Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@sahrakendirci

İzlerini bırakan her yara insanın hayatında aldığı bir derstir demişti babam prensesin mutlu sonla biten hikayesinin sonunda. Her mutlu sonlu biten hikayenin aslında mutsuzluklar üzerine kurulu olmuş bir yaşamın verdiği hediye diye sonlandırmıştı sözlerini. Ellerimde pembe ayıcık gözlerimi hikayenin mutlu bitmesinin verdiği huzurla kapatmıştım. Nereden bilebilirdim ki sözlerinin haklılık payını. Küçük bir çocuğa anlatamazdınız içindeki derin anlamı.

Elleri kanla kaplı bir kadın yaklaştı bu sözlerin ardından yanına küçük kızın. Hikayenin huzuruna kapılmış kız kadını göremeden kendini uykunun en derin kollarına atmıştı bile. Küçük kız kadının onu dürtmesiyle uykunun mahmuru olduğu gözlerini korkuyla açtığında kadını durdurmak istedim. Odanın köşesinden bir adım bile ileriye gidemeyen bedenim önümdeki camdan duvarı geçemedi. Kadın kızın korkulu halinden etkilenmeyen haliyle elindeki bıçağı kızın yatağına bıraktı. Pembe örtünün üzerinde damlayan kan içimde garip bir hissin oluşmasına neden olurken tekrar cama vurdum.

Küçük kız çığlıkla geriye kaçmaya çalışırken kadın ellerinde olan kanı yüzüne sürdü kızın. Çıt çıkmıyordu odada. Ne benim sesim çıkıyordu ne de kadının. Sadece küçük kızın acı dolu iniltisi yankılanıyordu odada. Yüzünü kanlı ellerden uzaklaştırmaya çalışan kız benim olduğum yere baktığında dolu yeşil hareleri yüzümde dolandı. Bir yardım bekleyen parmakları bana doğru uzandığında bağırmak istedim. Bağırdım da fakat sesim çıkmıyordu odanın içinde. Öyle bir andaydım ki ne olduğunu bile anlamıyordum. Kızın başında dikilen kadın birden kahkaha atarak kızın kolundan tutarak öneme kadar getirdi minik bedenini. Canının acımasını umursamadan sarı saçlarını çekerek gülmeye devam ederek gözlerime baktı.

"Bak ona . Sana bunu yapan kişi o" sözleri ile başımı olumsuzca sallasam da kız korkarak kenara çekilmeye çalıştı. Önümdeki camı kırmak için yeniden vursam da hiçbir işe yaramadı. Bedenimi taşımayan dizlerim büküldüğünde elimi cama yaslayarak ağlamaya başladım. Ben yapmamıştım. Kadın da benim gibi yere çökerek elini elimin üzerine yasladı camdan.. Olanları anlamayan gözlerim küçük kızın üzerinden kadına çevrildiğinde kanla kaplı parmakları parmaklarıma sarıldı. Cam yok olmuştu. Şimdi kadın gibi benim ellerimde kanlanmıştı. Küçük kızın çığlıklar eşliğinde odanın diğer ucunda bulunan bedene doğru koştuğunu gördüğümde acıdan bende çığlık attım. Bir adam yatıyordu yerde.

"Baba kalk ayağa" sesi kulaklarıma tekrar dolduğunda adamın yattığı duvarın üzerindeki tabloya kaydı gözlerim. Tanıdık gelen yüzü tekrar çığlık atmamı sağlarken kadından kurtarmaya çalıştım parmağımı. Bu o adamdı. Benim ellerimde son nefesini veren adam. Kadın ellerimi bırakarak yüzümü yüzüne çekti hırsla. Yeşil hareleri karşısında dizlerim ikinci defa bükülürken geriye çekilmeye çalıştım.

"Biz öldürdük babasını değil mi" eğlenen sesi ruhsuz bakışları küçük kızın ağlayan bedenine döndü. Tekrar kahkaha atmaya başladı. "Bunu ona da söyleyelim mi babasını bizim öldürdüğümüzü." dudaklarından çıkan kelimeler yerimde mıhlanmamı sağlarken dudaklarını dikmek istedim. Susması için ellerimi kaldırdığımda kadın önümde değildi. Karanlık odanın içerisinde kadını arayan bakışlarım yokluğu karşısında rahatlamamı sağlarken son bir güçle ayağa kalkarak küçük kıza doğru adımladım. Minik bedeni haykırışlarla sarsılıyordu.

"Bakma lütfen" üzerine doğru uzanan parmaklarım gözlerinin bana dönmesiyle havada asılı kalırken yüzünde oluşan nefretle bir adım geriye gittim. Bir çocuğa nazaran büyük bir kadın gibi nefretle bakan gözleri bedenimin titremesini sağladı.

"Babamı sen öldürdün." cansız bedenin başından kalkarak üzerime doğru gelmeye başladı.

"Hayır b-ben yapmadım"

"Sen katilsin" nefret kokan sözleri ve adımlarıyla üzerime gelirken kaçmak istedim oradan. Ben yapmak istememiştim. Arkamı dönerek pencereye doğru koştuğumda önümde beliren kızla geriye çekildim.

"Sen katilsin" tekrarladığı sözleri kulaklarımı tıkamama neden oldu. Değildim. Ben yapmak istememiştim. "Sen katilsin" odanın her yanında yankılanan sesi ile dizlerimin üzerine çöktüm. Ben katil değildim. "Sen katilsin" yüreğimin üzerinde açılan darbelerin üzerine yenileri eklenirken acıyla kıvrandım. Ben istememiştim. "Sen katilsin"

Acıyla yerimde kıvranan bedenimi titremeler sarsarken çığlık atarak kulaklarımı daha sıkı kapatmaya çalıştım. Değildim ben yapmak istememiştim. Acı öyle yoğundu ki bedenimde gözlerimi sıkı sıkı kapattım. Hayır ben asla birine zarar vermek istememiştim. Bedenimin üzerine sarılan kollar yerimde daha da çırpınmamı sağladı. Beni bıraksın istiyordum artık.

"Şşştt güzelim kabus aç gözlerini" karanlığın içinden gelen sesle ellerimi daha sıkı kulaklarıma kapadım. Ellerimin üzerine dokunan ellerden kaçmaya çalıştım. Kan kokuyordu avuçlarım.

"Tamay bana bak aç gözlerini" huzurun sesi tekrar yankılandığında içinde olduğum durumdan kurtulmak istedim. Karanlığın hakim olduğu yer o kadar soğuktu ki. İçim donmuştu. Son bir kez daha yerimde çırpındığımda dudaklarımın üzerinde hissettiğim dudaklarla gözlerimi açtım. Masmavi bir okyanus beni karşıladı. Öyle karmaşık bakıyordu ki dudaklarının baskısını hissetmesem beni öptüğüne inanamazdım.

Aldığım hızlı soluklarla göğsüm havalandığında ellerimin üzerinde bulunan elleri parmaklarımı yatağa bastırarak dudaklarını son kez hareket ettirdi. Korkunun esiri olmuş bedenim açık gözlerinden gerçekliği kavramaya çalışırken yastığa bastırdığım başımı yana çevirdim. Dudakları yanağıma kaydığında odanın içerisine doğan güneşle olduğum yere baktım. Kabustu. Gerçek değildi ve ben orada değildim. Rahatça bir nefes daha verdim dışarı.

Yanağıma minik bir buse dokundurup başını göğsüme yasladığında gevşeyen bedenimle parmaklarımı parmaklarından kopararak saçlarına götürdüm. Dağınık saçları ellerimin arasından kayarken göğsümün üzerinden rahatça bir nefes aldı o da.

"Geçti iyisin" boğuk sesi ile tekrarladığı kelimeler tavanla bakışmamı sağladı. Geçmiş miydi sahiden. Ağırlığını verdiği bedeni terli bedenime daha da baskı yaparken hissettiğim duyguları görmezden gelmeye çalıştım. Avuç içlerime baktım tekrardan kan yoktu. Kan yoktu ama ona bu ellerle dokunmak istemedim. Kirlenen ruhumu temizlemek istedim. Ona en temiz duygularımla gitmiştim her zaman . Bunu bozmak istemiyordum.

"Cihangir" muhtemelen bağırmaktan tahriş olan boğazlarım yandığında saçlarına dokunmamaya çalışan parmaklarımla omuzlarına dokundum. Uyku mahmuru gözleri usulca gözlerime tutunduğunda olduğum ana alışmak istedim. Son üç aydır her sabaha beraber uyansak ta alışamıyordum. Sanki hayaldi ve toz bulutu misali dağılacaktı. Birden yok olacakmış gibi geliyordu.

"Hmm" homurdanarak başını daha da bastırdığında gülümsedim bu haline. Uyandığındaki mahmurluğu o kadar güzeldi ki içim aydınlanıyordu resmen. Bu adam çok güzeldi.

"Duş almam lazım " başını onaylamazca sağa sola salladığında uzayan sakalları tenimi tahriş etti. Karnımdan göğsüme keskin bir yanma hissi oluşturan hareketi ile daha sıkı dürttüm omuzunu.

"Kalk hadii" oflayarak gözlerini açıp tekrar baktığında huysuz hali dudaklarımda tebessüm oluşturdu. Koca adam küçük çocuk gibi davranıyordu.

"Tamam kalktım. Madem duş alacağız" parlayan gözlerinin ardında oluşan yaramaz tavrı ile kenara doğru bedenini attığında ağırlığından daralan göğsümü derince şişirdim. Kaç kilosun mübarek.

"Ben alacağım sen sonra alacaksın tamam mı " yataktan kalkıp odanın içerisinde bulunan kapıya adımlarken arkamdan geldiğini biliyordum. Bu adam çok arsızdı. Kapıyı açıp hızla yüzüne kapattığımda "Tamay" diye kapının ardından bağırdı. Büyük ihtimalle hayalleri suya düşmüştü.

"Efendim sevgilim"

"Ama bir gün bende bu kapıyı kırmazsam" kendi kendine odada konuştuğunda üzerimde bulunan tişörtünü çıkararak kendimi suyun serinliğine bıraktım.

3 ay olmuştu hayatın onu bana hediye olarak sunmasının üzerinden. 3 ay boyunca bir kez bile kalbimi kırmadan yanımda olmuştu. Öyle güzel seviyordu ki istemsizce hayata dair umutlarımı yeşertiyor dallanıp bir ağaç olmasını sağlıyordu. Bazen onun bana olan sevgisinin altında eziliyordum. Sorgulamadan , sıkmadan seviyordu. Hayatıma olan saygısı ona daha da çekilmemi sağlıyordu. Ona olan duygularım öyle bir hal almıştı ki arada Türkiye'ye döndüğünde pencerenin önünde ağlayarak dönmesini bekliyordum. Zaten o da en fazla sabaha dönüyordu geri evimize.

3 ay boyunca o bana ailesi de dahil her şeyi anlatırken ben sadece ölen annemden bahsetmiştim. Bu konu üzerinde o da konuşmak istemiyordu. Üzüldüğümü görmeye dayanamadığını geçmişimin bir önemi olmadığını söylemişti benim çıkmaza girdiğim anda. Kim olduğumu her söylemek istediğimde dolan gözlerim onun beni susturmasına yol açıyordu. Gözlerimin bile dolması ağır gelen bir adama nasıl sırılsıklam aşık olmazdım ki ben?

"Eğer istersen hala buradayım gelebilirim yanına bebeğim" kapının ardından gelen sesi kahkaha atmamı sağladığında "Hayır kahvaltıyı hazırlamanız yeterli" diyerek cevapladım onu. Kelimeleri ne kadar arsız olsa da öpmek ve sarılıp uyumak dışında ileri gitmemişti hiçbir zaman. Daha çok kafamı dağıtmak istediği zamanlarda ya da kabus dolu gecelerin ardında bu şekilde konuşarak benim başka alemlere dalmamı engelliyordu.

O kadar özel hissettiriyordu ki kalbim sıkışıyordu ona geçekleri söyleyemediğim için. Benim bile kabullenemediğim gerçeği...

Güzel bir duşun ardından üzerime salaş bir tişört ve tayt geçirerek odadan çıktım. Çatal tabak seslerinin geldiği mutfak gülümseyerek oraya yönelmemi sağladı. Ah Cihangir'in son mutfağa girdiğindeki hali gözlerimin önüne geldi. Acaba kahvaltı hazırla demese miydim?

Dağılmış tezgah yerdeki domates kabukları ve bir dilim salam el sallayarak göz kırptığında dağınıklığın sebebi olan adama çevirdim gözlerimi. Gururla hazırladığı masanın başında sigara içiyordu. İçeride bulunan koku yüzümü buluşturmamı sağlarken camı açarak tek kaşımı kaldırıp yüzüne kızgınca baktım. Bu mutfak dün gece gayet temizdi.

"Hiç öyle bakma ben de sana çok kızgınım" serseri bir sırıtış atarak sandalyeye oturup sigarasını söndürdü.

"Hayırdır paşam ben ne yapmışım" karşısındaki sandalyeye oturup köşedeki demlikten çay doldurdum bardaklara.

"Beni içeri almadın" omuz silkerek masadaki tavanın kapağını açarak menemenin kokusunu etrafa yayılmasını sağladı. Çok değişiktir ki mükemmel yemek yapıyordu bu dağınıklığa rağmen. Masanın üzerindeki ekmekten bir parça bölerek menemene bandırıp ağzıma attım. Nefisti.

"Sen menemene dua et yoksa kafanda kırardım bu yerdeki yumurta parçalarını" küçük tehdidim ile o da gülerek ekmeği bölerek menemene bandırdı. Allahım biri Cihangirle menemene banarak kahvaltı yapacağımızı söyleseydi eğer bir taraflarımla gülerdim onlara 3 ay önce. Ama her şey imkanlı hale gelmişti. Ve karşımda aşık olduğum adam oturuyordu.

Biten tavanın dibini ekmekle sıyırıp son lokmayı da ağzıma atarak geriye yaslandığımda bana izleyen adama baktım.

"Neden öyle bakıyorsun" gözleri yüzümde dalmış bir şeyleri hesap edercesine dolanıyordu. Yemekten şişen karnımda dolandı gözleri. Yüzünde çok nadir olarak rastladığım ifade ile bakıyordu.

"Kilo almaktan korkmayan bir kadın var karşımda .İleride çok şişmen olacaksın sen" hah ben kilo almıyordum ki. Hem ben kahvaltı yapmayı bile sevmiyordum o karşıma çıkana kadar. Yılların getirdiği kahvaltı özlemi vardı bir defa. Öyle bir şekilde girmişti ki hayatıma sevmediğim çoğu şeyi sevmeye başlamıştım onunla. En başında da kendimi yeniden sevmeye başlamıştım.

"Bak ya yemeyim mi şimdi" zeytini üzerine doğru atarak takıldım. Onun yanında kendim olabiliyordum. Bunu yadırgamıyordu. Aksine böyle zamanlarda yüzünde yabancısı olduğum bir ifade oluşuyordu. O hep nasıl desem hep bir yanı farklı bakıyordu.

"Şaka yapıyorum" işte bundan bahsediyordum. Ben ne zaman üzülsem ya da ne zaman şımarık davransam daha farklı bir adam olurken normal zamanlarda ciddiyetini koruyordu. Aramızda aşılmaz bir duvar var gibiydi. O duvarı sen koymamış mıydın zaten.

"Tamay" sessizliği yaran ciddi tonu yüzünde takılı kalmamı sağladı. Evet istemediğim ya da duymaktan hoşlanmayacağım bir şey söyleyecekti. Tanıyordum artık onu. "Benim gitmem gerekiyor" saklanan korku yeniden kendini gösterdiğinde yutkunarak boş bardağına çay doldurdum. Titreyen parmaklarıma lanet okuyarak çaydanlığı kenara koyduğumda içine derince çektiği nefesiyle sandalyesinde geriye doğru yasladı bedenini.

"Ne kadar kalacaksın" ağlamaklı çıkan sesime engel olamadım. Her zaman dönemeyecek gibi geliyordu.

"Dönmeyeceğim" bir kurşun misali sözleri mutfakta yankılandığında anlamazca yüzüne baktım. Nasıl dönmeyecekti. Yanlış anlamış olma ihtimalimle yüzünde herhangi bir mimik aradım.

"N-nasıl d-dönmeyeceğim " panik her yanımı sarmıştı. Ben ne olacaktım.

"İstanbul'da kalmam gerekiyor böyle olmuyor" hissiz sesi ilk defa doldu kulaklarıma. Neden soğuk konuşuyordu?

"tamam" tamam mı sadece tamam mı kızım. Gitme de, beni bırakma desene. " Arada gelirsin ama dimi" yalvaran yanıma engel olmak istedim.

"Gelemem gibi ailem" susarak çıktığı çenesiyle yüzümden çevirdi gözlerini "ailemi daha fazla bırakamam. Benim ailem orda" sözleri bir ok misali kalbimi deldi. Ailesi oradaydı haklıydı. "Tamay senin de benimle birlikte gelmeni istiyorum " ruhum sıkıştı camdan ördüğü duvarlar bir bir yıkıldığında nefes almak amacıyla derince soluklandım. Yetmiyordu.

"Ben gelemem" gidemezdim. Oraya gidersem anlardı. Artık en büyük korkum bana nefretle bakan mavi hareleriydi. Gökyüzüm olan gözleri benim kim olduğumu öğrendiğinde ne olacaktı? Okyanus kadar derin olan gözleri en güzel huzuru bana vaad ederken kinle bakacaktı.

Onu kandırdığımı yalan söylediğimi düşünecekti. Haksız mıydı bunu düşünmekle peki. İçimde konuşan kadınla gözlerimi kapattığımda bir damla yanaklarımdan düştü. Sen zaten bugünün geleceğini biliyordun.

Hem babam ve diğer herkesi görmeye hazır mıydım? Daha bu sabah kabuslarla açılan gözlerim buna hazır mıydı? Değildim. Yapamazdım.

"Tamay" ellerimi avuçlarının içine alarak ne zaman yanıma oturduğu bedenine çevirdi bedenimi. Vanilya kokusu yetmeyen nefesime derman olurken başımı eğdim suçlulukla. Buna hazır değilim lütfen yapma. "Benimle gelebilirsin hem ben seni özlerim" son sözü gözlerimdeki yaşların hızla yanaklarıma dökülmesini sağladı. Ruhumu ayaklarının altına alan acı üzerinde tepinmeye başladı. Bu beklediğim bir şeydi evet ama kabul etmediğim gerçekle nasıl yüzleşirdim ki.

Gözlerimi kapatarak avuçlarının arasına aldığı ellerimi çektim ve sandalyeden kalkarak ondan uzağa gitmeye çalıştım. Üzerimdeki etkisinden uzaklaşmak istedim. Çünkü bir kere daha gel dese giderdim. İradem yerle birdi.

"Şöyle yapalım sen git ne zaman müsait olursan o zaman gel ben beklerim" beklerdim de. Onu aylarca görmesem de beklerdim. Yeter ki bana nefretle bakmasındı.

"Tamay olmaz. Bir ilişki o şekilde yürümez" ikna edici sesi içimde bir yerlerin daha parçalanmasını sağladı.

"Gelemem diyorum Cihan neden zorluyorsun" aniden bağırmam isyanıma ilk işaretti. Gelemezdim.

"Öyle mi sen bilirsin ben gidiyorum" o da benim gibi bağırarak kalktığında korkuyla gözlerine baktım. Bana ilk defa sesini bu adar yükseltmişti. Korkutucu olan yanı ise bunu hiçbir ifade bulunmayan sesiyle yapmasıydı.

Gözlerinde oluşan mesafe olduğum yerde sallanmamı sağladı. Kaybedemezdim onu.

"B-bak kızmanı anlıyorum özür dilerim ama gerçekten gelemem başka bir yer de düşünmeden gelirim biliyorsun. Senin için tüm düzenimi bozarım " korku muydu bu. Kaybetme korkusu ilk defa çıkıyordu ortada.

"Sen buna düzen mi diyorsun . Neden kaçtığını bilmediğim tavırların . Para kazanmak için sürekli sahnelere çıkman. Tamay senin yakın arkadaşın bile yok burada. Seni ne tutuyor ben anlamıyorum." tükürür gibi konuşmasını benden uzaklaşacağı için yaşadığı acıya bağlayarak söylediklerini duymazlıktan geldim. Ya da en azından öyle yapmış gibi davrandım.

"S-sevgilim tamam anlıyorum sinirden böyle konuşuyorsun ama b-ben" yanına yaklaşmak için attığım adımım masayı devirmesiyle kaldı. Sözlerim bir bir geri yerine dönerken suskunlukla devirdiği masaya baktım. O hiç bu kadar sinirlenmezdi.

"Sana bir şey söyleyim mi ben gidiyorum ve gelmezsen ayrılıyoruz. Yeter artık anlıyor musun ben çocuk gibi sürekli senin neden böyle davrandığını sorgulamaktan yoruldum. Bana olan güvensizliğin sonumuz oluyor ve sen bunun farkında değilsin." acımasızca sarf ettiği sözlerin üzerine odaya doğru hızla ilerlemesiyle olduğum yere düştüm.

Haklılığı üzerine vicdanım sızlarken konuşamayan dudaklarıma hapsettim hıçkırığımı. Lanet olsun ki ona söyleyemediklerim karşısında elim kolum bağlanmıştı. Ne diyecektim hadi ailemi geçtim ben katilim mi diyecektim. Küçük bir kızın babasını ellerinden aldım bu yüzden gelemiyorum mu.

Ailemi bile kabul edebilirdi ama bunu kabul eder miydi? Kapının sesi ile çöktüğüm yerden hızla kalkarak yanına doğru ilerledim. Üzerini giyinmiş eline de aldığı valizle ayakkabılarını giyiniyordu. Ne zaman hazırlamıştı valizini. Yüzüme bile bakmadan kapıya uzanan ellerinin üzerine kapadım elimi. Böyle gitmesindi.

"Gelecek misin?" ruhsuz sesi kulaklarıma dolduğunda olumsuzca başımı salladığımda hissiz bir gülüş dudaklarında dolandı. "Peki" açtığı kapıdan çıkan bedeni ile parmaklarım boşluğa düştüğünde arkasından bakakaldım. Ben ne yapacaktım şimdi.

Görüş alanımdan çıkan bedeni ile yere kapaklanan dizlerimle kapıda öylece ardından boşluğa baktım. Her ihtimal dolanıyordu aklımda. Ama bu şekilde gitmesi beklemediğim bir şeydi. İhtimallerimin arasında yoktu ki bu. Adam aylardır tek bir kelime bile etmeden senin konuşmanı bekledi Tamay sen hala ne diyorsun? Evet ama yapamazdım ki. Hem hayatı tehlikeye girerdi. Babam bana bir şey yapmasa da onun canını yakardı. Yine de sana dürüstçe kim olduğunu ne işle uğraştıklarını nasıl bir aile olduğunu söyledi . Sen ne yaptın? Koca bir hiç. Ne bekliyordun ömrünün sonuna kadar bu şekilde yaşamayı mı? Hayır ömrümün sonuna kadar tabiki de beklemeyecektim fakat. Yoktu işte gerisi . Ne olacaktı şimdi bitti mi her şey.

Soğuk betonda hala aynı halde oturan bedenimle ne kadar kaldım bilmiyordum. Ama yapamadım. Ben ondan ayrılamazdım bu güç bende yoktu. Onu kaybedemezdim. Gerekirse kapısında yatardım beni affetmesi için ailemi de kabul ettirirdim ama onsuz bir hayat yaşayamazdım şu saatten sonra. Aldığım ani kararla hızla olduğum yerden ayağa kalkarak mutfağa doğru ilerledim. Elimdeki telefondan aradığım kişi telefonu açtığında son bir kez düşündüm. Onun için bunu yapabilir miydim . Yapardım.

"İstanbul uçağına bir bilet ayarlayın. Tamay Hanzade KARAMAN adına." kapadığım telefonun ardından ellerimi tezgaha dayayarak nefeslendim. Yapabilirsin kızım. Aşık olduğun adam için yapabilirsin. Odaya doğru ilerleyip valizi hazırlarken çoktan haberi alan abim ve muhtemelen diğer aile üyelerim aramaya başladığında çalmaktan kapanan telefonumu cebime attım. Açıklama yapacak zamanım yoktu.

Karanlığın hakim olduğu sokağa adım attığımda yağan yağmurun altında durdu adımlarım. Tüm kaçışlarım son mu bulacaktı? Altı yılın verdiği hasret böyle mi bitecekti yani? Başımı göğe doğru çevirdim. Damlalar yüzüme vuruyorken dua ettim , pişman olmayacağıma dair dua ettim.

"Tamay hanım ben alayım valizinizi" ne ara uçağa bindim ne ara indim bilmiyordum. Tek bildiğim kaybetmenin verdiği aciz acıydı. Haberi çoktan alan abim ve korumalar havalimanını doldurmuş yanlarına ilerlememi beklerken elimdeki valizi yanımdaki adama verdim. Yıllar olmuştu adım atmayalı. Yıllar olmuştu bu şehirden uzaklaşalı.

Akın abim öylece durup bana bakıyorken dolan gözlerimle karşısında durdum. 6 yıl ondan çok şey alamamış gibiydi. Daha da sert bakan gözleri ve yüzündeki sakalı ve her zamanki gibi yapılı vücudu öylece karşımda duruyordu. Onu görene kadar bu kadar özlediğimi bilmiyordum. Acım o kadar büyüktü ki kör olmuştu neredeyse gözlerim.

"Abi" dedim çekinerek. Ne kadar zaman olmuştu onunla konuşmayalı. Küs müydü bana neden öyle bakıyordu? Başını benden çekerek gökyüzüne çevirdi. Affetmeyecekti. Başımı eğdim suçlulukla. Adımlarım Barbaros abime dönecekken kolumdan birden çekilmemle hıçkırarak ağlamaya başladım.

"Abim" saçlarımın arasından konuştuğunda daha da sıkı sarıldım ona. "Gülüm sen ne yaptın öyle bize" boğuk sesi ve başımın üzerinde hissettiğim yaşlar ağladığına işaret ederken acıyla daha da sarıldım.

"Lan ağlıyon mu sen ahahha erkek adam ağlar mı len" Barbaros abim alayla konuşarak kollarını üzerimizden sardığında onu itmeye çalıştı Akın abim yalandan.

"Git valla bacımı bırakmam çok özledim oğlum" nefes almak için başımı yüzüne kaldırdığımda o da bana baktı. "Bakma öyle çok sinirliyim sana ama çok özledim bir şey diyemiyorum"

"Oğlum valla bırak kızı sıkmaktan boğacaksın gel abim sen bana"

"Barbaros sıkarım şimdi topuğuna uzaklaş bak sana da sinirliyim zaten"

"Yürü Hanzade uçak kalkmadan geri dönelim beni de götür"

"Hay Yarabbim lan siktir git nereye gidiyorsan bacımı vermem artık. Şuna bak ne kadar büyümüşsün"

Eve gelene kadar atışmışlardı. Hiç değişmeyen tavırları bir nebze de olsa içimi rahatlamamı sağlarken yalının içinde duran arabayla huzursuzlanmaya başlayan yanımı da durduramadım. Hala hazır olmayan yanım kaçıp gitmek istiyordu.

Tereddüt ettiğimi fark eden abim elimi tutarken dolan gözlerimi bacaklarıma indirdim. Bahçeye adım atmak istemiyordum. Her şeyin yaşandığı eve.

"Sorgulamayacaklar. Sana söz veriyorum kimse soru sormayacak." Akın abim güven verircesine konuştuğunda arabanın kapısını açıp çıkmamı bekleyen Barbaros abim eğildi önümde.

"Seni o kadar çok özlediler ki hiçbir şey dönmenden önemli değil güven bana" yüzümdeki yaşları sildim parmak uçlarımla ve arabadan dışarı çıktım. Bahçede koşan çocuklar gözlerimin önünden bir hayal misali geçti. Çocukluğumun geçtiği evdi burası. Anılar zihnimde yankılanıyordu.

Kapı hızla açıldığında içeriden çıkan kadınla adımlarım durdu. Annem kadar sevdiğim kadın ağlayarak gözlerime baktığında bitmişti her şey. Ağlayarak koşup bana sarıldı. Nefeslerimi düzene sokmak istedim. Geri dönüşüm yoktu artık.

"Kızım. Melek kızım ah Hanzadem çok özledim" Selma annem saçlarımı okşayarak ağlarken geride duran amcam, babam , babaannem ve diğerleri de aynı ifade ile bize baktığında yüzlerinde bir bir gezinen bakışlarımı çektim üzerlerinden. "Gel ah ne kadar büyümüşsün."

"Torunumu bana da bırakın biraz kızım yemek yemedin mi yaban ellerde sen yavrum" babaannem de gelip sarıldığında güldüm sözlerine. Ben önceden de bir saatliğine bile bir yere gitsem böyle zayıfladın derdi hep.

"Kızım" babamın sesi kulaklarımdan içeri dolduğunda gerilen bedenime engel olamadım. Affedemeyen yanımı durduramıyordum. O kadar da değildi. Başımı diğer yöne doğru çevirdim. Yapamadım. Bana açılan kollarına gidemedim. Beni canından çok seven adamı affedemedim.

"H-hadi bakalım eve geçelim artık amcam hoş geldin" her zaman bir babacan tavrı ile benim en büyük gizli destekçim konuştuğunda rahatça nefes verdim içime. Ve ben uzun zaman sonra ilk defa annem olmadan içeri ayak bastım.

Uzun sohbetler ardından kimse bir şey sormadan odama çıkmamı sağladıklarında hepsinin uyuduğundan emin olduktan sonra hızla odadan çıktım. Sessiz olmaya çalışarak eskiden kaçtığım yere doğru adımlarken ellerim onu görmenin hissiyle karıncalandı. Çok özlemiştim.

Sonunda sokağa çıktığımda gelen taksiye atlayarak evlerinin olduğu yere sürmesini istedim. Ona aşağıdayım yazacaktım ve beni görmenin hissiyle ne yapacaktı merak ediyordum. İçimde heyecandan kıpır kıpır dolanan kız çocuğunu susturmaya çalıştım. Acaba hayal görüyorum sanar mıydı.

"Burası efendim" adamın sesiyle taksiye ücreti ödeyerek arabadan indim. Bilerek biraz gerisinde sokağın başında durmuştum. Etraftaki korumalar yüzümü burkmama sebep oldu. Ah kahretsin nasıl yaklaşıp beni görmesini sağlayacaktım. Hem de başka kimse görmeden. Sokağı aydınlatan arabanın ışığı ile yandaki duvarın ardına saklanırken arabadan inen adamla gözlerim ışıldadı mutlulukla. Ah Cihangirdi bu. Takım elbisesi ile arabadan indiğinde ardından inen kadına baktı. Kardeşi miydi acaba ? Tabi ya kız kardeşi vardı.

"Sevgilim bitti artık dimi" kadının ellerini göğsüne koyarak konuşmasıyla duvardan çıkmak üzere olan bedenimi anında geri yasladım. N-ne demişti o kadın?

"Zeren biliyorsun az kaldı" Cihangir kadının parmaklarını tutarak dudaklarına götürdüğünde kasılan bedenimi hareket ettirmek istedim. Rüya görüyordum kesin. Gözlerimi sıkıca kapadım. Kabustu. Başımı hızla sallayarak gözlerimi açtığımda gördüklerim karşısında yüreğime saplanan hançerle duvara tutundum. Kadın onu öpüyordu. Ve Cihangir gözlerini kapamış ona karşılık veriyordu. Beni öperken kapanmayan gözleri kapalıydı. Geriye çekilen bedeni ile elleri yanaklarına uzandı kadının. Yüzündeki ifade yerin ayaklarım altından sallanmasını sağladı. Dokunmaktan korkarak bakıyordu o kadına. Yüzündeki aşkla bana göstermediği o soğuk samimiyetle bakıyordu. Camdan olan gözleri farklı bir ışıltıyla bakıyordu.

"O kadına gitme artık" kadın tekrar konuştuğunda kim diye düşündüm. Benden mi bahsediyordu? Hadi Tamay yürü sor hesabını kim bu kadın de hadisene.

"Zeren o gelmiş buraya. Biliyorsun senin hayatın için ona katlanıyorum. Tamay elimizdeki en büyük koz" dudaklarından dökülen cümle ile yığılan bedenime engel olamadım. Ben ben elindeki koz muydum? Ben onun için buraya gelmişken.

İhanetin derin hançeri saplandığı yüreğimi sızlatırken kesilen nefesimle elimi kalbime yasladım. İçimde olan depremde enkazın altında kalan umutlarımın içinden ellerini uzatan kadına sırtımı döndüm. Çiçeklerim serpildi yere, nefeslerim artık azalmaya başladığında ölmek için heveslenen kalbimi son kez dinlemek istedim.

Sonuçta bu mezarı ben kendi ellerimle kazmıştım.

Loading...
0%