@rose_wp84
|
İyii okumalarrr yıldızlarımm.💫🌟
____________☆____________
"O zamanın sesini dinleyerek kaç kere yağmurlu günlerde bu dükkanda oturmuşumdur," diye devam etti kadın. "Her biri farklı bir hikayeyi saklar."
Biraz ilerledim ve eski bir plak çalara rastladım. Kadının izniyle bir plak yerleştirip oynatmaya başladım. Odada yankılanan cızırtılı müzik, yağmurun sesine karışarak ruhumu okşadı. Sanki geçmişten gelen bir melodiydi, zamanın ötesinden bana seslenen.
Plak çalar çalışırken, kadının bana sunduğu sıcak bir fincan çayı kabul ettim. Birlikte oturup, yağmurun ritmik tınısı ve plak çaların melodisi eşliğinde sohbet etmeye başladık. Kadın, bana dükkanın ve içindeki eşyaların hikayelerini anlattı. Her bir parça, farklı bir zamandan ve farklı bir yerden gelmişti. Her biri, kendine özgü bir geçmiş ve yaşanmışlık taşıyordu.
Bu sırada, gözüm bir köşede duran deri kaplı bir deftere takıldı. Kadın, bakışlarımı takip ederek defteri elime aldı ve bana uzattı. "Bu, belki de en özel hikayelerden biri," dedi gözlerinde hafif bir parıltıyla.
Defteri açtığımda, sayfaların arasından solgun fotoğraflar ve el yazısıyla yazılmış notlar çıktı. Bu, yıllar boyunca dükkanı ziyaret edenlerin bıraktığı anılarla dolu bir defterdi. Her bir sayfa, farklı bir insanın hayatından bir kesit sunuyordu. Kimisi bir aşk hikayesini, kimisi bir kaybı anlatıyordu.
Defterin sayfalarını karıştırırken, o an orada olmanın anlamını derinlemesine hissettim. Yağmurlu bir günde, eski bir antikacıda, geçmişin izlerini sürüyor ve her bir hikayeyi içime çekiyordum.
Dışarıda yağmur devam ederken, ben bu küçük dükkanda, zamanın durduğu bir yerde, anılarla dolu bir yolculuğa çıkmıştım. Her bir hikaye, ruhumda derin bir iz bırakıyor ve beni geçmişle, şimdiyle ve belki de gelecekle bağlıyordu.
Yağmurun dinmeyen sesi ve eski defterin kokusuyla sarhoş olmuş gibi hissediyordum. Kadın, yanımdan ayrıldı ve bir sandalyeye oturup sessizce beni izlemeye başladı. Defterin sayfalarını çevirmeye devam ettim, her bir anının içine dalarak.
Bir sayfada, İstanbul’un 1960’lı yıllarından kalma bir fotoğraf ve altında eski Türkçe harflerle yazılmış bir not buldum. Fotoğraf, Galata Kulesi'nin eteklerinde yürüyen genç bir çiftin görüntüsünü taşıyordu. Kadının gözleri derin bir aşkla parlıyor, erkeğin ise koruyucu bir şekilde onun elini tutuyordu. Notta şöyle yazıyordu;
“Sevgilimle ilk defa burada yürüdük. Yağmur yağıyordu, tıpkı bugün gibi. Elini ilk defa tuttuğum an, zamanın durduğunu hissettim. Bu anıyı unutmamak için buraya yazıyorum. Belki bir gün, birisi okur ve bizim hikayemizi yaşatır.”
Bu satırlar, kalbime dokundu. Yağmurun altında yürüyen o çiftin aşkını hayal edebiliyordum. Fotoğraftaki insanların yüzlerinde, yaşadıkları o anın büyüsü hala duruyordu. Defteri kapatıp yerine koyduğumda, kadının bana baktığını fark ettim.
"İnsanlar bu dükkana sadece eşya almak için gelmez," dedi yavaşça. "Bazen bir hikaye ararlar, bazen de kendi hikayelerini bırakırlar."
Kadının sözleri, bu yerin büyüsünü daha da anlamlı kıldı. Tam teşekkür edip ayrılmak üzereyken, yaşlı kadın beni durdurdu ve dükkanın içinden bir kutu çıkardı. Gülümseyerek bana uzattı ve sözlerine devam etti.
"Bu saat benim için çok değerli Ancak artık benim için daha anlamlı bir sahibi olması için senin gibi birisinin almasını isterim."
Şaşkınlıkla kadına baktım. "Ama bu harika saati sizden almak istemem," Dedim.
Kadın nazikçe gülümsedi ve saati uzattı. "Bu saatin yeni sahibi sen olmalısın. Benim için önemli olan, onun hikayesinin yaşamaya devam etmesi. Seninle bu saati paylaşmak istiyorum."
Minnettarlıkla gülümsedim ve Teşekkür edip antikacıdan çıktım, yağmur hala inceden inceye yağıyordu. Sokaklar, artık daha da büyülü geliyordu. Geriye dönüp dükkana baktığımda, içeride yaşlı kadının silueti hala görülüyordu.
Yağmurlu şehirde yürümeye devam ettim, elime tutuşturulan saati sıkıca kavrarken. Her adımda, antikacıda keşfettiğim hikayeleri ve yaşlı kadının bilgece sözlerini düşündüm. Belki de bu yağmurlu gün, benim kendi hikayemi yazmaya başladığım gündü.
Tam o sırada, bir çocuk bana çarptı ve Özür bile dilemeden uzaklaştı. saat param parça olmuştu, yere eğilip saatin parçalarını toplamaya başladım.
Bana doğru gelen arabayı fark ettim. O an sanki bana kal geldi, sadece öyle duruyordum kıpırdamadan, gözlerimin kapandığı hissettim. etrafımda bana acıyarak bakan gözler ve sonrası derin bir karanlık.
Gözlerimi yavaş yavaş açtım. Yağmurun sesi hala kulaklarımdaydı, ama kendimi modern şehir sokaklarından çok uzakta, bambaşka bir yerde bulmuştum. Etrafımda geçen paytonlar, yoldan geçen insanların giydiği garip kıyafetler ve eski taş binalar...
Kaldırımda oturmuş, etrafı şaşkınlıkla izlerken, birkaç kişi meraklı gözlerle bana bakıyordu. Üzerimdeki kıyafetler, buradaki insanlara göre oldukça tuhaf görünüyordu.
Sanki başka bir zamandayım, gibi hissediyordum, elimde olan parçalanmış saate baktım. Neredeydim ben böyle
Ben hâlâ olayın şokunu atlatamışken, Yanıma feraceli orta yaşlarda bir kadın geldi "iyi misin kızım?"dedi nazikçe "İ-iyiyim"
Kendimi toparlayıp ayağa kalktım. Etrafıma bakınarak nerede olduğumu anlamaya çalıştım.
___________________
bir daha kii bölümde Görüsmekk üzeree kendinize iyii bakinn.💫🌟
|
0% |