İnsan yaşadığı zorlukları bahane edip yazısındaki kaderin enaniyetine sığınmaktan hep kaçar. Hep daha iyisi olsun hep düşlediği hayat kendisinin yazgısı olsun ister. En çokta kabullenmeyi bilemez.
Ben hep düşlediğim hayatın ötesini istemiştim, hep daha iyisi olsun isterken kabullendiklerimin ötesine gidememiştim. Kader denen o lütfu göz ardı etmiştim. Bu beni büyük ustalıkla ummadığım anda yakalamıştı. Diken sandığım şerrin ucundaki gülü hesap edememiştim. Nefret ettiğim adamın imtihanıydı beni bu kaderin ucundaki gülün bir gün solacağını sanmam.
Yanılmıştım! Diken diye hesapladığım adam bana gül sunmuştu hep. Tutarsam kanardı bilirdim lakin onun bendeki teslimiyetiydi dikenlerin zarar vermeyişi.
Ben ondan kaçarken aslında ona koşmuştum. Şer sandıklarım lütuftu, bunu ben bilememiştim. Senden nefret ediyorum dediğim adamı nefretimle beslemiştim, hislerim ise onun bana sunduğu papatyalarla gül budak olmuştu. Bilememiş, kaçtığım yerde hep düşmüştüm. Söylediği tek söz; düştüğün zaman elini hep ben tutacağım. Orada başlayan sözle aslında elini tutan hep ben olmuştum.
Ben Zeynep. Daha küçücükken boynuma asılmış kolyenin kıyametçisi. Artık benim bir sırrım var. Bunu ben değil o kolyenin sahibi biliyor.
Bir arayışın içinde olan genç kızın yolu hiç umulmadık yerde çıkar. Karşısına çıkan sert mizaçlı adam onu istemediği bir durumdan kurtarmıştır ama bu karşılaşma aralarında büyük bir gelişmenin nedeni olacaktır. Aradığını genç adamda bulan Aymira, büyük bir serüvenin ortasına atılmıştır oysaki.