Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. GERÇEKLER; BAZEN DEĞİL DAİMA ACITIR

@ribcagrave

 

 

 

İyi bir hafıza, gerçek lanettir...

 

 

 

☘︎

 

 

 

Mor Ve Ötesi, Bir Derdim Var

 

Jaymes Young, What Is Love

 

 

 

☘︎

 

 

 

2. GERÇEKLER; BAZEN DEĞİL DAİMA ACITIR

 

 

 

Liseye dair içimde taşıdığım en büyük umut, heyecan; edineceğim arkadaşlıklar ve ilk aşkımdı. Ortaokulda yaşadıklarımın aksine lisede yeni insanlarla tanışacaktım yeni ortamlara girecektim ve ilk aşkımla tanışacaktım. Tanıştım.

İlk aşkımla, yeni arkadaşlıklar edindim, yeni ortamlara girdim. Sonra hepsi bitti o güzel rüyadan uyanmış gibiyim. İlk aşkım öldü. Arkadaşlarımla konuşmayı kestim. Herkes benden nefret etti. Bende kendimden nefret ettim.

Geceleri yatağa uzanır ama uyuyamazdım. Nefret edecek bir sürü şey gelirdi aklıma tekrar ve tekrar nefret ederdim kendimden. Geceleri çok düşünmekten gündüzleri başım ağrırdı.

Ben bu nefreti benimsedim yıllarca bu nefretle yaşadım. Artık iyileşemem. İyileşmemeliyim.

Başıma saplanan köklü ağrıyla sıçradım ve kollarıma yasladığım başımı kaldırıp nerede olduğumu çözmeye çalışırcasına etrafıma bakındım.

Neredeyim? Okuldayım. Neden? Nasıl? Burası PERA ANADOLU LİSESİ ben nasıl geldim buraya. Oturduğum sıraya çevirdim başımı kıyafetlerimi inceledim. Neden eski sıramda eski üniformalarımla oturuyorum.

Öldüm mü? En son binanın çatı katındaydım. Atlamıştım dimi evet atlamıştım neden ölmedim ve buradayım. Ya da öldüm mü?

"Uyandın mı? Kâbus mu gördün?" Bu ses. Başımı hızla sesin geldiği yöne çevirdim.

"S-sen... n-nasıl?" Dilim tutuldu. Ben şaşkınlıkla yüzüne bakarken eliyle saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı bu sırada gözlerim tek bir saniye bile yüzünden ayrılmadı. İntihar etmek için bekleyen yaşlarla dolu olan gözlerim.

Titreyen ellerimi yavaşça gerçekliğini kontrol etmek istercesine yüzüne yaklaştırdım ve yüzünü avuçlarım arasına aldım. Efare ellerime bakıp gülümsedi.

"S-sen gerçek misin?" Gözümden bir yaş firar etti. Ellerini ellerimin üzerine koyup, "değil gibi mi gözüküyorum?" kaşlarını kaldırdı, "o kadar mı yakışıklıyım?" Deyip daha çok gülümsedi.

Başımı aşağı yukarı salladım hızlıca göz yaşlarımın devamını hıçkırıklarım getirirken, "Evet" Dedim ve acelem varmışta elimden kaçacakmış gibi ellerimi yüzünden ayırıp hızlıca boynuna doladım.

"Öyle mi? En beğendiğin özelliğim ne?" Derken kollarını belime doladı. Yutkundum. "Çillerin ve mavi yeşil arası olan gözlerin." Sakince sorusunu cevaplamaya çalıştım ama sona doğru sesim çatladı.

"Badem sütü ağlıyor musun?" Başımı boynuna yaslamış olmayı umursamadan başımı iki yana salladım. "Hayır. Seni özledim." Tek eliyle başımı okşadı.

"Bugün hep yan yanaydık Efe'lerin yanına bile hiç gitmedim. Ona rağmen mi?" Burnumu çekip başımı olumlu anlamda aşağı yukarı salladım. "Ona rağmen." Bir süre sonra kollarımı boynundan ayırıp yüzüne baktım.

"Efare sen ölmüştün." Kaşlarını çattı. "Seni ben öldürdüm." Baş parmaklarıyla yanaklarımdaki yaşları sildi. "Gördüğün kâbus da beni mi öldürüyordun?" Kâbus muydu? Yaşananların hepsi kâbus muydu? Hayır çok gerçekti! Cevap vermedim ne diyebilirdim ki ne olduğunu daha ben anlayamıyorum.

"Tamam. Eve gidiyoruz Şeker teyze yemek için bizi bekliyor." Derken ayağa kalkıp kendi çantasıyla benim çantamı da aldı masanın üstündeki kitapları da alıp, boşta kalan eliyle elimden tutup, beni de beraberinde çıkardı sınıftan ve aynı katta olan dolaplarımızın önünde durduk elimi bırakmadan kitap dolu olan eliyle dolabın şifresini girip açtı. Bu benim dolabımdı şifresini tam olarak hatırlamıyorum bile neydi? 1201 mi? İkimizin dolabının şifresi de aynıydı hatırladığım kadarıyla.

İlk tanıştığımız günün tarihi doğum günümüzdü Feride Hoca sayesinde tanışmıştık lise bir de Feride hocanın verdiği saçma ödev için bütün okulda aynı günde doğduğumuz kişileri aramaya başlamıştık ikimizde birbirimizden habersiz birbirimizi arıyorduk.

Koca okulda bizden başka kimse 12 ocakta doğmamıştı ve o gün ödev aracılığıyla tanıştık ve arkadaş olduk sonra da sevgili. Sonra Efare gitti beni tek bırakıp gitti. Ondan başka kimsesi olmayan ben onun gidişiyle kimsesiz kaldım.

Efare'nin sorusuyla ana döndüm. "Bize geliyorsun dimi?" Bahçe kapısından çıkarken etrafı süzdüm ne ara buraya gelmiştik? Başımı Efare'ye çevirip, "size mi geliyorum?" Dedim. Başını salladı beni onaylarcasına.

Bahçe çıkışında bizi bekleyen bir araba olmadığını fark edince tekrar Efare'ye döndüm. "Ömer abi yok mu?" Yolu izleyen başını bana çevirdi, "Sen bugün otobüsle dönmek istediğini söylediğin için gelmedi." Başımı aşağı yukarı salladım. "Öyle dedim demek." Diye mırıldandım.

Efare bir anda yolun ortasında durup bana döndü ve beni de kendine doğru döndürdü. Kaşlarımı kaldırdım sorarcasına. "Badem sütü, sen iyi misin? Bugün neden garip davranıyorsun?" Elleriyle omuzlarımı kavradı. "Nasıl davranıyorum?" diye sordum.

"Sen değilmişsin gibi." Derin bir nefes verdim. "Efare biz kaç yaşındayız?" Kaşlarını çattı anlamlandıramıyormuş gibi. "Ocak da on sekiz olduk." Dedi. Başımı aşağı yukarı sallayıp, "Evet. Sen on sekizsin. Ben," elimi göğsüme koyup kendimi işaret ettim.

"Ben yirmi dört yaşındayım." Çattığı kaşlarıyla beni dinlemeye devam etti. "Efare sen öldün. 19 Nisan 2023 de intihar ettin." Efare şok olmuş şekilde beni izlerken başını iki yana salladı.

"Bade ben yaşıyorum." Derken tek elini omzumdan ayırıp avcunun içini göğsüne vurdu. "Bugün 19 Nisan 2023 ve birlikte bizim eve akşam yemeğine gidiyoruz." Parmaklarıyla gözümün önüne gelen saçlarımı geriye tarayıp, "Kendine gel lütfen." Dedi. Başımı iki yana salladım.

"Hayır. Sen öldün! Altı yıl ben sensiz yaşadım. Hayır, hayır." Diye sayıkladım.

"Bade kendine gel. Ben yaşıyorum buradayım!" Gözlerinin içine baktım.

"Neredesin?"

"Tam buradayım ve sen beni göremiyorsun."

 

 

 

 

☘︎

 

 

 

Ter içinde sıçrayarak uyandım. Tamamen yabancı bir odada, yabancı bir yatakta ve yabancı birinin yanında. Yattığım yatakta yanımda oturmuş alnımdaki bezi alan kıza baktım ve yavaşça dikelmeye çalıştım sırtımı yatak başlığına yaslayıp konuşmaya çalıştım ama çabam boşa gitti ve kuru bir öksürük tuttu.

"Boğazın kurumuştur al su iç." Uzattığı bardaktaki bütün suyu içtim günlerdir su içmemişçesine.

"Neredeyim ben?" Kız elimdeki bardağı alıp komidine koydu. Kat kesim saçları, fazla beyaz teni ve çekik gözleriyle Korelileri andıran kızı inceledim.

"Benim evimdesin." Kaşlarımı çattım. "Sen kimsin?"

"Benim adım Ulya Jane Mendere. Ulya diyebilirsin." Derken elini selamlaşmak istediğini belli edercesine önüme uzattı. Uzattığı elini sıkıp, "Bende Bade Karoll." Gülümsedi. "Memnun oldum Bade Karoll."

"Ben neden buradayım? Nasıl geldim ve ne zamandır uyuyorum?" Elini elimden ayırdı ve asılı olan serumu kontrol etti, o an koluma bağlı olan serumu fark ettim.

"Çok sorun var normal olarak. İlkinden başlayalım. Sen neden buradasın. Ben o gün 12 Ocak akşamı şirketteydim ve hava almak için çatıya çıktığımda kucağında baygın seni tutan bir adam vardı. O kişide beni görür görmez seni bana verdi." Kimdi o? Kaşlarımı çattım ve aceleyle sordum. "Kimdi o? Nasıl biriydi?"

"Karanlıkta tam göremedim ama uzun boylu bir adamdı." Başımı salladım onaylarcasına. Oda devam etti.

"Ondan sonra seni hastaneye götürmemi söyledi ve kayboldu. Bende seni evime getirdim ve doktor çağırdım bir şeyin yokmuş şoktan bayılmışsın ama sen tam on gündür uyuyorsun. O yüzden çok endişelendim ve her gün doktoru tekrar tekrar çağırdım. Doktor senin uyanmak istemediğini ve o yüzden uyanmadığını söyledi. Öyle söyleyeceklerim bu kadar ve çatıda bulduğum telefonunu ve çantanı filanda getirttim ve sürekli seni bir numara arayıp durdu bende açtım en sonunda, önemlidir diye Ural adında biriydi sen uyanınca haber vermemi istedi." Başımı aşağı yukarı salladım dalgınca. Yani kısacası yine ölemedim.

"Teşekkür ederim. Yaptıkların için." Beni tanımamasına rağmen beni evine alıp günlerce benimle ilgilendi.

"Önemli değil." deyip gülümsedi. "Şimdi sen anlat bakalım." Sorarcasına kaşlarımı kaldırdım. "Ne anlatayım?" Omuz silkti, "anlatmak istediğini." Ne anlatmak istiyorum ki?

"Ben depresyondayım. Altı yıldır, terapistim akut depresyon olduğunu söyledi, annemin iyileşmem için getirdiği hiçbir terapist beni iyileştiremedi belki de ben iyileşmek istemedim." Yüzüne baktım sakince beni dinliyordu.

"O çatıya ölmek için çıktım. Bu altıncı denememdi ve kesin çözüm olarak bu yöntemi görmüştüm." Gözümden çeneme doğru yol alan yaşı baş parmağıyla sildi. Bu ara çok ağlak oldum.

"Sonuç olarak yine ölemedim. Her denememde biri engel oluyormuşçasına hep başarısız oldum." Burnumu çekip Ulya'nın yüzüne baktım tepkisini ölçmek istercesine.

"Acıkmışsındır ne yemek istersin?" Akan burnumu tekrar çekip başımı olumlu anlamda salladım ve ağlak bir bebek gibi, "Kurt gibi açım. Canım Şeker teyzenin yaptığı karnı yarıktan çekiyor." Dedim ağlayarak. Ulya sakince bana sarılıp sırtımı okşadı.

"Benimde bir tane Şeker teyzem var o sana yapar karnı yarık." Benden ayrılıp ayağa kalktı ve serumun asılı olduğu demiri tekerleklerinden sürükleyerek yakınıma getirdi. "Bunu ben tutarım aşağı inelim, sende kaç gündür bu odadasın bahçede yeriz yemeği." Onaylarcasına başımı sallayıp yorganı üstümden attım.

Şimdi fark ediyorum da üzerimdeki kıyafetler değişmiş ve yerine pahalı olduğu her yerinden belli olan saten pijama takımı geçmiş.

İlk ayağa kalktığım da savsaklasam da sonradan toparlayıp yavaş adımlarla odanın kapısından çıktık ve bizi kocaman bir koridor karşıladı bizim çıktığımız oda dışında bir sürü kapı vardı bu katta, iki taraftan aşağı uzanan kocaman merdivenler ve yukarı büyük ihtimalle terasa çıkan bir merdiven daha var köşede ama aşağı inen koca iki merdivenden daha küçük. Koca merdivenler ve tavandan aşağı sarkan koca avize beni şok eden şeyler. Burası zengin bir ailenin evi değil burası trilyoner bir ailenin evi olmalı.

"Ulya sen, neden o şirketteydin o gün?" Dedim şüpheyle. Ulya başını bana çevirip. "O şirket benim." Ağzım şokla açıldı. "O günde işlerim vardı. Sen neden orayı seçtin?" Şaşkınlığı atlatamadan cevapladım onu.

"Annem... orada çalışıyor." Beni onaylarcasına başını salladı merdivenlerin son basamağını inip sola döndük ve bizi açık bir koca mutfak kapısı karşıladı.

Mutfak kapısından içeri girip masanın etrafındaki sandalyeler yerine köşedeki koltuk takımına doğru ilerledik. "Sen otur burada ben Şeker teyzeyi çağırayım." Başımı sallayarak onayladım ve gidişini izledim.

Aklımda dönüp duran sorulardan biri beni kurtaran adamın kim olduğu. Eğer o olmasaydı şu an Efare'nin yanında olabilirdim. Delinmekten morarmış olan kollarıma baktım iki dirseğimin içi ve ellerimin üstü morluklarla dolu.

O sırada pijamanın ilk iki düğmesi açık olduğu için açıkta kalan boynumdaki kolye dikkatimi çekti kolyeyi daha iyi görebilmek için boynumdan çıkarıp incelemeye başladım.

Gümüş renk bir kolye, ucunda beş yaprağı olan bir yonca var. Ben kolyeyi incelerken mutfak kapısından içeri giren Ulya yanıma oturdu kolyeye o kadar odaklanmıştım ki içeri girdiklerini fark etmedim.

"Ulya bu kolyeyi sen mi taktın boynuma?" Ulya kaşlarını kaldırarak kolyeyi inceledi ve alt dudağını bilmiyorum dercesine büktü, "Hayır eve geldiğimizde boynundaydı."

"Anladım." Dedim ve kolyeyi geri boynuma taktım yavaşça. Tezgâhın oradan gelen seslerle başımı oraya çevirdim. Tezgâhın başında patlıcanları fırınlamak için fırçayla yağlayan kısa beyaz saçlı Ulya'nın Şeker teyze dediği kişi dikkatimi çekti ve istemsizce ayaklanıp yüzünü görmek için o tarafa ilerlemeye çalıştım kolumdaki serum engel olunca serumu iğnesinden çekip çıkardım.

Gördüğüm yüzle gözlerim anında dolarken, "Şeker teyze?" Diye mırıldandım. Sesimi duyan saçlarına ak düşmüş kadın başını bana çevirip tanımışçasına kaşlarını kaldırıp kocaman gülümsedi. "Badem kızım." Derken kollarını kocaman açıp beni kolları arasına aldı.

"Şeker teyze, ne işin var burada?" Dedim ağlayarak, onun bana sarılmasıyla tuttuğum yaşlar tekrar firar etmeye başladı gözlerimden. "Badem kızım benim, asıl senin ne işin var burada." Sarılmayı kesip yanaklarımdan öptü bu sefer.

"Çok karışık." Burnumu çektim. "Bende neden buradayım anlamadım ki." Saçlarımı okşadı şefkatle, altı yıldır ihtiyacım olan sıcaklık ile.

"Siz tanışıyor musunuz?" Dedi Ulya'nın yakınlaşan sesi. Yanımıza gelip masanın etrafındaki sandalyelerden birini çekti.

Şeker teyze, "Kızım sende ayakta durma otur Ulya kızımın yanına." Beni oturtup tekrar işine döndü ve Ulya'nın sorusunu cevapladı. "Altı yıl önce Enderoğlu ailesinin iki oğluna bakıcılık yapıyordum. Badem kızım da Efare oğlumun sevgilisi o yüzden her gün gelirdi ve birlikte vakit geçirirdik." Bana bakan Ulya'ya başımı salladım onaylarcasına.

"Evet. Annemin yapamadığı anneliği yaptı bana Şeker teyze." Şeker teyze patlıcanları fırınlayıp gelip karşımıza oturdu. "Ne oldu da dağıldınız böyle?" Dedi Ulya. Akan burnumu çekerken ağrıyan başımı sıvazlayıp derin bir nefes verdim.

"Ah, çok şey oldu." Bakışlarımı Ulya'ya çevirdim. "Efare öldü." Şaşkınlıkla gözleri büyüdü. "Benim yüzümden." Şeker teyze anında reddetti. "Hayır kızım, kendini suçlama, senin suçun değildi. Efare oğlumun babasıyla sorunları vardı." kaşlarımı çattım.

"Ne tür sorunları vardı?" diye sordum benim bundan haberim yoktu, ailesinin garip insanlar olduklarını biliyordum ama Efare ailesinden hep iyi bahsederdi.

"Bunu söylemem ne kadar doğru bilmiyorum ama bilmeyi hak ediyorsun kızım." Başımı aşağı yukarı salladım. "Efare'nin babası Oktay Enderoğlu çok yüksek mertebesi olan bir mafya topluluğunun başıydı, hala daha öyledir." Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. Bu beklemediğim bir şeydi, babasının annemin çalıştığı şirketin İstanbul şubesini yönettiğini biliyordum sadece.

"Ve babasından sonra Efare'nin başa geçmesi gerekiyordu. Efare bunu istemiyordu ama zorundaydı. Aldığım duyumlara göre başa geçmek istemediği için intihar etti ya da Enderoğlu ailesini baştan indirmek isteyen ailenin işi olduğu söyleniyordu. Efare başa geçmezse yakında Enderoğullarının baştan düşeceğini düşünüyorlardı ama Ural'ın varlığından haberleri yok. Bu yüzden Enderoğullarının başı rahat hala." Gözümden akan yaşı silip duyduğum şeyleri sindirmeye çalıştım. Gerçekler bazen acıtır.

"Y-yani Efare ile Ural'ın ailesinden uzakta burada büyümelerinin sebebi bu muydu?" Şeker teyze beni onaylarcasına başını salladı. "Efare oğlumla Ural oğlumun tek yumurta ikizi olduğunu biliyorsundur." Evet anlamında başımı salladım.

"Annesinin onları ayırma sebebi ikisine bakamayacaklarından değil, başlarına gelecekleri ön görmüşlerdi bu yüzden Ural'ı sakladılar ve Efare'yi öne sürdüler." Duyduklarımın bünyeme ağır geldiğini hissetmemle iki elimle kulaklarımı tıkayıp sindirmeye çalıştım. Ama olmuyor sindiremiyorum.

Gözlerimdeki yaşların firar etmesiyle hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

Efare'yi kurban vermişler. Onlar benim Efare'mi, her şeyimi bir aile oyununa kurban vermişler.

Omuzlarıma konan ellerle başımı yasladığım masadan kaldırıp Ulya'ya baktım. "O-onlar Efare'mi kurban vermişler. Benim Efare'mi. K-kurban-" Diye mırıldanırken gözlerim karardı ve ondan sonrası boşluk.

 

 

 

 

☘︎

 

 

"Yavrum. Ağır geldi duydukları, bir anda anlatmasaydım keşke." Şeker teyzenin saçımı okşayışını hissediyorum ve sesini de duyuyorum ama gözlerimi açamıyorum. Yorgunluktan mı? Ama zaten on gündür uyuyordum.

"Geldin mi oğlum?" Yarım yamalak duyduğum seslerin arasından bu dikkatimi çekti, dinlemeye çalışıyorum ama duyamıyorum. "Ne oldu ona?" Bu bir adam sesi kalın bir ses Ural'mı? hayır Ural'ın sesi bu kadar kalın değil. Kim o zaman?

"Anlatmamı istediklerinin birazını anlattım, kaldıramadı anlattıklarımı bayıldı tekrar." Şeker teyzenin oturduğu yere o kalkınca başka bir bedenin oturduğunu hissettim. Sonra da alnıma kondurulan küçük bir buse. Ondan sonrası tekrar hiçlik.

 

Başıma saplanan ağrıyla ellerim otomatikman şakaklarıma gitti. Tek elimle ağrıyı dindirmek adına şakağımı ovuştururken diğer elimden güç alıp oturmaya çalıştım. Daha önce uyandığım odadayım yine. Saat kaç şu an.

Gözüm duvarları taradı saat ararcasına. Niye duvar saati yok bu oda da? Odadan çıkmak için hareketlenmemle kolumdaki serumun eski yerinde olduğunu fark ettim. Geçmeyen baş ağrımla yataktan kalkıp kolumdaki serumu tutup çıkardım tekrar.

Savsak adımlarla devasa merdivenleri aştıktan sonra mutfağa ulaşabildim. Yemekleri kontrol eden Şeker teyze arkasını dönüp beni mutfağın kapısında gördüğü gibi telaşlı şekilde yanıma gelmeye başladı.

"Yavrum neden kalktın? Bende tam yemeğini getirecektim." Kolumdan tutup masaya oturmam için yardım etti. "Bahçede yiyecektik?" etrafa bakındım. "Ulya nerede?"

"Ulya kızımın şirkette işleri çıktı oraya gitti. Ben sana bahçeye sofra kurayım istersen." Başımı salladım onaylarcasına. Ulya göründüğünden daha yoğun anlaşılan. O şirketi, o kadar parayı döndürmek kolay değildir.

"Birlikte yiyelim." Şeker teyze dediğim şeye gülümseyerek onay verdi. Yalnızlık dan korkarım ben, nefret ederim. Tek başıma yemek yiyemem o yüzden evde değil dışarıda yerim genelde. Ben evdeyken televizyon hep açık durur sessizliğe katlanamam, sessizlik yer bitirir beni, benim sessizliğim yer bitirir beni, sonunda kendi kendimi tüketirim.

Senin başın belada Bade. Yalnızlığınla, kimsesizliğinle başın belada.

Düşüncelerimden sıyrılmamı sağlayan sese kulak verdim. "Masa hazır kızım gel." Derken oturduğum yerden beni kaldırmak için koluma girdi. Gerek olmadığını söylesem de dinlemedi beni.

Bahçedeki masaya doğru birlikte ilerledik. Taş yolda ilerlerken bahçenin dizaynını incelemeden edemedim. Evin lükslüğünün yanında böyle bir bahçede normal yani. Gecenin bu saatinde bahçede yemek yiyebilmemiz zor değil mi? Değil. Koca bahçe duvarlarının üzerinden bahçeyi aydınlatan ışıklar sayesinde bahçe içeriden daha aydınlık.

Sandalyeyi çekip oturdum ve masadaki yemeklerde gözümü gezdirdim. Mercimek çorbası, karnı yarık, pirinç pilavı ve mezelerle masayı donatmış resmen. Ev yemeği yemeyeli uzun zaman oluyor. Altı yıl kadar uzun bir zaman.

"Tabağındaki her şey bitecek itiraz kabul etmiyorum!" Dedi Şeker teyze anne edasıyla. Dolu gözlerimle gülümsemeye çalışarak başımı onaylarcasına salladım. Çorbayı içmek için kaşığı elime almıştım ki birinin sesini duydum.

"Ben geldim!" Diyerek ön bahçeden bu tarafa doğru ilerledi. Oturduğum yerde onu izlemeyi kesip ayağa kalktım.

"Ne işin var senin burada?!" Kaşlarımı çattım. Ural ise sorumu görmezden gelerek hızlı adımlarla soluğu yanımda aldı ve aynı hızla beni göğsüne çekip kolları arasına aldı.

"İyi misin? Çok korktum!" Kollarından tutup kendimden uzaklaştırmaya çalıştım ama nafile. "İyiyim. Bırak beni!" Dedim her halinden tripli çıkan sesimle.

"Ben bu kadar korkmadım." Diye ağzımın içinde geveledim. Beni göğsünden ayırıp yüzüme doğru eğilerek iki eliyle saçlarımı geriye doğru yatırıp yüzümü inceledi. "Çok şükür." Dedi rahat bir nefes veriyormuş gibi. Göz devirdim.

Ne şükür, ne şükür!

"Yeter. Uzaklaş!" Dedim kesin bir dille ama dinlemedi tabii ki. Ellerini omuzlarıma koyup oturmam için yönlendirdi bedenimi. "Soğumadan ye hadi." Beni oturtup kendi de karşıma oturdu.

Ne zaman içeri gitti anlayamadığım şeker teyze, elindeki sürahiyle gelip yanıma oturdu ve yemeye başladık. Çorbayı içtiğim kaşığı kâsenin köşesine sabitleyip Şeker teyzenin önüme koyduğu sudan bir yudum aldım.

"Sen." Dedim Ural'a hitaben, "ben baygınken demi geldin?" Çatık kaşlarımla yüzünü inceledim. Kaşları kalktı şaşırırmış gibi.

"Her gün geldim de sen, nereden biliyorsun?" Elimdeki bardağı masaya bıraktım.

"Bahsettiğin her günden bahsetmiyorum. Birkaç saat öncesinden bahsediyorum." Şeker teyzeye bir bakış attı.

"Evet. Uyandığını duyunca geldim ama tekrar bayılmıştın." Dedi umursamazca ve telefonuyla ilgilenmeye başladı. Onaylarcasına başımı sallayıp yemeğime döndüm. Daha da konuşmadık.

"Ellerine sağlık Şeker teyze." Ayağa kalkıp önümdeki kendi tabaklarımı üst üste koyup mutfağa ilerledim. Elimde tabaklarla mutfağa girip tezgâha bıraktım tabakları o sırada dış kapının sesini duydum ve o tarafa ilerledim istemsizce. Kabanını çıkarıp askıya asan bedeni izledim uzaktan.

"Uyandın mı?" Dedi gülümseyerek, gülüşü güzel, gülünce görünen üst diş etleri bile ayrı bir hava katıyor gülüşüne, çekik gözleriyle kediye benziyor. Süt beyazı teni, koyu kahve kat kesim saçları, zayıf vücudu ve olgun karakteriyle Ulya kusursuz denebilecek biri. Ben mi? Ben kara kuru bir şeyim.

Başımı salladım onaylarcasına. Mutfağa ilerledim tabakları makineye yerleştirmek için oda arkamdan gelip masaya oturdu. Tabakları koyduktan sonra makinenin kapağını kapatıp ona döndüm.

"Kahve ister misin?" Gülümseyerek başını salladı. "Harika olur." Kupaları aramak için uğraşmama gerek yoktu tam karşımdaki kapaksız raftalar. İki kupayı alıp Tezgâha koydum. Arkam dönük olan bedene hitaben.

"Kediye benziyorsun." Dedikten sonra duyduğum kıkırdamayla arkamı döndüm.

"Evet bunu çok duyuyorum." Bende gülümsemeye çalıştım onun yaptığı gibi. Nasıl bir hayatı var acaba? Yirmi beş yaşında koca bir şirketi yönetmek kolay değildir ama yönetiyor.

Ben ise yirmi dört yaşında hala üniversite okumaya çalışan, depresyonuyla savaşan, annemin deyimiyle umutsuz vakayım.

Kahve makinasının yanındaki cam kavanozdan iki tane kapsül çıkarıp birini makinaya takıp çalıştırdım. Şeker teyze elindeki son tabakları getirip makinaya yerleştirdikten sonra. "Hadi çocuklar ben uyumaya gidiyorum saat çok geç oldu." Dedi ve odasına gitti.

Ural telefon konuşmasını bitiriyor olmalı ki kulağındaki telefonu indirip mutfağa girdi. "Badem sütü niye ayaktasın otur ben yaparım." Omuzlarıma koyduğu ellerini ittirip.

"Bana öyle seslenme demiştim sana." Dedim sinirli çıkan sesimle.

"Sizin aranızda ne oluyor? Kavga mı ettiniz?" Diyen Ulya'ya döndüm. "Bir şey olduğu yok. Beni sinir ediyor kendisi." Kıstığım gözlerimle Ural'a bir bakış attım. Kaşlarını kaldırıp başını yüzüme doğru eğdi.

"Sinir mi ediyorum seni? Nedenmiş o?" Kaşlarımı çattım.

"Gözüme batıyorsun." Ural cevap veremeden Ulya araya girdi. "Çok tatlısınız." İki elini çenesine yaslamış bize bakıyordu. Ural ile aynı anda başımızı Ulya'ya çevirdik. İğrenircesine yüzümü buruşturup Ural'ı göğsünden ittim ve uzaklaştırdım kendimden.

Masaya ilerleyip Ulya'nın yanına oturdum. "Yap kahveleri." Elimi buyur dercesine öne doğru uzattım. Gülüp başını iki yana salladı ve kendine de bir kupa aldı raftan.

"Telefonum ve çantamı getirmiştin neredeler?" Başımı Ulya'ya çevirdim. Beni onaylarcasına başını salladı. "Yukarıdalar, kaldığın odada yatağın yanındaydılar. Getirmemi ister misin?" Yatağın yanında gözüme hiçbir şey çarpmamıştı.

"Yok sağ ol ben alırım." Mutfak dan ayrılıp yukarı çıktım. Odaya girdiğim gibi gözüme çarptı çantam ve yanındaki telefonum.

Arayacak bana ulaşmaya çalışacak kimsem yok ama elim telefonuma gitti hemen. Olmayan yakınlarımın beni merak etmelerini istedim o an. Telefonum da cevapsız çağrılar görmeyi. Nerede, nasıl olduğumu merak eden mesajları görmek istedim. Tek gördüğüm on gün önce atılmış üç kelimelik mesaj oldu.

Anne: Ne saçmalıyorsun yine?

Saçmalıyorum. Gülmeye başladım, sinirden. Sesli bir şekilde kahkaha atmaya başladım. Gözümden akan yaşlarla oturduğum yatağın kenarından kayıp yere düştüm. Sinirle elimdeki telefona baktım tekrar, dayanamayarak telefonu karşımdaki duvar fırlatıp eş zamanla bir çığlık attım. Kriz geçiriyorum.

Sesimi duyup soluğu odada aldığına emin olduğum Ural bana seslenmeye başladı ama transa geçmiş gibiyim. Ural elini başıma uzatıp ellerimi oradan ayırmaya çalıştı ama saçımı iki elimle o kadar sıkı tutmuşum ki başarısız oldu. Saçlarımı yolduğumun farkında bile değildim.

"Bade! Bade bana bak! sakin ol!" Kendime çektiğim dizlerime yaslı olan başımı iki yana sallamaya başladım ne yaptığımın farkın da bile değildim. Ural'ın "Jane!" Dediğini duydum ve saçıma sarılı olan parmaklarım büyük bir güçle oradan ayrıldılar ama kimse elini sürmedi ellerime.

Büyüttüğüm gözlerimle başımı kaldırıp Ulya'ya ve havadaki bana doğru uzattığı eline baktım. Ulya'ya bakmayı kesip ellerime baktım. Kendi saçım dolu olan ellerime.

Ural beni sakinleştirmek istercesine aceleyle kollarını etrafıma sarıp yolduğum saçlarımı okşadı. Çoktan girdiğim transtan çıkmıştım.

"Ural, bana yakın davranman beni rahatsız ediyor." Dedim tok bir sesle. "Tamam aşağı inelim. Kahveni iç olur mu?" Sakince başımı onaylarcasına salladım ve ayağa kalkıp odanın çıkışına yürüdüm. Odadan çıkmadan önce Ulya'nın duvarın köşesine düşmüş telefonumu aldığını gördüm.

Mutfağa girip masadaki yerime tekrar oturdum. Önümde duran dumanı tüten kupayı iki elimin arasına alıp arkama yaslandım ve bir yudum içtim. Arkamdan gelen Ural ile Ulya'da karşıma oturdular.

"Yukarıda ne oldu söylemek ister misin?" Dedi Ulya başımı iki yana salladım. "Ulya senden bir şey isteyeceğim." Ağırca başını aşağı yukarı salladı. Geçirdiğim krizden sonra bu sakinliğim korkunç duruyor olmalı, bence öyle. "Ne isteyeceksin?" Dedi.

"Annemi aramanı istiyorum. Ona öldüğümü söyle." Kaşlarını çattı.

"Bade. Neden böyle bir şeyi istiyorsun? Bu çok saçma." Dedi Ural. Saçma mı? Saçmalıyor muyum? Kaşlarımı çattım. "Saçmalıyor muyum yani?" Dedim sakince.

"Hayır, yani niye böyle bir şey istiyorsun onu anlamadım." Bıkkın bir nefes verdim ve elimdeki kupayı masaya bıraktım. Ulya'nın masanın üzerine bıraktığı ekranı kırılmış telefonumu alıp annemin attığı mesajı açtım ve telefonu görebileceği şekilde önüne bıraktım.

"Gördün mü? Öldüğümü öğrenirse aradığı mutluluğu bulabilir." Ulya'da mesaja bakıp bana döndü. "Peki, eğer öyle istiyorsan." Onaylarcasına başımı salladım. Ural'ın elindeki telefonumu alıp aramak için numaraya tıklamadan önce Ulya'ya döndüm.

"İntihar ettiğimi söyle, cenazemin de çoktan kalktığını ona ulaşamadığın için haber veremediğini, eşyalarımı aldıktan sonra anca ulaşabildiğini söyle." Başını salladı onaylarcasına. "Tamam."

Numaraya basıp hoparlöre aldım ve Ulya'nın eline verdim telefonu. Telefon dördüncü çalışta açıldı ve annemin sesi duyuldu hoparlörden. "Ne var yine?" Şaşırmadım. Ulya boğazını temizleyip. "Merhaba, ben Ulya Bade'nin arkadaşıyım." Dedi. Hiç ses çıkarmadan onları dinlemeye devam ettim.

"Evet ne için aramıştın Ulya?" Benim nerede olduğumu bile sormuyor. Neden arkadaşımın benim telefonumdan onu aradığını.

"Ben size bir haber vermek için aradım. On gündür size ulaşmaya çalışıyoruz." Ulya derin bir nefes verdi ve gözlerime baktı. Kararlı şekilde başımı aşağı yukarı salladım.

"Bade... Bade 12 Ocak gecesi intihar etti. Cenazesi iki gün sonra defnedildi size daha erken ulaşamadım." Merakla ne cevap vereceğini bekledim ama, "anladım." Dedi. "Şey telefonu ve çantası bende isterseniz size getirebilirim." Telefonun diğer ucundan bıkkın olduğu belli olan bir nefes verme sesi geldi.

"Gerek yok çöpe at." Dedi ve telefonu kapattı. Derin bir nefes verip arkama yaslandım ve kollarımı göğsümde bağladım. Şimdi ne yapmam gerek. İlk olarak öğrenci evimden ayrılmam lazım sonra da okulumu değiştiririm belki de artık Evas'dan ayrılma vaktim gelmiştir.

Başımı kaldırıp Ural ile Ulya'ya baktım ikisi de tepkimi görmek istercesine pür dikkat beni izliyorlar. Güldüm alaya alarak.

"Ne? Rahatladım sonun da." Dedim ama dışarı alaycı bir tavır göstermeme rağmen aslında böyle hissetmediğimin hepimiz farkındaydık.

Göğsümde bağladığım kollarımdan birini çözüp masadaki kupayı elime aldım ve kahvemden bir yudum aldım. Ortamdaki sessizliği bozmak için yalandan öksürdüm.

"Artık ölü olduğuma göre öğrenci evime gidip eşyalarımı toplamam lazım." Ural'ın etrafta gezen gözleri üzerime çevrildi hemen.

"Nereye gideceksin?" Bu soruyu bekliyordum evet. Buna bende daha emin değilim ama Evas'da durmak için bir sebebim yok artık bence. Annemin her hafta yolladığı ve bu zamana kadar asla dokunmadığım paramı harcama vakti geldi artık. O parayı harcamamak için türlü işlerde çalışmıştım halbuki.

Omuz silktim. "Bilmem bu şehir dışında her yer olur." Dedim. Ural yerinde dikleşip dirseklerini masaya yasladı.

"Olmaz! Okulun ne olacak?" Dedi kaşlarını çatarak. Umursamazca dudak büzdüm.

"Onu da bilmiyorum. Dondururum belki ya da bırakırım. Okuduğum bölümde çok da iyi olduğum söylenemez zaten." Kaşları çatık beni dinleyen Ural başını iki yana salladı.

Bu durumdan neden bu kadar rahatsız anlayamıyorum onun dediği gibi Efare'yi unutamasam da yeni bir sayfa açmaya çalışıyorum neden defterimi kurcalamaya çalışıyor?

"Olmaz şimdilik eşyalarını toplayıp benim evime gidelim sonra düşün-" kaşlarımı çatarak sözünü kestim.

"Sen neden karışıyorsun ki şu an? Dediğin gibi yeni bir sayfa açıyorum işte." Bende onun gibi dirseklerimi masaya yasladım. Birbirimize meydan okur gibi bir halimiz olduğuna eminim şu an, bu halimizi sessizce izleyen Ulya'ya çevirdim başımı.

"Sen ne düşünüyorsun?" Omuz silkti. "Bence acele karar verme Ural'ı dinle şimdilik." Neden dercesine iki elimi kaldırdım.

"Neden? Acele karar vermiyorum ki. Bu sefer yine ölmezsem ikinci planım buydu." Başımı Ural'a çevirdim. "Saçma bir planmış! Benim dediğimi yapalım şimdilik." Dedi. Kaşlarımı çattım ve sinirle ayağa kalktım.

"Saçmalıyorum yani ben?" Ural'da ayağa kalktı. "Hayır sadece acele karar verme diyorum." Başımı iki yana salladım ve mutfağın çıkışına yürümeye başladım.

"Ben kendi bildiğimi okuyacağım. Sana da hayatta başarılar, hayatı boyunca saklanmış piyon!" Dedim sinirle. Ural'a olan kızgınlığım neden bilmiyorum ama Efare'yi kurban vermiş olmaları hala çok ağır geliyor bana ve Ural'ı uzun süre görmek istemediğime karar verdim.

Birbirimize zarar vermekten başka bir şey yapmıyoruz çünkü. Üst kata çıkan merdivenin ilk basamağına basmıştım ki Ural olduğuna emin olduğum el kolumdan tutup kendine çevirdi beni.

"Daha bitmedi!" Dedi çatık kaşlarıyla. Bir basamak yukarıda olduğum için yüzümün hizasında olan gözlerine baktım kararlı bakışlarımla.

"Ne bitmedi?" Dedim tok bir sesle.

"Evas! Senin hikayen," parmağıyla beni işaret etti sonrada kendini, "Benim hikayem ve Efare'nin hikayesi." Kaşlarımı mümkünmüş gibi daha çok çattım.

"Ne demek bitmedi. Hatırladığım kadarıyla altı yıl önce bitti!" Dedim sesimi yükselterek. İki elimle göğsüne vurdum.

"Efare bitirdi! Sen bitirdin. Beni burada tek bırakıp İstanbul'a gittin! Ben neden bitiremiyor muşum? Neden?!" Derken tekrar tekrar göğsüne vurdum. İki elimi de tutup vuruşumu engelledi.

"Bitmedi! Biz buradayız! Sende burada olmalısın!" Dedi sesini yükselterek. Dondum ve az önce bağırıp çağıran ben değilmişim gibi zor çıkan sesimle istemsizce sordum.

"B-biz kim?" Ural ne dediğinin yeni farkına varıyormuş gibi gözlerini büyülttü ve bileğimi tutan ellerinden birini çekip avucunun içini hızlı kendi alnına vurdu. O an gözlerim mutfak kapısının oradan bizi izleyen Ulya'ya kaydı tepkisiz yüzüyle kollarını göğsünde bağlamış bizi izliyordu. Sahi Ulya neden her şeye bu kadar tepkisiz.

"S-sende mi?"

 

 

 

☘︎

 

 

 

Bölüm sonu...

 

Amo vuestras almas tocando mi alma.

 

N.Ç

Loading...
0%