@s.mmerrvee
|
Yeni kitabıma hoşgeldiniz.
Yeni başlayanlar için tarihhh☺️☺️➡️
03/02/2021
Evin kapısına doğru ilerledim ve zili çaldım. Tahminimce evde tek annem ve babam vardı. Normalde çalışanlarda olurdu ama annem onlara kısa bir süreliğine izin vermişti. Neymiş çok yorulmuşlar. Neymiş dinlenmeye hakları varmış. Onlara zaten dinlemeleri için yani tatil için zaman veriyoruz. Ekstradan izin vermeye gerek yok.
Sabırsızca ayağımı zemine ufak ufak vurdum. En son sertçe vurdum ve sırt çantamı önüme getirdim ve adeta bir uzay boşluğunu andıran çantamın içine elimi attım. Elime gelen sert cisimle içinde çekip aldım. Elime gelen ruju tekrardan çantanın içine attım ve tekrar elimi daldırdım. 5. denememden sonra nihayet anahtarı buldum ve kapıyı açtım. İçeri girip ayakkabımı çıkarıp terliklerimi giydim.
Her ne kadar elit olursak olalım annem asla ayakkabıyla içeri girmemize izin vermez. Tabi ben annem olmadığı zamanlar onun bu saçma kurallarını çiğnemiş olabilirim ama bu benim için asla sorun değil. Sonuçta annem bunu görmüyor di mi? Ve annem olmadığı zamanlar istediğim kadar ayakkabıyla evin içinde dolaşabilirim.
Salondan gelen yabancı sesler üzerine salona doğru ilerledim ve gördüğüm şey üzerine şokla içeri baktım.
Annem televizyonun karşısında oturmuş haber izliyordu.
Kesinlikle şok olunacak bir olay çünkü annem iş kadını olduğu için asla koltuğa oturup da televizyonu açmazdı. Bence televizyon bu salonda süs olarak vardı. Bu televizyonun bırak fişi takılmasını kumandasını bile bilmiyordum, taki şuan annemin elinde görene kadar.
"Anne," dedim garip bir sesle. "Neden televizyon izliyorsun?" Oldukça saçma bir soru. Eminim ki bu soruyu daha önce benden başka kimse kullanmamıştır.
"Hani Füsunlar varya, işte onun kocası uyuşturucu işindeymiş, bu sabah tutukladılar. Birazdan haberlere çıkacak onu bekliyorum."
Füsun ablalar bizim aile dostumuzdu. Annem ve babamla çok yakın arkadaşlardır. Ben genellikle insanlarla pek iyi anlaşamadığım için muhatap olmam. Hatta akşam yemeğine gelecekleri zamanlar bile asla katılmazdım. Tek takılmayı severim. Zaten hep iş konuştukları için sınavları, dersleri bahane eder, yemeklere katılmazdım.
"Anne hâlâ konuşmuyorsun değil mi?"
Annemin ve babamın bundan sonra böyle insanlarla konuşmasını istemiyorum. Zaten baştan beri içim hiç ısınmamıştı onlara.
"Kızım tabi ki konuşmuyorum. Öyle insanlarla bundan sonra konuşacak değiliz." söyledikleriyle kafamı salladım.
"Babam nerede?" dedim merakla.
"Şirkette." dedi. Ne?
Ne alaka ya!
Babam bu saatlerde hayatta şirkette olmazdı. Akşamları özellikle de bu saatlerde evde olurdu. Bizimle vakit geçirmek için elinden geleni yapardı. Bu yaşıma kadar onun bu saatlerde evde olmadığını görmedim. Gördüysem bile çok çok önemli işi olduğu içindir.
"Neden ki? Akşamları şirkette olmaz?"
"Ay ben nereden bileyim Umay? Demek ki çok önemli işi çıktı." dedi bıkkınlıkla.
"E tamam da çok önemli işi olduğu zamanlar bile şirkete gitmez, işini ertelerdi."
"Öf! Baban gelince sorarsın. Az susta haberleri dinleyeyim." dedi önündeki televizyona bakarak.
Bakışlarımı annemden çekerek televizyona yönelttim.
Haber sunucusu başka bir habere geçiş yapmıştı. Tam arkamı dönüp gidecekken sunucunun dedikleri ilgimi çekti ve hemen televizyona baktım.
"19 yaşındaki Yusuf Erdem akşam 7 sularında canice abisini ve babasını katletti. Yusuf Erdem gece yarısında polise giderek yaptığı cinayeti itiraf etti ve teslim oldu. Baba ve abinin neden öldürüldüğü hâlâ bilinmemekte."
Televizyon sunucudan ayrıldı ve başka birisini gösterdiler. Ekrandaki kişi yaşlı bir kadındı. Kadın evin kapısının önünde durmuş, ona uzatılmış mikrofona kafasını hafif eğmiş bir şekilde kameraya bakıyordu.
"Bize biraz Yusuf Erdem hakkında bilgi verir misiniz?" dedi haber spikeri.
"Veririm tabii. Ben Hatçe'nin yani Yusuf'un anasının komşusuyem. Vah vah benim komşuma! Yazık vallahi. Ben böyle bir çocuk göremedim hayatımda. Çok yaramaz. Az biraz da deli. Vallahi taa önceden gördüm. Ha bu evinin penceresine taş atıyordu. Sonra bu evinde çamaşırlarını telden alıp yere atıyordu. Hep çamur yapıyordu. Vallahi bir gün benim koca sordu, niye yapıyorsun diye. Çocuk ne yaptı dersin, güldü. Vallahi bu çocuk delidir. Ben o kadar Hatçe'ye söyledim. Bu çocuk daha sizin başınızı çok ağrıtır diye. Amma beni dinleyen yohtur ki. Bak ne yaptı! Gitti babasıyla abisini öldürdü. Yazık! Vallahi çok yazık."
Duyduklarımla yüzümü buruşturdum. Bir insan neden bunları yapardı ki? Bendeki de soru. Haberdeki teyze söylemişti. Deliydi.
Ekranda bu sefer başka birisini gösterdi. Ekrandaki kişi yaşlı bir amcaydı. Sokağın kenarında spikerin sorduğu soruları sırasıyla cevaplıyordu.
"Yusuf Erdem neden babasıyla abisini öldürdü? Bir bilginiz var mı?"
"Valla oğlum ben bilmiyom. Amma o çocuk çok sorunluydu. Ailesine çok çektirdi."
"Nasıl çektirdi?"
"Her akşam evden bağrışma sesleri gelir, bazen eve ambulans bile geldiği olurdu evladım."
Ekran bu sefer başka bir yeri gösterdi. Bir sürü kameralar karakolun önünü gösteriyordu. Karakoldan kollarının iki yanından polisler tutmuş bir şekilde çıkıyordu. Yusuf Erdem. Yakışıklıydı, yazık oldu bu yakışıklılığa.
Bir anda bütün mikrafonlar ona doğru uzatıldı. Bütün dediğimde, sadece iki üç mikrafon ona uzatılıyordu.
Sabırsızca art arda soruları sıraladılar.
"Neden ailenizi öldürdünüz?"
"Babanız ile abinizi sevmiyor muydunuz?"
"Deli olduğunuz doğru mu?"
"Anneniz bu durum karşısında ne tepki verdi?"
"Yaptıklarınızdan hiç pişmanlık duydunuz mu?"
Durdu ve birkaç saniye sonra arkasına döndü. Soruyu soran spikerle göz teması kurarak cevap verdi. "İstedim ve yaptım. Asla pişman değilim." dedi ve polisler onu arabaya bindirdiler.
İstedim ve yaptım.
Ne kadar kolay söyledi öyle.
İstemiş ve yapmış.
O adamın söyledikleri kulağımda yankılanıyor.
Söyledikleri aklıma geldikçe midem bulanıyor. İğrenç. Gerçekten iğrenç.
Bir insan ailesi dediği insanları nasıl öldürürdü. Hâlâ aklım almıyor.
Neyse ki ben ailemi çok seviyorum. Onların başına bir şey gelmesine asla dayanamam. Annem ve babamı çok seviyorum ve onlar için bu dünyadaki herşeyimi veririm.
Arkamı döndüm ve salondan çıkarak merdivenlere doğru ilerledim. Tam merdivenlerden çıkacakken silah sesi duyuldu ve aniden bütün pencerelerde kırılma sesi geldi. Arkamı döner dönmez kapı hızla açıldı. İçeriye silahlı maskeli adamlar girdi. Ben kitlenmiş bir şekilde adamın bana doğrulttuğu silaha bakarken annem içeriden koşarak yanıma geldi ve beni arkasına aldı.
"Ne istiyorsunuz?" dedi annem korkarak.
"İntikam." Ne?
Hiçbir şey anlamadım. Cidden bu neyin intikamı böyle?
Bu adamlar ne istiyor? Babam bu adamlara ne yaptı? Babam bu adamlarla ne ilgisi var?
"Bakın biz bir şey yapmadık. Kızımı da beni de rahat bırakın ve evimi hemen terk edin. Aksi takdirde kocam birazdan eve gelecek ve bu manzarayla karşılaşmasını her iki tarafta istemez." dedi annem oldukça sert sesiyle.
Adam annemin söyledikleriyle kafasını salladı ve silahıyla ateş etti.
"Doğru söylüyorsun, kocan bu tür bir manzarayla karşılaşması lazım."
Kocaman olmuş gözlerimle adamın silahına bakıyordum. Adamlar birkaç bir şey daha söylediler ama algılayamadım. Sanki zaman durdu. Annem ayakta duramadı ve önümde yavaşça yere çöktü. Annem yere çökünce kendime geldim ve etrafa baktım. Adamlar gitmişti. Anneme baktığımda elleriyle karnını tutuyordu. Hızla annemin yanına gittim. Heryer de kan var. Çok kan var.
Ben ne yapacağımı bilmiyorum. Resmen taş kesildim. Parmağımı dahi oynatamıyorum.
"Umay ambulans."
Acı çekiyordu. Yerde karnını tutmuştu ama yine de kan akıyordu.
"Umay kendine gel."
Bir sürü kan var.
O adamlar annemi vurdular. Annem ölecekti.
Annem ölecek.
"Umay."
Annemin bağıran sesiyle kendime geldim. Gözlerimden yaşlar akıyordu ve ben yeni fark ediyordum.
Kollarımdan ne ara düştüğünü bilmediğim çantama doğru koştum ve ellerim titriyerek çantamın fermuarını açtım. Telefonu aldıktan sonra ambulansı aradım. Birkaç saniye konuşmadan sonra telefonu kapattım ve annemin yanına koştum. Göz yaşım o kadar fazla akıyordu ki gözümün önünü göremiyordum.
Ellerim benden bağımsız annemin karnını buldu ve oraya baskı uyguladım.
"Anne, lütfen beni bırakma." dedim titriyen sesimle. "Lütfen."
"Ben sensiz ne yaparım? Beni kendi yokluğuna alıştırma. Beni bırakmaya hakkın yok. Evet, yok!" dedim kendimi ikna ederek.
Annem "Seni seviyorum Umay. Sen hep iyi bir kız oldun. Sen çok iyi bir evlatsın. Kendine dikkat et." dedi zar zor ve gözleri yavaşça kapandı.
Bağırdım ama kimse sesimi duymadı. Ağladım ama kimse göz yaşlarımı silmedi. Ben annemsiz yapamazdım. Babamsız yapabilirdim ama annem olmadan asla. Belkide bu hayattaki en çok sevdiğim şeyler arasına girebilirdi annem.
20 yaşına kadar geldim ama benim ruhum hâlâ çocuk. O çocuk ruhum anneme doymamış, doyamamış. Ruhum anne diye çığlık atıyordu, ruhum annemi istiyordu. Anneme doyasıya sarılmak, onun kokusunu içime çekmek istiyordu.
Ben annemi kaybedersem ruhumuda kaybederdim. Ruhum ölürdü. Yaşayan ölüden farksız olurdum.
Kalbimde sancı hissettim. Bu ruhumun sancısı. Annesizliğin sancısı. Annemi kaybetme korkusunun sancısı.
*****
Her şey o kadar hızlı gelişti ki hiçbir şeyi takip edemiyorum ya da kavrayamıyorum. Annemin vurulmasından sonra algılayamıyorum. Sanki dünya durmuştu.
Şuan ameliyathanenin kapısının karşısında oturmuş boş bakışlarla yeri izliyordum. Kafamı kaldırdım ve insanları izledim. Birkaç kişinin bana baktığını gördüm. Babam ülkede tanınan bir iş adamıydı, haliyle ben ve annemde tanınıyorduk. Merak ediyorlardır beni. Üstü başı dağılmış, kandan kurumuş elleri, ağlamaya hazır halde olan kızarık gözler...
Ayağa kalktım ve etrafa göz attım. Herhangi birisinin yanına ilerledim.
"Şey, telefonumu evde unutmuşum. Babamı aramam lazım. Telefonunuzu kullanabilir miyim?" dedim bağırmaktan kısılmış sesimle.
"Tabi kızım." dedi amca ve telefonunu çıkarıp bana verdi. Elime aldığım telefona garip bir bakış attım. Gerçi elimdeki şeye telefon demeye bin şahit ister.
"Amca ben babamın numarasını unutmuşum. Hem daha yeni hatırladım, arkadaşıma haber vermiştim o babama haber verir." dedim ve elimdeki milattan kalma telefonu amcaya uzatarak.
Özür dilerim amca sana yalan söylediğim için ama ben tuşlu telefon kullanmayı bilmiyorum.
"Tamam kızım." dedi ve telefonunu cebine attı. Bende arkamı döndüm ve oradan uzaklaştım.
Amcadan istemek hataydı. Mecburen başkasından isteyeceğim. Adımlarımı bu sefer başka birisine yönelttim.
"Merhaba, ben telefonumu evde unutmuşum. Babamı hemen aramam lazım. Rica etsem telefonunuzu kullanabilir miyim?
"Ah! Tabi ki." dedi ve gülümseyerek telefonunu uzattı. Bende zar zor gülümseyerek bana uzattığı telefonu elime aldım. Neyse ki eski çağdan kalma değildi.
Hızla babamın numarasını tuşladım ve arama tuşuna basarak telefonu kulağıma yasladım. Birkaç dakika beklemeden sonra karşı taraftan babamın alo demesiyle konuşmaya başladım.
"Baba, benim Umay." dedim hızla.
"Umay? Ne oldu?" dedi sorgularcasına.
"Baba annem... Annemi vurdular. Baba annemi vurdular." dedim gözlerim dolarken.
"Ne? Nasıl vurdular? Kim vurdu? Neredesiniz?" dedi telaşla bütün sorularını sorarken.
"Baba, annem..." konuşamıyordum. Boğazımda öyle bir düğüm vardı ki. Sanki o düğüm bütün kelimelerimi yutmuştu.
"Umay bak sakin ol. Tamam mı? Şimdi bana nerede olduğunu söyle?" dedi sert sesiyle. Sesi çok sabırsız çıkıyordu.
Babamın bütün bu telaşı anneme değilde onu telaşlandıran annemi vuran adamlardı. Yanılmak istiyorum. Bu sefer gerçekten yanılmak istiyorum. Ben yanlış anlamak istiyorum.
"Özel Özerler Hastanesindeyim."
"Tamam geliyorum." dedi ve telefonu yüzüme kapattı.
Asla annemi sormadı. Annem ne durumda sormadı, merak etmedi.
Ben ne durumdayım sormadı. Her şeyi geçtim, kızım korkma, bak geliyorum, bile demedi.
Benim babam böyle değildi. Ne değişti? Ne oldu da bu duruma geldi, geldik?
Arkamı döndüm ve telefonu teşekkür ederek kadına geri uzattım.
Kalktığım yere geri oturdum. Kafamı eğdim ve beklemeye başladım. Ben beklerken önümde birisi dikildi. Kafamı baya yukarı kaldırdım ve önümde dikilen adamın yüzüne baktım. Adam genç duruyordu. Sarışındı ve oldukça yakışıklıydı. Çok fazla karizmatik.
"Ben savcı Halit Karan. Sizde Umay Güneş olmalısınız." dedi teyit ettirmek istercesine.
"Evet Halit bey. Ben Umay Güneş." der demez elini bana uzattı ve bende elimi uzatarak elini sıktım. Eli benimkinin aksine sıcacıktı.
Annem içeri girdiğinden beri benim de elim kalbim gibi buz gibiydi. Canımın yarısı içeride can çekişiyordu.
"Size birkaç soru sormak için buradayım."
"Cevaplayabildiğim bütün soruları cevaplarım."
"Normalde karakolda sorguda olmalıydınız ama anneniz ameliyathanede olduğu için gelmezsiniz?" diye tekrardan emin olmak istercesine. Kafamı sallayarak onu onayladım.
Yanımdaki sandalyeye oturdu ve sormaya başladı. "Size saldıran kişileri tanıyor musunuz? Yakın zamanda tehtid aldın mı? Ya da aldınız mı?"
"Ben bilmiyorum. Babam iş adamı. Bilirsiniz onun bir sürü düşmanı olur. Belki rakip bir firmadır, bilemem. Ama ben ve ailemin kimseye zararı dokunmaz. Biz kendi halimizde yaşayan insanlarız."
Derin bir nefes aldı ve "Her aile kendi halinde yaşıyor Umay." dedi sıkıntılı bir şekilde.
Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Siz ne demeye çalışıyorsunuz. Ailemin kötü işler yaptığını mı? Ya da benim kötü işler yaptığını mı?" dedim sert sesimle.
"Hayır onu demedim. Sadece-" devam ederken hızla sözünü kestim.
"Ama ima ettiniz. Resmen benim ya da ailemin kötü işler yaptığımızı ima ettiniz." dedim ve kaşlarını çatıp bana baktı. Bu adam yakışıklı olduğu kadar da ukalaydı. İyi ki bir savcıydı yani.
"Öncelikle sözümü kesme. Kiminle konuştuğuna dikkat et. Karşında arkadaşın yok. Bir daha sözümü kesersen ki öyle bir şey olmayacak ve uyarım şimdiki gibi nazik olmayacak." dedi benim gibi sesini daha fazla sertleştirerek.
Ters ters baktım ve önüme dönüp ameliyathanenin kapısına baktım. "Kusura bakmayın. Biraz gerginim. Annem şuan içeride ve lütfen sizde biraz anlayışlı oluverin."
"Maskeli adamlar size bir şey söyledi mi? Önemli herhangi bir şey." dedi o soğukluğu koruyarak.
"İntikam alıcakmış. Annem 'Niye buradasınız? Bizden ne istiyorsunuz?' diye sorduğunda içerideki maskeli silahlı adamlar 'İntikam.' dedi ve anneme sıktılar. O sıra birkaç bir şey de dediler ama ben duymadım yani o an şoktaydım. Kısacası algılayamadım."
"Tamam, maskeli adamları birisine benzettin mi? Daha doğrusu hayatında hiç gördün mü?" diye sordu.
"Hayır. Onları ilk defa gördüm. İlk defa böyle bir olay yaşadım."
"Tamamdır." dedi ve kafasını sallayarak kalktı. Hızla kolunu tuttum. Bakışlarını ilk önce kolundaki elime sonrada benim gözlerime çevirdi. Sorgularcasına bana baktı.
Rahatsız olmuştur diye elimi kolundan çektim. Alt dudağımı ısırdım ve konuşmaya başladım. "Şey özür dilerim. Bir anda şey oldu."
Tek kaşını kaldırdı ve dümdüz bakarak bana cevap verdi "Ne oldu?" dedi.
"Annemi vuran adamları bulabilecek misiniz?" dedim hafif çekinerek.
O tam cevap verecekken bir anda babamın benim ismimi bağırarak söylemesiyle hafifçe açık olan ağzını kapattı ve benim gibi bakışlarını koridorun ucundaki bize doğru hızlı adımlarla gelen babama baktı.
"Baba..." dedim devamını getiremeyerek.
Babam bana göz ucuyla baktı ve bakışlarını Halit'e yönlendirdi. Halit'e sorgularcasına baktı ve Halit ayağa kalkarak elini babama uzattı.
"Merhaba, ben savcı Halit Karan."
Babam Halit'in uzattığı elini tutup sıktı.
"Halit, nasılsın evladım?" diyerek gözleri ışıl ışıl baktı. Babam, Halit'i tanıyor muydu?
"İyiyim efendim. Siz nasılsınız?"
Babam geniş bir gülümsemeyle Halit'e baktı. "Seni gördüm daha iyi oldum. Ayrıca aradaki mesafeyi kaldır, ben senin baban sayılırım. Bak alınır sonra." dedi. Ben şokla babama bakarken o oldukça rahat bir şekilde Halit'le sohbet ediyordu. Sanki ameliyattaki kendi karısı değilde bir başkasıymış gibi baya rahattı. Sinirli bir soluk bıraktım ve bakışlarımı babamdan çektim.
Halit kısaca bana baktı ve babama dönerek kafasını salladı ve "Peki." dedi gülümseyerek.
"Baban gelir sanıyordum."
"Evet, babam gelecekti ama son dakika işi çıktığı için gelemedi ve beni görevlendirdi." Bakışlarımı son kişiden de çekerek yere sabitledim.
"Öyle olsun bakalım."
Onlara bakmıyordum. Eğer ki bakarsam, özellikle babamın hiçbir şey olmamış gibi gülen yüzünü görürsem hiçte güzel şeyler yapacağımı sanmıyorum.
"Umay-" Ameliyathanenin kapısının açılmasıyla babamın cümlesi yarıda kesildi ve hızla ayağa kalkarak oraya doğru koştum. Doktorun önünde dikildim ve doktorun söyleyeceklerine kendimi hazırladım.
"Nesi oluyorsunuz?"
"Kızı oluyorum." dedim titreyen bir sesle.
"Öncelikle annem çok güçlü birisi. Güçlü olduğu kadar da şanslı da. Kurşun karın boşluğuna denk gelip bağırsaklarını bir kısmını parçalamış. Şimdilik hayati bir tehlikesi yok. 24 saat boyunca gözlem altında tutulacak. Geçmiş olsun." dedi ve gitti.
Öylece durmuş önüme bakıp doktorun dediklerini aklımdan geçiriyordum. O sırada babamın söyledikleriyle deliye döndüm ve arkamı dönüp ona baktım.
"Bak gördün mü? Anneciğine bir şey olmamış. Boşuna ağladın hep."
"O benim annem. Tırnağı kırılsa bile, saçının teline zarar gelse bile oturur yine ağlarım. Hem o nasıl cümle ya? Sen ne dediğinin farkında mısın? O senin karın be, karın!" dedim aksi ve sert bir tavırla.
Derin bir nefes aldı ve "Karımsa karım. Ne yapabilirim Umay?" dedi bıkkın bir tavırla.
Babam böyle konuştukça benim şartellerim iyice atıyordu. "Sen ciddi misin ya!" dedim bağırarak.
"Umay! Bana bağırma. Nerede olduğuna dikkat et." dedi dişlerini sıkarak. Gözlerimi yumdum ve sakinleşmeye çalıştım. Çalıştım diyorum çünkü bu konunun sakinleşebilecek hiçbir yanı yok.
Sakinleştikten sonra gözlerimi açtım ve acı bir şekilde konuştum. "Ya sen annemi seviyor musun? Çünkü telefon konuşmasından beri annemi gram umursayıpta bir kere bile merak etmedin. Geldiğinden beri gülüyorsun. Sanarsın düşmanın ölmüş. Ya da gelip de bana sarılıp teselli etmedin. Senden teselli isteyecek değilim ama ben senin kızınım ve ben sanıyordum ki..." devam edemedim. Çünkü artık devam etmek istemiyorum.
Babam beni dinlemiyor. Ben niye kendimi yorayım? Onun bu hareketlerinden kurtulup kendine gelmesi için mi? Ya da onu çok sevip de ondan kopamadığım için ve aynı şekilde benden kopmasını istemediğim için mi? Boş versene. Fark etimde babam çoktan bizden kopmuş. Babam çoktan beni ve annemi ailesi olarak görmeyi bırakmış. O yüzden kendimi yormayacağım.
Babam eskiden bana bakarken sevgi dolu bakardı, anneme bakarken aşk dolu bakardı. Şuan ise boş bakıyor. Sanki ben bir yabancıymışım gibi bakıyor. Bu birkaç günde ne değişti de bir anda böyle bir adama döndü? Her ne olursa olsun bulacağım. Babama ne olduğunu bulup onu geri kendi haline döndüreceğim.
"Boş versene!" dedim sert bir sesle ve arkamı dönüp koşar adımlarla koridordan çıktım. Hava alsam iyi olacaktı. Evet, evet. Kesinlikle hava almam lazım. |
0% |