Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. BADE'DEN EFARE'YE

@ribcagrave

 

 

 

 

 

 

 

HERKES AĞLAYABİLİR...

 

 

 

 

☘︎

 

 

 

BIBI, Very Slowly

 

Ruelle, War Of Hearts (Acoustic Version)

 

Lana Del Rey, Summertime Sadness

 

 

 

 

☘︎

 

 

 

1. BADE'DEN EFARE'YE

 

 

 

Herkes Ağlayabilir tesellisine tutunan herkese...

 

12 ocak 2029

Bugün senin gidişinin üstünden tamı tamına altı yıl geçti. Altı yılın ardından tekrar aklıma düştün. Beni hatırla, unutma, unutamazsın dercesine aklıma düştün. Altı yıl boyunca rüyama girmen için her gece dua ettim beni hiç ziyarete gelmedin.

Tam pes etmişken rüyama girdin seni tekrar ve tekrar özledim bana yaşamayı sevdiren çocuk. Ben artık yirmi dört yaşındayım ve artık senden altı yaş yaşlıyım...

Seni özlüyorum ve bu acıyla yaşamaya çalışıyorum. Ben hayatıma devam ediyorum. Devam etmeye çalışıyorum, devam etmeye çalışmak çok zor ve çok kötü. Biliyorum devam etmek zorundayım herkes ilerlerken sanki ben on sekiz yaşımda sayıklıyormuşum gibi hissediyorum. Her yıl tekrar on sekiz oluyormuşum gibi, bitmeyen bir kâbus gibi sensizlik.

Suçlu hissediyorum. Çok suçlu hissediyorum. Sonsuza dek on sekiz kalacak olman beni kahrediyor. O gün yanında olsaydım böyle olmazdı diyorum.

O gün sana bağırmasaydım, Gitmeni söylemeseydim, Benden uzaklaşmanı söylemek yerine yanında kalsaydım.

Ben anlayamadım neler yaşadığını, ne büyük zorluklarla mücadele ettiğini anlayamadım. Yarın yanımda olamayacağını, sesini duyamayacağımı, bir daha parıl parıl parlayan gözlerine bakamayacağımı, kalp atışlarını göğsüne yasladığım kulağımla duyamayacağımı, ağzımdan çıkan her kelimenin çok değerliymiş gibi hissettiremeyeceğini.

Gözünü bu kadar kararttığını bilemedim. Yanında olabilecek tek kişi benken, ben bunları bilemedim.

Yaşamaktan bu denli vazgeçtiğini göremedim. Sen çok mutluydun, benim gözümden öyle gözüküyordun hep yaşamayı çok sevdiğinden bahsederdin.

Her gün Ural'a mezarının yerini sordum. Her gün aralıksız. O bana söylemedi belki de bana hala sinirli olduğu için olabilir. Benim yüzümden böyle bir seçim yaptığına inanıyor.

Bana olan kini altı yıldır dinmedi ve yavaş yavaş uzaklaştı benden. Benim varlığımı hissetmeye dayanamıyormuş gibiydi.

Önce numarasını değiştirdi sonra okulunu, evini, en sonunda da bu şehirden ayrıldı.

Sen gittin Arkın Efare Enderoğlu. Sen gittin ben bittim.

Sen gittin Efare ve arkanda koca bir enkaz bıraktın...

Bıraktığın bu enkazı toparlayabilecek gücüm kalmadı, artık bu acıya bir son vereceğim.

 

İçimdeki her şeyi döktüğüm maili gönderdim ve uygulamadan çıkmadan laptopu kapatıp toparlanmaya başladım.

Ders çalışmak için geldiğim kafeden sıfır çalışma ile ayrılıyorum. Gün boyu gördüğüm rüyadan dolayı aklımı toparlayamadım ve girdiğim iki dersten de hiçbir şey anlamadım bu yüzdende ders çalışmak için sık geldiğim kafeye gelmiştim ama tabii ki de azıcık bile çalışamadım.

Bugün doğum günüm. Hayır bizim doğum günümüz, hayır sil bizim doğum günümüzdü.

Altı yıldır kutlayamadığım doğum günümüz.

Eşyalarımın hepsini toplayıp çantama attıktan sonra hesabı ödemek için kasaya ilerledim.

"On dokuzuncu masa, temassız ödeyeceğim." Dedim kısaca. Kasadaki çocuk bir bana bir arkamdaki çıkış kapısına bakarken.

"Merhaba şöyle okutabilirsiniz." Kartı okutup fişi almadan arkamı dönecektim ki kasiyer çocuk bileğimden tutup kendine yaklaştırdı beni.

"Fişiniz." Derken fişi elime sıkıştırıp kısık sesle,

"Geldiğinizden beri şu adam sizi izliyor. Polisi aramamı ister misiniz?" Refleksle arkamı dönecektim ki vazgeçtim ve bileğimi elinden çekip dümdüz ifademle cevapladım onu.

"Önemli değil." En fazla ölürüm. Omuzumdaki çantamı düzeltip otomatik kapıdan dışarı çıktım.

Bahsettiği tarafa doğru ilerlemeye başlamıştım ki ilk bakışta bana da şüpheli gelen kişi onu fark ettiğimi anlamış gibi arkasını dönüp hızlıca ilerlemeye başladı.

Bende vakit kaybetmeden onu takip etmeye başladım.

Simsiyah giyinip üstüne de şapka ile maske taktığı için ben şüpheliyim diye bağırıyor. Üstündeki tek renkli şey dikkatimi çekti siyah sırt çantasına taktığı anahtarlık.

O anahtarlık benim Efare ile kendime yaptığım anahtarlık. Beş yapraklı yonca, onu benim yaptığıma eminim beş yaprağı var.

Yoncalar üç ya da dört yapraklı olur o beş yapraklı.

Takibi bıraktığımı düşündüğü için yavaşlayan bedene doğru var gücümle koşmaya başladım. Farkında olmadan gözlerimden akan yaşlarla nefes nefese maskeli bedenin kolunu tuttum.

"E-efare." Dedim kısık sesle. Tanıdık gelen mavi yeşil gözlere bakmaya başladım. Beni görmeyi beklemiyormuş gibi gözlerini büyülttü ve kolunu elimden kurtarmaya çalıştı.

"S-sen, sen kimsin?" Diyebildim kısık sesle. Sesim çıkmıyor. Resmen dilim tutulmuş gibi sadece tanıdık gözleri süzüyordum.

Kolunu sımsıkı tuttuğum beden tekrar hareketlendi. Yüzünü görmeden onu elimden kaçıramazdım bu yüzden boş durmayı kesip yüzündeki maskeyi çekip çıkardım.

"Sen. Neden." Dedim kesik kesik.

"Uzun zaman oldu Bade Karoll." Dedi sakince. Büyük hayal kırıklığına uğradım. Neyi, kimi görmeyi bekliyordum bilmiyorum ama yaşadığım saçma hayal kırıklığıyla ellerimle yüzümü kapatıp altı yıldır içimde biriktirdiklerimi kusmak istercesine hıçkırarak ağlamaya başladım.

"Evet böyle bir tepki bekliyordum." Kollarını etrafıma sarıp beni daha çok kendine çekti. Şimdi özlediğim kokunun tıpatıp benzerinin göğsünde hıçkırarak ağlamaya başladım.

 

 

 

 

☘︎

 

 

Saat geç olduğu için durduğumuz işlek caddenin kalabalığı azalmıştı artık ve ben ağlamayı keseli yarım saat oluyor ama hala bana sarılı kollardan ayrılmadım.

Ural Enderoğlu.

Efare'nin kendinden üç yaş küçük tek yumurta ikizi. 2005 yılında ikizlere hamile olduğunu öğrenen annesi on sekiz yaşında İki bebeğe aynı anda bakamayacağından korktuğu için daha embriyo olan bebeklerinden birini dondurup diğerini yani Efare'yi dünyaya getirmiş.

Efare üç yaşına geldiğinde de Ural dünyaya gelmiş. Böylece aralarında üç yaş olan tek yumurta ikizleri oldular.

Önemli nokta bu olaydan aile fertleri dışında kimsenin haberi yok yapılan yasak bir işlem nasıl gerçekleştiğini bilmiyorum ama o aileden her şeyi beklerim.

Ural ile Efare'nin bu kadar benzeme sebebini kardeşliklerine veriyor herkes. İkiz olabileceklerinden kimse şüphelenemiyor bile.

Benim bu olaydan haberdar olmama tabii ki de Efare sebep oldu. Ciddi manada birbirlerinin klonlanmış halilerdi. Etrafımızdaki insanlar ikisini hiç ayırt edemezlerdi ben, ben ederdim.

Efare'nin bana olan bakışlarını tanırdım ben. Nasıl tanımam ki.

Biz Efare ile neydik? Biz bir birimizin hayatında hiçbir şeydik ama bir o kadarda her şeydik.

Ural şimdi yirmi yaşında Efare'nin büyüdüğünü göremesem de yirmili yaşlarda nasıl görüneceğini görebiliyorum karşımdaki beden sayesinde.

Neredeyse iki saat boyunca ağladığım yerden ayrılıp Efare'nin lisedeyken yaşadığı evin kapısına gelmiştik.

Neden? Nedenini bilmiyorum Ural'ın isteği üzerine gelmiştik bana kahve ikram etmek istediğini söylediği için.

Neden ve ne zaman Evas'a geldiğini bilmiyorum ama karşılaştığımızdan beri neden bana bu kadar iyi davrandığını anlayamıyorum ben. Ben onun abisini öldürdüm.

Efare'nin ölümüne ben sebep oldum. Altı yıl boyunca bunun vicdan azabıyla yaşadım. Ölmek istedim. Denedim olmadı, tekrar denedim tekrar ve tekrar.

Beş yıl boyunca her doğum günümde denedim. Olmadı.

O ölmemi istemiyormuş gibi her seferinde bunu yapmak için her cesaretlendiğimde önüme engeller çıktı beş defa denedim beşinde de başarısız oldum.

Bugün peki? Bugün Ural gelmeseydi o maili attıktan sonra artık buna son verecektim. Seçtiğim en yüksek binanın tepesinden atlamayı aklıma koymuştum ama yine bir engel çıktı.

"Gel içeri." Ayakkabılarımı çıkarıp verdiği terlikleri giydim.

Buraya hiç gelmek istememiştim Efare ile anılarım dolu olan bu eve hiç gelmek istememiştim ama gitmeden duymam gereken şeyler olduğunu düşündüğüm için Ural'ın kahve teklifini kabul ettim.

Yıllardır kullanılmayan evde tek tük eşyalar değişmiş, mutfağa doğru ilerlerken koridorda duvara asılı olan fotoğraf çerçeveleri dikkatimi çekti.

Dikkatimi ilk çeken fotoğraf gittiğimiz lisenin arka bahçesinde yere çömelmiş çiçeklerin arasını inceleyen Efare oldu.

Bugünü dün gibi hatırlıyorum tabii ki, ben hiç dört yapraklı yonca bulamadığım için pes etmiştim ve artık dört yapraklı yonca olduğuna inanmadığımı söylemiştim Efare'ye oda var olduğunu söyleyip ısrar etmişti ve o günden sonra bir ay boyunca her teneffüste bulana kadar aramaya devam etmişti.

İşin sonunda bulamamıştı ve bu sefer çiçekçi çiçekçi gezmeye başlamıştı. Oda hüsranla sonlanınca tohumunu alıp kendisi yetiştirmeye başlamıştı ve o işde hüsranla bitmişti kısmen, büyüyen yoncalar dört değil beş yapraklıydı ve aldığı tohumların hormonlu olduğunu öğrenmiştik.

Bu olay çok hoşuma gittiği için haftalarca uğraşıp beş yapraklı büyüyen yoncalardan kendime ve Efare'ye birer anahtarlık yapmıştım.

Gözümden akan yaşı silip diğer çerçeveleri incelemeye başladım. Lisedeyken bu koca evde Efare ile Ural tek yaşıyorlardı başlarında da Şeker adında bir teyze vardı her şeyleriyle o ilgilenirdi, ben bu eve her geldiğimde benimle de kendi kızı gibi ilgilenirdi. Annemin bana veremediği sevgiyi ve ilgiyi şeker teyze bana vermişti.

Annem işkolik bir kadındı çocukluğumda, ergenliğimde ve şimdi yaşadığım her dönemde annem toplantıdan toplantıya koşan bir kadındı. Boş vakitleri olsa da benimle hiç ilgilenmezdi, beni sevmezdi bilirdim. Bunu dillendirmektende çekinmezdi. Onun için bir zorunluluk olduğumu, kazara olduğumu, aslında beni hiç istemediğini hep söylerdi. Babamın kim olduğu bile belli değil.

Onu hiç görmedim adını sanını bile duymadım ondan hiç bahsedilmezdi evde yani hayatım boyunca paradan başka hiçbir şeyim yoktu, Efare hayatıma girene kadar. Bana mutlu olmayı öğretmişti, o bana yaşamayı sevdirmişti. Artık her şey kırık dökük. O, elimden kayıp gitti.

Altı yıl olmasına rağmen hala kabullenemiyorum. Sanki o şimdi arkamda belirecek ve beni her gördüğünde dediği gibi "N'aber Badem sütü?" diyecek.

Arkamı döndüm çaresizce, beni karşılayan ıssızlık canımı en derinden yaktı. Bu acı asla dinmeyen bir acı, asla alışamadığım bir acı.

"Badem sütü," solumda kalan mutfak kapısına döndüm. "Yine mi ağlıyorsun?" Ağlamaktan kıpkırmızı olduğuna emin olduğum burnumu çektim. Elimi yanağıma götürüp akan yaşı sildim.

"Ağlamıyorum ve bana öyle seslenme." Dedim. Ağladığımı kabul edememe gibi bir huyum var, kendimi bildim bileli çok nadir ağlamışımdır ama bu altı yıldır ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadım.

Ural'ın yanından geçip mutfağa girdim ve yüksek bar sandalyelerinden birine oturdum. Tezgâhın üstünde duran dumanı üstünde tüten kupalar dikkatimi çekti Ural'da kapının oradan beni izlemeyi kesip tezgâhın üzerindeki kupaları alıp karşıma oturdu, kupalardan birini önüme koyup arkasına yaslandı.

"Nasıl gidiyor, hayatın?" Nasıl mı gidiyor? Gidiyor mu ki hayatım. Okumaya çalıştığım bölümde ilerleyemiyorum bile hatta zaman geçtikçe geriliyorum. Notlarım o kadar berbat ki bu dönem düzeltemezsem sınıf tekrarı bile yapmam gerekebilir.

Annem hala eskiden olduğu gibi beni umursamıyor neden bu durumda olduğumu sormuyor benimle konuşmuyor bile. Yaptığı tek şey en iyi psikiyatrilerden randevu almak hiç ilerleme göstermediğim için sorunun terapistlerde olduğunu sanıyor.

Düşüncelerim arasından sıyrılıp önümdeki kupadan bir yudum aldım yavaşça.

"Neden geri geldin?" Dedim sorusunu görmezden gelerek.

"Seni görmek için." Neden? Neden beni görmek istedin ki ben abinin katiliyim.

"Neden? Altı yıl boyunca benden kaçtın. Sen, benden nefret ettin. Benden nefret ettiğini söylemesen de ben bunu hissettim." Derken elimi göğsüme vurup kendimi işaret ettim.

Tek elimdeki kupayı masaya bıraktım. Ural başını yavaşça iki yana salladı.

"Hayır Bade, senden nasıl nefret ederim. Sen onun tek mutluluk kaynağıydın." Başımı hızlıca iki yana salladım. Dolu gözlerimle gözlerine baktım.

"Hayır. Yanılıyorsun." Yutkundum, "Yanılıyorsun. Onu ben öldürdüm, bu yüzden benden nefret etmelisin. Ben öyle yapıyorum." Sol gözümden akan yaşı elimin tersiyle silip çattığım kaşlarımla kararlı şekilde cümlemi bitirdim.

"Yıllarca kendine bunu mu yaptın?... Sen!" Kendi lafını bölüp tek eliyle kaşlarını sıvazladı,

"Sen böyle mi yaşadın bugüne kadar? Neden?" Oturduğu yerde dikleşip dirseklerini masaya yasladı ve cevap beklermiş gibi dik dik gözlerimin içine bakmaya başladı.

"Ne neden?.. Başka ne yapmalıydım?" Lafımı bitirmemi beklemeden bağırmaya başladı,

"Unutmalıydın! Onu unutmalı ve mutlu bir şekilde yaşamalıydın!.." Büyülttüğüm gözlerimle ona bakarken.

"Nasıl unutabilirdim!" O benim yüzümden ölmüşken nasıl unutabilirdim. Dedim bende sesimi yükselterek. Az önce elime aldığım kupayı sertçe masaya bırakıp ayaklandım.

"Gidiyorum ben." Dedim ve hızlı adımlarla mutfak dan çıkıp kapıya ilerledim ayakkabılarımı giyip askılıktan çantamı ve montumu aldım.

Arkamdan hızlıca gelen Ural dış kapıyı açmak için uzattığım elimin bileğinden tutup kendine çevirdi beni.

"Konuşmamız bitmedi daha." Bileğimi hızlıca çekip,

"Benim için bitti. Şunu da alıyorum benim o." Derken askılıkta asılı olan sırt çantasına uzandım ve Efare'ye yaptığım anahtarlığı çıkarıp aldım.

Arkamı dönüp dış kapıyı açtım ve tam dışarı adımımı atacakken tekrar bileğimden tuttu.

"Nereye gidiyorsun? İletişimde olalım en azından." Sinirle derin bir nefes verip bileğimi hızlıca çektim.

"Gerek yok." Dedim tok bir sesle. Arkamı dönüp hızlıca ilerlemeye başladım.

"Ölmeye gidiyorum zaten." Dedim bahçe kapısından çıkarken.

 

 

 

☘︎

 

 

 

Coda Land, seçtiğim bina, aslında bina demeye bin şahit çünkü burası yüz katlı bir gökdelen. Şu an çatısından bacaklarımı sarkıttığım gökdelen.

Buraya gelmem çok zor oldu kapıdaki güvenliği atlatabilmek bir hayli zordu ama geldim özellikle burası olmalıydı.

Burası Evas'ın en yüksek binası o yüzden burayı seçtim ve annemde burada çalışıyor, nefret ettiği kızı bugün annesinin en sevdiği yerde canına kıyacak.

Başımı gökyüzüne kaldırıp kulağımda çalan şarkıya eşlik etmeye başladım. "Think ı'll miss you forever, (sanırım seni daima özleyeceğim.)"

"Like the stars miss the sun in the morning sky. (Yıldızların gökyüzündeki güneşi özlemesi gibi.)" Müziği durdurmadan kulaklığı çıkarıp kenara koydum, telefonumu açıp anneme mesaj yazmaya başladım,

"Umarım bir sonra ki hayatım da senin kızın olarak doğmam anne o zaman mutlu olabilirsin şimdi olacağı gibi." Gönder tuşuna basıp mesajı gönderdim ve telefonu da kenara bıraktım. Bugün bitecek bu iş.

Yarım saattir izlediğim manzaraya arkamı dönüp derin bir nefes verdim. "Umarım bir sonra ki hayatımda da varsındır." Ve tereddütsüz kendimi boşluğa bıraktım.

Bana doğru koşarak gelen kişiyi önemsemeden...

 

 

 

☘︎

 

 

 

Bölüm sonu...

 

Amo vuestras almas tocando mi alma.

 

N.Ç

 

 

 

☘︎

 

 

 

19.04.2023

 

Loading...
0%