14. Bölüm

14. BÖLÜM

Sahra
sahrakendirci

İnsan çok değişik bir varlıktı. Her beni kimse yıkamaz artık dediğinde dibin de dibini görüyordu. Etrafına her duvar ördüğünde o duvarlardan daha büyük acılar akın ediyordu ona. Sanki herkes kollarını açmıştı da acıya bir o kaçıyormuş gibi peşinden koşuyordu acı insanın. Yüreği artık yeter daha da yanamam dediğinde aslında kül olmadın diye bağıran birileri çıkıyordu karşısına.Daha ne beni şok edebilir dediğindeyse dur diyordu birileri dur daha neler var bilmediğin. Nereden bilebilirdim ki gerçek olmasın diye dua ettiğim şeyin yalan olduğunu öğrendiğimde daha çok üzüleceğimi.

“Ne demek karım değil” yaşadıklarım , son üç yılın cehennemi, o kokan beton duvarlar … ben ne için yaşamıştım bunca acıyı.

“Karım olmadı hiçbir zaman demek. İş an-“ ciğerlerim nefretle doldu. Nefesimi kinden aldım zehir kustum dışarıya bir an. Kollarında olduğum adamı itekleyerek ayağa kalktım hızla. İş mi demişti bana. Güldüm . Zihnim bana kesinlikle oyun oynuyordu. Hayır bunlar rüyaydı ve ben uyanacaktım . Rüya olması gerekliydi çünkü ben arkamda bir hayat bırakmıştım. Ben arkamda beni bırakmıştım sırf onun sevdiği kadın yaşasın diye.

“Yalan söylüyorsun” yalan söylüyorum demeliydi. Bunca yaşadığın cehennem sebepsiz değildi demeliydi mesela. Ben seni harcadım ama onu da sevdim demeliydi. Baban yüzünden sevdiğim kadının ölmesini izleyemezdim demeliydi. Ama bir hiç uğruna bu kabusu yaşadığımı söylememeliydi.

“Hayır yalan söylemiyorum. İş evliliği oldu asla karım olmadı Zeren benim” o da benim gibi ayağa kalktı ve karşıma dikildi. Gözlerine baktım inatla yalan söylüyorum demeleri lazımdı o derin mavilerin.

“S-sen ne dediğinin farkında mısın . Ben sırf senin sevdiğin kadın ölmesin diye kendimden vazgeçtim. Sırf sen –“ düğümlenen boğazıma lanet ettim. İçimde öfkeden ziyade büyük bir yıkım vardı. İnandığım her şey yerle bir olmuştu.

“Ben de sevdiğim kadın yaşasın diye uğraştım zaten ama bu kişi sendin asla Zeren olmadı.” Sevgi bu değildi ki. İnsan sevdiğine bunu mu reva görürdü. Bu düpedüz kötülüktü hem de çok ağır bir küfürdü. Ne hadle böyle konuşurdu?

“Sen ne sevgisinden bahsediyorsun ben o gece sana yalvardım be. Gitme dedim sen ne yaptın sen beni sırf intikam uğruna buraya getirdin .”

“Yeter Tamay İstanbula geldiğinde zaten biliyormuşsun ben mi zorladım seni.” Beynimden vuruldum. Zihnimde oturttuğum her taş yerinden oynadı ve ben şokla karşımdaki adama baktım . “ Sen bana gelseydin eğer benimle konuşsaydın hiç gelmeyecekti bunlar başına”

“Sen benim en büyük pişmanlığımsın” dudaklarımdan daha fazlası çıkmadı. Eğer çıksaydı da işe yaramazdı şuan. Arkamı döndüm yüzüne bakarken içime bıçaklar saplanıyordu. Hiddetle kolumdan tutup yüzüne çevirdi yüzümü. Şimdi o da benim gibi bakıyordu -öfkeyle.

“Ne demek bu . Yaşadıkların sadece benim suçum mu . Sende beni kandırmadın mı beni tanıdığın halde yalan söylemedin mi”

“Söyledim “ çığlık attım kolumdaki elini savurarak. “Seni ilk gördüğümde içimdeki heyecana yenik düştüm. Aşıktım ben sana, senin de beni sevebileceğini sandım. Ama sen ne yaptın beni aldattın”

“Sen beni aldatmadın mı sana sordum sana dedim ki neden gelemezsin İstanbula dedim ağzını bile açmadın. Şımarık bir kız çocuğu gibi ailenden kaçıyorsun çünkü” ellerimi sıktım acıdan. Nefret ya da sinir değildi yaşadığım nasıl bu kadar kör olabiliyordu onaydı kırgınlığım.

“Ben cehennemden kaçıyordum. Ben senin peşinden gelirken başıma gelecekleri biliyordum. O öldürdüğün adamın benim peşimde olduğunu bir gün intikam almak istediğini biliyordum. Ben ölümü göze almıştım senin için sen ne yaptın sevgili nişanlın ölmesin diye beni kandırdın. Adam mısın sen ha .” yüzüme söylediklerimi anlamak istercesine baktı.

“Ne demek bu niye o adam senden intikam almak istiyordu”

“Ben zaten ölecektim bunu biliyordum anlıyor musun. En azından sen mutsuz olma diye ben o gece kendimi feda ettim. Çıkabilirdim ben o odadan kaçabilirdim de ama sırf sen bekle dedin diye salak gibi seni bekledim ben. Ama değmezmiş yemin ediyorum en büyük pişmanlığım seni sevmek oldu” gözleri kararsızlıkla bir oradan bir buraya dönmeye başlamıştı. Duydukları ne kadar etkilemişti bilmiyorum ama hiddetle inip kalkan göğsü sinirlendiğini belli ediyordu.

“Sen ben bekle dedim diye mi” hala aynı yerde mi dönüp duracaktık.

“Ben kendimi en azından sen sevdiğinle yaşıyorsun diye avuturken sen karşıma geçip iş içindi falan diyemezsin anladın mı. Bu hakaret gibi geliyor. Beni sevdiğini söyleyemezsin bana . Küfür gibi geliyor kulaklarıma. Sevgi bu değil ya kahretsin sevgi bu kadar acıtmaz insanın canını . “ komodinin üzerinde duran abajura uzanan parmaklarım tüm hıncını çıkarmak için duvara çarpıp parçalanmasını sağladı. Ben boşa yaşamış olamazdım bunca acıyı. Çıldıracak gibi oluyordu artık aklım.

Karşımda öylece durmuş bana bakarken titreyen ellerimle kapıyı gösterdim.”Aç şimdi şu lanet kapıyı . Madem beni seviyorsun o zaman bir kere olsun özgür bırak beni” gitmeliydim evet. Arkama bakmadan bu cehennemden çıkmalıydım. Bir daha geri dönmemek üzere gidecektim gerekirse ailemi görmezdim ama bir daha bu şehre adım bile atmazdım.

“Hayır. “

“Aç Cihangir, aç şu siktiğimin kapısını”

“Hayır gidemezsin” elime aldığım rastgele bir şeyi karşımdaki aynaya fırlattım hırsla.

“Ben bu evi yıkarım . Hatta yakarım yine de kalmam burada seninle “rastgele elimdekileri fırlatırken aniden açılan kapı ile gözlerim kapının ardındaki Altay’a kaydı. “Ağabey lütfen sakin ol” Altay arkamdaki adama korkuyla bakarken hızla kapıya koştum.

“Sakın Tamay, tut Altay gidemez”. Önüme çıkan Altayı geçmeye çalıştım .

“Yenge ne olur sakin olun biraz.”

“Ne sakinliği be. Ne dedi bana biliyor musun 3 yıldır boktan sebeplerle çekmişim ben onca acıyı neymiş sevmiyormuş karısını siktir lan oradan” kollarımdan zapt etmeye çalışan Altayı hırsla itekledim önümden. Bir dakika bile kalmazdım bu adamın yanında. Lanet herif karşıma geçmiş dalga geçer gibi konuşuyordu. Merdivenleri indim hızla. Ölürdüm yine de kalmazdım burada.

“Yeter artık. “ Yukarıdan gelen Cihangirin sesi evi inletirken yalınayak dış kapıya koştum. Cesedimi sürüklerdi buraya. Kapıyı hızla açtım. Arkamdan gelen Altay ile Cihangirin sesleri yaklaştıklarını belli ederken küfür ettim ayaklarıma.

“Ağabey bak yapma ben halledeyim”

“Yeter güzellikle kalmıyorsa zorla kalacak” bahçeye yalınayak çıktığımda korumalar bana doğru ilerledi. Dokunmadan öylece etrafımda durdular.

“Çekilin” nefes nefese çıkan sesimi dinlemediler bile. Arkamda muhtemelen çoktan yanıma gelmiş adama bakıyordu hepsi.

“Çekilin diyor lan size, eğin başınızı” Cihangirin öfkeli sesi anında başlarını eğip benden uzaklaşmalarını sağlarken gözlerimi kapadım rahatça nefeslenerek. “Gitmek mi istiyorsun git o zaman .” sözleri üzerine başımı ona çevirdim. Gerçekten gidebilir miydim. “Ne bakıyorsun çık hadi. Ama şunu unutma eğer bak sana yemin ederim eğer benden bir adım daha uzaklaş tüm aileni yok ederim önce de ağabeylerinden başlarım” blöf yapıyordu. Evet güçlüydü çok güçlüydü ama benim ailem de güçlüydü o kadar da kolay değildi.

“Ben bu tehditlere kanmam artık” önüme dönüp ilerleyecekken aniden bağırdı.

“Altay göster ona .” adımlarım yerimde mızrak gibi saplanırken arkamı döndüm yeniden.

“Neyi” sesim titredi korkudan.

“Ağabey ben konuşsaydı-“

“Altay göster dedim sana lan.” Altay başını eğip bana doğru gelmeye başladı. Elindeki telefondan bir şeylere bastı ve yüzüme doğru tuttu. Telefonun ekranında elleri kolları bağlı ağabeylerim duruyorlardı. Yüzleri kan içinde muhtemelen bağırıyorlardı. Gözleri bir bez ile bağlanmış kafalarına doğrultulmuş silahları görmüyorlardı. Nefretle yüzüne baktım hırsla.

“Bunu yapamazsın.”

“Öyle mi hadi git. Nasıl olsa cenazelerinde karşılaşırız.”

“Yalan söyleme bana. Yapamazsın ortalık kan gölüne döner bunu bile bile-“

“Sen benden gideceksen eğer ben kan gölüne çeviririm bu şehri duydun mu yemin ederim önce ağabeylerini ,babanı ,babanın kardeşini sonra üvey anneni. Akın ağabeyinin karısını hatta kundaktaki bebeğini , hepsini öldürürüm.” Benim yeğenim mi olmuştu. Hem de daha bebek.

“Bu kadar kötü olamazsın.”

“Emin ol çok daha kötü olurum. Şu dünyada sığınacak kimsen kalmayana kadar herkesi öldürürüm .” yüzüne baktım şokla. Ben nasıl sevmiştim nasıl görmezdim bu kadar kötü olduğunu.

“Canisin sen. Nasıl bir vicdansızlık bu ya ne olacağım burada metresin mi .” ağlayarak yürüdüm üzerine . Zerre mimik oynatmadı yüzünde, öyle soğuk bakıyordu ki gözlerime öyle yabancıydı ki o mavileri. Korktum o gözlerden. Biraz önce göğsünde soluklandığım adam bu muydu gerçekten.

“Ben boşanana kadar kendini nasıl tanımlarsın o senin sorunun ama sonra karım olacaksın. “ yüzüne tükürdüm tiksintiyle. Gerçekten mi bu kadar küçük müydüm gözünde?

“Nefret ediyorum senden”

“Sevmeni istemiyorum zaten yanımda kalsan yeter. “ gözleri gözlerimi deldi. O gözler beni okyanusun dalgalarına fırlattı. “Şimdi istediğini yapmakta özgürsün. Gidebilirsin istersen.” Kollarını açarak geriye adımladı ve arkasını döndü . “Kaldırmayın lan kafanızı” eve yürümeye başladığında arkasından bakakaldım. İçim ruhsuzluğuna titredi. Ne zaman bu kadar kötü olmuştu. Ne zaman bu kadar karanlığa bulaşmıştı.

“Yenge iyi misin” omzuma belli belirsiz dokunan ellerden uzaklaşarak hayretle yüzüne baktım.

“Ne zaman bu kadar ruhsuzlaştı.”

“Yenge hadi gel içeri girelim”.

“Sen nasıl bunca şeye gözlerini kapatıyorsun.” Hiçbir şey demeden öylece gözlerime baktı. “Yapmaz dimi “ yine aynı ifade ile baktı gözlerime . “Allah sizin belanızı versin “omzumdaki elini silktim. Ben nasıl düşmüştüm bunların eline .

Peşinden hızla eve girdim. Öyle laf söyleyip gidilmiyordu. Kafalarında silahla orada duruyordu ağabeylerim.

“Bırak onları” salondaki camdan dışarı bakıyordu. Yüzünü bile dönmedi bana. Yanına gidip kolundan tutup kendime çevirmeye çalıştım. Çalıştım çünkü eğer istemese gram yerinden oynamazdı. Tek kaşı kalkarak baktı buz mavileri. Yeşil harelerim o gözlerde biraz merhamet aradı. Oradaysa sadece karanlık vardı.Derin bir karanlık. “Bırak onları dedim sana”

“Kalacak mısın” yukarıdan bakışları yüzümü taradı. Küçücük hissettim kendimi. Aciz haldeydim.

“Burdayım ya işte bırak onları” dudaklarından cık sesi çıktı.

“Sonradan gitmek istersen ne yapacağız yeniden bul tut bağla döv uğraşamam böyle şeylerle” dalga geçen sesi dişlerimi sıkmamı sağladı. Yüzünün ortasına yumruk atmak istedim.

“Bağla istersen ya da kelepçele kendine . Manyak mısın sen”

“Sana nasıl güveneyim” doğru söylüyor herkes benim gibi mi hemen güvenecek.

“Ne yapmamı istiyorsun “ düşünür gibi yaptı. Gözleri gözlerimde geziniyor bu sefer keyifle bakıyordu. “Söz veriyorum gitmeyeceğim bırak onları bak Akın ağabeyimin çocuğu varmış kendin söyledin bırak gitsinler lütfen”

“Söz verdin unutma . Ben de senin sözüne itimat ederek bırakıyorum” elleri saçlarımı çekti yüzümden tiksinmek isteyerek kendimi geri çekmemek için zor tuttum. “Bak gördün mü sen benim yanımda olduğun sürece istediğin her şeyi yaparım yeter ki burada dur. “yüzümü uzağa çektim ondan. Nefret edilesi gözleri öyle derin bakamazdı gözlerime . Ben o mavi dalgalarda bir daha kulaç atamazdım.

“Seni seven kalbime sıçayım”

“Bilmukabele. “

Yatağa uzanmak yerine odanın köşesinde bulunan koltuğa oturdum. Gözlerim ormana bakan camlardan dışarı izlerken yorgunluk daha da belli ediyordu kendini. Son üç yıldır da yorgun olduğumu biliyordum fakat Cihangiri gördüğümden beri daha da artmıştı omuzlarımdaki yük. Taşımaktan altında ezildiğim tüm yüklerin altında kalmıştım da kalkamıyordum ayağa. Oysa ben onda dinleniyordum bir zamanlar. Onda alıyordum huzurun soluğunu.

Başımı yasladığım koltuğa gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmekten kurumuştu. Kokusu hala odada ciğerlerime giriyordu. Hayal ettiğim o tenha pavyon köşelerinden bile daha canlıydı kokusu da artık huzur değil derin bir ateş olarak geçiyordu gırtlağımdan.Yine yenilgiyle sonuçlanmıştı savaşım, yine ömrüm boyunca istemediğim o konumda yine ve yine aynı yerdeydim . Ve lanet olsun ki artık ben de üzerimdeki kaderin bu olduğuna inanıyordum.

“Anne neden ağlıyorsun”

“Hiçbir işe yaramadın boşuna ayak bağı oldun baban da gelmiyor güzel bir kız olsaydın bunlar olmazdı” minik bedeni önünden hırsla itekleyen kadın eline aldığı şişeyi kafasına dikti. Adam ne isterse yapmıştı , kızı da vardı ama neden hala o kadının peşinde gidiyordu neden burada yalnızdı. İçinde öyle bir nefret vardı ki kızına baktı yine kinle. Salak çocuk telefonda ağlayacak ve babasını çağıracaktı tek yapacağı buydu ama kızı babasına yalan söylememişti. Elindeki şişeyi küçük bedene fırlattı. Kadeh küçük kızın ayaklarının dibinde parçalanırken gözlerini bile kırpmadan annesine baktı.

“Gözüme gözükme sakın duydun mu beni seni aptal “ ayaklarındaki cam parçaları ona artık acı verici gelmiyordu alışmıştı çünkü. Annesinin onun yüzünden üzülmesi üzüyordu minik bedenini

“Özür dilerim anne”

“Sakın anne deme bana sen asla sevilmeyecek bir çocuksun. Baban bile sevmiyor seni duydun mu sen lanetlisin”

Kabusun ortasından hızla uyandığımda nefes nefese kalmıştım bile. Sırtımdan aşağı akan ter damlası sırtımı gıdıklarken elimi göğsüme oydum. Sıkıştıran kalbimi sakinleştirmek istercesine derin derin nefes alıp verdim.

“Hala devam etmesi kötü kabuslarının” odanın içinden gelen sesi irkilerek ona dönmemi sağladı. Boynuna taktığı kravatı dünkü kırdığım aynanın sağlam parçalarına bakarak düzeltti. Üzerinde tamamen siyah olan takımı onu tamamlıyordu resmen. Aynadan kendine son kez bakıp bana bakışları. Üzerimi tarayan gözleri tuhaf bir parıltıyı bir anlığına gösterir gibi olsa da hemen eski haline döndü.

“Üzerini değiştir aşağı in beş dakikan var “

“Şey mi yapacağız sen emir vereceksin ve bende kölen gibi uyacağım mı” koltukta yatmaktan uyuşan bacaklarımı uzattım. Önceden olsa şu halimle beni görmesinden deli gibi çekinir hemen üzerime çekidüzen verirdim.

“Tamay hasta olacaksın ve eğer emirle yapacaksan evet emir vereceğim hatta biraz tehdit işe yarıyor” ceketini düzeltip telefonunu aldı masanın üzerinden “Buraya basma cam var yerlerde. Dört dakikan kaldı” kapadığı kapının ardından baktım. Bu uzun süre dayanabileceğim bir şey değildi. Özür olmuşken yenşden esaret kaçma isteğimi artırıyordu.

Küfür ederek giyinme odası olan tarafa ilerledim. Bir tarafı tamamen kadın kıyafetleri olan yere baktım boş boş. Ne zaman almış ne zaman getirmişti bu kıyafetleri bilmiyordum. Üzerime beyaz bol kazak altına siyah pantolon aldım. Ben bu deveyi güdmeyi öğrenene kadar devenin suyuna da gitmesini bilirdim.

Üzerimi giyinip odadan çıktım. Allah bilir nereye gitmişti ya da yine ne yapıyordu acaba. Seslerin olduğu yere doğru ilerledim. Merdivenlerden inerken daha da yükselen seslerle adımlarımı sessizce attım.

“Ağabey bunu yapman lazım mıydı”

“Yanımda olsun da varsın beni bu hikayenin kötü adamı bilsin nasıl olduğu önemli değil”

“Senden nefret ediyor”

“Beni seviyor” yemek masasının başında ettikleri sohbet benim içeri girmemle kesilirken yanımdan geçen kadın hemen bir servis açtı ve bardağa çay koydu. Cihangir 12 evet 12 kişilik masanın başında sadece Altay ile kahvaltı yaparken kadın yanımdan yine sessizce uzaklaştı. Cihangir elindeki fincanı dudaklarının arasına dayayıp bir yudum aldı üzerimde dolandırdığı bakışlarıyla.

“Otursana “ yan tarafını gösterip fincanı masaya bıraktı. Cidden oturup kahvaltı mı yapacaktık karşılıklı “Evet karşılıklı kahvaltı yapacağız.” İçimi okumuş gibi cevap verdiğinde sabır çekerek masaya oturdum. Arkamda çalan televizyon uzun süredir görmememden dolayı tuhafıma gitti. En son ne zaman televizyon izlemiştim hatırlamıyordum. Arkamı dönüp baktım televizyona.

“Önüne dön “ emir veren sesi kulaklarımdan girdiğinde sinirlenmemek için içimden tuttum kendimi. Ben sabırlı bir insandım. Ben insandım.

“Ağabey şirkete gittiğimizde dosyaları getiririm. Malum toplantılar birikti.” Bugün dışarı mı çıkacaklardı. Yani ben yalnız kalacaktım. Önüme kaymak üzerine sürdüğü ballı ekmeği bıraktı Cihangir ve geriye yaslandı. Daha yeni fark ettiğim tabletten bir şeylere bakıyordu.

“O dosyalardan ziyade Balkanoğulları ile yaptığımız anlaşmayı görmek isterim”

“Zaten Zeki Bey de seninle bunu konuşacak babam malum çok kıymet veriyor bu anlaşmaya” istemesem de açlığa dayanamadım daha fazla. Bu şekilde hırçınlaşarak kaçamıyordum öğrenmiştim bende daha sağlıklı olanı seçerdim. Pes edecekti illaki. Bir yandan da arkamda duran televizyonu dinliyordum. Açıkçası şuan bana çok iyi gelmişti televizyon izlemek teorik olarak dinlemek. Gündem ve dünyadan haber almayalı yıllar olmuştu. Beni normal hissettirdi. Çaydan bir yudum aldım. Boş midem ziyafetin karşısında mest olmuştu ve doymak bilmiyordu resmen. Elim kenarda bulunan vişne reçeline uzandı. Aldığım ekmeğin üzerine sürmeye başladım.

“Zeren Hanım eşinizin sizi aldattığını doğruladınız peki şuan ne yapacaksınız”

“Arkadaşlar Cihangir ile aramızda ufak tefek sorunlar oldu evet beni aldatmış biliyorum ama bunlar bizi ayırmaz. Ben hiçbir metrese kocamı bırakmam. Kocamı çok seviyorum.” Televizyondan gelen sesler boğazımdaki lokmayı yutmamı zorlaştırdı. Gözlerim yanımdaki adama dönerken titreyen ellerimle çatalı sıktım.

“M-metres mi dedi o”

Bölüm : 16.01.2025 03:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...