardım. "Aşık olacağınız kişiyi seçemezsiniz," dedim, sesim çatallaşmıştı. "Ama yolun daha başındayken dönebilirsin. Onunla çıktığın yolun sonu ya uçuruma çıkar ya da çıkmaz sokağa."

"Aybars kötü biri değil." Aybars'ı savunmam daha ironikti. Ama Savaş Hoca'nın bütün gün stajyerlerle dalga geçtikten sonra bana bunları söylemesinin altyapısında ne vardı merak ediyordum doğrusu. "Aybars kötü bir adam demedim sana."

"Ben sana Aybars gibi adamların elini tutup bir yola çıkarsan, o yolun sonu aydınlığa çıkmaz dedim." Aydınlığı isteyen kim? Ben o karanlıkla zamanla arkadaş olmuştum. "Siz hiç merak etmeyin. Aybars'ın nasıl biri olduğunu, neler karıştırdığını biliyorum ve bile bile bunları kabul ediyorum." Kapıya doğru gidip durdum. "Ayrıca cerrah olmak isteyen ben değil, Pelda’yı. Benim bir hayalim yok. Ben genelde sabaha sağ çıkmayı hayal ediyorum." Kapıyı çekip çıktım.

Kolumdaki saate baktım, öğle molası biteli iki dakika oluyordu ve bugün ameliyata katılıp izleyecektik. Geç kalmamak için hızla koridorda koşmaya başladım.

Çıkış saatimi doldurup Pelda ve Ahu'nun yanına gidip Pelda'nın koluna girdim. "Benimle gelsene bugün."

"O nişanlını hiç çekemeyeceğim."

"O hâlâ dönmedi, kız kıza takılırız. Ahu da gelir." Pelda gülümseyip, "İyi tamam, geçen bir film var, onu izleriz. Yarın cumartesi ne de olsa," Ahu'ya bakıp koluna dokundu. "Geliyorsun, değil mi?"

"Bilemedim şimdi, ayıp olmaz değil mi?"

"Ne ayıbı olacak ya, dansöz çağırmayacağım eve," dedim, gelmesi için. Hep beraber gülüp hastanenin çıkışında arabada oturmuş, benim çıkmamı bekleyen Doğan'ın yanına ön koltuğa oturdum.

Kızlar da arka koltuğa oturmuştu. "Misafirimiz var bugün, Doğan." Doğan beni kale bile almamış, arabayı çalıştırmıştı. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi bana döndü. "Yenge, Aybars abim eve birini gönderdi, temizlesin diye. Bana da söyle dedi, unutmuşum." Seslice nefes alıp verdim. "Doğan, yenge yok, yenge." İki haftadır her gün en az iki kere bunu dememe rağmen hâlâ yenge diyordu. Belki de ismimi unuttuğu için diyor diye düşünmeye başlamıştım.

Kapıya geldiğimizde Doğan'ın bana büyük ısrarlar sonucu söylediği şifreyi girip kapıyı açtım. Kıyafet verip üstlerimizi değiştirdikten sonra Pelda artık yabancı gibi hissetmediğinden olsa gerek koltuklara yan gelip yatmış, televizyonda dediği filmi arıyordu. Ahu da ben atıştırmalık hazırlarken yanımda duruyordu. "İki haftadır nerede biliyor musun?" dedi Pelda, televizyonun klavyesinde bir şeyler yazıyordu. "Hayır, iş içindir muhtemelen, sorma gereği duymadım hiç." Ahu kaşlarını kaldırıp, "Ben olsam sürekli arardım kesin."

"Ahu, Tali’deki genişlik Konya Ovası'nda yok, kapacaklar adamı görecek."

"Ne alaka şimdi?" dedim elimdeki atıştırmalıkları orta sehpaya koyarken. "Çok alaka hayatım." Ahu da benim arkamdan gelip oturmuştu. "Bu devirde böylesinin yakasını bırakmazlar."

"Sen onun iplerini sıkı tut diyoruz balım."

İkisinin de aşk hayatları berbat olsa da bana akıl vermekten hiç geri durmuyorlardı. Ahu'nun erkek arkadaşının mimar olduğunu ve Ahu'nun da okul bitene kadar evlenmeyi düşünmediğini biliyordum. Pelda ise uzun zamandır bekardı. Daha doğrusu aldatıldığından beri.

Filmi açmıştık ama koşmaktan filmi izleyememiştik bile. Saat 01.23'ü gösterirken, ben Ahu’ya kalması için bir odayı gösterdim. Pelda da benim yanıma gelmişti.

“Bu köpek hep böyle peşinde mi geziyor?” diye sordu.

Kafamdan geceliği geçirip yatağa yattım. “Evet, neden?”

“Öylesine sordum. Gerçi kimin köpeği, ne bekliyorsam?”

“Öyle deme, onun sayesinde uyku ilacı almıyorum iki haftadır. Ayrıca çok tatlı, baksana şuna.”

Pelda, Asiye'ye bakıp yüzünü buruşturdu. “Ne demezsin, baya tatlı.” Yastığına gömülüp uyuyunca, ben de uyumak için onun ters tarafına döndüm.

Uykuya dalmak üzereyken dış kapının açılma sesini duyunca uykum dağıldı. Aybars gelmiş olabilir miydi? Örgü hırkamı üzerime geçirip hızla koridora çıktım ama gelen Aybars değil Tolga'ydı. Üstelik haftalardır kilitli olan çalışma odasının kapısını zorluyordu.

“Talia,” dedi beni fark edip arkasını dönünce. “Tolga, ne işin var burada? Aybars mı gönderdi?” kaşlarını kaldırım “Aybars’la konuşmak için geldim. Burada değil mi?”

“Hayır, Aybars iki haftadır yok.” Ayaklarım salona doğru gitti, kendime bir bardak su aldım. Tolga da arkamdan geldirmişti.

“Nerede olduğunu biliyor musun peki?”

Kafamı salladım. “Hayır, bilmiyorum. Senin haberin yok muydu?” Sandalyelerden birine oturdu. “Sen ne biliyorsan ben de onu biliyorum Talia. Herif bir şey anlatmıyor.”

Karşısına oturdum. “Ne için gelmiştin?” Baş parmağını dişlerinin arasına almış, sıkıyordu. “Aron’la ilgili ama önemli değil, boş ver.”

“Sergen de yok ortada.”

“Aybars olmadığı zaman işlerle Sergen ilgileniyor. Holdingden kafasını çıkaramamıştır o daha.”

Sessizlik aramızda top gibi sekiyordu “Sizin nişanlı olmanız hâlâ garip geliyor,” diyerek yalandan güldü. “Neden?” dedim.

“Bilmem, Aybars’ın yıllar önce karşısına bir kız çıkmış, sonra tekrar çıkmış. Anlarsın ya, böyle tesadüfler çok olmaz hayatta. Ne yapar ne eder, o kızı bulur, onunla evlenir diyordum. Gerçi bunları sana anlatmak ne kadar doğru, orasını da bilemiyorum. Bunun için kavga çıkaracak bir tipe benzemiyorsun ama bunları sana dediğimi Aybars duyarsa kafamı kırar. Kimseye söyleme, diye anlattığı şeyi tutup gelip tam adamına anlattım.”

Gerçekleri duymak bazen can yakıyordu. Kalbimde bir sızıntı vardı ve acilen kapatılması gerekiyordu. O kız bendim. Karşısına defalarca çıkmıştım, o da benim karşıma çıkmıştı. Ama bunu düşünmem bile hataydı. Sabah Savaş Hoca doğru söylüyordu. Onun yaralarını sarmaya çalışırken kendi yaralarımı unutacaktım. O yaralar mikrop kapıp canımı yakana kadar fark etmeyecektim de.

“Aramış mı o kızı hiç? Belki arsaydı bulurdu.”

“O, ona ait olanın dönüp dolaşıp ona geleceğini düşünen bi adam. O kız bir daha karşısına çıkmadıysa Aybars hafızasından silmiştir çoktan.”

Soru sordukça batıyordum. Tekrar tekrar karşısına çıkmış ve şu an onun evinde kalıyordum. Tolga’nın dediklerini sindirememiştim. Ben onu çok farklı hayal ederken, onun beni fark dahi etmediğini düşünüyordum bazen.

Ama bir farkımız yokmuş.

O da beni hatırlıyormuş ki, Tolga’ya anlatmış. Ben onu kimseye anlatamamıştım. Her zaman benim cümlelerimin onu anlatmaya yetmeyeceğini düşünüp durmuştum. Kimse onu görmesin, duymasın istemiştim. Benim olsun istemiştim ama olmazdı, olmamalıydı. Bunu kendime hatırlatmaktan kafayı yemek üzereydim.

“Daldın gittin,” Tolga’nın sesi kafamdaki zehirli düşüncelerden kurtulmamı sağlamıştı.

“Uykum var o yüzden,” dedim, sandalyeden kalkarken.

Kafamı yastığa koydum ama bir türlü farklı bir şey düşünemiyordum. Farklı şeyler düşünmek için bugün vizitlerde not aldıklarımı düşünmeye başladım.

Sabah kahvaltı yaptıktan sonra Ahu’yla Pelda gitmişti. Ben yine koca evde tek başıma kalmıştım ve sıkılıyordum. Birkaç gün önce evi tutmuştum ama boş eve gidip karton kutulara yatmayı planlamadığım için gitmemiştim. Eşya almak için şu an vaktim vardı. Doğruca odaya gidip üstümü değiştirdim. Trençkotu da üstüme giyip, dış kapıda bekleyen Doğa’nın yanına gidip, “Hadi eşya almaya gidiyoruz,” dedim. Hiçbir şey demeyip başıyla onayladı beni.

 

 

𓇢𓆸🂱𓃠

 

Telefonumun çalma sesini duyduğum an, koşarak koltuktaki telefonumu aldım. Arayanın Pelda olduğunu görünce canım sıkılmıştı. Saat gecenin üçüydü beni neden arıyordu? O bu saatte kesin uyuyor olurdu. Telefonu açıp kulağıma götürdüm.

“Alo?” Arkadan gürültülü bir müzik sesi geliyordu.

“Tali!” diye bağırmıştı ve neredeyse kulağımı sağır edecekti.

“Neredesin sen?”

“Gel beni al, çok sıkıldım burada.” Elimi kafama götürdüm. “Konum at ve beni bekle.”

Gecenin bu saatinde bir mekândan onu toplayışımın, ilk ki değildi bu. Üstüme düzgün bir şeyler geçirip hızla kapıya çıktım. Doğan her zaman kapıda olmasına rağmen yoktu. “Tam zamanında ortadan kayboldun, Doğan,” dedim kendi kendime konuşarak. Kata sadece iki daire vardı; biri Aybars’ın, diğeriyse Sergen’in. Aybars bunu gitmeden önce bunu söylemişti. Hiç düşünmeden kapısını çaldım. Ses gelmeyince zili patlatmak ister gibi aralıksız basmaya başladım. Birden kapı açıldı.

“Biraz bekleyemiyor musun?”

“Hadi gel, gidiyoruz,” dedim. Asansöre ilerlerken, “Nereye?” diye sordu. Kapıyı kapatmış, bana yetişmişti. “Nereye gidiyoruz bu saatte?”

“Sergen, eğlenceli bir yerlere gideceğiz ama eğlenmeye değil.”

“Bu kılıkta gece kulübüne mi gidiyoruz?” Üstümdekilere baktım, haklı olabilirdi. Geceliğimi çıkarıp eşofman giymiştim çünkü.

“Of Sergen, Doğan yoktu, ben de seni aldım yanıma. Pelda’nın kafası bir milyon, onu toplamaya gidiyoruz.”

“Ben de gerçekten eğlenmeye gidiyoruz sanmıştım.”

“Sen, uygun olmaz diye benim evime girmiyordun birkaç hafta önce.”

Arabaya binip Pelda’ya zar zor attırdığım konuma doğru giderken, Sergen’e döndüm. Onu da günlerdir görmüyordum. “Aybars ne zaman gelecek?”

“Bilmem, sana söylemedi mi?”

“Hayır.”

“Sen alış bence bu gidişlere.” Kaşımı kaldırdım. “Neden?”

“Neden nişanlandınız, hiçbir fikrim yok ama senin ona, onun sana âşık olduğunu sanmıyorum Talia. Ayrıca sana sormam gereken bir şey var.”

“Sor.”

“Sizi o gün Haldun’un araştırma merkezinde gördüm. Aybars’ı görünce onu tanıyor gibi konuştun ama ben seni onun yanında hiç görmedim. Ne tesadüftür ki o da seni tanıyor gibiydi.” Camdan şehrin boş sokaklarına bakıyordum. “Aybars’a sor bunu, ben bu konu hakkında konuşmama taraftarıyım.” Kafasını salladı.

“Öyle olsun.”

Mekâna yaklaştığımızda önünde yoğun bir kalabalık vardı. İnip kalabalığın içinden geçip içeri girdik. Led ışıkları gözümü almıştı. Sergen kulağıma yaklaşıp, “Nerede o?” diye sordu. Eşofmanımın cebini gösterdim. “Cebimde Sergen, ne bileyim ben? Arayıp bulacağız.” Kendi sesimi duyamadığım için bağırıyordum.

“Yanımdan ayrılma, sonra bir de seni bulmak için uğraşmayayım.” Mekânın içinde o önde, ben arkasında yürürken içimden Pelda’ya küfür etmemek için zor tutuyordum kendimi.

Pelda bar kısmında oturuyordu. Yanına gittiğimizde bizi fark edip ayağa kalktı. Parıltılı elbisesi ve kızıl saçlarıyla, rimeli aksa bile mükemmel gözüküyordu. Omzumu tutup yanağıma kocaman bir öpücük bıraktı.

“Tek başıma sıkılmıştım, ben de. Ne içiyoruz?”

“Pelda, bir şey içmiyoruz, eve gidiyoruz.” Pelda dudaklarını büzdü. “Ama neden? Ben daha tam sarhoş bile olamadım.”

“Olmaz Pelda, hadi al çantanı, gidelim.” Sergen, bar tezgahındaki çantayı alıp üç iki yüzlük bıraktı. Ben Pelda’yı çıkışa kadar sürüklemiştim resmen. Sonunda çıktığımızda arka koltuğa oturduk. Pelda topuklularını çıkarırken Sergen de arabaya binmişti.

“Yarın pazartesi Pelda, ne diye içtin?”

“Gencay, beni boynuzladığı kıza evlenme teklifi etmiş.” Yine başlıyorduk. “Gencay’ı sevmiyordun bile,” dedim kızarcasına. “Herkes evleniyor, aşık falan oluyor. Ben senin gibi okula erken de başlamadım, üstelik bir sene de sınıfta kaldım. Yaşlanıyorum, Talia.” Hayatın sancılı düşünceler verdiği tek kişi ben değildim. Pelda da bu sancılı düşüncelerden ve dönemden geçiyordu anlaşılan.

“Ben şu kedilerle yaşayan kadınlardan olacağım herhalde.”

“Öyle olmanın nesi var?”

“Nesi yok ki?” diye bağırdı Pelda. “Pelda, ben kedileriyle yaşayan o kadın olmayı yeğliyorum.”

“Tabii senin için söylemesi kolay. Aybars kuyruk gibi arkandan adam gezdiriyor, seni bırakacağını hiç sanmıyorum.” Peşimde adam gezdirmesinin sebebi, herkesin öldü sandığı babamın beni deney faresine çevirmemesi içindi. Ama bunu Pelda’ya diyemezdim.

“Bende aşık-”

“Aa başlatma aşkına, herkesin dilinde bir aşk.” Ani çıkışımla Sergen dikiz aynasından bize bakmıştı.

“Niye kızıyorsun ya?” diye çıkıştı Pelda. “Aman be, sen ne anlarsın zaten aşktan? İlk sevgili olduğun adamla nişanlandın, ben de oturmuş sana aşkı anlatıyorum, suç bende.”

“Sus Pelda.” Pelda kafasını bacaklarıma koyunca, ben de elimi saçlarında gezdirdim.

Araba otoparka girip durduğunda, arabadan inip Pelda’yı dürttüm.

“Kalk hadi, bir de burada uğraşmayayım seninle.”

“Siz gidin, burada uyuyacağım.” Sergen yanıma gelip seslice nefes verip, arabada uyuyan Pelda’yı kucağına alıp kapıyı kapatıp. Asansöre ilerlemeye başladı. Asansör alt katta olduğundan hemen binmiştik.

“Gencay pisliği beni hiç kucağına almıyordu,” dedi, gözleri hala kapalıyken. Sonra gözlerini açıp Sergen’e baktı. “Sergen, sen de hiç fena değilsin aslında, bir düşünebilirim.” Gözlerimi devirdim.“Hiçbir şey düşünmüyorsun, uzak dur Sergen’den, duydun mu beni?” Gözlerini tekrar kapayıp kafasını Sergen’in omzuna yasladı. “Talia’yla Aybars ayrıldığı an kapına geliyorum Sergen, ama onlar birlikteyken biraz zor.”

Asansörün kapısı açılınca, ben onlardan önce gidip kapıyı açtım. Sergen, Pelda’yı farklı bir odaya doğru götürünce, “Oraya götürme,” diye seslendim arkasından.

“Nereye?” Kaldığım odayı işaret ettim.

“Orada Aybars’la sen kalmıyor musunuz?” Ne dediğini anlamasam da Pelda’yı bir an önce yatırsın diye, “Aybars yok,” dedim. O, Pelda’yı yatağa yatırıp odadan çıktığında, ben de peşinden gittim. Kapıyı açıp çıkmak üzereyken, “Teşekkürler,” dedim.

“Lafı olmaz, iyi geceler,” deyip kendi dairesine geçti.

 

 

𓇢𓆸🂱𓃠

 

Sabah hazırlanıp hızla hastaneye geçmiştik. Erken olduğundan, daha mesaim başlamamıştı. Pelda kendine kahve alırken, bana da sordu ama istemediğimi söyleyip dışarı çıktım.

Hastane bahçesinin ücra köşelerine doğru giderken, bir el kıyafetimden çekerek beni duvara yasladığında ne olduğunu dahi anlamamıştım. Omuzlarıma baskı yaparak beni duvara bastırıyordu. Bu oydu; sarı saçları, kapkara gözleri vardı.

Tam karşımda duruyordu.

selamm. Bölümleri biraz daha kısa tutmaya çalışıyorum, bu bölüm diğer bölümlere kıyasla çok daha kısa oldu.

firlerinizi ve düşüncelerinizi belirtmeyi unutmayın♥️♥️♥️

Loading...
0%