@sahrakendirci
|
Karanlığın içinde bulunan küçük kız ellerini yine karanlığın aydınlattığı cama yaslamış öylece dışarıyı izliyordu. Karanlık aydınlanır mı demeyin çünkü karanlığın bile kendi içinde tonları vardı. Siyahın tonlarından bile daha derin dipler vardı mesela. Olabileceğin en derine indiğinde her daim bir dip bir derinlik daha olurdu insan hayatında. İnsan ne zaman ben daha aşağı görmem dediği noktada Tanrı tarafından bir ceza veriliyordu sanki. Bazı insanlarda zaten sadece Tanrı cezalandırsın diye vardı bu dünya da. Bunca kötülük temizlenemezdi başka türlü yeryüzünden zaten. İnandığım tek bir umut vardı şu dünyada ve ben o inancımla bir kez daha savrulmuştum . Ben kimsenin bilmediği bu dipsiz çukurda çürüyeceğimi sanarken aslında herkesin gözünün önünde kimsenin müdahale etmek istemediği dünyada savaşıyor muşum. İnsanlar ne zaman bu kadar acımasız olmuşlardı ne zaman gözlerini kapamışlardı tüm bu merhametsizliğe anlam veremiyordum artık.Çözemiyordum bunca günahı. Akıl erdiremiyordum yapılan haksızlıklara. Oysa daha birkaç yıl önce sende bilmeden yaşıyordun bu çukuru. Evet bilmiyordum ama bilseydim göz yummazdım da. Elimden ne gelirse yapmak isterdim . Bir kadın hiçbir şekilde bu hayatı hak etmezdi .Bir kadının hayatı hiçbir zaman bu kadar kolay harcanmamalıydı. Dünya ne ara gözlerini kapatmıştı bu yaşananlara.Cihangir ne zaman bunları görmezden gelecek kadar vicdansız bir adam olmuştu? Evet düşünmeden yapamıyordum çünkü eğer ben olmasaydım bugün o pavyonun önünden geçip gidecekti. Arkasına bile bakmadan yaşanan acıları görmeden- görmeye bile tenezzül etmeden uzaklaşacaktı. Sahi o nasıl bulmuştu burayı. Neden gelmişti böyle bir çukura yoksa –hayır Tamay saçmalama adam her kadının birlikte olmak isteyeceği kadar güçlü ve yakışıklıydı. Bunun için gelmezdi hem evliydi. Evli. Yüreğim bu kelimenin ağırlığında ezildi. Evli olan bir adamın benimle burada ne işi olurdu. Sen ne yapıyorsun peki burada onu mu bekliyorsun.Sevindin mi seni kurtarmaya geldi diye. Eteklerinin ucuna umutlarını mı yerleştirdin küçük kız çocuğu. Hala mı o kadar şey yaşamana rağmen hala mı onu- “Kes artık” boğazım sözlerimin şiddetiyle ağrıdı. Kes artık yapma şunu. Ben içimdeki diğer ben ve kaç ben olduğumu bilmeden savrulan diğerleri aramızda asla anlaşamıyorduk. İçimde yalnızlıktan oluşturduğum bir ordu vardı. Daha kaç ben çıkacaktı benden. Parçalanmış ruhumdan daha kaç ben türeyecek ve canımı alacaktı. Ruhumun kaçıncı kez parçalanışında birleşecek ve yeniden ben olacaktı benden koparılanlar. Kafayı yiyorsun kabul et. Hatta yedin bile. “Dinlemeyeceğim seni” neden orda oturduğumu bilmediğim yataktan aniden kalktım. Çıkmam lazımdı buradan. Midem bulanıyordu . Gözlerim odayı taradı kıyafetlerimi bulmak amacıyla.Toplanmış oda gece yaşadığım acının şiddetini duvarlarına saklamıştı . Sanki hiç dağılmamış gibi toparlanmıştı oda. O toparlamıştı. Benim kafamı da toplayabilir miydi? Parmak uçlarıma kadar kırgınlıklarım vardı benim alabilir miydi acısını? Kafamı sertçe sallayarak saçma düşüncelerden arınmaya çalıştım. Ben uzun zaman önce kendime güvenmeyi kendimden başka kimsem olmadığına inanmıştım . Kendime bile güvenmiyordum artık. Olmayacak hiçbir hayale uzanamazdı avuçlarım. Bulamadığım kıyafetlerimin beni oyalamasına izin vermek istesem de kapıya doğru ilerledim. Onu son bir defa görmek isteyen yanıma ihanet ettim. Dedim ya içimde bir çok ben vardı ve bir yanım hala deli gibi merak ediyordu. Neden yaptın? Beni sevmedin mi? Vicdanının hiç mi sızlamadı? Aklına geldim mi? Onu bu kadar mı sevdin? Milyon tane sorum vardı ona sormak istediğim ama sormayacaktım hiçbirini. Ona bu hediyeyi vermeyecektim. Onun yıllar sonra gelip de vicdanını rahatlatmasına izin vermeyecektim. Ya da bana acıyan gözlerle bakmasını istemiyordum. Ne kadar dibe battığımı görmesini değil dibin kendisi olduğumu fark etmesini istemiyordum. Evet ben bir diptim.Kimsenin olmak istemeyeceği hep düştüm dediği o sınır aslında benim çiçekleri bahçelerimden geçerek çukara ilerlediğim can kırıklarıyla dolu yollarımdı.Bir daha beni parçalamasına izin vermeyeceğim. Kapının koluna bastığımda aslında beklediğim şey olmadı ve kapı hızla açıldı. Bir yanım acaba kilitli mi derken açılması dudaklarımda hissiz bir tebessüm bıraktı. Gideceğimi düşünmemişti. Gitmeyeceğimi bilecek kadar güveniyordu bana.Hala. Adımlarım duraksar gibi olsa da gururum ile hızlıca adımladım sürünerek getirildiğim koridoru. Gözyaşlarım onu görememenin ve yine o dibe gitmenin acısıyla yanaklarımdan dökülüyordu. Belki de gitmişti. Evet olabilirdi. Neden gitmesindi ki zaten . Bana rahatça uyuyabileceğim bir yatak vermiş ve bir gece de olsa sırt ağrılarımı gidermemi sağlamış daha sonra da gitmişti. Acıyan kalbimin üzerine sıkıca bastırdım elimi. Yapma kızım yaşanan onca şeye rağmen öfkeden çıldırmalıydın hayal kırıklığı ile kavrulmamalıydın. “Yenge bir şeye mi ihtiyacın var” kenardan bana doğru gelen siyah giyinimli bir adam konuştuğunda arkama baktım usulca. Kimsenin olmadığı koridordan geri önümdeki adama çevirdim gözlerimi. Üzerime alınmadan yine yürüyordum ki naifçe –bana dokunmaktan çekinerek birkaç adım önümde durdu. “Tamay Hanım bir isteğiniz var ise bana söyleseniz ben getirsem” hanım mı? Tamay Hanım. Ne zaman bir kadın olarak değer gördüm en son hatırlamaya çalıştım şu üç yıl içinde. Dudaklarıma bahşettiğim tebessüm ile önümdeki adamın omzuna vurdum. “Sağ ol iltifatın için “ sözlerim donup kalmasına neden oldu. Bense hanım kelimesinin hissettirdiği aciz mutlulukla koridorda ilerlemeye başladım. “Yenge dur gidemezsin” adam arkamdan adımlarıma yetişerek önüme yeniden geçti. “Yenge deme bana” soğuk sesim gözlerimi yüzüne dikmemle onun da durmasına sebep oldu. “Ye- Tamay Hanım odaya geri dönmenizi rica ediyorum” alışılmadık uzaklardan çok uzaklardan bana sunulan saygı içimde kanayan yaraların daha da hızlı akmasına neden oluyordu. Ben değersizliğin olduğu bir çöplüğe öyle alışmıştım ki her an karşımdaki adamın canımı yakacağını düşünmeden yapamıyordum. Sahte geliyordu artık bana bunlar. “Beni pavyonda tanımadan görsen yine de böyle konuşur muydun yoksa orospuya bak bir de saygı istiyor mu derdin “ “Yenge estağfurullah o ne demek” gözlerini yüzümden çekti. Üzerimdeki tişörtün kapatamadığı kollarımdan bileklerime baktı acıyarak. İşte şimdi hak ettiğim değeri gördüm. “Aynen böyle acıyarak bakardın işte” Asansöre yöneldim ve düğmesine bastım hızlıca. “Abim gelmeden gidemezsin Tamay “ adam da yanıma geldi aramızda birkaç adım bırakıp yüzüme baktı. “Beni kessen o odaya girip abini beklemem . Ben çok bekledim abini o zaman gelseydi şimdi değil” ben benden gitmişken onu kim bekleyecekti. Ne istiyordu abisinin kollarına atlamalı ve beni birkaç gece daha satın almasını istememi mi? “Tamay o seni çok aradı herkes öldü derken bile-“ parmaklarımı açılan asansörle beraber kaldırdım ve susmasını sağladım. Falan filandan bahsedecekti çünkü. Arkamdan o da asansöre bindi. Savaşacak halim yoktu gitmeyecekti biliyorum. “Sen benim abimi tanıyor musun?” “Evet tanıyorum” “Eğer bana iyilik yapmak istiyorsan onu ara ve benim düştüğüm çukuru anlat” ondan yardım istemezdim tabiî ki ama bu çukurdan çıkmak için bir umut belirmişti o karanlığın ardından salak ta değildim tabiî ki o ışığa uzanacaktım. “Abimin bunu onaylayacağını sanmıyorum” “Abinin amına koyayım oldu mu siktir git o zaman başımdan” aniden yüzüne dönüp bağırdığımda sadece gözlerime baktı . Orada tanıdık bir şeyler gördüm. Bu adam benim daha önce gördüğüm biriydi. “Nasıl istersen yenge” sözleri yüzüne yumruk atma isteğimi artırsa da açılan asansör ile otelin ucuz lobisine ilerledim. Çoktan peşime düşmüştür Halil köpeği. Belki de Gülşah ablaların üzerine zebani gibi çökmüştür bile. İçimi kaplayan korkuyla adımlarımı hızlandırdım. Benim yüzümden zarar görmelerini istemiyordum. Ki benim yüzümden zarar verdiyse de öldürürdüm onu. Bunu yapardım. Otelin lobisinden geçecekken önüme aniden dikilen adamlar geriye doğru adımlamamı sağladı. İstemsizce kendimi koruma içgüdüsüyle arkamdaki adama doğru koştum. Halil denen adamın itleri olabilirdi. “Mert kenara çekilin biraz “ arkasına saklandığım adam sertçe konuştu. Cihangirin adamları mıydı onlar. Zayıflığımla dolan gözlerimi yukarı kaldırdım. Onun gibi bir adamın bile bir ordu adamla geleceği kadar tehlikeli bir yerdi burası. Benimse sadece kendi başıma savaştığım çöplük. “Söyle o adamlara çekilsinler gitmem lazım” korkudan titreyen sesimi gizlemek istesem de yapamadım. Acizdim. “Yenge izin veremem” “Sana da abine de-“ söylenerek kapıya ilerlediğimde aniden önüme fırlatılan adamla çığlık atarak durdum. Ayaklarımın dibine kapanan adam yerden başını kaldırıp gözlerime baktığında kanım dondu. Ruhum üç yılın acısıyla haykırdı. Sinir ve nefret dolu harelerim kan kaplı yüzünde dolandı. Bir yanım hala bana zarar verebilme ihtimaliyle geriye kaçmak istese de olduğum yerde kaldım. Bakışlarımı onu ayaklarıma atana çevirdiğimde mavilerinin içinden kızıl damarların belirginleştiği gözlere kilitledim. Uykusuzluktan mı kan çanağıydı o deniz mavileri yoksa öfkeden mi bilmiyorum fakat ilk defa ölümü gördüm orada. Bir darağacının ucunda sallanan ip vardı o gözlerde. Nefreti dibine kadar gördüğünü iddia etmiştim ya üç yıl önce işte şuan nefretin kenarından bile geçemezdi o bakışları. Ben daha önce kimsenin gözlerinde ölüme şahit olmamıştım. Oysa mavilikleri ölümü bahşediyordu bana. “A-abi bilmiyordum yeminle” Halil dudaklarının kenarından sızan kanla ağlayarak mırıldandığında gözlerimi yeniden ona çevirdim. Ağlıyor muydu? “Ta-tamay söyle onlara sana şarkı söyletmekten başka bir şey yapmadım söylesene” ayaklarımın ucunda çaresizlikle yalvaran adamın hali son üç yıldır hayalini kurduğum bir andı. “Konuşma lan onunla” bir zamanlar duymak için çırpındığım sesi sertçe lobide yankılandığında elimde olmadan ürktüm. Elimde değildi artık yüksek seslere verdiğim tepkiler çünkü korkuyu içime yerleştirmişlerdi. Çünkü korku beni tutmuştu hayatta . Çünkü bana erkeklerden korkmamı öğretmişlerdi üç yılda. Gözlerimi kanlı yüzünden ayıramadığım adama doğru eğildim yavaşça. Her gece onu öldürmenin hayalini kurarken neden böyle hissediyordum? Neden hala ona bakarken ödüm kopuyordu? Neden beni tatmin etmemişti ayaklarıma fırlatılması? “Yalvarırım” acizce benden medet umarak ayaklarıma uzanan parmaklarına baktım öylece. His yoktu içimde . Gözümün önünden ona yakarışlarım geçti bir an. Kaç defa kapanmıştım ayaklarına , kaç karanlık gecenin sonunda yalvarmıştım bu adamın ayaklarına . Bu kadar kolay mıydı celladımın ayaklarıma fırlatılması. Madem bu kadar kolaydı ben neden üç yıl yaşamıştım o acizliği. İçimde aniden öfke oluştu. Göz damarlarım nefretten parçalanacak gibi oldu. Ben neden üç yıl o kadar acı çekmiştim o zaman? “Yalvarır mısın” fısıltım ona neyi hatırlattıysa korkarak daha çok ağlamaya başladı. “Yalvarırsın öyle mi?” gittikçe yükselen sesime eşlik ederek hızlanıyordu kalp atışlarım. “Sen beni mahvetmişken yalvarırsın öyle mi” titreyen ellerimi aniden boynuna sardım celladımın. Ona onu öldüreceğimi söylemiştim. Gözlerimi bile kırpmadan acılar içinde parçalayacağıma dair yeminler etmiştim ben. “Geber duydun mu bana yaşattığın her bir acıyı derine kazıyacağım senin puşt” Kollarıma sarılan eller bedenimi adamın iğrenç bedeninden almaya çalışırken sadece ölümüne açılmış gözlere bakıyordum. Ben bu adamın gözlerine hala korkarak bakıyordum. “Geberteceğim seni bırak lan” zorla havalanan bedenime arkadan sarılan adamı savurmaya çalıştım. Bu benim yaşamak için hayalini kurduğum tek andı. Elimden alamazdı kimse. “Bırak dedim lan sana” “Tamay dur dedim sana” kulağımın dibinden yankılanan sert ses gerçekliğe çekilmemi sağladı. Burada ne oluyordu şuan. Ben ne yaşıyordum bu hangi oyundu. “Bu da yeni bir oyun mu” dudaklarımın arasından keskince çıkan cümle arkamdaki adamın bedenimi sardığı kollarını gevşetmesine neden oldu. “Ne” şok olmuş bir halde çıkan sesi kandırmadı bu sefer beni. “Kafayı mı yedirteceksiniz lan siz bana” olduğum yerde dönerek etrafımızdaki adamlara baktım. Otelin lobisinde sadece biz vardık. Büyük ihtimalle boşaltılmıştı. Adamlar öylece başları önde beklerken kimisi de bana delirmiş gibi bakıyordu. “Sen ne diyorsun” arkamda bulunan asıl celladıma çevirdim yüzümü. Gözlerimde gördükleri şeyler umurumda bile değildi ama her ne gördüyse acıyla yüzüme bakıyordu. “Bu neyin oyunu bu sefer hangi günahın bedelini ödüyorum ben” titreyerek korksam da dimdik durdum karşısında madem bu kadar güçlüydü madem beni kurtarabilirdi neredeydi ruhum can çekişirken? “Tamay sakin ol oyun falan yok” “Öyle mi . Beni kurtarmak istedin yani.” Dudaklarını sıktı öfkeyle. “Tamda böyle işte gerçek yüzünü göster bana. Ne planladın yine sen” “Ben seni bulana ka-“ “Madem beni bulabilirdin şimdiye kadar nerdeydin sen . Ben parçalara ayrılırken bulamaz mıydın beni. Gücün mü yoktu. Neden ölümü kucaklamışken geldin söylesene” “Şuan kendinde değilsin” “Ben üç yıl önce kaybettim kendimi hem de senin saatler içinde ayaklarıma paçavra gibi attığın adam tarafından ezilerek parça parça.” Zehrim bir yılan misali akmaya başladı. Uyuşan parmak uçlarım onca yaşadığımın boş olduğunu kabullenemeyen zihnimin bana oynadığı oyunla saçlarımı koparmak istedi. “Ben bu şerefsizin ayaklarının altında ezilirken nerdeydin lan sen şimdi geçmiş karşıma bunca yıl sonra kahramanı mı oynuyorsun sen.” Tam dibine kadar girdim ve başımı kaldırdım kıp kırmızı olmuş gözlerine “Amacın ne senin daha ne kaldı benden alacağın” Gözlerimden hızla çektiği mavi hareleri ile yanımdan geçti ve kabuslarımın canavarına ilerledi. Halil denen adam Cihangirin üzerine doğru ilerlemesiyle daha da yüksek sesle ağlamaya başladı. “Sen öldün orospu çocuğu” Cihangir dudaklarının arasından bir yemin edercesine konuştu ve Halilin kafasından tutarak hızla yere çarptı . “N-ne olur ben sadece emir kuluyum yalvarırım” hıçkırıklarının arasından konuşan Halil girdiğim transtan çıkıp ona doğru bakmamı sağladı. Emir mi vermişti biri . Evet ölmemi istemeyen ama ölmekten beter olmamı isteyen kişi. Birileri daha vardı bize zarar verecek . Bitmeyecekti. Kurtulamayacaktık. “Efendim ben size hizmet ettim sadece siz abimin intikamını alacağımı söylediniz bana . Hakan’ın kızını karınız verdi ellerime “ içimde yıkılan kaçıncı binaydı bu bilmiyordum. Ruhumun daha ne kadar parçalanabilirdi dediğim kaçıncı parçalanışıydı onu da bilmiyordum. Sadece içimde bir deprem olmuştu. Öyle ki o depremle birlikte beni ayakta tutan acılarım bile yıkılmıştı. Enkazın altında kalmış bir halde taptığım maviliklere baktım çaresizce. Daha kaç defa yıkılışıma şahit olacaktı bu adam. Daha kaç kez ödeyecektim babamın günahının bedelini. Bu nasıl bir günahtı ki ben hala cezalandırılıyordum. Duyduğum silah sesi celladımın ölümünü imzaladığında rahatlaması gereken yüreğim enkazın altında daha da ezildi. Acıyan kalbime doğru gitti titreyen ellerim. Soluğum hızlandı ve ben bir krizin eşiğinde öylece sallanırken enkazın içinde koşan çocuk kendini uçurumdan attı. İçimde olan benlerden biri olan çocukluğum öylece yere çakıldı gözlerimin önünde. Dizlerim çoktan kıvrılmış ruhsuz bedenimi taşıyamazken bana doğru koşan adamdan çevirdim yüzümü. Göğsüm parçalanırken ben sadece karanlığa çekildim. Bir kadın yanlış bir adamı sevdiği için daha ne kadar cezalandırılabilirdi?
|
0% |