Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@rumeysadoganm

“Hadi Efruz, sen üzülünce ben ne yapacağımı şaşırıyorum.” Efruz, bana bakıp bıkkınca soludu. Yatağın ucuna oturup elindeki elbiseyi sıkıca kavradı. İçeriye Alper girip Efruz’a baktığında kaşları çatıldı. Yanına yaklaşıp “Efruz,” diye söylendi. Efruz hızla ayağa kalkıp Alper’e sarıldı.

“Neyin var güzelim?” Efruz, daha fazla dayanamayarak ağlamaya başladı. Alper, Efruz’a endişeyle bakıp, “Anlatacak mısın?” dedi. Efruz başını sallayıp olanları bir bir anlattı. İstemediğini söyleyip elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. Alper’in bu durum karşısında yüzü gerildi. Sanırım onun bu durumdan haberi yoktu. Öfkeyle odadan çıktığında olanlar şimdiden kendini gösterdi. Holde büyük bir ses yankısı oluştu ve Alper, öfkeyle bağırmaya devam etti. Efruz’la birbirimize baktık, “Söylemeseydim keşke,” dedi. Odadan çıkıp aşağıya indim. Karşımdaki manzara hiç iç açıcı değildi. Ortamdaki gerilime ben karışmadım, sadece uzaktan izlemekle yetindim. Alper, annesine ve babasına bakıp, “Siz delirdiniz mi?” diye söylendi.

Selçuk Bey, birkaç adım öne doğru adım atıp, “Biz varken sana söz mü düşüyor Alper?” dedi, bağırması irkilmeme neden oldu. Alper, her ne kadar öfkelense de Selçuk Bey için bu asla sineye çekeceği bir durum değildi. Alper, öfkeyle elini sıktı. Babasının sözü üzere, “Kardeşimin hayatıyla oynuyorsunuz baba,” deyince Selçuk Bey, Alper’in bu sözüne pek aldırış etmedi. “Onu zorla evlendiremezsiniz.”

“Karışma Alper, böyle olması gerekiyor.” Selçuk Bey, Alper’in konuşmasına fırsat vermeden hızla salondan ayrıldı. Annesi de aynı şekilde Selçuk Bey’in peşinden gitti. Alper, öfkeden sedire oturup başını ellerinin arasına aldı. Sanırım o da bu duruma engel olamayacağını anlamıştı. Çaresizliğini görebiliyordum. Yanına gidip, “İyi misin?” dedim.

Ellerinin arasından başını çekip, “Görüyorsun işte,” dedi. Sesindeki tını çaresizliğini gösteriyordu. Kardeşine düşkünlüğünü, üzerine nasıl titrediğini biliyordum. Bu durumu sadece izlemekle yetindim. Bir şey desem beni kimse dinlemezdi. Alper, bile ikna edememişken ben nasıl ikna edebilirdim ki?

“Tamam, sıkma canını. Bir çaresi bulunur belki.” Sıkkınca soluyup geriye yaslandı. Başını duvara yasladı öylece. Bir şeyler düşünüyordu ama o düşüncede umutsuzluk vardı.

“Bu zamana kadar ihmal ettim kardeşimi. Geç kaldım sanırım.”

“Haberin yoktu ki.” Başını ağır ağır salladı. Ailevi meseleleri çok karışıktı, bazen onları anlamaya çalışsam da anlayamıyordum. Alper’in tutumunu bile bazen anlayamıyordum. Odaya geçip hazırlanmaya başladım. Aslında aşağıya inmek hiç istemiyordum ama Efruz’un ısrarlarına bir şey diyemedim.

Telefonumu cebime koyup odadan çıktım. Merdivenlerden indiğim anda duyduğum sesle duraksadım. Ortalıkta kimse gözükmüyordu ve Efruz sessizce biriyle telefonda konuşuyordu. Biraz daha yaklaştığımda beni fark edip sustu. Telefonun ardındaki sese veda edip telefonu kapattı. Hareketlerinde endişe vardı, bu durum beni şüphelendirdi ama soru sormam onun aleyhine olurdu. Saate baktım, misafirlerin gelmesine yarım saat gibi bir süre vardı. Herkes hazırlanıyordu büyük ihtimalle. Mutfağa geçip Aysel ablaya selam verdim. Aysel abla evin çalışanıydı.

“Her şey müthiş gözüküyor Aysel abla.” Masadaki yiyecekler iştahımı kabarttı. Köşedeki tabaktan bir dilim börek alıp sandalyeye oturdum.

“Afiyet olsun Ayza Hanım.” Kaşlarımı çatıp, “Hani hanım kelimesini kaldırmıştık!” deyip sahte bir kızgınlıkla konuştum. Aysel abla ile ara ara muhabbetimiz olurdu. Kendisi bu eve geleli neredeyse on yıl olmuştu. Bana kendilerini anlatırken öğrenmiştim. Hafiften gülüp, “Dil alışkanlığı kızım,” dedi. Yanına gidip tombik yanaklarını sıktım. “Bundan sonra hanımlı konuşma, lütfen.” Kabul edip, “Peki,” dedi. Ben de Aysel ablaya geri kalan işte yardım etmeye başladım. Sabahtan beridir mutfaktaydı ve yorulmuşa benziyordu.

“Sen geç kızım, ben yaparım.” Elindeki tabağı alıp masaya koydum.

“Yapıyoruz işte, hem sen de yoruldun.” Kırışmış yanakları gülünce daha çok kırıştı. Ufak ve nasırlaşmış elleri ellerimi bulup minnetle, “Sen ne güzelsin öyle,” deyip yüzümü okşadı.

Hazırlıklar tamamdı, masayı Aysel abla “ben kurarım” deyince salona geçtim. Ev ahalisi misafirleri bekliyordu. Ben de köşedeki berjere oturdum. Alper, öfkeyle babasına bakıyordu. Çiğdem Hanım’la Selçuk Bey de telefonda bir şey inceliyordu. Evde korkunç bir sessizlik vardı. Bu gece burada olmamalıydım diye düşündüm. Efruz’un yanına yaklaşıp iyi hissetmesi için elini tuttum. Kızarmış gözlerle bana baktı. Hiçbir tepki vermeden sadece önüne baktı. Kapı zilinin çalması herkesi ayaklandırdı. Çalışanlardan biri kapıyı açtığında önden Arslan Bey’le eşi Sevil Hanım girdi. Arkada ise oğulları Demir vardı. Herkes birbirine sarılınca gülümseyerek karşıladım ben de. Demir’in gözü Efruz’daydı. Büyükler kendi aralarında sohbete daldığında Selçuk Bey masaya geçip sohbeti orada devam edebileceklerini söyledi. Herkes ayaklanıp masaya geçti. Arkalarından ben de geçip masaya oturdum. Sessizce olanları dinliyordum. Kendimi tuhaf hissettim. Şu an Efruz’un ne hissettiğini az buçuk tahmin edebiliyordum.

Yemekler yendi, Efruz’la Demir konuşmak için bahçeye geçti. Efruz’un ne diyeceğini fazlasıyla merak ediyordum. Demir’in bakışları beni korkutmuştu. Vazgeçecek miydi? Alper de oturduğu yerden kalkıp bahçeye geçecekken bana bakması ile ben de ayağa kalktım. Beraber bahçeye geçtik. Aşağı tarafta Efruz’la Demir vardı. Aralarında hararetli bir sohbet geçiyordu, demek ki konuyu açmıştı Efruz. Demir’le Efruz’u inceledim bir süre. Demir Efruz’un koluna yapıştı aniden. Aralarındaki kavgaya Alper şahit oldu. Hızla merdivenlerden inip bahçenin aşağı tarafına geçti. Ben de peşinden gittim. Olanları engelleyecekken Alper hızla Demir’in elini Efruz’un kolundan çekti. Demir’in yakasına yapışıp, “Sen kimsin de kardeşimi hırpalarsın lan!” deyip Demir’in sırtını duvara yapıştırdı.

“Alper, dur.” Bağırmamı duymadı, Efruz da bir yandan Alper’i geri çekmeye çalışsa da pek başarılı olamıyordu. “Alper!” diye bağırdım. Beni yeni fark edecek ki geri çekildi. Ellerini ensesine götürüp sertçe ufaladı. Aradaki engeller umurunda değil gibiydi.

“Bana bak, bu evlilik olmayacak anladın mı?”

“Kararı sözlüm verecek, sen değil.” Alper sabır dilenir gibi nefesini soluyup Demir’in boğazına daha çok yapıştı. Aralarındaki anlaşmazlık gittikçe büyüyordu.

“Sözlün mözlün değil Efruz, şimdide içeriye gidip aileni alarak bu evi terk edeceksin.” Demir imayla gülüp, “Bunu bir de babana soralım istersen,” deyip eve doğru yürüdü. Efruz, bir köşede ağlayıp duruyordu.

“Hadi geçelim.” Eve geçtiğimizde çıkan kargaşa ile hızla salonda devam etti. Alper, çoktan olay çıkarmıştı bile. Selçuk Bey Alper’in bu tavrı karşısında tokat attı. Kaşlarım şaşkınlıkla aralandı. Demir’in anne babasına baktım, olanları sakin bir şekilde izliyordu. Alper, bu karşılığı almayı beklemiyordu. Hele ki evde misafirler varken… Evden çıkıp gittiğinde kapanan kapının sesi yankılandı.

“O zaman yüzükleri takalım.” Arslan Bey’in yüzsüzce söylenmesi üzere Efruz’la Demir, karşı karşıya geldi. Yüzükler takılmış, kurdele kesilmişti. Efruz, bu durum karşısında hızla odasına çıktı. Kendimi ortalıkta dolanan fazlalık gibi hissettim. Efruz’un peşinden gittiğimde kapısı kilitliydi. İçeriden ağlama sesi geliyordu. Onu yalnız bırakmamın doğru olduğunu düşünüp ben de kendi odama geçtim. Selçuk Bey’in acımasız olduğunu bilirdim ama çocuklarına karşı acımasız olduğunu bilmiyordum.

Pencereden dışarıya baktım. Selçuk Bey ve Çiğdem Hanım misafirleri yolcu ediyordu. Misafirler gittiğinde Selçuk Bey hızla eve girdi. Şu an büyük olay çıkacaktı. Odadan çıktığımda Selçuk Bey Efruz’un kapısını yumrukluyordu.

“Efruz aç kapıyı.” Odadan ses gelmiyordu ve kapı hâlâ kilitliydi. Selçuk Bey kapıya şiddetini daha çok arttırdı. Açılmayacağını anlayınca çok sağlam olmayan kapıyı kırdı. Korkuyla izliyordum olanları.

“Efruz nerede Çiğdem?” Çiğdem Hanımda korkuyla içeriye girdi. Holde olanlara bakıp başımı kapıdan içeriye soktum. Efruz yoktu, dolabı boştu. Kaçmış mıydı yani?

“Sen gördün mü Efruz’u, Ayza?”

“Görmedim.” dedim çekingen sesle. Öfkeyle masanın üzerindekileri eliyle savurup, “Kahretsin.” diye bağırdı. “Kaçmış bu, Çiğdem.” Odadan çıkıp kendi odalarına geçtiler. Etrafı şaşkınlıkla taradım. Temur’la kaçmış olabilirdi. Açık olan pencereye takıldı gözüm. Pencerenin yanına gidip baktım, buradan nasıl inmiş olabilirdi ki?

Odadan çıkıp salona indim. Çok geçmeden elinde telefonla Selçuk Bey ve Çiğdem Hanım girdi. Çiğdem Hanım ağlıyor, Selçuk Bey ise ateş püskürüyordu.

“Öldüreceğim o kızı.” Çiğdem Hanım Selçuk Bey’in söylenmeleri üzere karşısına geçip elini tuttu. “Sakin ol Selçuk.” Selçuk Bey, Çiğdem Hanım’ı dinlemeyip oradan oraya yürüyordu. Kapıdan Alper belirdi. Demek ki Alper’e de gitmişti olay.

“Ne oluyor burada baba?” Selçuk Bey hızla Alper’e dönüp “Ne olacak, kardeşin kaçmış,” dedi. Alper önce şaşırdı sonra sakin olmaya çalıştı.

“Bul onu Alper, ellerimle geberteceğim.” Alper babasına yaklaşıp, “Ne demek geberteceğim, baba iyi misin sen?” dedi. Selçuk Bey dediğinde ciddi gibiydi. Elindeki telefonu hızla çarpıp, “Gayet iyiyim,” dedi. Alper evden çıktı, Efruz’u bulmaya gitmişti ama bulmamalıydı. Selçuk Bey öldürmekten bahsediyordu, bulunursa Efruz’un sonu olabilirdi.

“Selçuk Bey, biraz sakin olun ne olur.” Bana bakıp, “Nasıl sakin olacağım Ayza,” deyip ellerini saçlarının arasından geçirdi.

Bütün gece Alper’den haber almak için uyumadık. Selçuk Bey birkaç adam ayarlamıştı ama hiçbirinden ses çıkmamıştı. Ne mümkündür ki Temur da ortalıkta yoktu. Selçuk Bey bir ara Temur’dan da şüphelenmişti ama araya giren bazı olaylar o konuyu es geçirmişti. Sabah ezanı okunalı on dakika olmuştu. Yavaşça aralarından ayrılıp odaya geçtim. Abdestimi alıp namazımı eda ettikten sonra dakikalarca Efruz için dua ettim. Şu an ne yapıyordu bilmiyordum, sadece onun iyi olmasını istiyordum. Belki çok birbirimize yakın değildik ama onun acı çekmesine razı olamazdım. Babasına olan öfkemi ona yükleyemezdim.

Telefonumu alıp Alper’i aradım, çalmıştı ama açmadı. Ardından mesaj attı. Okuduğum mesaja biraz olsun sevindim, bulamamışlardı ve hâlâ arıyorlardı. Şehir dışına çıkma olasılığı vardı.

Telefonu avucumun içine vurup odanın içinde gezindim. Selçuk Bey’in öfkeli sesi odaya kadar geliyordu. Akşam telefonla konuştuğu kişi Temur muydu? Beni gördüğünde paniklemişti, demek ki önceden karar vermişlerdi kaçmaya.

Gözlerime binen ağırlıkla yatağa giriştim. Bütün gece uyumamanın verdiği uykusuzlukla gözlerimi kapattım.

İki gün olmuştu Efruz’un evden gitmesinin üzerinden geçen zaman. Evdeki gerginlik hâlâ devam ediyordu. Selçuk Bey’le Alper daha çok Efruz’u aramakla geçiriyordu günleri. Salona geçtiğimde Çiğdem Hanım koltukta oturmuş kızarmış gözlerle önüne bakıyordu. Yanına gidip oturdum. Beni görmüştü fakat konuşmadı.

“İyi misiniz?” dedim çekingen sesle. Nemli gözlerini bana çevirdi, iyi olmadığını biliyordum ama yine de sormak istemiştim. Başını iki yana sallayıp, “Değilim,” dedi. “Selçuk, Efruz’u bulursa öldürür Ayza.” Dudaklarından çıkan dehşet kelimeler beni bile ürküttü. Çiğdem Hanım’ı ilk defa böyle çaresiz görmüştüm. Daha önce hislerini pek belli eden bir kadın değildi.

“Efruz’u bulmaması lâzım Ayza, bulmamalı.” Sıkkınca soluyup kalktım. Olanlar bir bir aklıma geliyordu. İlk Efruz sonra ise ne olduğunu bilmediğimiz tedbirler. Nasıl bir tehlikenin içindeydim? Benim bile evden çıkmam yasaklanmıştı. Çiğdem Hanım oturduğu yerden kalkıp merdivenlerden çıkmaya başladı. Kahvaltı masasını toplayan Aysel ablayı izledim, kimse tabaklara dokunmamıştı. Kapı aniden açıldı, içeriye Selçuk Bey girdi. Yanında ise Efruz vardı, Selçuk Bey, Efruz’un kolundan tutup çekiştirdiği gibi salonun zeminine itti. Efruz ağlayarak babasına baktı. Sesi duyan Çiğdem Hanım salona geri geldi. Alper ise babasının arkasında duruyordu.

“Kızım,” dedi Çiğdem Hanım feryat figan ederek. Efruz’a yaklaşacakken “Dur,” diyen Selçuk Bey’le durmak zorunda kaldı. “Neredeymiş biliyor musun kızın?” Çiğdem Hanım endişeyle Selçuk Bey’e baktı. “Temur denen şerefsizle kaçmış.” Eğilip Efruz’un saçından tuttuğu gibi kaldırdı. Ardından attığı tokatla tekrar yere düştü Efruz. Hızla Selçuk Bey’in önüne geçip, “Yapmayın,” dedim. Havadaki elini indirip, “Çekil Ayza,” dedi. Başımı sallayıp, “Çekilmem,” dedim. “O sizin kızınız, tamam büyük suç işledi ama şiddeti hak edecek bir suç değil bu.” Selçuk Bey öfkeyle soluyup Efruz’a eğildi. Kolundan tutup tekrar çekiştirdi.

“Nereye Selçuk?”

“Temur’un yanına göndermeye,” dedi bağırarak. Alper hızla babasının yanına gidip, “Hayır baba,” dedi, “Efruz’u öldüremezsin.” Selçuk Bey hızla Alper’i itekleyip Efruz’u evin altındaki mahzene doğru sürükledi. Yankılanan tek ses Efruz ve Çiğdem Hanım’ın yalvarma sesiydi. Temur ölmüştü, ya Efruz! Bu nasıl vahşetti? Efruz’u öldürmekten bahsediyorlardı. Peşlerinden indim, Selçuk Bey Efruz’u parmaklıkların arkasına kilitledi, ne Alper’in ne de Çiğdem Hanım’ın yalvarmalarını dinliyordu.

“Yarın sabah bu yaptığının cezasını çekecek. Şimdi herkes çıksın yukarıya.” Bu sefer Alper bağırdı.

“Hayır baba, onu öldürürsen ben de bu evden giderim.”

“Ne duruyorsun, çek git. Sonucuna da katlanırsın.” Alper hızla elini duvara vurup, “Sen ne biçim babasın,” dedi. Selçuk Bey’in bu tavrı karşısında yukarıya çıktı. Çiğdem Hanım ise Selçuk Bey’in çekiştirmesi ile yukarıya çıktılar. Efruz’a baktım, ağlıyordu. Gözlerim doldu, bir genç kız yine bir vahşete kurban gidecekti. Hüküm böyleydi, üstten gelen emirle karar veriliyordu. Bu, evlat dahi olsa… Kösem’den daha üstünü vardı ve bu üstünlük tapılacak duruma kadar geliyordu. Sözde Müslümanlardı ama yine Müslümanları katleden kendileriydi.

“Efruz,” dedim fısıltı hâlinde. Kızarmış gözlerle bana bakıp “Beni buradan kurtar Ayza,” dedi. “Babam Temur’u öldürdü.”

“Merak etme, elimden geleni yapacağım.” Yanından ayrılıp yukarıya çıktım. Selçuk Bey telefonda konuşuyordu. Beni görünce yukarı çıkmamı işaret etti. Yukarıya çıktım, Çiğdem Hanım’ın hıçkırık sesleri kulağıma ilişti. Alper ise ortalıkta gözükmüyordu. Çiğdem Hanım eşinden korkardı, pek söz hakkı olmazdı ve bu kadere boyun mu eğecekti merak içindeydim. Bu vahşete birinin dur demesi lazımdı. Bunu benden başkası yapacak gibi durmuyordu.

Tekrar aşağıya indim. Selçuk Bey balkonda sigarasını içiyordu. Yanına gidip bir müddet yanında durdum. Sigarasını kül tablasına bastırıp tekrar dudaklarına götürdü. Sigara tutuşu stresliydi, eli titriyor ve bunu göstermek istemezcesine sigarasını sert tutuyordu.

“Selçuk Bey, Efruz’u bu vahşete nasıl sürüklersiniz?” Dediklerime kaşlarını çattı. Bitmiş sigarasını tekrar tablaya koydu.

“Bu zamana kadar böyle durumlarda ne yapılması gerektiğini bilmiyormuş gibi konuşma Ayza.” Balkonun korkuluğuna yaslandım. Ne olacaklarını biliyordum ama yine de onu vazgeçirmek zorunda hissediyordum.

“Elbette biliyorum ama yine de o sizin kızınız. Bu akıl alır gibi değil.” Cebinden ikinci sigarasını çıkarıp tekrar dudaklarına götürdü. Tablaya baktım, neredeyse beşinci sigarayı üst üste yakmıştı. Cevap vermedi, onunda içinin sızladığı belliydi. Diğer konuyu sormak beni aştığı için o konuya hiç girmedim. Sigarayı hoyratça fırlatıp, “Ben çok mu mutluyum bu konuda Ayza? Üzerime gelmeyin,” deyip balkondan çıktı. Bıkkınca sandalyeye çöktüm. Efruz canımı fena hâlde sıkmaya başladı, onu bu vahşete göndermeyecektim. Belki tehlikeye girecektim ama buna izin vermeyecektim. Buna ne vicdanım ne de inandıklarım müsaade ederdi.

‘Rabbim yardım et.’

“Ayza kızım, masayı kurayım mı?” Balkon kapısından seslenen Aysel ablaya bakıp, “Kur abla,” dedim. “İnerler az sonra yemeğe.” Kabul edip akşam yemeği için masayı kurmaya gitti. Ben de Çiğdem Hanım’ı yemek yemesi için çağırmaya gittim. Beş dakika içinde geleceğini söyledi, Alper’in kapısını tıklattım. Kendisi açtı kapıyı. Beni gördüğünde zoraki şekilde gülümsedi.

“Yemeğe geçelim hadi.” Başını sallayıp odasından çıktı. Yan yana indiğimiz merdivenleri sessizce tamamladık. Herkes masada yerini aldı. Sessizce önlerindeki tabağa bakıyorlardı. Alper tabağındaki yemekle oynuyor, Selçuk Bey ise bir şey olmamış gibi yemeğini yiyordu. Önüme dönüp tabağımdaki yemeği yiyip masadan kalktım. Kimse bir şey demeden hızla merdivenlerden çıkıp Selçuk Bey’in odasına girdim. Mahzenin anahtarını bulmam lazımdı. Çekmeceleri aradım ama bulamadım. Asılı olan montuna baktım, işte buradaydı. Gülümseyerek anahtarı cebime koyup odadan çıktım. Herkes odasına geçince inmek daha iyi olurdu. Odaya geçip olan abdestimle yatsı namazımı eda ettim. Yemek geç yendiği için az sonra herkes odasına çekilirdi. Ben de o ara inip Efruz’un kaçmasına yardımcı olabilirdim. Bir saatin ardından herkes odasına geçti. Odadan çıkıp ayakuçlarımla merdivenden inmeye başladım. Mahzen bir tek Selçuk Bey’den sorumlu olduğu için adam koymaması işimi kolaylaştırmıştı.

Mahzene vardığım anda uyuklayan Efruz’a kaydı bakışlarım. Yorgun yüz hatları uyumaya meylettirmiş gibiydi. Üşüdüğü kıvrılan bedeninden belliydi.

“Efruz,” dedim fısıltılı sesle. Beni duyacak ki gözlerini araladı. Oturduğu yerden kalkıp yanıma yaklaştı. Elleri parmaklıklara dolaştı.

“Seni çıkartacağım buradan.” Kocaman gülümseyip, “Teşekkür ederim,” dedi. Anahtarı takıp kilidi açacakken, “Ayza,” diyen kişi ile kilit elimden kayıp gitti. Alper hızla yanıma gelip, “Ne yapıyorsun burada?” dedi.

“Efruz’u burada bırakamam.” Kilidi kendi alıp açtı, şaşkınlıkla Alper’e baktım, gülümseyerek bana baktı ama gülümsemem fazla uzun sürmedi. Bu sefer yanımıza Selçuk Bey geldi. Öfkeyle bir Alper’e bir bana baktı. Sertçe yutkundum. Beni de Efruz’un yanına atabilirdi.

“Kimin aklından çıktı bu?” Konuşacakken Alper araya girdi.

“Benim aklımdan baba.” Kaşlarımı şaşkınlıkla araladım. Alper de ise korku emaresi yoktu. Hızla Alper’in elinden kilidi alıp tekrar yerine taktı. Bu durum Alper’i öfkelendirdi.

“Bana bakın bu kilit açılırsa bir daha, sizi de Efruz’un yanına atarım.” Yanımızdan öfkeyle geçip gitti. Alper’e dönüp, “Neden kendini ele verdin?” dedim. Bir şey demeden o da yanımdan ayrıldı. Efruz hayal kırıklığı ile tekrar yerine oturdu. Sabaha çok vakit kalmamıştı ve bu vaktin sonu kıyametti. Kıyamet ise bir kişiyi yutacaktı.

“Özür dilerim, kurtaramadım seni.” Efruz ağlamaya başladığında ben de gözyaşımı akıttım. Canilik bu kadar kolay olamazdı, gücü yeten ölümü tercih etmemeliydi.

“Senin suçun yok, baksana babam bile beni kolayca silebilecek kadar vahşileşmiş.” Mahzenden çıkıp bahçeye geçtim. Zihnimle ruhum yorgundu. Akıl almaz durumun içindeydim.

Üşüdüğümü anlayınca eve girdim. Epey geç olmuştu zaten. Herkesin yattığı belliydi. Merdivenleri yavaşça çıkıp odama girdiğim anda bedenim duvara çarptı. Ağzımı tutan ellerle kalbimin atışı hızlandı. Korkudan gözlerimi zoraki şekilde açtığımda karşımda öfkeli bakışlarla yabancı bir sima duruyordu. Ve o yabancı sima sessizce fısıldadı.

“Sesin çıkarsa felaketin olur.”

Loading...
0%