Yeni Üyelik
2.
Bölüm

BİRİNCİ BÖLÜM

@ribcagrave

 

~Evas~

 

 

iyi okumalar...

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

İnstagram: ribcagrave

 

 

 

🕯️

 

 

 

Tove lo, Thousand Miles

 

Day6, I Need Somebody

 

 

 

🕯️

 

 

 

 

Ulya Jane Mendere, 13 Ekim 2023:

Ulya Jane Mendere. Genelde ölen babama benzetirlerdi beni. Annemin koreli genlerinden aldığım çekik gözlerim dışında, eskiden esmer olan tenim, kalın dudaklarım, minik okka burnum gür siyah saçlarım ile babamın kız haliyim bu genel anlamda hoşuma giderdi ama; küçüklükten beri gördüğüm zorbalıktan dolayı onun kiler gibi kocaman gözlerim olsun isterdim, babamın ölümünden sonra birinci derece yakınım öldüğü için son sınıfta abim okulumu dondurmuştu. Bir yıl aradan sonra lise hayatımın son yılına başlayalı bir ayı geçmişti ilk gün hiç başlamamış olmasını dilemiştim.

Burkay Ege Dalkıran.

Lise birde hayatıma tamamıyla girdiğini sandığım ilk aşkım. Babamın iş ortağı ve en yakın arkadaşı olan Riccardo bora dalkıran'ın oğlu, bir yıl on ay öncesine kadar yanımda olan ilk aşkım. Onun hayatıma girmesi ile kendi beyazlığıma doğrulttuğum ucu zehir dolu okları siyahlığıma doğrultmayı öğrenmiş ve artık her gece ağlayarak banyoda esmer tenimi çitilemeyi, yansımamda ki çekik gözlerime lanetler okumayı kesmiştim.

Son dersinde bittiğini bildiren zil çaldığında ana dönmüş toparladığım çantamın fermuarını çekerken Arin'e dönmüş. “Ben antrenmana geçiyorum sen?” yandan asmalı büyük çantamı boynumdan geçirip yay çantamı da omzuma atıp mavinin en güzel, en naif tonu olan gözlerine bakıp. “Şeftalimm neyin var? Bir şey sordum ama duymadın bile” tek tük insanların kaldığı koridorun ortasında acele ile karşıma geçip kollarımdan tutarak beni de durdurmuş.

“Sence ben çekici değil miyim? Yani illaki bir albenim vardır dimi? Veya iyi bir sevgili adayı değil miyim? Benden anne olmaz mı? Iyi bir anne olamaz mıyım ben Janee?” Kollarımı sarsıp yakınırken kıkırtımı tutamamıştım ellerinden tutup. “Aşkım salak mısın ne alaka?” uflayıp saçlarını karıştırarak, “Bak kulaklarını dört aç dinle,” onaylar anlamda başımı sallamış söyleyeceklerine dikkat kesilmiştim. “Sorun tabii ki Alaz Bozukkaya piçi,” Dedi. Her zaman ki gibi.

Alaz Bozkaya. Esmer, uzun boylu kehribar gözlü. Burkayın en yakın arkadaşlarından biri ve Arinin iki yıllık aşkı. Arin benim amcamın kızı ve babam öldükten sonra bizim okula geçmişti ben kendimi yalnız hisset miyim diye, benden bir yaş küçük olmasına rağmen okulu dondurduğum bir yıllık süre içerisinde ablammış gibi benimle ilgilenmişti. Arin ailesi ile İstanbul da yaşıyordu annemin ricası üstüne hiç tereddüt etmeden Evas'a yanıma geldi, Evas'a geldiğinden beri yaklaşık iki yıldır hiç İstanbul'a gitmedi. Yaz tatillerinde bile yanımdaydı.

“Ne yaptı yine esmer bomban.” Arin biraz utanç duygusu eksik bir insan ve utanmadan Alaz'a esmer bomba diye sesleniyor. Ağlak bir sesle “Beni hep görmezden geliyor ben görmezden gelinecek birimiyim janee.” Gülmeyi kesmiş ve ciddiyetle omuzlarından tutarak, “sana taktik veriyim mi?” o heyecanla kafa sallarken ben ciddiyetsiz bir şekildi Kıkırdayarak “Benim gibi dünyanın en sap insanından taktik mi istenir lan.” deyip omuzuna vurdum.

O kendi kendine mızmızlanırken elinden çekiştirerek merdivenlerden inmeye zorlamıştım. Binanın çıkış kapısına geldiğimizde karşıdan şemsiyesi ile gelen Alaz'ı fark etmem ile sinsice gülümsemiştim. “Şemsiye getirmiş miydin sen,” hayır anlamında başımı sallarken Alaz daha çok yaklaşmıştı ve Arin fark etmemişti daha Alaz'a Doğru el sallayıp hafif sesimi yükselterek, “Alaz aaaa sen daha çıkmadın mı bende antrenmana geçecektim Arin'i sen bırakırsın artık ben kaçtım.” Cevabını beklemeden sicim gibi yağan yağmur da gülerek koşmaya başlamıştım.

 

 

 

🕯️

 

 

 

Yağmurlu günler en sevdiğim zamanlardır, ama; üstümde ince bol bir tshirt ve kısa şort varken değil. Sabah erken saatteki güneşe güvenip antrenmanda giymek için yanıma aldığım kıyafetlere artı ceket almadığım için soğuk iliklerime işlemişti. Evet... Böyle demem gerekiyor değil mi fakat diyemiyorum çünkü,

“Hissetmiyorum.” Daha doğrusu hissedemiyorum herkesin hissettiği keskin soğuğu ben hissedemiyorum. Bu farklılık benim fark ettiğim en minik şeylerden biri sadece. Babamın ölmeden önce yazdığı ve benim o zaman anlayamadığım mesajdan birkaç hafta sonra farklı hissetmeye başlamıştım. Vücudumda babamın dediğine göre şimdilik insanların gözle göremediği ve ben istemediğim sürece göremeyeceği farklı şeyler oluyordu 18. Yaşıma girdikten sonra olan ve asla eski Ulya olamayacağım şeyler. Herkes gibiyim ama değilim.

Gözlerimi gizlemek amaçlı taktığım başımda ki cap şapkayı daha çok önüme çekmiş ve omuzumda ki yay çantasını düzeltip otomatik açılan market kapısından içeriye girmiştim, Arin ile akşam klasik ton balıklı makarna yapmaya karar verdiğimiz için ton balığı, ıvır zıvır şeyler ve köpek maması alıp kasaya adımlamıştım.

Aldığım şeylerin parasını ödeyip marketten çıktım, market evime iki sokak ötedeydi bu yönünü seviyorum, her zaman boynumda duran kulaklığımı şapkamın üstünden kulaklarıma geçirmiş ve listemde bulunan bir şarkıyı açtım.

Day6 “I Need Somebody” kulaklığımda çalmaya devam ederken evimin sokağına doğru dönmüştüm, bir iki dakika duraklamış ve çocukluğumun, babamla olan bütün anılarımın olduğu sokağa bir daha uzunca bakmıştım. Çok şey atlatmıştım tam atlatabildiğimde söylenemezdi ama çabalıyordum, belki de benim bilmediğim her şeyi bilen babam yanımda olsaydı hiç bunları yaşamak zorunda kalmazdım. Bu kadar yalnız hissetmek zorunda kalmazdım.

Tam bir yıl on ay önce babam hayatta iken annem, babam, abim ve ben mutlu aile çerçevesi içerisinde yaşarken her şey daha katlanılabilirdi. Ne kadar süre orada öylece durdum bilmiyordum, beni ana döndüren şey sağanak yağmurda arkamdan omuzumu kavrayarak yarım yamalak bırakılan hırka ve vücuduma yağan yağmuru kesen şemsiye olmuştu.

Yaşadığım dejavu ile donup kalmıştım, hissettiğim eller, sağanak yağmura rağmen duyduğum nefes sesleri ve tanıdık kokusu. Normal bir insanın duyamayacağı, hissedemeyeceği şekilde duyup hissettiğim tanıdık kalp atışları ile arkamı dönmek istememiştim. Benim ısrarla arkamı dönmemem ile yavaşça karşıma geçmişti, gözlerimden firar eden yaşlar ile hıçkırmamak için nefesimi tutmuş dudaklarımı birbirine bastırmıştım.

Ben yerimden kıpırdayamaz şekilde ağlarken o buz mavisi gözleri ile beni izleyip gülümsedi, yine hayal gördüğümü düşünüp yumruk yaptığım ellerimle gözlerimi sertçe ovuşturup geri açmıştım ama; hayal filan değildi canlı kanlı karşımdaydı, gözlerimden akan yaşlar ile yağan yağmurun altında aradan geçen iki yılda hasret kaldığım yüzünü incelemiştim. Küçükken örmeyi çok sevdiğim kulaklarına kadar uzun olan sarı saçlarını kestirmiş şimdi kaşlarına zor geliyor. Bir süre ne o konuştu ne ben. Ağlak bir bebek gibi büktüğüm dudaklarım ile onu izlerken konuşması ile kendime gelmiştim.

“Seni çok yalnız bıraktım değil mi?” gerileyerek aramızdaki mesafeyi açmış ve yağmurun vücudumu tekrardan ıslatmasına izin vermiştim. “Hayır...” Dedim. Çok uzun, yorucu ve içi çok dolu olan bir hayırdı. Yolumu değiştirip arkamı dönmüş ilerleyecek iken bileğimden tutarak beni kendine doğru çekmesi ile bağırarak,

“Dokunma bana!!” Dedim irisleri yanan gözlerim ile ona baktığımda benden bir metre ötede yere düşmüş ve şaşkın bakışlarıyla bana bakıyordu. Yine farkında olmadan yaptım. “B-ben bilerek yapmadım.” diye yüksek sesle konuşup beklemeden arkamı dönüp eve koşmaya başladım.

Eve girene kadar ağlamam bir saniye bile dinmedi, geldiğimi kapı sesinden duyan Arin, “makarna olmak üzere tonbalığı aldın mı?” Yanıma ulaşan Arin'e yere çökmüş salya sümük ağlayan tipimle baktım. “hey hey ne oldu, niye ağlıyorsun.” yanıma çöküp beni kendine çekerek sıkıca sarıldı. “Arin b-ben ne yapacağım.” Başımı omzundan çekip cevabına ihtiyacım olduğunu belli etmek ister gibi yüzüne baktım. “Önce içeri geçelim kalk.”

Arin makarnanın altını kapatıp salona gelip yanıma oturdu bense gözlerimden eksilmeyen yaşlar ile donuk bir şekilde hareketlerini izliyordum. “Biraz daha ağlamaya devam edersen bir tane geçireceğim ona ağlarsın bu sefer... ona ağlamazsın neyse onu geç, konuyu aç evet dinliyorum.” Oturduğum yerden küçülmek ister gibi ayaklarımı göğsüme doğru topladım ve derin bir nefes vererek, “Eve gelirken Burkay ile karşılaştım.”

Yanımdan gelen gümleme sesi ile dizlerime yasladığım başımı kaldırıp şoktan yere düşmüş Arin'e baktım, düştüğü yerden kalkıp heyecanlı bir şekil tekrar yanıma oturup, “Oha!! Oha, bir dakika bu bizim pardon senin eski şey,” sorarcasına baktığında kafa sallamıştım. “Ne zaman dönmüş lan neyse eeee ne oldu sonra sadece bakıştığınız için ağlamış olamazsın.” Hatırladıkça kelimeler boğazıma dizilir gibi oluyor.

“Bence tam olarak karşılaşma değildi ama neyse, bana seni çok yalnız bıraktım filan dedi bende hayır deyip reddettim, o an hem çok üzgündüm hem de çok kızgındım duygularım çok karışıktı sadece eve gelmek istedim sakinleşmem gerekiyordu ama o gitmeme engel olmak için bileğimi tuttu ne olduysa ondan sonra oldu.” Heyecandan yerinde duramıyor gibi tepinip, “Sonra ne oldu!!” dedi. “Sonra ben yine kendimi kontrol edemedim Arin, kontrol etmeyi başardığımı sanıyordum bunca zaman.”

Tekrar ağlamaya başlamam ile Arin yüzümü avuçlayıp, “Jane ağlama kontrol edebiliyorsun tamam mı? Öğrendin kontrol etmeyi. Sonra ne olduğunu anlat.” Arin beni sakinleştirmeyi çok iyi beceriyor gerçekten. “Sonra yine aynı şeyler oldu gözlerimin yanıp kül olacağını sandım vücudumda aynı şekilde, ben bile o an ne olduğunu anlayamadım. Gözlerimdeki yanma hissi gittiğinde bir baktım Ege yerdeydi, Arin.” Başımı iki yana sallayıp. “Arin ben Ege'ye dokunmadım bile, ona dokunmadan fırlattım onu.” Arin ne diyeceğini bilemez şekilde bana bakmaya başladı. Bunları neredeyse iki yıldır yaşamama rağmen neden ve nasıl olduğunu ben bile bilemezken ondan cevap bekleyemezdim zaten. “Jane o an ne düşündün bileğini tuttuğu zaman.”

“Ben bana dokunmamasını söyledim. Benden uzak dursun istedim, yaklaşmasın istedim.”

 

 

 

 

🕯️

 

 

 

Eskiden vitaminlerim çok düşük olduğu için yazın bile üşürdüm. Hani temmuzun o kavurucu sıcağında bile üstü kat kat giyinik gezen kızlar vardır ya ben onlardandım işte ama şimdi kışın göt kesen soğuğunda kısa kollu ile çıkanlardanım, böyleleri var mı bilmiyorum bile ama ben böyleyim hissedemiyorum, Hissizleştim hayır hissizleştirildim. Hissedemediğim tek şey soğuk değil asla terlemiyorum ve ya uyuma gereği duymuyorum bir hafta uyumasam da yorgun ve ya uykusuz hissetmiyorum.

Eskiden esmer olan tenim artık bariz şekilde bembeyaz süt gibiyim ve uzun süre uyumadığım zaman göz altlarım mosmor oluyor ve gulyabani gibi geziyorum etrafta. Eskiden beden derslerindeki saçma egzersiz hareketlerini yaparken bile kan ter içinde kalıp bayılacak dereceye gelen ben şuan kilometrelerce koştuktan sonra bir damla bile ter akıtmıyorum asla yorulmuyorum fiziksel olarak da zihinsel olarak da eskisinden kat ve kat güçlüyüm ama bazen elimde olmadan yaptığım şeyler var mesela bir keresinde Arin ile salondaki orta masanın yanına yere oturmuş film izliyorduk ve Arin'in yaptığı saçma espiriye gülerken elimi masaya vurdum ve masa ortadan ikiye ayrıldı yarıldı resmen. Hani gülerken bir yere vurma ihtiyacı duyarız ya öyle bir vuruştu. Bunun gibi şeyleri çok yaşadık bu normalleşmeye başlamıştı artık.

Babam ölmeden önceki attığı mesajda bundan bahsetmişti o zaman ne demek istediğini anlamamıştım.

“Ulya kara kuzum,”

artık kara kuzun değilim baba.

“Güçleneceksin, çok güçleneceksin, eski ulya olamayacağın kadar değişeceksin aklın eremeyeceği şeyler yapabileceksin, bunu kontrol etmeyi öğrenmelisin bu yüzden seni isteyecekler.”

Bu kadardı bana dedikleri, değişeceksin.

Değiştim baba.

Güçleneceksin.

Güçlendim.

Aklın eremeyeceği şeyler yapabileceksin.

Aklın eremeyeceği şeyler?

Bunu kontrol etmeyi öğrenmelisin,

öğrenmeliyim. Öğrendim, öğreniyorum.

Seni isteyecekler.

Beni isteyecekler. Kim?

“Nini Bomi'nin mama kabını doldurdun mu?” Bomi doberman cinsi köpeğim. “Evet doldurdum çıkalım.” Arin elindeki siyah deri trençkotu kafama fırlatıp. “Hava buz gibi üstüne bir şey almayı geçtim eteğin altına kilotlu çorap bile giymemişsin, salak gibi dikkat çekeceksin giy şunu.” Okul formamız siyah pileli etek, önden yan yana iki düğmesi olan siyah ceket, beyaz gömlek, siyah kravat. Özel okul olduğu için çoğu şeye göz yumulur ama formanın bir parçası eksik olamaz veya ceketin iki düğmesi asla açık olamaz. Erkekler de aynı şekilde. Ceketin üstüne mont, ceket, kaban tarzı şeyler giyilebilir tabii ki.

Bide en saçma kuralda erkeklerde kızlarda siyah rugan ayakkabı giymek zorunda ve okulumuza Prada sponsor olmuş gibi kız erkek fark etmeksizin herkesin ayağında yüksek taban olanlarından var. Böyle söylendiğime bakmayın Arin sağolsun bendede var.

“Tamam giydim,” giydikten sonra kollarımı iki yana açıp. “Oldu mu? Mutlu musun?” dememe karşın Arin gülüp, “Evet çıkalım hadi servis geldi.” ben kapıyı kilitlerken Arin servise geçmişti çoktan, bahçe kapısından çıkarken yan tarafımızdaki villanın bahçesindeki hareketlilik dikkatimi çekmişti, inşa edildiğinden beri boş olan eve birileri taşınıyordu anlaşılan. Servise girip en arkanın bir önündeki iki yerde oturan Arin'in yanına oturmam ile Arin her zaman ki söylenmelerine başlamıştı.

“Niye her gün bu servisin bokluğunu çekmek zorundayız ki garajda gül gibi porsche varken neden Jane ehlihetin bile var kullanmamak için ne sebebin var.” Cama doğru yaslanıp benden cevap bekler şeklide yüzüme bakmaya başlamıştı normalde hep canım sürmek istemiyor diye geçiştirirdim. “Yine başlama Arin yaa.” cevabımdan memnun olmadığı için omuzlarımı sarsıp, “Gerçekten canın istemiyor diye kullanmıyor olamazsın.” dedi. “O arabayı babam aldı.” Dedim tok bir sesle, önüme döndüm.

“Biliyorum. Baban ya normal bir şey bu.” dedi Arin hala cevap bekler şekilde bana bakıyordu. “Bu açıdan bakınca normal, evet.” Dedim. Derin bir nefes verip Arine döndüm. “Ben küçükken her yıl bencilce 18. Yaş günümde bana porsche almasını istediğimi söylerdim, babamda alacağına söz vermişti... Aldı tabii ki.” dedim gözümden akan yaşı silip. Devam ettim. “O gün o arabanın içinde öldürüldü.” dedim ağlamamak için kendimi sıkarken. “Jane, üzgünüm... sormamalıydım.” dedi.

“Evet” dedim tok bir sesle, önüme dönüp kollarımı göğsümde bağladım. “sormamalıydın.”

Servisten inmiş dolaplarımızın olduğu koridorda yürürken koridorda olan öğrencilerin sessiz olmaya çalışmadan ağızlarından çıkardıkları adımı duyabiliyordum ama bu normalde olan bir şey değil o yüzden bir bokluk olduğunu anlamıştım. Dolabımın kapağını açıp yay çantamı ve cüzdanımdan başka bir şey sığmayan minik deri sırt çantamı da koydum.

Bu okulda kimse normal sırt çantası takmaz, ders kitaplarımız dolap da durur ve dolaplar kitaplarımda içindeyken yay çantamı koyabileceğim kadar büyük. Bu okulda kimse fakir ve ya orta gelirli değil ya da burslu öğrenciler yok herkes üst düzey zengin. Özel okul olduğuna bakmayın puanı çok yüksek ve girmesi zor bir okul, sanat lisesi ama normal sınav puanına da bakıyor, yani öğrencilerini özenle seçiyor ne kadar üst düzey zengin insanların çocuklarının yetenek sınavında elendiğini görmüştüm.

Bu kadar uğraşa değecek bir okul gerçekten birincisi oldukça lüks, iki binadan oluşuyor biri derslik diğeri ise bölümlerimiz için, ikincisi eğitim sistemi çok iyi Pera Güzel Sanatlar lisesinden mezun bir öğrencin geleceğinin kötü olma ihtimali diye bir şey yok. Güzel yanları kadar iğrenç derecede kötü yanları da var tabii, bütün öğrenciler babadan üst düzey zengin oldukları için götleri on metre yukarıdan inmeyen, egoları şişirilmiş zorba, züppe insanlar hepsi.

İlk ders için gerekli olan şeyleri alıp sınıfa geçip beklemeye başladık. Sıralar tek kişilik ve ben camın yanındaki baştan üçüncü sırada oturuyorum Arin'de benim önümde oturuyor. Geçen yıla kadar en ön orta sırada oturan dersi pür dikkat dinleyen inek öğrenciydim. Ders çalışmaktan başka bir şey bilmeyen biriydim buna rağmen zorlasam sınıf sıralamasında ilk ona girerdim. Bu yıl başladığından beri hiç ders çalışmadım sadece derslere boş boş girip çıktım ama geçen hafta açıklanan sınav sonuçlarında okul birincisi olduğumu öğrendik bu bizi tabii ki şaşırttı. Hiç ders çalışmama rağmen sadece derste dinlediklerim ile bunu yapmıştım.

Dalgın bir şekilde camdan dışarıyı izlerken beni ana döndüren şey Arin'in kolumu dürtmesi oldu.

“Günaydın çocuklar. Bugün aramıza tekrar katılan biri var. Gerek yok ama kendini tanıtmak ister misin” Sınıf öğretmenimizin konuşması ile kafamı o tarafa çevirdim.

“Adım Burkay Ege Dalkıran biliyorsunuzdur zaten. İtalya'dan yeni döndüm.” Dedi.

Yok olmak. Kaçmak istedim.

Arkama bile bakmadan kaçmak.

 

 

 

🕯️

 

 

 

Merhabalar. Ben Nazlı Göğüs kafesi mezarlığı. Benim ilk kitabım, göz bebeğim. 2019 sonu ve 2020 yılında ağır depresyon geçirdiğim zamanlarda başladığım ve devam etmek isteyip, edemediğim asla bitiremediğim kitabım. Devam edememe sebebim belkide o yıllarda yaşadığım şeyler üstüne bu kitabı yazmaya başlamam. belkide aynı duyguları hissetmek istemememden dolayı. Neyse bu sefer sizlerle birlikte tamamlamak istiyorum göz bebeğimi, umarım beğenerek okumaya devam edersiniz.

Ve şunuda söylemek istiyorum malum uygulama kapatılınca burada yayınlamaya karar verdim eğer vpn kullananlarınız varsa aynı isimli hesabıma beklerim. Yazım yanlışlarım/mantık hataları varsa yorumlarda belirtmekden çekinmeyin ve beni okuyup destekleyen kişiler olduğu sürece yazmaya devam edeceğim. Takipde kaldın.

 

Amo vuestras almas tocando mi alma

 

N.Ç

 

 

 

 

Loading...
0%