@ribcagrave
|
İyi okumalar...
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
🕯️
"Mükemmel olmadığımı biliyorum ama umarım beni görürsün. Çünkü sadece sen varsın, yeni kimse yok, seni ilk sıraya koydum.
🕯
Lana del rey, yosemite
🕯
Ulya Jane Mendere, 13 Ekim 2018:
İşte her şey böyle başlamıştı... bir sonbahar günü her zaman ki gibi yağmur eşliğinde okuldan çıkmış eve dönüyordum. Hayır yağmurdan asla şikayetçi değilim.
Her ne kadar soğuktan dişlerim titrese de yağmuru seviyorum. Bugün benim için alışılmışın dışında bir şey gerçekleşti aslında o kadar abartılacak bir şey olmasa da benim için farklıydı.
Yağmur ve kulaklarımdaki kulaklık eşliğinde evimin sokağına girmiş iken sırılsıklam olmuş üniformamın üzerine kapüşonlu tarzı bir hırka bırakıldığını hissettim müziğe dalmış bir şekilde yürüdüğüm için başta korktum, bırakan kişi uzaklaşmadan seslendim ama sarı saçlarının ardından bana gülümseyip yoluna devam etmişti.
Büyük bir afallayış yaşadım çünkü bu ilk kez başıma gelen bir şeydi ve yaşadığım mahallede herkes birbirini tanırdı, beni hiçbir yaşıtım sevmezdi bilirdim. Bu yaşıma kadar akran zorbalığına uğramıştım ve uğramaya devam ediyorum. Şundan eminim hırkayı bırakan sarışın tatlı çocuğu kesinlikle daha önce görmedim.
Eve vardığımda duş aldıktan sonra direk odama geçtim ve çalışma masama oturup çizim defterimi açtım, genelde evdeyken çizim yapar, kitap okur veya ders çalışırım ama kesinlikle odamdan çıkmam yemek saatleri dışında.
Odamdan çıkmama alışkanlığı bu yıl başladı, akran zorbalığı aslında bu yıl başına kadar çekilebilir seviyedeydi ama bu yıl bir üst seviyeye taşınma kararı alınmıştı bir yandan da kilomla alay konusu olmaya başlamıştım ve bu çok ağır basmıştı bu yüzden daha az yemek yemeye başladım.
Kahvaltı yapmadan okula gider eve döndüğümde ise bazen tok olduğumu söyler yemezdim bazen de babamın zoruyla yemek zorunda kalırdım. Dalmış bir şekilde çizim yaparken beni ana döndüren şey kapımın tıklatılması oldu.
"Gel baba." Deyip sandalyeyle birlikte kapıya doğru döndüm. Babam hafif açtığı kapıdan kafasını çıkarıp konuştu
"Yemek vakti kara kuzum." Bana böyle seslenmeyi kesmesini hep söylemiştim ama babam asla vazgeçmezdi bu kelimeyi kullanmaktan.
"Geliyorum." Deyip göz devirdim. Kafamı defterime çevirip bugün gördüğüm sarışın çocuğun gülümseyen yüzüne baktım, bitmesine az kalmıştı defteri kapatmadan ayaklandım ve odamdan çıkıp alt kata inip salondaki saçma şekilde büyük olan yemek masasına oturdum.
Tabağımdaki yemeği yemek yerine tırtıklarken babam konuştu.
"ee günün nasıl geçti kızım." Başımı yemeğimden kaldırmadan konuştum.
"İyi aynıydı." Yalan. Kolay yalan söylerim, ağzımdan çıkan on kelimenin dokuzu yalan ve hep yalanlarıma inanıyorlar ya da uğraşmamak için üstelemiyorlar. Babam aynı soruyu abime de sordu. Abim benim aksime notlarını hiç önemsemez, okuduğu üniversiteye babamın parası sayesinde girmişti. Notlarını önemseyip derslerine çalışmak yerine hep o arkadaş grubu ile takılıyor.
Arkadaşlarına bir lafım yok bana karşı iyiler ama abim daha sorumluluk sahibi olmalı bir yıl sonra babamın yanında çalışmaya başlayacak ama öyle değilmiş gibi davranıyor.
Ben kendimi bildim bileli babam hep çok çalışırdı, gece geç saatlerde şirketten döner sabah çok erken giderdi. Üç ayda bir de sahibi olduğu ilaç firmasının yurt dışı şubelerini kontrole gider en az üç ay dönmezdi.
Yemek den sonra odama geçip çizimimi tamamladım. Genelde çok beğendiklerimi koparıp asarım ve bu yaptığımı da çok beğendim bu yüzden yatağının yanındaki duvara bantladım, daha sonra yaptığım diğer çizimlere göz gezdirdim.
Ödevler dışında yaptığım çizimlerde çevremdeki insanları kullanmayı seviyorum ve nadiren de duvarıma asarım. Duvarımda abimin bütün arkadaşlarının bir çizimi var, bir keresinde çizimleri görüp çok beğenmişlerdi sonrasında da hepsi tek tek beni de çiz deyince bende zevkle çizmiştim.
Yatağıma uzanıp telefonumla ilgilenmeye başlamışken kapım çaldı ve yine kesinlikle babam onun dışında kimse kapımı çalmaz.
"Gel baba." Doğrulup sırtımı yatak başlığına yasladım.
"İyi geceler demek için geldim." Dedi gülümseyerek. Ben kafa salladığımda gelip yanıma oturdu. Bazen gelip böyle konuşurdu benimle.
"Günün kötü geçmiş gibi yine." Ellerimi tutup yüzüme baktı.
"Yani hep aynı geçiyor ama seni görünce mutlu oluyorum." Derken gülümsedim oda gülmüş ve duvardaki yeni astığım resim dikkatini çekmiş gibi kaşlarını kaldırdı. Parmağıyla işaret edip.
"Bu yeni mi?" Çizimi yoklayıp babama döndüm.
"Evet bugün çizdim onu nasıl olmuş?" Derken tepkisini merak ettiğim için onu dikkatlice izlerken afallamış ifadesini gizlemek için gülümsemesi dikkatimi çekti.
"Fazlasıyla güzel olmuş da bu yakışıklı kim?" Derken sorgular gibi kaşlarını kaldırdı.
"Bugün eve gelirken yolda gördüğüm biri öyle, tanımıyorum yani." Dedim.
"Öyle olsun bakalım." Derken ellerini dizlerime yavaşça vurup ayağa kalktı gitmeden alnıma minik bir öpücük kondurup çıktı odadan.
🕯️
Sabahın değil gecenin körüydü bence saat. 03:20 civarı gözlerim kan çanağı uyandım ve daha da uyuyamadım aslında şaşırılacak pek bir şey yok bu da her gün yaşadığım şeylerden biri. Belki bir gün son bulacağına inandığım şeylerden biri.
Üzerimdeki saçma pijamalar, dün yatmadan önce yukarıdan toplayıp topuz yaptığım dağınık saçlarım ve göğsüm ile bacaklarım arasına sıkıştırdığım minik yastığım ile koca salonun ortasındaki koltukta oturmuş yeri seyrediyordum. Televizyondaki belgesel kesinlikle odak dışımdaydı.
"Kara kuzum ne yapıyorsun burada?" Babamın uykudan uyanmış hırıltılı sesini duyunca irkildim.
"Hım?" Derken yüzümü babama çevirdim. Saat çoktan altı olmuş muydu?
"Yine uyandın ve uyuyamadın değil mi?" Sorusunu göz ardı edip.
"Sen işe gitmek için mi kalktın?" Dedim. Oda kafa sallayıp.
"Evet sende yatağına git uyumaya çalış istersen." Dedi.
"Bir saat sonra gideceğim zaten kahvaltı filan yapıp hazırlanırım." Dedim. Cevabıma onaylar şekilde kafa sallayıp alnıma minik bir öpücük kondurup çıktı evden.
🕯️
Evden erken çıktığım için okulun olduğu sokak bomboştu. Arkamda bir hareketlilik hissedince kulaklığımı indirip kafamı hemen çevirdim ama kimseyi görememiştim tekrar önüme dönüp yoluma devam edecekken önüme atlayan bedenle afalladım ve geri adım atayım derken ayağım kaydı tam götümün üstüne düşecekken önüme atlayan salak çocuk kolumdan kavrayıp düşmemem için kendine doğru çekti beni.
Kolumu elinden kurtarmak için oynatmamla kendine yeni geliyormuş gibi afallayıp iki adım geriledi. Mahcupça boynunu kaşırken konuştu.
"Üzgünüm bir anda önüne atlamamalıydım." Dedi. Sorun olmadığını belli etmek adına kafamı iki yana salladım ve boynumda duran kulaklığı kulaklarıma geçirdim tam yoluma devam edecek iken tekrar önüme geçip yolumu kesti attığım adımı geri çekip suratına aval aval baktım. Bir süre o konuşmayınca "Ne var." Dercesine kaşlarımı kaldırdım.
"14 Ekim ikinci karşılaşmamız." Dedi ve bana beklentiyle bakmaya başladı. Yüzü tanıdık gelmişti zaten. Kaşlarımı kaldırıp. "13 Ekim sarışınısın sen." Dedim. Mutlu şekilde kocaman gülümseyip konuştu.
"Lakabı sevdim Jan- yani adını bilmediğim kız." toparlayayım derken ki batırışını izledim ve adımı nereden bildiğini sormadım çünkü yaka kartımda yazıyor zaten.
"Yani yaka kartından gördüm ondan şey ett-" Lafını kestim. "Tamam anladım." Dedim sert bir şekilde. Bıkkın bir nefes verip
"Hırkanı isteyeceksen çöpe attım. Git çöpte ara önümde boş boş konuşma." Dedim ve tekrardan yürümeye başladım oda peşimi bırakmaya niyeti yokmuş gibi yüzü bana sırtı da yola dönük şekilde yürümeye başladı.
"Arkadaş olmaya çalışıyorum ya." Mızmızlanır gibi konuşmasına göz devirip.
"Gidip Çağrıyla filan arkadaşlık kursana sen tencere kapak olursunuz." Dedim. Bahçe girişindeki turnikeye okul kartımı okutup ilerlemeye devam ettim oda kartını okutup vakit kaybetmeden yanıma koştu.
"Bir dakika, Çağrı da kim? Okula yeni nakil oldum. İkinci sınıf müzik bölümündeyim. Sen?" Derken tekrar yolumu kesip önüme geçtiği için durmak zorunda kaldım.
"Birincisi hoş geldin diyemeyeceğim. İkincisi bela mısın lan sen defol git başımdan!" Dememle düşen suratına bakmayı kesip tekrar yürümeye başlamıştım ki iki adım attıktan sonra durup ona döndüm.
"Ve sana borçlu olduğumu filan söyleyeceksen hırkayı ben istememiştim." Dedim.
"Ben sadece arkadaş olmaya çalışıyordum." Dedi. Başımı olumsuz anlamda yavaşça iki yana sallayıp.
"Şimdiye dek bu okul da en uzun konuştuğum kişisin ve kırıcı olduğumu biliyorum bunun için bir şey yapamam, bende çok kırıldım. Neyse yakışıklı çocuksun o yüzden arkadaş edinmeye çalışmana gerek yok birkaç saate kalmaz iki binada da adın duyulur ve etrafında pervane olurlar merak etme 13 Ekim sarışını." Dedim ve arkamı dönüp derslik binasına ilerlemeye başladım.
"Bu arada adım Burkay ege." Arkamdan bağırışını duymazdan gelip binaya girdim.
Saatin erken oluşundan dolayı, yarı dolu olan sınıfa girdiğim gibi kınayan bakışları üstümde hissetmiştim.
🕯️
Öğle yemeği vakti gelmişti çoktan. Açlıktan başım ağrıdığı için hiçbir derse odaklanamamıştım bu yüzden kendime ettiğim yeminleri es geçip ortak yemekhaneye indim.
İndiğime bin pişman olmama rağmen yemeğimi alıp arka masalardan birine oturdum. Kafamı masaya doğru eğmiş bir şekilde yemeğimi yer iken tam karşımda duran Prada ruganlara bir bakış atıp bıkmış bir nefes verdim ve elimdeki kaşığı bırakıp arkama yaslandım. Başlıyorduk yine ve yeniden. Boş bakışlarımla gözlerine baktım.
"N'aber Ulya?" Dedi. Aynı bakışlar ile suratına bakmaya devam ettiğimde yarısını bitirdiğim tepsime bakıp alaycı sırıtışı ile tekrar konuştu.
"Yemeği beğendin mi?"
Hep aynı laflar.
"Siktir git." Diye fısıldadım. Stresliyken ya da sinirimi bastırıyorken istemsizce sağ elimin baş parmağındaki tırnağım ile sol bileğime kanayana kadar acı çektirirdim. Kapanamamış olan yırtıklar sert darbelerim ile tekrardan açılıp kanamaya başlamıştı.
Liseye başladığım ilk gün yaşadığım şeyler düştü zihnime bir türlü aşamadığım ilk gün. Objektif olarak her şey aynıydı tek fark benim masadan kalkıp gitmemdi. Kaçmıştım. Korkak gibi kaçmıştım. Hep yaptığım gibi. Yapabildiğim en iyi şeyi yapıp kaçmıştım. O gün için yaptığım en büyük hatalardan biriydi gün boyunca beni rahat bırakmamıştı kırılan egosunun hıncını almıştı benden. O gün eve ıslak ve yapış yapış olan kıyafetlerimle dönmek zorunda kalmıştım.
Aynı iğrenç sırıtışı ile bana bakmaya devam edip elindeki tepsisini benim yarım kalan yemeğime boşaltıp konuştu.
"Önündeki sana yetmez diye düşünmüştüm ondan kendi tabağımı sana verme kararı aldım. Nasıl yapmışım iyi yapmış mıyım?" Dedi sırıtarak. Bıkkın bakışlarımla suratına bakmaya devam ettim.
Tepsiyi alıp kafana geçirmek vardı şimdi.
"Ya yapma böyle yesene aç kalmanı iste-" Sabrımın sonlarında artık siktir olup gitmesi için dua ederken her şey bir anda oldu 13 Ekim sarışını önümdeki tepsiyi tek eliyle tuttuğu gibi dolu tarafını Çağrı'nın kafasına geçirdi.
Ben şokla olanları izlerken o sarsıntı ile yere düşmüş olan Çağrı'nın karnına güzel bir tekme atıp yanıma geldiği gibi elimden kavradı ve beni dışarı çekiştirmeye başladı yemekhaneden çıkmadan önce bağırarak.
"İyi yürekliğin içindi bu piç!" Dedi. Yemekhaneden çıkıp koridorun sonundaki büyük camın önünde durdu. Ben şaşkınlıktan tepki veremezken beni koltuk altlarımdan tuttuğu gibi kalorifere oturttu. Ben hala şaşkınlıkla onu izlerken yüzümü daha iyi görmek için eğilip ellerini yanaklarıma koydu ve yüzüme bir şey olup olmadığını kontrol eder gibi baktı.
Neden, neden yaptı bunu?
Yüzümdeki ellerini indirdikten sonra kendimden uzaklaştırmak amaçlı göğsünden ittirip hafif yükselttiğim sesimle konuştum.
"Sana ne demiştim lan ben!" Dedikten sonra tekrardan göğsünden ittirip daha çok bağırdım.
"Ne demiştim he!!" Tekrar göğsünden ittireceğim sırada bileklerimden sıkıca tutması ile ağzımdan minik bir inilti kaçtı. Bileklerimi sıkmayı bırakıp iç kısımlarını kendine çevirdi.
"Bunu sen mi yaptın?" Gözlerindeki saçma üzüntü ile gözlerime bakmaya başlaması ile sakinleşmeye çalışıp konuştum.
"Kes şunu ve benden uzak dur." Gözlerime aynı şekilde bakmaya devam ettiği için tekrar konuştum.
"İnandırıcı gelmiyorsun." Dediğime cevap vermeden sağlam bileğimden tutup benide peşinden sürüklemeye başladı. Revirin kapısından girip beni yataklardan birine oturttu. Hızlıca pansuman için gerekli olan şeyleri alıp karşıma tabure çekip oturdu, bıkmış bir nefes verip konuştum.
"Kimsin sen?" Buz mavisi gözleriyle gözlerime bakıp.
"Burkay Ege Dalkıran." Dedi.
Şaka gibi.
"Senin ise 13 Ekim sarışınınım." Dedi. Ben anlamadığım için çattığım kaşlarım ile ona bakarken büyük yara bantlarından yapıştırdığı bileğime minik bir öpücük kondurdu.
Minik ve ölümcül bir kelebek öpücüğü.
"Ne saçmalıyorsun sen." Deyip bileğimi elleri arasından kurtardım. Tekerlekli tabure ile hafif geri kayıp gözlerime bakarak konuştu.
"Ci siamo incontrati di nuovo. (Tekrar buluştuk)" Dedi İtalyanca. Neden İtalyanca konuştuğunu sorgulamayı geçtim, benim İtalyanca bilip bilmediğimi nereden biliyor da karşıma geçmiş konuşuyor. Çatık kaşlarım ile ona bakmaya devam ederken tekrar konuştu.
"Siamo arrivati fin qui. (Buralara kadar geldik.)" Demesiyle kulaklarım uğuldamaya başladı. Başıma saplanan köklü ağrıyla kafamı eğip ellerimi şakaklarıma bastırdım. Kesik kesik aklıma düşen sahneyle duraksadım. "Era come se volessi scappare da me. (Benden kaçmak istiyormuş gibiydin.)"
"Ma ti amo ancora cosi tanto. (Ama ben seni hala çok seviyorum.)" Şok olmuş şekilde durmayı kesip kafamı kaldıracak iken gözümün kararmasıyla yer ayağımın altından kaydı.
🕯
Bölüm sonu...
Amo vuestras almas tocando mi alma.
N.Ç |
0% |