@ribcagrave
|
İyi okumalar...
İKİNCİ BÖLÜM
🕯
Taylor swift, seven Jungkook, hate you
🕯
Okçuluk. Babamın ölümünden sonra okula ara verdiğim bir yıldan fazla süre boyunca kendimi üstüne daha çok yoğunlaşırken bulduğum hobim. Yıllar önce babamın isteği ile hobi olarak başlamıştım. Babamla yusuf hoca çok ısrar etmesine rağmen hiçbir turnuvaya katılmamıştım. O zamanlar okula daha çok yoğunlaşmam gerektiği için bir de ona vakit ayırmazdım ama bu yıl verdiğim ani karar ile yarışmalara katılmaya başlamıştım ve katıldıklarımı kazandığım için Evas il şampiyonasına katılmaya hak kazandım. Maçı kazanırsam Türkiye şampiyonası sonrasında da dünya şampiyonası. Şapkamı kafama geçirdikten sonra dolabın kapağını kilitleyip yay çantamı omzuma attım. Bugün cuma olduğu için geceye kadar tek başıma kulüp de antrenman yaptım. Salı günü Ege'nin tekrar okula döndüğünü tabii ki tek bizim sınıf değil bütün okul öğrendi ve nerdeyse bir haftadır okula gitmiyorum bu yüzden bir daha yüz yüze gelmedik. Büyük dış kapıdan çıktıktan sonra bu ara çok antrenman yaptığım için bende duran anahtarlar ile kapıyı kilitledim. Bu saatte taksi bulmakla uğraşmamak için üç kilometre yolu yürümeye karar verdim. Evet çok mantıklı bir karar. Eski ben olsa sabaha kadar kulüp de dururdu asla o yolu yürüyemezdi ama ben eski ben olmayı bırakalı çok uzun zaman oluyor, eski ben nasıldı doğru düzgün hatırlayamıyorum bile. Yaklaşık bir saattir yürüyorum ve tahminlerim doğru yöndeyse yirmi dakikadır takip ediliyorum. Sakin bir şekilde olduğum yerde durdum, ben durunca arkamda ki kişi de durdu kafamı hafif yan çevirip kontrol ettikten sonra avucumun içi gibi bildiğim yolda koşmaya başladım. Tabii ben koşunca oda koşmaya başladı. On beş yirmi dakikalık bir koşturmacanın ardından sola dönerek çıkmaz sokağa girdim. Koşarak gelen adama doğru dönüp sırıttım, iki metre ilerimde karşımda durup derin derin soluklanarak bana bakmaya başladı. "Selam." Dedim çok sakin bir şekilde. "Nerdeyse bir haftadır beni takip ediyorsunuz bayım amacınız ne acaba?" Derken kollarımı göğsümde bağladım. Bir iki adım yaklaşması ile sesimi yükselterek "Hop hop yaklaşma geçirim iki tane valla." Dediğime gülüp yerinde durmaya devam etmişti. Ne yani bakışacak mıyız böyle bunun için mi beni takip ediyordu. "Amca deli misin? Beni niye takip ettiğini sordum." Dedim. O ise gevşek bir şekilde gülüp. "Bunu söylememem emredildi." dedi. Sonunda sesini duyabildik ya, manyak herif gerçekten deli çıktı. "Hadi ya, eee benimle ne yapmanı emrettiler?" dedikten sonra yay çantamı yere koydum. O ise şapkasının altından soğuk bakışları ile sırıtırken cebinden çıkardığı çakıyı bana doğrultu . "Öldürmemi." Dedikten sonra bana doğru atılması ile geriledim. Evet şimdi birazcık tırstım. O an babamın dedikleri aklıma geldi. Arkamda duvar olduğu için yana kayıp beni sıkıştırmasına engel oldum. İrislerim alev alacak derecede yanmaya başlamıştı bile doğru düzgün kontrol edemediğim şeylerden biri de sinirlenince gözlerimin renk değiştirmesi. Adamın tekrar bana atılması ile çakıyı tutan elini büküp bıçağı düşürmesine sebep oldum. "Ağzının burnunun kırılmasını istiyorsun anlaşılan." Derken bileğini bırakıp yakasından tuttuğum gibi duvara doğru fırlattım. Duvara çarpıp yere düşerken acı içinde inledi. Yay çantamı yerden alıp omzuma attıktan sonra yanına doğru ilerleyip baş ucuna çömeldim. "Köpeği olduğun piçe söyle bir daha böyle bir şey olursa onu kendi ellerimle öldürürüm." Dedim tok bir sesle. Doğrulup oradan uzaklaşmak için arkamı döndüm ama ayak bileğime dolanan el ile durmak zorunda kalmıştım. "Bak amca bir tane daha geçireceğim gebereceksin haberin yo-" Sözümü yarıda kesmeme sebep olan şey koşarak gelip adamın eline tekme atıp diğer yandan da beni geriye doğru hırçınca çeken eller oldu. "Jane iyi misin?" Derken bir yandan da şapkamı çıkarıp saçlarımı geriye itekleyerek yüzümü kontrol ediyordu. Nerdeyse hava aydınlanmışken neden burada olduğunu sorgulamayı kesip bıkkın bir nefes verdim ellerini yüzümden çekip saçlarımı iki elimle geriye doğru tararken konuştum. "Gerçekten. Ne işin var senin burada yaağ!!" Dedim sinirli şekilde yakınarak. Cevap vermediği için başımı bıkkınlıkla iki yana salladım şapkamı elinden alıp tekrar kafama geçirdim. "Bıktım senden gerçekten, niye geri geldiysen." Son söylediğimi ağzımın içinde geveleyip ona arkamı döndüğüm gibi yoluma devam edecektim ki bileğimden tutup beni kendine çevirdi tekrar. "Bıktın mı? Gerçekten bıktın mı? Ben seni yıllarca sevip beklemişken sen bıktın mı benden?" Tuttuğu bileğimde olan bakışlarımı gözlerine çıkarıp, "Tek sevip bekleyen sen değildin aptal." Dedim tok bir sesle, bileğimi elinden kurtarıp bir adım geriledim. "Bir daha asla eskisi gibi olamayız bunu anla artık." Dedikten sonra arkamı dönüp iki üç adım atmıştım ki "Jane." Dedikten sonra bileğimden tutması ile bu sefer kendimi kontrol edemeyip bileğimi tutan sol elinin bileğini sertçe sırtına doğru ters çevirmem ile bağırmıştı. "Ağğ acıyor acıyor!!" Dediğiyle çok sert tuttuğumu yeni fark edip aceleyle bileğini bırakıp geri çekildim. "pardon." Dedim. "Ağırlık filan mı çalışıyorsun? Benim gibi 1.87 kaslı adamın bileğini nasıl böyle kolayca çevirebilirsin?" Derken bileğini ovaladı. "Boş boş konuşmada ver bileğine bakıyım." Bunu söylememi beklemiş gibi hemen önüme uzattı elini, "Evet sanki şişti gibi bak." Dediğine göz devirip iki elimle bileğini tuttum. Benim iki elim onun tek eli kadar bile değil. Şişen yere baş parmağımı koymam ile gözlerim saniyelik yanarken bileğindeki kemik gözümün önüne gelmişti şokla bileğini bırakıp iki adım geriledim. "Ne oldu?" Omuzlarımı tutup hafifçe sarsması ile kendime geldim. "Jane kendine gel." Gerileyerek omuzlarımdaki ellerinden kurtuldum ve işaret parmağım ile sol bileğini işaret ettim. "Bileğin, kırılmış."
🕯️
Hastaneye gelmiştik ve bileği gerçekten de kırılmış. Bileği alçıya alınırken, "Ben kapıda bekliyorum." Dedim ve cevabını beklemeden odadan çıkıp koridordaki sandalyelerden birine oturdum çantalarımı da kucağıma alıp beklemeye başladım. Çoktan öğle vakti olmuştu ve Arin sabah uyanınca beni evde göremeyip acele ile arayıp güzel bir azar çekmişti. Normalde Ege ile hastaneye gelmezdim ama olan şey benim suçum olduğu için gelmek zorunda kalmıştım. "Alçıda bayağı yakıştı bana ne dersin?" Burkay'ın odadan çıkması ile ayağa kalkıp çıkışa ilerlemeye başlayacak iken sağlam eliyle beni kendine çekip sarılmıştı, kollarım iki yanda dümdüz dururken konuştum. "Diğer bileğinin de kırılmasını istiyorsun anlaşılan." Dediğime kıkırdadı ve sarılmayı kesip omzumdan tutup yüzüme bakarak. "Eve gideceksin değil mi? Bırakabilirim seni." Yüzüne bakmayı kesip göz devirdim ve elini omzumdan ittim. "Farkındaysan taksi ile geldik buraya." Boş bakışlarımı suratından ayırıp çıkış kapısından çıktım. Bahçede ilerlerken tanıdık bir yüz görmem ile duraksadım. "N'aber Ulya." Reha Ülgen ela gözleri, kahve saçları, güzel yüz hatları, ve neredeyse 1.90 olan boyu artı yıllardır profesyonel boksörlük yaptığı için kaslı olan vücuduyla mankenlere taş çıkartacak derecede. kaslı vücuduna geçirdiği deri ceketi üstüne cuk oturmuştu. Kolunun altına aldığı kaskı bana uzattı. "İyi, sen niye buradasın?" deyip kaskı aldım. "Burki beyin motorunu getirdim bendeydi de." Elimdeki kaskı hızla Reha'nın göğsüne çarpıp eline tutuşturduktan sonra kaçacak iken omzumdan tutulup geri eski yerime döndürüldüm. "İnat etmede bırakayım işte seni." Omzumda ki elini ittirip sinirle konuştum. "Köpeğin miyim lan ben senin. Rahat bırak be omuzlarımı." deyip Reha'ya döndüm. "Neyse okulda görüşürüz Reha." Reha'ya el sallayıp ikisini arkam da bırakarak yürümeye başladım. "Jane! Bunun sorumlusu olduğun için binmek zorundasın." Dediği şeyin ardından duyduğum yüksek sesli kahkaha ile arkamı döndüm. Bileğinden bahseder şekilde yukarı kaldırdığı elini indirirken Reha parmağıyla beni işaret edip. "Lan abimin bileğini sen mi kırdın!?" Dedi. Burkay'a hala abim demesi gözüme aşırı tatlı gelmişti. Gülmekten akan göz yaşlarını silip, "Ahh karnım." Dedikten sonra karnını tutmuş gülmeye devam ederken Burkay omzuna bir tane geçirmişti. "Yeter lan defol git sen artık." Reha kahkaha atmayı kesmiş parmak uçlarını öpüp bana el sallarken alaycı şekilde konuştu. "Haydi sonra görüşürüz Ulya'cım." Dediği ile Burkay bu seferde ensesine bir tane geçirdi. "Ulya'cımmış siktir git lan!" Reha gülerek uzaklaşırken Burkay tekrar bana döndü. "Hadi ama Ulya ne inatçısın." O arkamdan söylenmeye devam ederken tabir-i caizse götüme bile takmayıp yoluma devam ettim.
🕯️
Saat çoktan öğlen ikiyi geçtiği için eve uğrayamadan kulübe geçmek zorunda kaldım. Bugün ki antrenmana geç kaldığım için akşama kadar antrenman yaptım ve öyle eve geçtim. Bahçe kapısından girerken yan tarafımdaki villanın önünü göz ucuyla kontrol ettim. Geçen hafta birilerinin taşındığını düşündüğüm eve gerçekten birileri taşınmış olmalı garajdan çıkan siyah Mercedes Benz G63 dikkatimi çekti ve şoför koltuğunda oturan Burkay'ı görmem ile sanki gizli bir şey yapıyormuşum gibi bahçe duvarının önüne eğilerek saklandım. "Ulya ne yapıyorsun orada?!" Oturduğum yerden kalkmadan başımı Arin'ine doğru çevirdim. Camdan çıkardığı suratına bakıp. "Çimlerle sohbet ediyorum Arin. Ne yapıyor gibi duruyorum sence?!" Ege'nin gittiğinden emin olduktan sonra koşarak eve girdim. Üstümü çıkarıp koşarak Arin'in odasına geçtim. Zıplayarak yatağına uzanıp hazırlanmış makyaj yapan Arin'e baktım. "Burkay'ın yan tarafımızda ki eve taşındığından haberin var mı?" Dedim. Yatakta bağdaş kurup yastıklardan birini kollarım arasına aldım. Elinde tuttuğu ruju ile bana dönüp. "Hadi canım şaka yapıyorsun?" Dedi şokla. Başımı iki yana sallayıp. "Hayır onu garajdan arabasıyla çıkarken gördüm." Dedim. Ruju masaya bırakıp yatağa yanıma oturdu. "O yüzden oturmuş çimlerle sohbet ediyordun." Deyip güldü. Omzuna vurup. "Komik değil." Dedim. Yere fırlamış olan Arin bana bakıp çığırdı. "Acıdı geri zekalı!" Uzanıp onu yerden kaldırdım. "Ay özür dilerim. Gecede aynısını Ege'ye yaptım yanlışlıkla." Dedim. Yatağa geri oturup. "Ne yaptın çocuğa?" Dedi. Aynanın karşısına oturup makyajına kaldığı yerden devam ederken. "Bileğini kırdım." Dedim. Bana dönüp. "Oha ya şaşıramıyorum artık. Bide çok normal bir şeymiş gibi anlatman yok mu." Dedi. Yataktan kalkıp yanına gittim. "Saçlarını balıksırtı öreyim mi?" Derken beline gelen turuncuları ikiye ayırdım. "Aslında bugün açık bırakmayı düşünüyordum ama ör ya, hızlı ol ama Alaz şimdi gelir." Dediği ile saçını çekerek kafasını kendime çevirdim. "Ne demek Alaz şimdi gelir? Bir buçuk gün yoktum alt tarafı ne haltlar yedin?" Dediğime gülüp. "Akşam yemeğine gideceğiz birlikte. Sende zaten annenlere gideceksin." Dedi. ikiye ayırdığım saçlarının bir tarafını yarılamışken saçını hafifçe tekrar çektim. "Annemlere birlikte gidecektik hani?" Dediğime gülüp. "Annene özürlerimi iletirsin artık. Bu fırsat kaçmaz kızım az koşmadım piçin peşinden." Dedi. Yanıma taşındığından beri peşinde koşturduğu çocuğun Arin gibi güzel bir kıza yeni yeni karşılık vermeye başlaması çok saçmaydı ama sonuçta karşılık bulmaya başladı oda. İkinci örgüsünü de bitirdiğim saçını omuzlarından öne doğru atıp omuzlarından tuttum ve eğilip aynadaki yansımasına baktım. "Tamamdır. Git ve kap oğlanı." deyip güldüm. Oda gülüp onayladı beni. Arin'in saçını bitirdikten bir kaç dakika sonra Alaz geldi ve Arin çıktıktan sonra bende bir taksi çağırıp annemin üvey babamla birlikte yaşadığı eve geldim. Bugün aile yemeği olduğu için abimlerde burada olacak ve üvey abim sıfatında olan Tuna'da burada olacağı için kapıda bir kaç dakika durup soluklandım. Onunla pek iyi anlaştığım söylenemez. Ne karman çorman bir aile değil mi? Babam ölmeden önce ben, annem, abim ve babam ailecek benim kaldığım evde yaşıyorduk. Babamın ölümünden bir yıl geçmeden annem tekrar evlenme kararı aldığı için kapısında durduğum bu eve taşınacağımızı söylemişti bu kararını ne ben ne de abim kabul etti bu yüzden hepimiz dağıldık. Abim ayrı eve çıktıktan bir kaç ay sonra Tuna da onun yanına taşındı. Ben ise bu evde babamla olan anılarımda yaşamak istedim. Doğrusu vücudum da olan değişimden dolayı her hafta yapılan aile yemeklerine hiç katılmamıştım kendimi kontrol edemeyeceğimden korktuğum için ama bu sefer hem annem arayıp ısrar ettiği için hem de az da olsa artık kendimi kontrol edebildiğim için gelme kararı almıştım. Kapıda boş boş durmayı kesip zile bastım. Tanımadığım hizmetli bir kadın kapıyı açtı. "Hoş geldiniz küçük hanım aileniz de sizi bekliyordu." İçeri girip üstümdeki siyah deri ceketi çıkartıp ona uzattım kafama geçirdiğim kapüşonu indirip. "Hoş buldum lütfen sadece Ulya deyin." Deyip hafif tebessüm ettim bu eve ilk gelişim olduğu için garip duygular içerisinde adını öğrendiğim Leyla teyzenin yönlendirmesi ile salona girdim. Koltuklarda oturmuş sohbet eden aile fertlerime bakıp biraz utandım çünkü hepsi gerçekten çok özenli giyinmişler ben ise en sevdiğim gri eşofman takımı ile geldim resmen. "Jane, sonunda geldin minik kedim." Ayağa kalkıp bana kollarını açan abime sarıldım hemen. Küçüklükten beri çok kavga etsek de abimle birbirimize hep çok düşkündük. "Abii en çok seni özlemişim gerçekten!!" Dedim ağlamaklı bir sesle. Bu evde başka özleyeceğim biri yok zaten. "Özlersin tabii bir yıl oldu nerdeyse!" Dedi yalandan kızgın bir sesle. Sarılmayı kesip yüzüne baktım. "Oldu mu o kadar ya?!" Dedim gülerek. Ayak üstü abimle ve annemin eşi Poyraz abi ile sohbet ettikten sonra mutfak da olan annemin yanına gitmek için hala beni kolunun altında tutan abimden ayrılıcak iken abim kulağıma eğilip. "Seninki burada." Diye fısıldadı. Anlayamamış şekilde suratına bakmayı kesip salondan çıktım ve uzun koridorun sonundaki mutfağa doğru ilerlemeye başladım. Daha ben koridoru yarılamışken mutfağın kapısı açıldı ve annemin çıktığını düşünerek gülümsedim ama gülümsemem yüzümden yavaş yavaş silinirken adım atmayı kesip, "Sen neden buradasın?" Dedim çatık kaşlarım eşliğinde. O ise sırıtarak aramızdaki mesafeyi kapatıp cevapladı beni. "Neden olacak Jiwoo annem çağırdı." Dediği ile göz devirdim kafamı saniyelik arkaya yatırıp sabır nefesi verdikten sonra. "Sen... anneme anne demeyi hak etmiyorsun tamam mı?" Cümlemi bitirir bitirmez annemin sinirli sesi kulaklarıma doluştu. "제인, 무슨 소리를 하는 거야? 부끄럽지 않니? (Jane, ne biçim konuşuyorsun çocukla ayıp değil mi?)" Dedi korece şekilde. Sinirlendiğim için kendimi kontrol etmeyi kesip Ege'yi duvara doğru ittim. Duvara yapışmış bir şekilde bana bakmaya başladı ona bakmayı kesip anneme doğru ilerlerken konuştum. "그는 부끄러움 없이 왔다 그는 부끄러움 없이 왔다!! (Ne ayıbı ya bide utanmadan gelmiş pislik!!)" Dirseğimin sivri tarafını Ege'ye doğrultup hafif savurdum. "나를 병아리처럼 보지 마세요 보세요, 내가 당신을 때릴 거예요. (Bakma bana civciv gibi, ağzının ortasına bir tane geçireyim de içim rahatlasın!!)" Ege'ye doğru bir adım atacaktım ki annem beni tutup Ege'ye hitaben. "Oğlum sen içeri Jeong-Han abinlerin yanına geç." Dedi. Annem beni mutfağa çekmeye çalışırken bağırdım tekrar. "내 동생한테 다가오면 죽여버릴 거야!! (Abime yaklaşırsan diğer kolunu kırarım bu sefer!!)" Sinirlenince dilleri karıştırdığım için korece şekilde bağırdım. Burkay anlamayan gözlerle bana bakmaya devam ederken abimin şaşkın sesini duydum. "아, 팔 부러졌어 내 절친? (Oha, sen mi kırdın benim kankamın bileğini?)" Bakışlarımı abime doğru çevirdiğimde abim, Poyraz abi ve Tuna'nın koridorun başından bizi izlediğini gördüm. Sakinleşmek için mutfağa girip mutfağın ortasındaki kocaman masanın sandalyelerinden birine oturdum. Önüme koyulan koca bir bardak su ile kafamı kaldırıp Leyla teyzeye teşekkür ettim. "Sarışın delikanlı ile pek anlaşamıyorsunuz anlaşılan." Diyen Leyla teyzeye sadece kafa salladım. O ise dedikoduya hazırlanıyormuş gibi karşımdaki sandalyeye oturup. "Ben annenizle yankınım da anneniz dedi eski sevgilinizmiş."
🕯
Bölüm sonu...
Amo vuestras almas tocando mi alma.
N.Ç |
0% |