15. Bölüm

15. BÖLÜM

Sahra
sahrakendirci

Aşk için her şeyi yapar mısınız diye sorsalar büyük ihtimalle insanların çoğunluğu tabi yaparız derdi. Aşk için savaşırız , aşk varsa gurur olmaz falan filan boş tantanadan ibaretti bu sözlerin hepsi. Hayal dünyasında yaşıyordu insanlar. Ya da ben aşka denk gelmemiştim. Sen zaten iyi olan neye denk geldin ki Tamay aşka denk gelesin.

İçimdeki acı ve kadınlığımın altında ezildiği laflarla dolu masada öylece önümde duran tabağa baktım. Sözler kulağımda tekrar tekrar dolanıyordu Metres.

Metres demişti ve aslında haklıydı benim de kocam bir kadının peşinden koşarak gitse hele ki bu kadın benim uğrumda ölmesine göz yumduğu kadın olsa bende aynısını yapardım. Haklıydı . Çok haklıydı haklı olmayan tek kişi de masanın başında oturan adamdı. Her şeyin suçlusu oydu. Her haltın sorumlusu oydu. Ve bendim. Lanet olsun ki onu sevmiştim . Nasıl sevmiştim neden sevmiştim bilmiyorum ama çok sevmiştim. İçimden koparırcasına sevmiştim ben onu. Kendimden geçercesine sevmiştim. Babama ihanet etmek uğruna sevmiştim.

“Ağabey bir şey yap Tamay lütfen kusura bakma tam bir saçmalık Zerenin yaptığı” Altay sinirle peçeteyi masaya attığında bana yaptığı açıklamayı umursamadım bile. Ne bekliyorlardı Allah aşkına kızmamı ya da sinirlenmemi mi. Saçmalıktı bu yaşananlar. Ben cidden yok olmuştum artık farkında değiller miydi.

“Kadın haklı benlik sorun yok” tabağımdan aldığım zeytini ağzıma atıp başımı kaldırıp masanın ucundaki adama baktım. O tabiî ki çoktan bana bakıyordu. Elindeki sıktığı bardak parmaklarının arasından çatlarken o hala bana bakıyordu. Derin mavileri dalgalarının içinde hunharca savuruyordu benim harelerimi.

“Tamay sen de sinirlendin tabi” başımı olumsuzca sallayarak kaybettiğim bakış savaşını sona erdirip Altaya baktım. Sinirlenmiştim evet. Ama o kadına değildi sinirim. Ona daha ağır bir hırsım vardı benim çıkıp da bu yaptığı açıklama yaptıklarının yanında bir hiçti. Neden yaptığı da gayet ortadaydı zaten. Benim oradan kurtulduğumu biliyordu kesinlikle. Yani savaş kapıdaydı ve yine bilin bakalım kaybeden taraf kimdi?

“Sinirli değilim bunların tek sorumlusu şu adam . Bu sözleri bana söyleyen o kadın değil işte burada oturmuş pişkince yemek yiyen ağabeyin” sözlerim biterken masanın üzerinde olan tüm tabaklar bir anda yeri boyladı Cihangir tarafından ve ben tepki bile vermeden oturmaya devam ettim.

“Yeter. “sertçe çıkan sesi beni biraz ürkütse de ifademi korudum. “Gidelim Altay birileri meydanı boş bulmuş.” Tükürürcesine ettiği kelimelerin üzerine masadan kalktığında Altay da onu takip etti özür dileyen bakışları eşliğinde. Bende onların arkasından ayağa kalktığımda hırsla bana döndü bir anda. İnip kalkan göğsü ve hiddeti bir adım gerilememe neden oldu.

“Dikkat et yerde cam var” tıslayarak konuşup geri önüne döndü ve evden çıktılar. Bense öylece arklarından baktım.

Yardımcı abla etrafı toparladıktan sonra bana istediğim bir şey olup olmadığını sormuş ve mutfağa çekilmişti. Salonda televizyonun karşısına oturup haberlerin olduğu herhangi bir kanalı açtım. Dünyada neler olduğu şuan her şeyden daha önemli gibi geliyordu artık. Hiçbir şey istemiyordum işte şuanda. Sadece normal insanlar gibi televizyon izlemek ve boş boş oturmak. Ne büyük nimetmiş aslında boş geçirdiğimiz vakitler. Ne kadar az bilmiştik değerini .Haberlerin arkasından magazinler başladı . Ve yine Zeren çıktı karşıma . Kızarmış gözleri mağdur tavırları ama gözlerindeki o bakışlar.. Asla ciddi değildi hissettikleri Asla gerçekçi değildi o gözlerinden akan yaşlar. İçi içini yiyen bir tavırla bakıyordu biraz dikkatli baksaydı insanlar bilirlerdi. Eğer biraz tanısalardı onu eğer biraz bile olsa bilselerdi onun ne kadar kötü biri olduğunu bu sözlerin bile planın bir parçası olduğunu bilirlerdi.

Salonda şöyle bir etrafa bakındım. O nefret ettiğim içki şişesi çarptı gözüme. Midemi bulandıran cam parçalar bana hatırlattığı anılar.. Hırsla nefes alıp verdim. Eğer biraz olsun hissetmemi engellerse hepsini içebilirdim. Biraz olsun içimdeki acıları alabilseydi eğer tüm vitrini içerdim. Elime aldığım pahalı şişenin kapağını açıp kafama diktim ve büyük bir yudum aldım. Televizyonda devam ediyordu magazin programı kadınlar çıkmış Zerenin ne kadar haklı olduğundan bahsediyorlardı. Kendilerince aldatılan kadın ilan etmişlerdi bir de bana fahişe demek istemişlerdi de biplemişti işte televizyon. Gülümsedim onların bu salak yorumlarına. Ne ara elime ikinci şişeyi aldığımı hatırlamıyordum ama kahkaha attım bu gereksiz sözlerine.

“Siz bir de pavyonda çalıştığımı duysanız ne derdiniz acaba” televizyonla tartışmaya başladım . Kafamda dönen senaryolar yaşadıklarım yaşayamadıklarım hepsi beynimi patlatacak gibi oldu. “Siktir oradan bir de hak veriyor sen biliyor musun ben neler yaşadım lan” televizyona salladım elimdeki şişeyi.

Sarışın kadın Zerenin ne kadar düzgün bir aileden geldiğini anlatırken bende üçüncü şişeyi aldım elime. “bak o konuda haklısınız benim anneler ve baba karışık ahahha ya anne dediğim kadın da metresti kız hahah” kafam gitmişti biliyorum ama kendimi tutmak ta istemiyordum. İçimdeki yük kalkıyordu ve ben kendimi serbest bıraktım. Oh tu ya bu kadardı anasını satayım neydi böyle aman konuşma Tamay aman kimseye belli etme Tamay falan.

“Lan ben daha kim olduğumu bile bilmiyorum hahaha ama senin de o lafları götüne sokacağım adını alayım hadsiz” televizyona yastık fırlattım “Sen kimsin ya ne sanıyorsun kendini” elimle ona zarar verecek bir şey aradım etrafta olduğum yerde dönüp köşedeki vazoyu kestirdim gözüme “Şimdi siktim belanı işte” tam vazoya doğru gidecekken kapının oradan beni izleyen adamla irkildim bir anda. Ne zamandır orada duruyordu. Neden ses vermiyordu ki.

“sse-n ne yapuyorsun odara” hıçkırdım ve saçma kelimeme güldüm “Ay odara aaaa bak okada amaa konşmıyi ıntuum “ tövbe ya bir dakika ne oldu şimdi ben ne güzel sövüyordum ya .

“attın mı öfkeni “ üzerini değiştirmişti sabahki kıyafetleri değildi üstündekiler.Demekki evlerine gitmişti ve barışmıştı karısıyla.

“Hmm hıck sen hıck üstunüğ şey hıck değiştirmişsin” oh ya konuştum aa ne zordu böyle konuşmak.

“Evet akşam oldu ya hani bende rahat bir şeyler giyeyim dedim”. AA olmuş muydu o kadar ya . Hiç fark etmemiştim zaman nasıl geçiyordu.

“Hmm bende sohbet şey ay “ of ya kelimelerin kaydığı yetmiyormuş gibi bir de yer kaymıştı ayaklarımın altından. Hızla yanıma gelip bedenimi taradı gözleri. Elimdeki şişeyi alıp rastgele bir yere attı. Yüzü tam yüzümün önündeyken gözlerime baktı mavileri . İçim yerinden hopladı yakınlığıyla. Kontrolü bıraktığım için hissediyorum bunları ve toparlamam lazımdı. Kahretsin ki çok yakışıklıydı ve çok güzel kokuyordu. Bir de özlemiştim. Ne vardı o günlere geri dönseydik benim kollarında uyandığım günlere. Kabuslardan ona sığındığım günlere dönseydik ne vardı.

“Özür dilerim sevgilim” fısıltısı ağlamama neden oldu . İçimden ona bağırmak vurmak ve sarılmak geçiyordu fakat ben sadece ağladım. Çünkü gücüm yoktu artık. Bir anlığına bile elimi kaldıracak gücüm kalmamıştı.Bitmiştim ben bunu görmüyor muydu sahiden.

“Bittim ben farkında değil misin “ bende fısıldadım onun gibi. Sanki biri bizi görecekti ve ceza verecekti içimde öyle bir korku oluştu. Sanki o adamlar geri gelecekti ve bana-

“Bende bittim farkında değil misin” o da bana fısıldadı aynı şekilde .Hiçbir şey demeden omzuna yasladım başımı. Laf anlatamıyorduysam bende dinlenirdim gücümü toplardım ve savaşacak hale gelene kadar beklerdim . Yada her ne haltsa işte. Şuan uyumak istiyordum bu güzel kokunun tadını çıkarmak ve dayak yemeden rahat bir uyku çekmek.

Titreyen ellerimle başımı daha da sakladım bulduğum güvenli yere. Acılar her yerden firar ediyordu bedenime. Her aldığım darbe artık dayanamayacağımı söylese de ölmüyordum. Yine ölene kadar dayak yiyecek ve daha yaralarım iyileşmeden yalvarmaya başlayacaktım. Yine sabah olmayacaktı işte bana. Güneş bana açmayacaktı artık , yada gece o sessiz huzurunun arasında uyutmayacaktı artık. Biliyordum bunu anlamıştım artık bu cehennemden çıkmak yoktu bana. En azından dedim kendi kendime en azından bana dair bir şey kalmıştı elime. Ben bu yaptıklarını eğer varsa Allaha havale etmiştim ve vardı biliyordum . Bunu en derinimde hissediyordum .

“Şşşt” eller bedenimi daha da sıkı sardığında aşsında bir kabusun içinde olduğumu algılayan zihnime inanmak istedim. Evet artık ne gerçek ne hayal bilemiyordum. Hızlanan kalbim nefes almamı sıklaştırırken kesik kesik verdim soluğumu. Ciğerlerim taptığı kokuyla dolarken sessizce açtım gözlerimi. Güneş odanın içine girmiş her yanı aydınlatmıştı bile. Ne ara sabah olmuştu hiçbir şey hatırlamıyordum. Sadece başımda inanılmaz bir ağrı vardı.

Camdan dışarı şöyle bir baktım güneşe doğru. Açmıştı . Belimden sıkıca kavranıp geriye çekildim biraz. Arkamda Cihangir uyuyordu bunu artık biliyordum. Solukları saçlarımın arasından dolaşıp burnuma doluyordu. Sımsıkıca gözlerimi yumdum ve ellerini sertçe çekmeye çalıştı kendimden. Daha da sıkı sardı bedenimi.

“Rahat dur” boğuk sesi yeni uyandığını belli ederken hala sık sık nefes alıyordum. Heyecandan mıydı yoksa rüyanın etkisinden miydi bilmiyorum ama kalbim patlayacak gibiydi.

“Bırak “ yeniden ellerine uzandım ve sertçe konuştum “Nefes alamıyorum” anında ellerini çözerek beni kendine çevirdi. Uyku mahmuru gözleri bedenimi tararken bir yandan da ellerini kabimin üzerine koydu. Sert vuruşlar göğsümü delecek gibiyken ben bu alışkın rahatsızlığa sadece derin nefes alıp vererek karşılık verdim.

“İlacını içmedin tabi doktoru arıyorum” yataktan hızla kalkıp üzerine bir tişört geçirdi. O anda üstünün çıplak olduğunu fark etmiştim. Gözlerimi odanın herhangi bir yerine çevirip sakin hareketlerle yatakta oturur pozisyona geçtim. Hala nasıl etkisi vardı üzerimde bu adamın. Yasaklar hep mi çekici gelirdi insana. Saçmalama Tamay adam evli. Sen de bu evli adamın metresi ilan edildin kendine gel.

“Arama doktoru falan oluyor böyle arada” duygu barındırmayan sesimle cevap verirken komodinin üzerindeki ilaçlardan birini aldım elime. Ben alışıktım bu çarpıntılara rahatsız ağrılara. Sorun yoktu yani.

“Emin misin” yatağın ucundan bana baktı şüpheyle. Tek kaşını kaldırmış dağılmış saçları ve uyku mahmurluğuyla beni izliyordu. Her şeye rağmen hala çok yakışıklıydı.

“Evet” ilacı içtikten sonra üzerimdeki kıyafetlere baktım huzursuzca. Yine ve yine üzerimi değiştirmişti bana sormadan. “Sen iflah olmazsın ya” sinirle yataktan kalktım.

“Olmam aynen” o da benim gibi sertçe cevap verdiğinde ona tek kaşımı kaldırıp baktım ne oluyor dercesine.

“Pardon da sana ne oluyor” onunla bağırarak konuşmayacaktım evet çünkü öyle bir sabrı vardı ki benim sabrımın sınırlarını aşıyordu. Beni çıldırtacak cinsten di bu tavırları.

“Dün ne kadar içtiğinin farkında mısın” üzerime doğru geldi hırsla . sorun bu muydu gerçekten .

“Buna mı kızdın” hayretle güldüm ona. Onca sorunun içinden buna mı takılmıştı sahiden.

“Senin sağlığını tehlikeye sokan her şey beni sinirlendirir Tamay. Sen bile” işaret parmağını beni tehdit edercesine üzerime savurdu.

“Sen bana en büyük zararsın başka bir şey zarar vermez korkma” yanından geçip lavaboya ilerledim hırsla.

“Bana alışmak zorundasın.”

“Sende anladın değil mi sevmeyeceğimi o yüzden alışmamı söylüyorsun” damarına basınca ne de güzel kararıyordu o maviler. Yüzünde bir damar seğirdi ve sıktığı dişlerinin arasından tısladı.

“İstersen gidebilirsin ağabeyinin mezarında görüşürüz” sinirlenmeyeceğim derken her defasında öyle bir zorluyordu ki beni. İçimdeki öfkeye engel olamıyordum .

“Seni bir gün ben öldüreceğim anladın mı”

“Anladım .” hızla lavaboya girip kapıyı çarptım. Lanet olası herif gidemeyeceğimi biliyordu ama ben bunların hesabını soracaktım. Ne kadar seversem seveyim bu acıların karşılığında ondan bir can alacaktım. Yemin ederim yapacaktım bunu.

Üzerimi değiştirip aşağı indiğimde çoktan evden çıkmıştı . Yardımcı abla bana kahvaltı sofrası hazırlarken pencereden adam dolusu bahçeye baktım. Gidemeyeceğimden bu kadar eminken neden hala bu kadar adamı tutuyordu anlamıyordum. “Takıntılı piç” kendi kendime söylenirken masaya ilerledim. Yıllardır peynirin hayalini kururak yaşayan ben bir kuş sütünün eksik olduğu masayı ha pardon o da vardı acıyarak izledim. Belki iki ay önce bana şu masayı sunsalar sırf bunun karşılığında saatlerce o pis adamların kokusunu çekerek şarkı söylerdim. Açlık böyle bir şeydi işte.

Çalan kapı ile yerimden kalkıp kapıya ilerledim. Kesin yine sinirlerimi bozacak bir şeyi bulmuştu ve rahatça kahvaltı yapmama izin vermeyecekti. Hırsla kapıyı açtım “Ne var” sert sözlerim karşımdaki iki kadına çarptı. Yüzlerindeki öfkeyle beni taradı gözleri. Aşağılayıcı bakışları her yanımda dolandı ve ben Cihangirin annesiyle karısına baktım öylece.

“Sen utanmıyor musun rezil insan” yanağıma anında patlayan tokat ile şokla kaldım .

“Zenan hanım ne yapıyorsunuz” koruma hızla aramıza girmeye çalıştığında sinirden titreyen ellerimi sıkıp dudaklarımı dişledim hırstan.

“Anne gördün mü hala o kadınla beraber ucuz fahişe” Zeren tüm nefretiyle gözlerime bakarak konuştuğunda yüzünde çok farklı bir ifade yakaladım. Şaşkınlık evet şaşırmıştı beni burada gördüğünde bilse de şaşırmıştı ve işte şimdi çok tehlikeli duruyordu.

“Sen kes sesini” dudaklarımın arasından tıslayarak konuştum. Sesini ben keseceğim senin.

“Hala cevap veriyor utanmadan anası kılıklı kızım siz alışkın olabilir ailece metresliğe de bizde böyle şeyler olmaz yürü” kolumdan tutup beni kapıdan dışarı çıkarttı sertçe. Koruma aramaıza yeniden girmeye çalışdı.

“Zenan hanım yapmayın”

“Kes sesini sakın çıkma karşıma çekilin” Cihangirin annesinin elbette üzerlerinde sözü geçiyordu ve korkuyorlardı ondan. Çok normaldi. Beni sürükleyerek bahçenin içine doğru ilerletirken ben sadece ayak uyduruyordum kadına. Ayaklarımdaki terlikler sert çekişleri sebebiyle ayağımdan çıkarken bense o kadının belki de beni kurtarabileceğini umuyordum. Belki oğluna sözünü geçirirdi ve beni bırakırlardı.

“Seni orospu benim oğlumun aklını mı çeldin utanmaz arlanmaz” ağzından çıkan sözlerin haddi hesabı yokken beni ileriye doğru fırlattı. Sendeleyerek düşmekten kurtulduğumda ruhsuzca ayakta sallandı bedenim. Evet ruhsuzcaydı çünkü hiçbir his yoktu içimde. Ne olabilirdi daha fazla dediğim her şey oluyordu.

“Çık git buradan”

“Gidemem” ruhsuzca gülümsedim. Gidemezdim oğlu bırakmalıydı.

“Ya sen nasıl bir kahpesin git diyorum evli bu adam evli”

“Gidemem diyorum oğlunuza söyleyin bıraksın beni gidemem” Cihangirin gözlerinin neredeyse aynısı olan gözleri alev alev bana bakıyordu. Çantasından hızla silahını çıkardı. Korumalar etrafımızda kadına bir şeyler söylemeye çalışırken ben sadece Zerene baktım. Yaptıklarının mutluluğuyla zafer gülümsemesi vardı yüzünde. Sahiden beni öldürebilir miydi şuan . İnanıyor muydu buna . Ne aptal bir kadındı kendi elleriyle itmişti beni Cihangire .

“Seni burada vururum leşini de köpeklere yem ederim “ aynı oğlu gibiydi sözleri. Sert ve kesin.

“Beni burada vurun leşimi bile bırakmayın lütfen” bu tavrım kadını daha da hiddetlendirirken silahının emniyetini açtı .

“Çık git dedim sana ailenin yanına git “

“Ben gidemem. Oğlunuz beni bırakmadan gidemem anlamıyor musunuz. İSTERSENİZ VURUN” bağırarak cümlemi tamamladığımda kahkaha attım sinirden.

“Alın bunu arabaya bindirin mülkün dışına çıkarın atın “ kadın korumalara yanında getirdiklerine emir verirken aralarında arbede çıktı beni koruyanlarla. Ve içlerinden iki tanesi çokta zorlanmalarına gerek kalmadan zorla bindirdiler beni arabaya. Yaklaşık beş dakikalık ya da altı ya da on bilmiyorum sonunda bedenimi aynı kadının dediği gibi arabadan fırlattıklarında başımı çarptığım yerden kaldırdım. Acıya alışmıştım neyse ki. Sorun değildi yani beni fırlatmaları atmaları kırmaları. Ben şahsen vurmasını tercih ederdim kadının. Yavaşça kenara doğru çekildim ve yere oturdum. Soğuğun keskinliğinden dolayı donan dizlerimi kendime çektim ve Cihangirin gelmesini bekledim. Gidemezdim . Gidersem ağabeyimi öldürürdü biliyordum ve ben zaten uzaklaşamadan da beni bulurdu. En iyisi bıraktıkları yerde beklemekti. Soğuğa rağmen…

Bölüm : 21.03.2025 03:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...