@sahrakendirci
|
Aşk, öyle bir şeydi ki insanı göklere çıkarıp tüm dünyayı ayaklarının altına sererken bir anda yerin dibine indirip toprakların üzerine atılmasını sağlıyordu. Aynı anda hem umudu yaşatıyordu hem de umutsuzluğu... Yaşadığım heyecandan yatakta tekrar döndüğümde üzerimdeki battaniyeye çığlığımı hapsettim. Rüya değildi, dün gece gerçekten onu görmüş , onunla konuşmuş ve ellerini tutmuştum. Yanağımda gezen elleri aklıma geldiğinde kahkaha attım kendi kendime. Bu nasıl bir lütuftu böyle. Aklıma gelen şeyle hızla komodinin üzerinde bulunan kağıda gitti elim. Numarasının olduğu kağıt... Telefon kullanmadığım daha doğrusu kullanamadığım için bana kendi numarasını bırakmıştı. İstediğim zaman onu görebilmem için. İstediğim zaman mı ? Kahkaha döküldü tekrar dudaklarımdan kahretsin ki yanından ayrıldığımdan beri görmek istiyordum onu. Çalan kapı ile yataktan kalktım. Karşıda bulunan aynadan kendimi gördüğümde yüzümdeki aptal gülümsemeyi silmeye çalıştım. Kahretsin ki Filiz neden böyle mutlu olduğumu sorabilirdi ve verebilecek bir cevabım yoktu. Ardı ardına kapıya vurulmasıyla üzerime sabahlığımı geçirerek "Geldim Filiz patlama" diye seslendim. Bu kız yedi aylıktı herhalde. "Kızım kır ister-" kapıyı söylenerek açarken karşımda bulunan adamla geriye doğru adımladım istemsizce. Beni nasıl bulmuştu. "A-abi" arkasına doğru kayan gözlerim diğer gelişlerine nazaran boş koridorla karşılaştığında titreyen ellerimle kapıya daha çok tutundum. Neden her mutluluğun ardı hüsranla sonuçlanıyordu? "Hanzade abim" gözlerinde oluşan özlem istemeden de olsa yeşillerimin dolmasına neden oldu. Söylediği isimi duymamaya çalıştım. Tamay'dı benim adım. "İçeri davet etmeyecek misin beni" başını sola doğru yatırarak içeri bakındığında omuzlarımı yenilgiyle düşürerek kenara çekildim. O kadar emek tekrar çöpe mi gitmişti. Yanımdan geçerek içeri girdiğinde kontrol amaçlı binanın içine doğru bakındım. "Kimse yok yalnız geldim." sözleriyle derin bir nefes verdim. Azıcık ta olsa rahatlayan bedenimle kapıyı kapatarak peşi sıra salona yöneldim. "Abi sen nasıl buldun beni?" masanın üzerinde bulanan fotoğrafta kalan gözlerini çekmeden omuz silkti. İçimde korku oluşmaya başlamıştı. Tekrar şehir değiştirmem hatta ülke değiştirmem gerekiyordu ve kahretsin ki bunun planını yapamamıştım. Hazırlıksız yakalanmıştım. "Hanza-" gözlerime baktığında başını sallayarak devam etti "Tamay abinim ben senin, bu karşılamayı hak etmediğimi düşünüyorum" karşısında bulunan tekli koltuğa oturduğumda aklıma son karşılaştığımız an geldi. Beni zorla o eve götürdüğü an. "Burada olduğumu başka kim biliyor" uzun süredir baktığı fotoğrafı ters çevirdim sertçe. Gözlerini yandan yüzüme diktiğinde gülerek geriye yaslandı. Gülünecek bir şey yoktu şuan. "Kimse" dudaklarından çıkan kelimeyle inanmazca kafamı salladım. Ne olursa olsun o eve dönmeye niyetim yoktu. "Sen beni buldun ve kimseye haber vermedin öyle mi" alaylı ses tonum yüzündeki gülümsemeyi sildiğinde kaşlarını çatarak ayağa kalktı. "Tamay ben ne yaptıysam senin iyiliğin içindi biliyorsun" sert sesi odada yankılanırken iyiliğin sözü kahkaha atmamı sağladı. Benim iyiliğim o aileden uzak durmaktı. "Beni zorla o eve kapatmaktan bahsediyorsun ." "Seni evimize ailemizin yanına götürmekten bahsediyorum. En güvenli olduğun yere " başlamıştık yine. Ne güvenli yer ama. "Bak eğer beni zorla götürmeye kalkarsan bu sefer cidden çok kötü olur" o adamla karşılaşmaya gücüm yoktu. "Anlamıyor musun yapamam " çoktan akmaya başlayan yaşlar zayıflığımın en büyük göstergesiyken lanet ettim bu duruma. Benim söz hakkım yok muydu bu hayatta? Ellerimin üzerine kapanan ellerle önümde diz çöktü usulca. Başımı kaldırıp gözlerine bakındım. Belki de tek benzer yanımızdı yeşil harelerimiz. Uzaktan bakan insanlar bizim kardeş olduğumuza inanmayı bırak akraba olduğumuzu bile düşünmezdi. "Sakin olur musun lütfen. Seni götürmeye gelmedim gerçekten." güven veren sözleri içimin bir tık rahatlamasına sebep oldu. Götürmem dediyse bunu yapmazdı. "Annem çok merak ediyor seni , halam babaannem , herkes senin ne halde olduğunu düşünüyor babam deliye döndü." Son sözleriyle gerilen bedenimi engelleyemedim. Eminim istemediği bir şey olduğunda deliye dönmüştür. Her zaman öyle değil miydi zaten. "Selma annemi üzmek istemezdim " diğerleri hakkında bir şey söylemek istemedim. İçimden de gelmiyordu zaten. "Akın'ı da söylemeden geçemeyeceğim benim bacım yaban ellerde kız başına yapamaz' diye dolanıyor". Akın abimi taklit eden haliyle gülümsediğimde elini yanağıma koydu ve yavaşça okşadı. "Ha şöyle güzelim gül biraz ne o zebani görmüş gibi karşılamalar falan" kaşımı kaldırıp gözlerine baktım. Haksız da sayılmazdım bu tepkimle. "Tamam tamam demedim bir şey, bak ne dicem hadi hazırlan abi-kardeş kahvaltı yapalım eski günlerdeki gibi ne dersin" "Nasıl isterseniz Barbaros Bey" Kahvaltılıkların bulunduğu masaya boş bir bakış attım. Canım hiçbir şey istemiyordu. Abim çaylarında gelmesiyle sahte bir kızgınlıkla gözlerime baktı. Önümde bulunan tabağa kahvaltılık bir şeyler koyduğunda önümdeki çaydan bir yudum aldım. Bazı şeyler zaman geçse de değişmiyordu. "Sen küçükken de böyleydin. Bana mı nazlanıyorsun anlamıyorum ki" elindeki ekmeği menemene bandırıp uzattığında başımı sallayarak aldım. Zorla da yedirebilirdi. "Acaba canım yemek istemediği için olabilir mi" bende onun gibi üzerine bal sürdüğüm ekmeği tabağına bıraktım. Karşılıklı yaptığımız kahvaltının ardından gelen kahvelerle başımı sokağın kenarındaki insanlara çevirdim. İstemesem de merak ediyordum İstanbuldakileri. İnsan ailesini silemiyordu maalesef. "Hatırlıyor musun küçükken de kaçardık böyle bir yerlere" o da benim dışarı bakarak konuştuğunda aklıma gelen anlar dudaklarımda silik bir tebessüm oluşturdu. "Akın abim de vardı yanımızda o zamanlar" burukça gözlerimin önündeki anılara daldım. O zamanlar ne olursa olsun üçümüz yan yana giderdik her yere. Fakat büyümüştük. "Akın'a kızma sana ne kadar düşkün biliyorsun. Gözünden sakınırdı seni" "Ona istesem de kızamıyorum zaten." biraz daha kuralları vardı sadece. Her şeyi bilmek istiyor her yaptığımdan haberinin olmasını söylüyordu. Aslında etten kemikten kafeste geçirmiştim yıllarımı. Ağladığım yıllar güldüğüm yıllar hep o etten kemikten kafesin içindeydi. Abilerim ve diğer aile üyelerim hiçbir zaman uzaklaşmama izin vermemişti. "Biz güzel bir aileydik Tamay . Her şeye rağmen beraberdik." masanın üzerine kollarını yaslayarak konuştuğunda aklıma gelen günle gerilen bedenimi engelleyemedim. "Siz güzel bir aileydiniz hala da öylesiniz " sözlerim yüzünün acıya bürünmesini sağladığında başını masaya yaslayarak derince bir nefes verdi. "Biz Tamay farklı bir aile değiliz bunu yapma. Her şeye rağmen derken her şeyi katmıştım. O günlerin hatrı hiç mi yok" haksızlık yaptığımı biliyordum fakat engelleyemiyordum kendimi. "O güne kadar evet güzel bir aileydik." "Babamın kendi yöntemleri yüzünden özür dilemeyeceğim . Bunu o adam hak etmişti. Sadece sana yaptırmasını istemezdim." gözlerimin önüne ellerimin kanlarla kaplı hali geldiğinde hızla başımı salladım. Ben o günü hafızamdan silmek isterdim. "Hiçbir şey onun annemin ölümündeki payını unutturamaz." onun yüzünden ölmüştü. Hırsları ve gözünün önünü karartan öfkesi yok etmişti ailemizi. En azından benim annemi. Kendi cezasını nasıl verecekti. O adamı öldürtmekle - bana öldürtmekle intikam mı almıştı yani? Saçmalıktı. Sessizce baktığında cebinden çakmak ve sigara çıkaran parmakları yüzümü asmamı sağladı. Sevmiyordum kokusunu. İçine çektiği dumanı dışarı sertçe verdiğinde gözleri gözlerimde durdu. "Ona en büyük cezayı sen verdin zaten. Yıllardır seni görmüyor ." ceza dediği şey bu muydu gerçekten. Bilerek yapmıyordum bunu ona ceza olsun diye değildi kaçışlarım. Ben onun gibi değildim. Ben birini öldüremezdim ki. "Ben o hayatı istemedim " sürekli birlerinin öldüğü, silahların konuştuğu, korumaların etrafta dolandığı, eve baskınların düzenlendiği. Normal bir hayat yaşamak istemek suç muydu? "Seni ne kadar sevdiğini biliyorsun ve istesen de istemesen de bu bizim hayatımız bundan kaçamazsın" silahını gözüme sokmak istercesine belinden çıkardığında huzursuzca etrafa bakındım. Fazla insanın olmadığı kafede en köşede oturduğumuzdan insanların dikkat edemeyeceği bir ayrıntıydı. "Sizi bilmem ama ben bunu istemiyorum" "Sen ne sanıyorsun isteyerek mi bu hayatı yaşadığımızı. Tamay senin ailen ne kadar güçlü biliyorsun değil mi. Seni ellerine geçirdiklerinde hiç düşünmeden derini yüzecek kaç kişi var biliyor musun . Sadece soyadın için bile bunu yaparlar." biliyordum evet. Kastettiği aileyi de biliyordum. Aklıma gelen kişiyle çaktırmadan şöyle bir etrafa baktım. Buralarda dolansa ve karşımda abimi görse olacakları düşünmek bile istemiyordum. "Daha fazla bu konuları konuşmak istemiyorum " huzursuz halim dikkatini çekmiş olacak ki garsondan hesabı istediğinde başıma şapkayı geçirdim. En azından bir tık yüzümü saklamıştım. Kafeden çıktığımızda omzuma attığı koluyla beni kendine çekerek başıma dudaklarını bastırdığında gözlerim etrafta gezindi. Gerçekten etrafta korumalar yoktu. "Benim dönmem gerekiyor." başımın üzerinden konuştuğunda kalmasını isteyen yanımla sıkıca sarıldım. Özlemiştim. Ne olursa olsun çok özlemiştim. karşıma geçerek başımı ellerinin arasına alarak gözlerime baktı "Bu sefer senin istediğin gibi olsun. Kimseye söylemeyeceğim yerini. Ama sende benimle görüşeceksin tamam mı" sözleri mutlulukla gülümsememi sağladığında başımı salladım hızla "Bir de al bakalım şu telefonu " ceketinin cebinden çıkardığı telefonla yüzüne baktım. "Bu telefonu kimse bulamaz biliyorsun ben bazı şeyleri saklamak istersem kimse bulamaz" kastettiği şeye güvenerek telefona uzanarak hızla sarıldım. "Teşekkür ederim" göğsüne gömdüğüm başımla derince nefes çektim içime. Hala huzur kokuyordu. "Kim olduğunu unutma yanına yaklaşan kimseye güvenme o kafedeki arkadaşların ya da başkası. Sana zarar vermek isteyenler var biliyorsun ve şüpheli bir şey görürsen beni ara hemen tamam mı" "Tamam merak etme" "Değerlimsin, Hadi Allaha emanet ol" Uzaklaşan adımlarıyla ardından izlerken aklıma söyledikleri geldi. Eğer beni tanırsa öldürmekten çekinmeyecek olan adamla dün gece yan yana olduğumu bilse böyle gider miydi acaba? Eve geldiğimde hızla etrafı toparlayarak kağıdı elime aldım ve üzerindeki numarayı tuşladım. Aramak ve aramamak arasında kaldığımda sadece kaydederek koltuğa bıraktım bedenimi. Cesaretim yoktu aramaya. Ya tanımazsa beni. Ya hatırladıysa. İçimde oluşan korkuya engel olamıyordum. Aklıma onu gördüğüm ilk an geldiğinde gözlerimi kapattım. 7 YIL ÖNCE İçinde bulunduğum kıyafet nefes almamı engellerken insanların eğlenerek konuşmalarını duymamaya çalıştım. En olmak istemediğim yerdeydim. Bir çok iş adamının verdiği partilerden birinde bir yerin açılışı veya kapanışı kutlanıyordu. Umurumda da değildi neyin olduğu tek istediğim eve gitmekti. Ruhumu daraltıyordu bu ortamlar. İnsanların sahte tebessümleri, gösteriş içerisinde tavırları saçma geliyordu. "Minik prenses bunalmış mı" Akın abim burnuma vurarak konuştuğunda önümdeki sudan bir yudum alarak ona doğru döndüm. "Ne zaman gideceğiz" sitem etmeme karşılık gülerek beni kolunun altına aldığında babama kaydı gözlerim. Bir kaç adamla amcamı da yanına almış sohbet ediyorlardı. Yüzlerindeki gerginlik buradan bile belli oluyordu. "Biraz daha dayan ufaklık annem gelir yanına şimdi" masanın üzerindeki çerezlerden biraz ağzına attığında onaylamazca başımı sallayarak telefonum karıştırmaya başladım. Ailecek katılmak zorunda olduğumuz bu tarz şeyleri sevmiyordum. Bir parti havası da yoktu zaten belindeki silahlı adamlar nasıl eğlenip dans edebilirdi anlamıyordum. Biri birine yan gözle baksa katliam çıkardı . "Ah Hanzade çok sıkıldın mı güzelim" Selma anne yanıma gelerek oturdu. Çok sıkılmıştım. "Hayır " sessizce konuştuğumda gülerek saçımı omuzlarımdan arkaya attı. "Yalan söylediğini yüzüne bakan herkes anlar bebeğim ama gideceğiz merak etme" her zaman mutlu ve neşeli haline imreniyordum bu kadının. İçindeki sevgi ve merhamet ona karşı olan negatif yanımı silip süpürüyordu ki ona karşı kötü bir şey de düşünemiyordum. Beni bir kızı gibi seviyordu. "Anne çıkalım" Barbaros abim aceleyle masaya gelip konuştuğunda dışarıdan gelen seslerle ayağa kalktık hızla. Bir sorun olduğu yüzünden anlaşılırken içeri giren adam birden babamların olduğu masaya ilerleyerek üzerindeki örtüyü çekip tabakların yere dökülmesini sağladı. İnsanlar çığlık atarak geriye doğru kaçıştığında adam belindeki silahı çıkardı ve babama doğrulttu birden. Ellerim korkuyla dudaklarıma gittiğinde Selma annem hızla elimi tuttu ve avuçlarının arasına aldı. Abimler o tarafa doğru koştular. "Agah ne yapıyorsun" ellilerinin başındaki saçları hafif beyazlayan adam konuştuğunda gözlerini kırpmadan babama bakan adam boynunu kütletti. "Sen ne olsun istiyorsun lan" nefret kokan sesi kulaklarıma doldu. Korku ilk defa iliklerimde dolanıyordu bu kadar. "Agah nerede olduğunu unutma " amcam babamın önüne geçmeye çalıştığında patlayan silahla çığlık koptu dudaklarımdan . Vurmuş muydu? "Tamam sakin ol evlat sorun ne söyle konuşalım" amcamın sesi tekrar kulaklarıma dolduğunda kapattığım gözlerimi tekrar açarak babama baktım. Öylece ayakta duruyordu. Şükür ki vurulmamıştı. Yüzünde daha önce görmediğim gülümsemesi ile karşısındaki adama alayla baktı. "Sen yeni yetme kime silah doğrulttuğunu sanıyorsun" babamın alaylı sesi kanımın donmasını sağladı. Hiç mi korkmuyordu. "Hakan sus" amcam araya girerek konuştuğunda diğer adam gülmeye başladı. "Eğer bu işin altından da sen çıkarsan bu yeni yetme dediğin adam ilk cinayetini seninle işleyecek" yemin edercesine konuşması durduğum yerde sarsılmamı sağladı. Bunu yapmaktan zevk alacak gibiydi. "Agah kendine gel ne oldu diyorum sana " tanımadığım kır saçlı adam tekrardan konuştu. "Baba kardeşim yok" haykırışı kulaklarımdan içeri çarptığında arkasındaki korumalar abimlerin geçmesine izin vermedi. İçeriye ne ara bu kadar adam girmişti. "Agah indir silahını." Kapının başında bir adamın bağırmasıyla korumalar kenara çekilirken babamın uzaktan bile parlayan gözlerine şahit oldum. "Abi Suna yok " Silahı tutan adam tekrar konuştuğunda yavaş adamlarla silahın karşısına geçti ve gözlerinin içine baktı. Kendinden emin tavrı istemsiz hayran kalmamı sağlamıştı. Bu insanlar hiç korkmuyor muydu? "Tamam aslanım biliyorum ama böyle olmaz . Silahla olmaz" sert sesi herkesin susmasını sağladığında babam birden kahkaha atmaya başladı. "Oooo Cihangir Bey sizler teşrif eder miydiniz buralara " babamın alaylı sesi adamın yüzünde mimik oynatmazken silahı tutan kardeşine bakıyordu hala. "Ver şu silahı" aksini kabul etmeyen emri ile silahı ellerinden çekip aldı. Etraftaki insanların üzerinde tek tek gözlerini gezdirerek en son babama baktı. "Silahlarla konuşmak pek bana göre değil. Eminim siz kadına dokunmayacak kadar haysiyetli bir ailesinizdir." "Asla. Cihangir seninle karşılaşmak çok güzel keşke böyle olmasaydı ama seni temin ederim ki kardeşini biz almadık." amcam saygıyla konuştuğunda bugün şaşkınlığımın üzerine yenisi eklendi. Amcam kolay kolay böyle konuşmazdı. Gerçekten büyük bir saygıyla bakıyordu karşısındaki adama. "Bende öyle olmasını isterim zira diğer yüzümle karşılaşırsınız." her sözü neden bir yemin gibi çıkıyordu bu adamın ağzından. Ferman okurcasına konuşuyordu. "Oğlum gidelim" kır saçlı olan adam konuştuğunda bütün adamlar kenara çekilerek onların geçmesine izin verdi. Cihangir denen adam arkasını dönerek bizim masaya göz attığında karşılaştığım gözleriyle afalladım. Çok sert bakıyordu. Hafif baş selamı vererek o da salonu terk ettiğinde hızlanan kalbim ve ben kalmıştık sadece. Hatırladığım anı ile boğazımda düğümlenen acıya engel olamadım. Evet Cihangir o zamana kadar ilk defa silahla çözümü reddettiğini gördüğüm bir adamdı fakat babam gerçekten de dedikleri gibi kardeşlerini kaçırmıştı. İşte o günden beri gergin olan ipler aileler arasında kopmuş ezeli düşmanlarımız olmuşlardı. Babamın bu yüzünü ilk defa orada görmüştüm. İstediği olması için tüm engelleri aşabileceğini tüm sınırları yıkabileceğini orada öğrenmiştim. Ve ne yazık ki o yüzünü sadece düşmanlarına karşı göstereceğine inanmıştım. Ne kadar öylece koltukta oturdum bilmiyorum fakat kapı çaldığında düşüncelerimin arasından çıkarak kolumdaki saate baktım. Akşam neredeyse olmuştu ve ben saatlerdir burada oturuyor muydum? Tekrar kapının çalmasıyla ayağa kalkarak temkinle kapıya yaklaştım. Delikten kimin geldiğine bakmak için uzandığımda Filizi görmemle kapıyı açarak kenara kaydım. "Kızım neredesin sabahta yoktun geç kalıcaz " sırtındaki gitar çantasını kapının yanına bırakarak içeri girdiğinde "Hazırlan çabuk bizimkiler geçmiş bile " kapıyı kapatarak üzerimi giyinmeye odaya girdim.
ömrümün en güzel yıllarında bir deli kara sevdaya tutulmuşum haberin yok mu zalim ben sen diye kalbimi mahvedip durmuşum Şarkının sonunu söylerken köşede oturan adamla kesilen nefesime engel olamadım. Buradaydı. Gelmişti. Hafifçe baş selamı verdiğinde alkışlar eşliğinde sahneden indim. Heyecan ve panik her yanımı kaplamıştı. "Tamay kızım nereye gidiyorsun " Serdar kolumdan tuttuğunda ona yönelen adımlarım istemeden de olsa durdu. Onu iki saniye bile olsa az görebilmenin siniriyle kolumu çektim ellerinden. "İşim var Serdar siz takılın" masadan eşyalarımı alıp ona doğru ilerlemeye başladım. Üzerinde yeşil tondaki kazağı ve kot pantolonu ile dağınık saçları daha farklı bir hava katmıştı. Onu ilk defa siyah dışında bir renk giyerken görüyordum. Yeşil ilk defa bu kadar güzel gelmişti gözüme. Masanın başına geldiğimde ne yapacağımı bilemeden yüzüne baktım. Buraya kadardı benim bildiklerim. Sonrası yoktu bende. Hayallerimde bile bunun ilerisini kuramamıştım ben. Yavaşça ayağa kalktığında kafede yankılanan şarkı çoktan duyulmamaya başlamıştı. İnsanların varlığı gözümün önünden silinmiş bir o kalmıştı. Tam önümde dikildiğinde yüzüne bakmak için bir hayli kaldırmak zorunda kaldım başımı. Elimi uzatarak "Merhaba" dedim kısık bir sesle. Çünkü çıkmıyordu sesim. Bir taraflarıma kaçmış olabilirdi. Normaldi şuan heyecandan bayılmadığıma şükrediyordum. Gülerek elime baktı ve hiç beklemediğim şeyi taptı. Kolumdan çekerek sarıldığında kalbim artık atmayı bırakmıştı. Burnuma dolan vanilya kokusu gözlerimi kapatmamı sağlarken saçlarımdaki elleri ile daha da bastırdı göğsüne başımı. Alahım ben şuan ona gerçekten de sarılıyordum. 25 yıllık hayatım boyunca abilerimden ve ailemdeki diğer adamlardan başka kimsenin kokusunu bilmeyen bedenim yabancılık çekmek yerine yıllardır tanıyormuşçasına kabullenmişti onu. "Merhaba" dudakları kulağımın yanında kıpırdadığında yavaşça geri çekildim. Daha fazlasına ömrüm yetmezdi. Bende insandım . Masanın üzerinde duran içeceği hızla diktiğimde boğazımı yakmasıyla gözlerimi kapattım. İçim yanmıştı da su sanmıştım. "Yavaş ne yapıyorsun küçük hanım" elimin arasından aldığı şişeyi kafasına dikerek kalanını da o içtiğinde tiksinmeden yaptığı hareketle yüzüne bakakaldım. Şişeyi masaya bıraktıktan sonra aklına ne geldiyse birden elimden tuttu ve yüzüme baktı. "Kaçalım mı bu kalabalıktan" sunduğu teklif o kadar cazip gelmişti ki o an. Hiçbir şey düşünmeden başımı sallayarak kabul ettim teklifini. Geri dönüşüm yoktu artık. Ve ben geri dönmeyi hiçbir zaman düşünmemiştim.
|
0% |