Yeni Üyelik
5.
Bölüm

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

@ribcagrave

 

İyi okumalar...

 

 

 

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

 

 

 

🕯

 

 

 

 

 

BTS, Louder Than Bombs

 

 

 

 

 

 

🕯

 

 

 

 

 

Ulya Jane Mendere, 2018 Kasım sonu:

Bana yaşadığımı söylüyorlar. Yaşamak nefes alıp vermekten mi ibaret? Her nefes alan yaşıyor mu oluyor? İstemediği yerde istemediği şekilde yaşayan bir insan yaşıyor mu oluyor? Bence yaşamak bundan çok daha fazlası ve ben yaşadığımı düşünmüyorum. yaşmaya çalışmak için de hiçbir çaba sarf etmiyorum.

Omzuma konan elle odaklandığım tuvalimden uzaklaşıp kulaklığımı boynuma indirdim ve elini omzumda tutmaya devam eden babama döndüm. "Ödevin için en son abinde mi karar kıldın kara kuzum." Elimdeki resim kalemimi yerine bırakırken konuştum "Evet en uygun o olurdu diye düşündüm. Sen neden gelmiştin?" Elini omzumdan çekip çalışma masamın önündeki dönen tekerlekli sandalyeye oturdu.

"Akşam yemeğine misafirimiz var. Yarım saate burada olurlar." Akşam yemeğine misafirimiz mi var?.. Hem de bizim eve. Bu kocaman köşk gibi eve aile fertleri ve birkaç çalışan dışında kimse girmez, giremez daha doğrusu abimin arkadaşları bile. Kendimi bildim bileli babamın böyle bir kuralı var nedenini asla anlayamadığım bir kural ve bugün akşam yemeğine misafirimiz mi var?

"Kim peki?" Şaşkınlığımı belli etmemeye çalışarak sordum. "Şirkete gelmiştin ya bir kere o zaman tanışmıştınız Bora amcanın ailesi gelecek." Başımı onaylar şekilde salladım. "Anladım. Şey bu ödevi yarına yetiştirmem gerek yemeğe katılmasam olmaz mı?" Oturduğu sandalyeden kalkıp yanımda diz çöktü. "Ama ailesi seninle tanışmak istiyormuş bir süre oturup kalkarsın olur mu?" Bıkkın bir nefes verip onayladım babamda alnıma minik öpücük kondurup çıktı odadan.

Boynumda duran kulaklığı geri takıp ödevime döndüm. Modelim olarak Jeonghan'ı seçtim çünkü ödevin konusuna en uygun yüz ona ait. Son teslim tarihi yarın ve ben daha yeni çizimi yarıladım. Kimi çizeceğime bir türlü karar veremediğim için şimdi bir de misafir işi çıktığı için gece boyunca uyanık kalmak zorundayım.

Düşünceli bir şekilde çizimime devam ederken arkamda hissettiğim hareketlilikle duraksadım. Kulaklığımı çıkarıp kafamı çevirdim. Gördüğüm kişi ile kısa süreli şok yaşadıktan sonra ayaklandım.

Revirde olan olayın üstünden bir buçuk ay geçti ve bir buçuk ayda beni hiç rahat bırakmadı her teneffüs de öğlen yemeğinde veya boş vakitlerimde, resim atölyesine gittiğimde bile. Ben onu ne kadar tersleyip kendimden uzaklaştırmaya çalışsam da gurursuz gibi beş dakika sonra tekrar dibimde bitiyor.

"Ne işin var senin burada?" Derken duvarda kendi yüzünün olduğu çizimi inceleyen onun yanına gidip çizimi söktüğüm gibi sanki o hiç görmemiş gibi arkama sakladım.

"Güzel çizimmiş beğendim." Bunu derken yüzündeki gülümsemesini de eksik etmiyordu. "Pijamanı daha çok beğendim." Üstümdeki Garfield'lı pijamama bakıp tekrar ona döndüm.

"Evde abiye giyinmemi filan bekliyordun heralde?" Çattığım kaşlarımla sordum.

"Hayır kızgın kedi beğendim dedim sadece." Güldü. Bıkkın bir nefes verip tekrar konuştum.

"Burada ne işin olduğunu sordum dimi ne işin var evimde? Hem sen içeri nasıl girdin?" Kollarımı göğsümün altında birbirine sardım.

"Misafirliğe geldim." Derken rahat bir şekilde hiç çekinmeden çalışma masamın oradaki sandalyeme oturdu.

Bende ayakta dikilmeyi kesip az önce oturduğum çizim köşemdeki sandalyeme oturdum. Odamın kapısının tam karşısında minik çizim atölyem onun yanında çalışma masam, bir metre ilerde en köşede de camın yanında yatağım ve yatağımın karşısında da kocaman bir kitaplık ve okuma köşem için tavandan sarkan salıncağım var. Salıncağın yanındaki kapıda giyinme odam.

"Ne demek misafirliğe geldim?" Derken sandalyeyle ona doğru dönüp bacağımı diğer bacağımın üstüne attım kollarımı da birbirine geçirip sorgular bakışlar atmaya başladım.

"Yani şu demek ben senin Bora amcacığının oğluyum." Derken yerinde dikleşip bana yaklaşacak şekilde öne doğru kayıp dirseklerini dizlerine yasladı. Bu dediğine çok şaşırdım.

Bora amcanın bir oğlu bir de kızı olduğunu biliyordum ama asla oğlunun Burkay olacağı aklımın ucundan geçmezdi çünkü zerre benzemiyorlar Bora amca esmer kara kaşlı kara gözlü bir adam Burkay onun tam tersi sarışın mavi gözlü. Tabii annesine de benziyor olabilir.

"Lan niye ilk tanıştığımız zaman söylemedin. Gizemli olmak hoşuna mı gidiyor?" Dedim.

"Evet." Sırıtarak söylediği şeyden sonra tiksinir bakışlar atıp konuştum.

"Tamam defol git şimdi odamdan." Derken elimle kapıyı işaret ettim. Başını olumsuz anlamda salladı.

"Tamam. Birlikte gideceğiz zaten. Yemek vakti." Ayağa kalkarken cevap vermeme izin vermeden elimden tutup beni de arkasından çekiştirmeye başladı.

"Çek be patilerini!" Dedim. Elimi elinden kurtarıp pislenmiş gibi onun üstüne sürdüm. Bu yaptığıma güldü.

"Patimi? Köpeğe benzer bir halim mi var?" Göz devirip.

"Evet Golden Retriever gibi bir halin var." Derken kapının dışına doğru sırtından itekledim.

"Şimdi dışarı defoluyorsun bende üstümü değiştiriyorum tamam mı?" Onun cevabını beklemeden sesini taklit eder gibi "Tamam." Dedim.

"Anlaştığımıza göre hadi kışkış." Ve tekrar cevap vermesine izin vermeden kapıyı yüzüne kapattım.

Ne giyeceğime karar verecek zamanım olmadığı için dolabımın kapaklarını açıp bakınmaya başladım. 1.60 boyunda 50 kilo bir kızsanız özel günlerde tabii ki giyecek bir şey bulamazsınız benim gibi. Oversıze gri kazağım ile siyah kumaş pantolonumu giydim.

Saçımı da kıskaç toka ile alttan toplayıp kakülüme de şekil verdikten sonra siyah dinlendirici retro gözlüğümü de takıp odadan çıkmak için kapıyı açmam ile içeri doğru sendeleyen beden ile bıkkın bir nefes verdim.

"Sapık mısın sen? ne bekliyorsun kapının önünde." Omuz silkip konuştu.

"Beraber inelim." Salaklığına ses çıkarmayıp merdivenleri inmeye başladım.

Evin en sevmediğim yanı her şeyin gereksiz büyük olması özellikle aşırı şaşaalı salon kapısı onu açmak için benden on tane lazım. O yüzden o kapı hep açık dururdu ama şimdi önünde durduğum kapının sonuna kadar kapalı olması beni bir tık şaşırtmıştı.

Bugüne özel çağrılan hizmetlilerde mutfak da olduğuna göre içeride yemeğe başlanmış olmalı. Hizmetlileri kapıyı açmaları için çağırmadan önce içerden gelen babamın sesiyle kulağımı kapıya yasladım, "Hayır. Bu dediğin kesinlikle olmaz!"

Ney olmaz?

İçeriden gelen sesler kısılmaya başlayınca daha iyi duyabilmek için kapıya yaslı olmayan kulağımı elimle tıkadım ve bana seslenen Burkay'a aldırmadım. "Jane ne yapıyorsun?" Susması için işaret parmağımı dudağıma götürüp işaret verdim. "İçeri girsene." Dedi. Sesler kesildiği için sinirle arkamı dönüp,

"Beş dakika kesemedin sesini dimi." Sinirle söylenip kapıyı açmaları için mutfak da ki hizmetlilerin yanına adımlamaya başlamışken yanımdan koşarak minik bir şey geçti.

"Abi! Beni çıkardılar odadan." Diye mızmızlanarak Burkay'ın bacağına sarıldı üstündeki şık elbise beni şaşırtmıştı çünkü böyle giyinmek için biraz küçük değil miydi? Üstündeki blazer ceket ve kumaş pantolonla minik bir iş kadınına benziyor.

"Öyle mi?" Derken dudak büzdü. "Şimdi birlikte içeri girelim o zaman gel bakalım." Derken minik bedeni kucağına aldı. Küçük kız beni yeni fark ediyormuş gibi Burkay'ın kucağında bana bakakaldı ve benim duymayacağımı düşünerek abisinin kulağına fısıldadı.

"Abi bu kim? Kediye benziyor," kulağından uzaklaştıktan sonra bir şey daha eklemesi gerekiyormuş gibi tekrar eğildi. "Onu sevebilir miyiz."

Burkay kardeşinin bu dediğine hafifçe kıkırdayıp aynı ses tonuyla cevapladı kardeşini.

"Bunu ona sorman lazım." Kız Burkay'ın bu dediğinden sonra gözlerini büyültüp kafasını iki yana salladı ve fısıldadı.

"Hayır soramam." Ege onu teşvik etmek ister gibi kafa salladı. "Yaparsın hadi!" Dedi ve kucağından indirdi kızı. Ellerini önünde saygılı şekilde bağlamış olan kız yavaşça bana yaklaştı ve

"Merhaba sizi sevebilir miyim?" Dedi. Sergilediği saygılı hareketlerden dolayı mantıklı bir şey söylemesini beklediğim için bu dediği beni hazırlıksız yakaladı ve ağzımdan minik bir kıkırtı kaçırdım. Hemen toparlayabilmek için elim ile ağzımı kapatıp ciddileştim.

"Yani sevebilirsin ama bundan önce tanışalım istersen?" Dedim. Heyecanlı şekilde kafa salladı."Evet, evet çok isterim." Daha rahat konuşabilmek için yere oturdum boyumuz bu şekilde eşitlenebilmişti. "Tamam o zaman. Adın ne?" saygısını hiç bozmadan.

"Benim adım Günay ece dalkıran. Günay'ı tercih ediyorum. Peki senin adın ne?" Dedi.

"Benim adımda Ulya Jane mendere. Bende Ulya'ı tercih ediyorum." deyip gülümsedim. Çok sevimli boyuna göre takındığı saygılı hareketleri tatlılığına tatlılık katıyor. Sarı saçları ve mavi gözleri ile Ege'nin kız versiyonu gibi.

"Peki. Kaç yaşındasın Günay." Önünde bağladığı ellerini açıp beş parmağını gösterdi.

"Aralık da beş olacağım. Sen kaç yaşındasın?" Yaşını belirtmek adına kaldırdığı minik elini avucum arasına alıp cevapladım onu.

"Bende 14 yaşında-" Önünde oturduğum kapının açılmasıyla cümlem bölünmek zorunda kaldı,

"Kara kuzum niye yerde oturuyorsun? Hadi yemekler hazır gelin." Dedi.

Ayağa kalkıp, "kapı neden kapalıydı?" Çattığım kaşlarımla sordum.

"Efendim?" ilk kez bir şeyi sorgulmama şaşırmış gibi baktı bir süre, sonra.

"Bilmiyorum. Hizmetliler yanlışlıkla kapattı herhalde." kafa sallayıp salona girdim.

Oturma grubunun olduğu yeri geçip yemek masasına yaklaşmıştım ki bana doğru hızlı adımlarla gelen sarı saçları ve mavi gözleriyle Rusları andıran kadınla duraksadım.

"Ulya'cım ne kadar da güzelleşmişsin!" Güzelleşmek? Diyerek bana sıkı sıkı sarıldı gülümsemeye çalışarak,

"Teşekkür ederim." Dedim. Sarılmayı kesip ellerimden tuttu.

"Çok büyümüşsün." Ne büyümesi hanım efendi ilk kez görüyorum sizi.

Gülümsedim sadece ellerimden çekiştirerek beni bir tane sandalyeye oturttu daha sonra da hızlı adımlarla gidip Ege'nin elinden tutup yanımdaki boş yere oturttu kendide masanın bir ucunda olan eşinin yanına oturdu yanına da Günay'ı oturttu. Masanın diğer ucunda babam çaprazında annem diğer çaprazında da abim, abimin yanında da ben.

"Ulya'cım beni hatırlıyorsun değil mi?" Diyen Bora amca ile ona çevirdim yüzümü, yüzüne takındığı tatlı tebessümü ile cevap bekler şekilde bana bakıyordu Burkay sarışınlığını annesinden almış ama onun dışında babasının genç versiyonu gibi.

"Tabii ki hatırlıyorum. Tanışmıştık sizinle" Dedim.

 

 

 

 

 

🕯️

 

 

 

 

Yemekten sonra ödevimi tamamlamak için odama geçtim. Yemekteyken beni şaşırtan bir sürü şey vardı mesela Han'la Ege'nin nasıl bu kadar yakın oldukları ya da Bora amcanın beni köşeye sıkıştırır gibi sorduğu anlamsız sorular, babamın telaşlı halleri, ailem ile samimi bir aile olduklarını ya da olacaklarını düşünmüştüm düşünceme zıt bir ortamla karşılaştım.

Odamın kapısını kapatıp saçımdaki tokayı ve burnumu nötrlemek için taktığım gözlüğümü çıkardıktan sonra yarım bıraktığım ödevimi tamamlamak için köşedeki minik resim atölyeme geçtim.

Saat çoktan gece ikiyi geçmişti ve ben hala yemekten sonra gelip oturduğum yerdeyim.

Eğilmekten ağrıyan boynumu ovuşturup kollarımıda esnettim, sabaha anca biteceğini düşündüğüm ödevimin sadece son dokunuşları kaldı.

Misafirlerin gidip gitmediğinden bir haberim ama saat çok geç olduğu için gittiklerini düşünerek kendime kahve yapmak için odamdan çıkıp aşşağı katta ki mutfağa ilerlemeye başladım.

Mutfağın kapısındayken duyduğum takırtı sesiyle duraksadım. Yarım olan mutfak kapısından içeriye bir göz attım, karanlıkda su içen Han'ı görünce kapıyı ittirip içeri adımladım.

"Han niye karabasan gibi geziyosun ışık açma adetin yokmu?" Masanın etrafından dolaşıp tezgahın orada ki Han'ın omzuna bir tane geçirip aspratörün loş ışığını açtım.

Han'ı görmeyi beklerken gördüğüm yüzle küçük çaplı bir şok geçirip çığlık atmamak için kendimi tuttum.

"Sonunda odandan çıkabildin kedi." Dedi ve elindeki bardağı bırakıp tezgaha yaslanmış olan benim üstüme doğru yürümeye başladı.

"Sen niye hala buradasın." İyice dibime giren bedeniyle gidicek yerim kalmadığı için iki elim ile tezgahdan güç alıp kendimi yukarı çektim ve bunu yaptığıma anında pişman oldum. Eşitlenen boylarımızla yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve kısık sesle,

"Jane beni hatırlamıyor musun gerçekten?" Dedi.

 

 

 

 

 

🕯

 

 

 

Bölüm sonu...

Yazım hataları ya da mantık hataları varsa yorumlarda belirtmekden çekinmeyin.

 

 

Amo vuestras almas tocando mi alma.

 

 

N.Ç

Loading...
0%