Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@rumeysadoganm

Merdivenlerden yavaşça indim. Karanlıkta düşmemek için telefonun fenerini açtım. Herkes uyumuştu ve ortamda kimse yoktu. Dış kapıyı açtığım esnada Sencer’in iri gövdesi ile tokuştum. İkimizde geri çekildik. Karanlıkta koyulaşan yeşil hareleri hızla üzerimden çekildi. Bu durum karşısında önce savsakladım. Geri çekilip son kez etrafı taradım.

“Geç,” diye sessizce fısıldadım. Yavaş adımlarla içeriye girdi. Ben önde Sencer arkada mahzene ilerledik. Dediği kardeşinin yanına geldiğimiz esnada adam ayağa kalktı. Yorgun ifadeyle Sencer’e baktı.

“Seni almaya geldim Altan.” Altan sessizce, “Buradan kurtulamayız Sencer, neden geldin?” dedi. Sencer bana bakıp, “Anahtar,” dedi.

“Anahtarı bulamadım.” Parmaklarını sertçe sakallarının arasında gezdirdi. Kısa bir müddet düşünüp cebinden uzun ince bir şey çıkardı. Önce kilidi açmaya çalıştı fakat başaramadı. Öfkeyle soluyup, “Lanet olsun,” diye fısıldadı.

“Bir dakika bekle.” Mahzenden çıkıp etrafı taradım. İleride duran komodinden kutuyu çıkarıp içinden ince uçlu farklı vidayı alıp yanına döndüm. Bazen açmam gereken kilitleri bununla açabiliyordum. Elimden vidayı hızla alıp uzun uğraşlar sonucunda kilidin klik sesini duymamızla Sencer hafif çaplı gülümsedi. Altan’ın koluna girip hızla mahzenden çıktı. Ben de peşlerinden gidip kapıdan onları gözledim. Sencer bana dönüp “bu iyiliğini unutmayacağım ay kız,” deyip adımlarını hızlandırdı.

Dedikleri donup kalmama neden oldu. Başımı iki yana sallayıp kapıyı örttüm. Arkama döndüğüm esnada Alper’le göz göze geldim. Korkuyla gözlerimi kaçırdım. Şu an benden cevap bekliyor gibi bir hâli vardı.

“Bu saatte dışarıda mıydın sen?” Rahatlamış şekilde soludum. Görmemiş olması fazlasıyla iyi olmuştu.

“Evet.” dedim bir şey belli etmemek için. Önce tereddüt etti sonra fazla üzerinde durmadı.

“İyisin değil mi?” Yaralarımı kastediyordu.

“İyiyim, merak etme.” Durgun bir edayla, “Peki,” diyerek arkasını dönüp uzaklaştı. Mutfağa geçtiğinde ben de odama geçtim. Nefesimi düzene sokar gibi soludum. Üzerimdeki cilbabı çıkarıp yatağa giriştim.

“Ne bu hâl Ayza?” Efruz’un endişeli sesinin verdiği kargaşa ile sıkkın bir sesle, “İyiyim Efruz, küçük bir kaza,” dedim. Parmaklarını yüzüme dokundurup, “Biri sana saldırmış, sen kaza diyorsun,” dedi. Başımı omzuma eğip, “Vallahi iyiyim bak,” desem de pek tatmin olmamış gibiydi.

Aramızdaki muhabbeti bozan aşağıdaki ses oldu. Efruz’la birbirimize bakıp hızla odadan çıktık. Merdivenleri indiğimiz anda Selçuk Bey’in öfkeli sesine maruz kaldık. Dün akşamki olayı öğrenmiş olmalıydı. Köşeye oturdum. Selçuk Bey bana dönüp, “Sen gördün mü onları?” dedi. Daha ne olduğunu sormadan olanları söyledi. “Bilmiyorum,” dedim ama inanmamış gibiydi. Gözleri şüpheyle beni taradı.

“O adamları bulun, bunları yapanlara hesap çok ağır sorulacak, bilesiniz.” Öfkeyle evden çıktı. Son yaptığı ima banaydı, şüphesini çürütmem gerekiyordu yoksa başıma fena iş alacaktım. Daha planladığım işi halledemeden bu işten zararlı çıkarsam hiç iyi olmayacaktı.

“Akşam onlara yardım etmedin değil mi?” Alper’in şüpheli sorusuna kaşlarımı çattım. “Hayır,” diyebildim. Yalan konuşmak mecburiyetindeydim. Hem ben kötü bir şey yaptığımı düşünmüyordum. Daha tanımıyordum onları ama sanki hislerim onların haklı olduğu yönündeydi. Neden böyle bir hisse kapıldığımı bilmiyordum.

Oturduğum yerden kalktım. Bahçeye geçip banklardan birine oturdum. Hayatım, bu ev ve mahzenden ibaret olmuştu. İki tarafta beni olur olmadık yıpranışa sürüklüyordu. Bir yanım geçmişim bir yanım ise geleceğimdi. Annem için katlanıyordum hepsine. Babamın suçsuzluğunu kanıtlamak içindi her şey.

Gözlerimi kapattım. Zihnimdekileri bir biblo hâline getirdim. Sanki o biblo benim her ulaşımımda bir bir yıkılıyordu. Ne zaman bir biblo kursam işte o an tekrar yıkılıyordu. Kafese kapatılmış kuş gibiydim. Hürlüğüme ne zaman kavuşacaktım bilmiyordum.

Ben bir kuştum, kanadımı kırmışlardı beni kilidi kayıp bir kafese hapsetmişlerdi.

“İyi misin?” Başucumda duran Alper uzak köşeme oturdu. Ona bakmadan önüme bakmayı sürdürdüm.

“Biraz önce dediklerim için kusura bakma.” Buruk bir tebessüm yayıldı dudaklarıma. Önüme bakmayı sürdürüp, “Önemli değil,” dedim.

“Ayza,” dedi sesindeki ince tını ile. Kısa bir müddet göz göze geldik. Hızla gözlerimi çekip, “Efendim,” dedim. Elini ensesine götürüp, “Seni kırdığımı fark ediyorum, böyle olunca senden uzaklaşacağımdan korkuyorum,” dedi. Bu dedikleri beni şaşırttı. Dudaklarımı birbirine bastırıp, “Bunun için önemli biri sayılmam,” dedim ama bu dediğim onu gülümsetti. Başını iki yana sallayıp ayağa kalktı. Son kez bana bakıp, “Ne kadar önemli olduğunu bilsen böyle söylemezdin,” deyip beni şaşkınlığımla bırakıp gitti. Sessizce arkasından bakakaldım. Alper’in bana demek istediğini anlamıyordum ya da anlamazlıktan mı geliyordum? Alper’in farklı hisleriyle karşılamak istemiyordum. Üzülen taraf o olurdu, bunu istemezdim. Ben duygularıma başka bir his koyamazdım, buna hazır bile değildim.

Parmaklarımı alnımda gezdirdim. Başıma fena hâlde ağrı saplandığında başımı ovalayıp oturduğum yerden kalktım. Eve girecekken Selçuk Bey’in ismimi telaffuz etmesi ile duraksadım. Yanıma yaklaştı. Elini kumaş pantolonunun cebine koyup, “Akşam seninle konuşmam gereken bir konu var,” dedi. Sorgularcasına bakıp, “Ne hakkında?” dedim.

“Akşam çalışma odamda seni bekliyor olacağım. O zaman söylerim.” Eve geçtiğinde olduğum yerde duraksadım. Ne hakkında olduğunu bilmediğim bu konu sanki canımı sıkacak gibi duruyordu. Ben de peşinden girdim. Akşama daha üç saat vardı. Bu zaman zarfında bir şeylerle kafamı dağıtmam gerekiyordu. Mutfağa geçip kendime kahve yapmaya başladım. Şu an midemi yatıştıracak tek şey kahveydi. Kahvemi yapıp mutfaktan çıktım. Odama geçip berjerlerden birine oturdum. Telefonu alıp annemi aradım. Çok geçmeden hasret kaldığım ses kulağımı doldurdu. Gözlerim yaşardı fakat ağlamadım. Ağladığımı annem görmese bile anlıyordu onu üzmek istemiyordum.

“Annem,” dedim titreyen sesimle.

“Sen yine mi ağlıyorsun?” Dudağımı dişleyip, “Ağlamıyorum, vallahi bak ağlasam hem konuşabilir miyim?” dedim ama pek inandıramadım. Öyle özlemiştim ki! Dizlerine yatıp saçlarımı okşamasını, dertleşmeyi özellikle her canım sıkıldığında anne şefkatini özlemiştim.

“İyi misin kızım? Orada canını sıkmıyorlar değil mi? Ah be kızım sana gitme dedim, bir şey olursa sana, nasıl dayanırım.” Annemin sıraladığı sorulara gülüp, “Yok annem, iyiyim ben,” diyebildim. Ne kadar iyi olsam da rahatlayacağa benzemiyordu.

“Sen nasılsın anne? Gelip rahatsız eden yok değil mi?” Annemde aynı şekilde cevapladı. Her ne kadar güvenli bir yerde olsa da endişe içindeydim. Anneme veda edip telefonu kapattım. Unuttuğum kahveyi içip berjerden kalktım. Başımdaki örtüden kurtulup abdest almak için banyoya geçtim. Önce rutin işlerimi halledip abdestimi aldıktan sonra tekrar odaya döndüm. Çekmeceden namaz kılabileceğim uzun bir etek aldım. O an gözüme geçen koluma sardığım bez parçası ilişti. Bezi elime aldığımda aklıma Sencer geldi. Ne için çalıştıklarını merak ediyordum. Bezi yerine koyup çekmeceyi kapattım. Şimdilik bu düşünce askıda kalmalıydı, elbette öğrenirdim.

Seccademi serip namazımı eda ettim. İki yanıma selam verip uzunca bir müddet duamı ettim. Seccademi geri katlayıp yerine koydum. Saate baktığımda Selçuk Bey’le konuşacağımız konuya az kalmıştı. Bugün davranışları tuhaftı, bilinmedik bir hisle birkaç defa göz göze gelmiştik. Üzerime uzun cilbabımı geçirip odadan çıktım. O an Alper de odasından çıktı. Bana bakıp, “Bir yere mi gidiyorsun?” dedi.

“Babanın benimle konuşması gereken bir konu varmış. Odasına gideceğim.”

“Allah Allah, ne konuşacak ki? Ben de geleyim seninle, merak ettim.” Başımı olumlu şekilde sallayıp alt kattaki çalışma odasına yürüdük. Tedirginlikle kapıyı tıklattım. Çok geçmeden Selçuk Bey’in sesini duydum. Yavaşça içeriye girdiğimizde Selçuk Bey’in gözü Alper’e kaydı. Yüzündeki endişesini silip önündeki deri sandalyeyi göstererek, “Otur,” diye ricada bulundu. Sesi tuhaftı. Kalbimdeki çarpıntı daha da arttı. Şu an delicesine merak içindeydim. Gösterdiği sandalyeye oturduk. Selçuk Bey ellerini ceviz yapılı masada birleştirip bir müddet sessiz kaldı.

“Dağhan Erkuran.” Bir anda söylediği isimle kaşlarım çatıldı. Şu an bu isimle alakam olmalıydı.

“Ne olmuş baba Dağhan Bey’e?” Alper’in sert çıkan sesi Selçuk Bey’de çekingenlik oluşturdu. Sertçe soluyup “Ayza ile evlenmek istiyor,” dedi. Duyduğum sözlerle kalbim sıkıştı. Kulağımı delip geçen bu itiraf benim bir yeni sınavım olacaktı. Efruz’un kurtuluşuna ben kurban gitmiştim. Efruz ölümden kurtulmuştu ama ben ölüme biraz daha yaklaşmıştım.

Loading...
0%