@s.mmerrvee
|
Herkese selamlaaarr
Keyifli okumalar dilerim 😊
Kafası eğik bir şekilde deftere bakan Umay kafasını kaldırdı ve Halit'in mavi gözlerine baktı.
"Özür dilerim." dedi sadece.
Halit derin bir nefes aldı ve gözlerini Umay'dan ayırarak ilk defa siyah cama baktı ve kafasını iki yana salladı.
Kafasını tekrardan Umay'a çevirerek kendini konuşmaya zorladı. Artık sıkılmış ve bezmişti. Umay hep lafı dolandıracak cevap veriyordu ve bu savcının iyice canını sıkmaya başlamıştı.
Derin bir nefes aldı ve "Umay neden özür diliyorsun? Kötü bir şey mi yaptın?"
Umay kafasını iki yana salladı. "Hayır kötü bir şey yapmadım. Sadece..."
"Ne? Sadece ne?" dedi tane tane.
Kafasını kaldırdı ve kafası karışmış bir şekilde bakarak "Sadece fazla hatırlamıyorum. Bir an unuttum." dedi.
"Nasıl hatırlamıyorsun?" dedi kaşlarını çatarak.
Umay cevap vermeyince kendisi konuşmaya başladı. "Tamam. Hatırladıklarını anlat."
Umay kafasını salladı ve "Esma ve Çınar kim bilmiyorum ama annemin gitmesiyle bir bağlantısı var, onu biliyorum. Annem artık bu şekilde yaşayamayacakmış. O yüzden gitti." dedi dudaklarını sona doğru büzerek.
"Annen nasıl şekilde yaşayamayacakmış?"
"Evi maskeli adamlar bastı ya, artık böyle bir hayat yaşamak istemiyormuş." dedi buruk bir sesle.
Halit başka bir soruya geçerek "Maskeli adamların evi bastığı gün, annenin vurulduğu gün, o meseleyi çözdüm ben ve o adamları buldum. İntikam ise, ihaleyi kaybetmişler diye. Anneni vurmasını neden yazdın?"
"Hatırlamıyorum." dedi kısık bir sesle.
"Tamam Umay, tamam. Buna da tamam." dedi bıkkın bir şekilde.
"Ahmet Erdem ve Mustafa Erdem'i tanıyor musun?"
"Hayır tanımıyorum. Sadece babam konuşurken duymuştum. Telefonda çok sık o isimleri söylerdi asla ağzından düşmezdi."
Halit kafasını salladı ve Umay'ın önündeki defteri ve dosyayla bilekliği alarak ayağa kalktı. Umay karşısındaki adamın seri bir şekilde yaptığı hareketle şaşırarak baktı.
"Nereye gidiyorsun?"
Halit arkasını döndü ve Umay'a yaklaşıp üzerine doğru eğildi ve "Hayırdır? Sana hesap mı vericem? Sorgu odasında olduğunu ve bir suçlu olduğunu unutma. Benimde bir savcı olduğumu hiç unutma. Kim olduğunu, nerede olduğunu, ne konumda olduğunu sakın unutma. Hele ki aramızda ki farkı hiç ama hiç unutma." dedi üstüne bastırarak sert bir şekilde.
Umay arkasından şaşkınca bakarken Halit hiç umursamadan arkasını döndü ve sorgu odasından çıktı. Sorgu odasının diğer tarafına geçerken derin bir nefes aldı ve kapıyı açıp içeri girdi. İçerideki Kadir ve Hasan'ın selamını alıp babasının yanına geçti. Babası diğerlerine çıkmalarını işaret etti. Kadir ve Hasan anlamış olacak ki ikisi de odadan çıktı. Onlar çıkarken Halit camın ardından ağlayan ama sürekli kabullenememiş gibi gözyaşlarını silen çaresiz kıza baktı. İçinden bir şeylerin koptuğunu hissetti.
Halit bu hayatı boyunca duygularını çok iyi saklamıştı. Asla kolay kolay belli etmezdi ama o, kıza baktıkça duygularını kontrolü kaybediyor ve belli oluyordu. Belkide ilk defa böyle bir şey yaşıyordu.
"Halit sen ne yapmaya çalışıyorsun?" Babasının sert sesiyle kendine gelerek babasına döndü ve anlamayarak kaşlarını çattı.
"Anlamadım, ne demek istiyorsun?" dedi gergin çıkan sesiyle.
"Halit! O içerideki de neydi? Ne bu samimiyet? Bu kız neyine güvenerek böyle davranıyor? Yoksa sen mi ona yüz verdin?" dedi ard arda soruları sorarak ters bir şekilde.
"Bende bilmiyorum. Ona yüz vermediğimi sorguda belli ettim. Ters cevaplar verdim."
Babası sözünü keserek "Yok bir de vermeseydin." dedi alayla. "Bak Halit. Bu sana son uyarım. Bir daha böyle bir şey görmeyeceğim. Dışarıda istediğin kadar samimiyet kur ama burası iş yeri ve ben sana iş yerinde nasıl davranılması gerektiğini gayette iyi öğrettim." dedi kelimelerinin üstüne bastırarak.
Halit yalnızca kafasını sallayarak onu onayladı.
"Bu defter ve bilekliği bana göstermeden nasıl onlarla sorguya girebilirsin?" dedi sert sesiyle.
"Baba dosya bana ait. O yüzden gösterme gereksinimi duymadım." dedi omuzlarını dikleştirerek.
"Dosyanın sana ait olmasının bir önemi yok. Hastanede yatan adam, benim müvekkilim. Onunla ilgili herşeyi beni de ilgilendirir. Bana sormadan, göstermeden kafana göre işler yapamazsın. O yüzden seni bu görevden alıkoyuyorum. Bundan sonra bu dosya bana ait." dedi sinirli bir sesle.
Halit kaşlarını çatarak babasına uzun uzun baktı. Anlamıyordu. Anlamdıramıyordu. Babası böyle şeylere kafaya takmazdım bile. Şimdi durduk yere Halit'in dosyasına neden el koymuştu?
"Baba, neden?" dedi gergin bir sesle.
"Bazı hatalar kabul edilmez ve senin yaptığın hata kabul edilmez bir hata. Bu da sana ders olsun ki bir daha yapmazsın."
Halit hiçbir şey demedi ve arkasını dönüp yavaş adımlarla kapıya ilerledi. Elini kapının kulpuna uzatırken babasının sesini duydu.
"Halit, konuşmamı bitirmedim." dedi sert sesiyle.
Halit bıkkın bir nefes vererek arkasını döndü ve bakışlarını babasına çevirdi.
"Kerem'e söz verdim. Başına bir şey gelirse Umay'a sahip çıkacağıma dair bir söz. Umay benim kızım gibidir. Hapse girmesine izin veremem. O yüzden sen son kez Umay'ın arkadaşlarını sorguya çek, dosyayı bana devret. Bütün işlerin bittiğinde de Umay nezarethaneye alınacak, onun yanına git. Ben dosyayı kapatana kadar güvenliği için akıl hastanesinde kalması gerektiğini söyle. Böyle söylersen bir sıkıntı çıkarmaz. Aksi takdirde orada kalmak istemez. Onun isteyeceği şekilde mazeret üret işte." dedi ve oğlunun cevabını beklemeden odadan çıktı.
Halit babasının arkasından elleri yumruk olurken dişlerini sıktı. Emirlerden asla hoşlanmaz. Nefret eder. İşi gereği hep emreden o olmuştu. Babasının ona emretmesi hazmedemiyor.
Halit sıkıntıyla odadan çıktı ve aşağı Kadir'in yanına indi.
"Umay'ın arkadaşları geldi mi?"
"Evet sayın savcım, geldiler. Sizin odanızda bekliyorlar."
Halit tan arkasını dönecekken aklına gelen şeyle Kadir'e geri döndü.
"Umay Güneş'in telefon veya leptop gibi kullandığı elektronik cihazlara baktınız mı?" dedi.
"Evet efendim, hepsine baktık."
"Bir şey buldunuz mu?"
"Sayın Başsavcı beyin kesin emri var, size bu konu hakkında bilgi veremem efendim." dedi kesin bir şekilde.
Halit ellerini yumruk yaparak cevap vermeden arkasını döndü ve asansöre doğru ilerledi.
İkinci kata çıktığında kendi odasının önüne geldi, bir kaç saniye derin nefes alarak kendisini sakinleştirdi ve kapıyı açarak içeri girdi. Savcının görüş alanına boş sandalye karşısında oturmuş sarı saçlı kız gözüktü.
Halit kızı incelerken masasının önündeki koltuğa oturdu. Oturur oturmaz odasının sağ tarafında masanın önündeki kalem memuruna selam verdi ve sonra ayağa kalkan kalem memuruna ve kıza başıyla oturmaları yaptı.
"Oturabilirsiniz. Umay Güneş'in arkadaşı Aslı?" dedi teyit edercesine.
"Evet, ben Aslı Güngör." dedi elini uzatarak.
Halit uzatılan ele kaşlarını çatarak baktı. Sağ tarafında kalan kalem memuruna başlayabilirsin dercesine kafa salladıktan sonra önündeki dosyayı açarken "Arkadaşınız Umay Güney babasını ağır yaralayarak, öldürmeye teşebbüsten tutuklandı. Bu sabah sizin yanınızdaymış. Bu sabahtan biraz bahseder misiniz?" dedi.
"Haberlerde gördüm inanmamıştım ama gerçekten yapmış." dedi şaşkın ve kısık bir sesle.
"Hanım efendi, bu sabah neler olduğunundan bahseder misiniz?" diyerek sorusunu sertçe tekrarladı.
Sarışın kız kendine gelerek karşısındaki savcıya baktı ve sorusuna cevap verdi. "Bu sabah kafedeydik. Saat 8 gibi. Normalde bu kadar erken buluşmazdık. Zaten kafeye girdiğinde biraz tedirgindi. Sanki bir şeyden korkmuş gibiydi ama bu hallerini her zamankine verdim, yani umursamadım. Geldi karşıma oturdu ve sonra saçmalamaya başladı. Neymiş maskeli adamlar tehdit etmiş. Neymiş babasını öldüreceklermiş. Çok saçma. Aşırı saçma. Kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz. Hani bir insanı kenarda köşede sıkıştırıp nasıl tehdit ederki? Bide durmadan sürekli. Onun bu haline dayanamayıp bağırmaya başladım. Deli olduğunu, kuruntu yaptığını, saçmaladığını, gidip bir psikoloğa başvurması gerektiği gibi. Böyle kavga ettik, sonrada çıkıp gitti. Onu telefonla aradım ama cevap vermedi, hep meşgule attı. İlk defa kavga etmiyoruz ama sanırım bu sefer ki baya kötü oldu. Umay'ı kaybetmek istemem ama o böyle yaptıkça o bizi kaybedecek gibi gözüküyor."
Kız söylediklerinde samimi değildi. Umay'ı kaybetmek istiyormuş gibi geldi Halit'e.
"Akşam evinde hiç kalmamış, en son nerede kaldığını biliyor musun?"
Kafasını iki yana sallayarak "Hayır, bilmiyorum."
"Ona deli olduğunu birkaç defa söylemişsiniz. Nasıl anladın ya da nasıl hareketlerde bulunuyordu? Ne zaman başladı bu delilik? "
"Bence annesi onu terk ettiğinde delirdi. Başta annesini falan görüyordu. Böyle annesinin hayaletiymiş falan. Annesi onu terk ettiği ilk yıl üzüntüden böyle görüyor sanıyordum ama öyle değilmiş. Bildiğin delirmiş. Arada sırada da unutkanlık. Hatta kendi kendine bana burada görüşelim diye sörlerdi ama kendisi gelmezdi. Sonradan söylediğimde de niye gelmedin diye, bana unuttuğunu söylerdi. Sonra ise bir yere bakıp dalıp gider. Bu çok uzun sürer. Onun iyi olmasını çok isterim. Özellikle de gidip tedavi olmasını daha da çok isterim. Umarım en kısa sürede iyileşir." dedi yapmacık bir üzüntüyle.
"Esma diye birisini tanıyor musunuz? Umay size hiç Esma idye birisinden bahsetti mi?"
"Hayır, hiç öyle bir şey söylemedi."
"Çınar? Çınar'ı tanıyor musunuz? Aynı şekilde Umay bahsetti mi?"
Kafasını iki yana sallayarak "Hayır, onu da demedi."
"Mustafa Erdem kim? Onu tanıyor musunuz? Umay hiç söyledi mi?"
"Onu da tanımıyorum."
"Ahmet Erdem'i tanıyor musunuz? Bu adı da hiç söyledi mi?"
"Hayır, bunu da söylemedi. Siz niye soruyorsunuz ki?"
Halit kızın sorusunu görmezden gelerek kendi sorularını sordu. "Emin misiniz? Hiç ağzından kaçırdığı oldu mu?" dedi gözlerini kısarak. Kız kafasını iki yana salladı. "Bakın bu çok önemli bir mesele. İyice düşünün." dedi. Kız bu sefer daha şiddetlice kafasını iki yana sallayarak "Hayır." dedi.
Halit son kez kıza iyice baktıktan sonra "Anladım, iyi günler." dedi karşısındaki oturan kıza kalkmasını ima ederek. Aslı ayağa kalktı ve yavaş adımlarla kapıya ulaştı. Odadan çıkmadan önce kısık sesle 'İyi günler.' dedi ve gitti. Halit aldırmayarak masanın üzerine bıraktığı delilleri kalem memura seslenerek işaret etti. "Bunlar delil odasına gidecek."
"Tamam efendim." dedi ve kapı çalınarak açıldı. Halit bakışlarını kapıya çevirerek karşısındaki esmer çocuğu süzdü. Daha çok hareketlerini kontrol etti. Hal ve hareketlerini...
Esmer çocuk, Halit'in karşısına otururken kendisini tanıttı. "Berk Korkmaz."
Halit bir şey söylemeden önündeki diğer dosyayı açtı ve konuşmaya başladı.
"Umay Güneş, babasını öldürmeye teşebbüsten ve kasten yaralamaktan tutuklandı. Siz de Umay Güneş'in arkadaşısınız. Diğer arkadaşınız Aslı, Umay'ın deli olduğunu iddia ediyor. Siz de iddia ediyor musunuz? İddia ediyorsanız hiç farklı bir harekette bulundu mu?"
"Pek değil, zaten benimle o kadar yakın değildi. Arkadaşımdı ama Aslı'yla daha çok yakındı. Kaç yıllık arkadaşlar sonuçta. Benimde yanımda biraz garip davranırdı, farklıydı. Ben gidipte yüzüne karşı asla deli falan demedim. Demezdim de zaten. Niye diyeyim ki? Bence deli falan değil, annesi onu terk ettiği için o öyle davranıyordu."
"Dün akşam nerede kaldı? Akşam eve giriş yapmamış. Siz nerede kaldığını biliyor musunuz?"
"Evet, benim yanımda kaldı. İşten çıkmış eve gidiyordum arabamla. Yolda onu ağlarken gördüm. Bende onu yanıma aldım. Kötü gözüküyordu. Ona sordum 'Neden ağlıyorsun? Ne oldu?' diye." dudaklarını büzdü ve "Cevap vermedi. Bende onu zorlamadım. Gece bende kalmak istedi. Uyudu. Uyandığımda yoktu. Gitmişti. Büyük ihtimalle eve gitmiştir." dedi.
"Maskeli adamlardan bahsetti mi?"
"Hayır, ilk defa sizden duyuyorum."
"Esma ve Çınar'ı duydun mu?"
"Duymadım. Umay'a pek yakın değilimdir, Aslı'yla daha yakın. Belki Aslı biliyordur."
"Mustafa ve Ahmet Erdem'i de duydun mu?" dedi son kez.
"Duymadım." dedi kısaca.
Halit sadece az önceki gibi kızda yaptığını Berk'te de yaparak sorguyu sonlandırdı. Berk odadan çıktıktan sonra kalem memuru savcının masasına ilerledi ve delileri alarak odadan çıktı.
Halit boş odada gözlerini gezdirdi ve sıkıntıyla oflayarak telefonunu çıkardı. Akşam olmasına daha çok vardı ve şimdiden girdiği üç sorguda yorulmuştu. Dünden kalan uykusuzlukta başının ağrımasını daha çok tetikliyor. En kısa sürede evine gidip uyumak istiyor.
Annesinden gelen birkaç aramayı gördüğünde tekrar annesini aradı. Birkaç saniye bekledikten sonra açıldı.
"Alo, anne beni aramışsın. Sorgudaydım, telefonda sessizdeydi, görmemişim. Önemli bir şey yok di mi?"
"Yok oğlum, yok. Akşamlar Melekler yemeğe gelecek, işin varsa ertele de yemeğe katıl. Ayıp olmasın."
Halit kaşlarını çatarak sıkıntıyla nefes verdi. "Akşam yemeğe gelemem anne. Zaten çok yorgunum. Akşam dinlenmek istiyorum."
"Halit çok ayıp. Biliyorsun Melek ablan seni çok seviyor. Uzun zamandır seni görmüyor. Seni görmek için geliyor."
Halit içinden 'Kızı için mi, benim için mi?' diye geçirdi. "Olmaz anne. Söylersin çok yorgundu diye. Gelmiyorum."
"Geliyorsun. Başka da bir şey duymuyorum senden." dedi ve telefonu Halit'in yüzüne kapattı.
Halit baş ve işaret parmağını burunun -göz pınarlarının olduğu yeri- arasına alarak sinirle sıktı. Koskoca savcı olmasına ve herkese söz geçirebilmesine rağmen annesine asla söz geçiremiyor.
Telefonunu masanın üstüne fırlattı ve hızla masasından kalkarak odadan çıktı. Merdivenlerden aşağı inerek sola döndü. Koridorun sonundaki sol kapıyı açtı ve içeri girdi. İçeriye göz attığında, parmaklıkların arkasında dizlerini kendine çekerek çökmüş, duvara yaslanmış ve kafasını dizlerine gömmüş kızı gördü.
İçi acıdı. Onu bu halde görmek içini acıttı. Gözlerini sıkıca kapattı. Kendine birkaç saniye verdikten sonra gözlerini açtı. Yavaş adımlarla parmaklıklara yaklaştı. Umay'ın dikkatini çekmek için eliyle parmaklıklara vurdu. İrkilerek kafasını kaldıran Umay Halit'e baktı ve şaşırarak ayağa kalkıp onun yanına gitti. Tam karşısında durduğunda mavilerini onun mavilerini çevirdi. İkiside bir süre sessiz kaldıktan sonra sessizliği bozmak için Umay ağzını açıp tam konuşacakken Halit ondan önce davranarak konuştu.
"Buraya neden geldiğimi merak ediyorsun." dedi Umay'dan onay beklercesine. Umay kafasını sallayarak onu onayladı.
"Neden geldin?"
Umay sonra aklına bir şey gelmiş gibi elini ağzına götürdü. "Ah! Pardon. Ben kimim ki? Babasını öldürmekle suçlanan biri. Oysa karşımda koskoca savcı var. Nasıl böyle şeyler diyebilirim. Çok özür dilerim. Lütfen affedin. Bir daha olmaz. Size yemin eder-" Halit daynamayarak Umay'ın sözünü kesti.
"Umay yeter. Sorgu odasında olduğumuzu sende biliyordun ve neden o şekilde davrandığımı da. Görevim süresince karşımda babam dahi olsa yine de aynı davranırdım. Sana özel değil." dedi çatık kaşlarıyla.
"Anlıyorum." dedi sert bir şeklide arkasını dönüp geri yerine oturup geri eski halini alarak.
"Hayır anlamıyorsun. Anlasaydın gidip oturmazdın." dedi. Umay'ın cevap vermesini bekledi ama cevabı sessizlik olunca tekrar kendini konuşmaya zorladı.
"Beni dinlediği varsayıyorum. Buraya sana önemli şeyler söylemeye geldim. Söyleyip gideceğim. Seni daha fazla rahatsız etmem." Umay hızla ayağa kalktı ve Halit'in tam karşısında durarak sinirle konuştu.
"Senden rahatsız olmuyorum."
"O zaman neden oraya oturuyorsun?" Umay donup kalarak Halit'e baktı. Halit Umay'ın donup kalmasına üstün bir bakış atıp sırıtarak bakmaya devam etti. Onu sırıtmasına sinirlenen Umay sinirle cevap verdi.
"Bu seni ilgilendirmez. Malum, aramızdaki fark baya fazla." dedi iğneleyici bir sesle.
"Yine mi? Ne kinci birisisin."
"Evet, öyleyim."
"Her neyse. Seninle bunu tartışmayacağım. Şimdi beni iyice dinle. Babanı öldürmekle ve kasten yaralamakla suçladığın için hapise gireceksin. Bak hapistekiler çok iğrenç insanlar. Öyle kolay bir yer değil. Hele ki oradaki insanlar hiç masum değil. Seni mahvederler. Orası sana uygun bir yer değil, sen hapise girmemelisin Umay. O yüzden akıl hastanesine gideceksin. Birkaç ayını orada geçireceksin. Ondan sonra özgürsün. Hapise girdiğinde bırak birkaç ay, mahkemede karar verilen yıllarla orada yaşarsın. Onca yıl iğrenç bir yerde yaşamak yerine, birkaç ayını bir akıl hastanesinde geçirmeni istiyorum. Emin ol akıl hastanesine hapishaneden daha masum ve temiz."
Umay kafası karışmış bir şekilde Halit'e baktı. "Benim anlamadığım bir şey var." dedi sakince.
"Neyi anlamadın?" dedi Umay'a doğru eğilerek.
"Senin gibi anayasa kurallarına fazla bağlı, işini ciddiyetle yapan ve adalet konusunda asla taviz vermeyen biri nasıl olur da ortada bir sürü delil beni gösterirken, beni hapishaneye atmamak için bu kadar çok çabalar?"
Halit derin bir nefes aldı. "Umay ben sana inanıyorum. Sen deli falan değilsin. Gördüğün her şey kuruntu falan da değil. Ve suçsuz yere hapiste hayatını mahvetmeni istemiyorum."
Umay kafasını salladı. "Son bir kez bir şey sorucam." dedi.
"Dinliyorum."
"Bulacak mısın? O maskeli adamları bulacak mısın?"
Halit duraksadı. Böyle bir soru beklemediği apaçık belliydi. Umay beklentiyle Halit'e bakarken Halit irkilerek kendine geldi ve kendisini konuşmaya zorladı.
"Bulacağım." dedi kararsız bir şekilde.
"Söz ver." dedi hemen.
Umay'ın Halit'in sözüne ihtiyacı var. Belki de Umay'ın birisine güvenmeye ve inanmaya ihtiyacı var.
Halit boğazını temizledi. "Umay bana inanıyor musun?"
"Ne alaka şimdi? Ben senden söz istiyorum."
"Söz vermek istemiyorum. İşime taş koymak isteyenler olabilir. Bulamayabilirim ama bulmak için çabalayacağım. Zorlayacağım. Elimden ne geliyorsa onu yapacağım ama söz veremem." dedi üzgün çıkan sesiyle.
Umay hiçbir şey demeden yalnızca karşısındaki adama bakmakla yetindi. Onun tekrardan konuşmayacağını anlayan Halit parmaklıkların arasından onun yüzüne eğilerek konuştu. "İnanıyor musun?" dedi fısıldayarak.
Umay kabullenerek "İnanıyorum." dedi.
"Ben dediğim için değil di mi? Kalbinle inanmanı istiyorum." dedi oldukça samimi sesle.
"Kalbimle inanıyorum. Sen söylediğin için değil."
"Güzel." dedi geri çekilerek.
"Akıl hastanesinde sana ne denirse yap. Orada sıkıntı çıkarma, tamam mı?" dedi onay bekleyen sesle.
"Tamam. Sıkıntı çıkarmayacağım." dedi son kez onaylayarak.
Kafasını sallayarak arkasını döndü ve gitti.
Umay içinden 'En azından görüşürüz diyebilirdin.' diye geçirdi. İç çekerek arkasını döndü ve geri eski yerine giderek eski halini aldı. Kafasını dizlerine gömdü ve eski halini düşündü. Annesiyle geçirdiği vakitleri düşündü. Babasıyla eğlendiği zamanları düşündü. Annesi ve babasıyla gerçek bir aile olduğu zamanları düşündü. |
0% |