Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@sahrakendirci

İnsan aklı öyle karmaşık bir yapıya sahipti ki, aynı anda hem birini delicesine sevebiliyor hem de öldüresiye nefret edebiliyordu. Bu nasıl oluyordu arada oluşan dengeyi nasıl sağlayabiliyordu hiç anlaşılmasa da yaşayarak öğreniyordu insan. Birini hem sıkı sıkı tutmak hem de delicesine ondan kaçmak istemek...

Öyle yıkık öyle viraneydim ki. Toparlayamadığım o kadar can parçam vardı ki etrafta. Kristal bir bardak misali etrafa dağılmış, dağılan her parçası ruhumu düşman bilmiş ve parçalarını oraya saplamıştı. İçimde dinmek bilmeyen bir kan akıyordu.

Yaralarım hem çok taze hem de çok eskiydi. Geçmişin hesap defteri bugün açılmış ve benden ödenmesi gereken bedelleri tek tek zorla almaya başlamıştı. Gidecek, seçecek ,değiştirecek bir hayatım yoktu. Denemiştim. Ben bu hayatı yaşamamak için elimden geleni yapmış ve yenilmiştim. Öyle bir okyanusun girdabına kapılmış öyle bir fırtınanın ortasında kalmış öyle gökyüzüne tutsak edilmiştim ki , savrulmuştum resmen. Yine de diye fısıldayan yanıma engel olamıyordu bir yanım. Yine de o bir sanı için ömrümü bile verirdim.

Aciz yanıma gülmek istedim. Onu ellerimin arasına alıp boğazından sıkmak öldürmek parçalarına ayırıp dünyanın her bir yanına fırlatmak. Hatta yakmak istedim. Yok edebilmek. İçimde hala delicesine aşık olan kadını gözlerinden oymak istedim. Kırılan kadını kollarından tutup sarsmak kendine gel artık demek...

Uzaktan konuşmak ve hüküm kesmek o kadar kolaydı ki insanlar için. Sende yapmadın mı bunu diyordu kadın bana . Haklıydı. Yapmıştım. Ben en büyük hükmü annemin üzerine dikmiştim. Zaten ilk orada başlamadı mı bu acizlik. Ben yasak bir ağacın meyvesi olarak gelmemiş miydim bu dünyaya...

"Tamay" hemen arkamdan gelen sesle uzaklara dalmış harelerimi denizin o cezbedici güzelliğinden çekip geriye baktım. Kırlaşmış saçlarını saklayan şapkasının altından bilmiş bir halde tebessüm ederek yanıma doğru geldi ve bankın kenarına bıraktı bedenini. Aldığı galibiyetin verdiği o kibirli bakışı huzurun kuytularında olan denize çevirdi.

Titreyen ellerimi birbirine bastırarak onun gibi yaptım. İçimde hala savaşan iki kadın vardı. Kararımı verdiğim yanıma güvenemeyen kadını susturmak istedim. Korkuyorum.

"Beni mi bekliyordun" cevabını bildiği bir soruyu neden sorardı bu adam hiç anlamıyordum. Gerçi ben bu adamı da tanımıyordum. Ben sanırım tanıdıklarımı da tanımıyordum. Sen kendini tanıyor muydun?

Başını salladı anlayışla yandan yüzüne bakmak istediğimde gözlerini titreyen avuçlarıma dikmişti. Usulca yüzüme doğru baktı. Yüzünde daha önce bulundurmadığı bir ifade belirdi. Daha sıcak. "Sakin ol evlat. Korkma senin canın bana emanet" ölüm müydü korktuğum. Bilmiyordum. O ana kadar ölümden korkmak aklımın ucundan bile geçmemişti. Ölüm huzur değil miydi oysa bizim için?

"Ben korkmuyorum" sesim eğer bir noktada kırılmasaydı bende inanırdım bu söylediğime. Yutkunamadım. Boğazım düğümlendi. "Ben kararımı verdim fakat tek bir şartım var." güçlü olmak için direnen yanıma tutundum. Ben zaten çok güçlü bir kızdım. "Babam zarar görmeyecek. Evet yaptıklarının cezasını çekecek ama hapiste. Ona bir şey olsun istemiyorum o benim babam." Şu dünyada sevdiğim herkesi elimden alsa da...

Başını onaylarcasına sallayarak geriye yasladı ve bacak bacak üstüne attı. Elini devam et dercesine salladı umarsızca. "Bir zaman ver bana şu kadar zaman yapacaksın bu işi de. Sen kaç yıl dersen itiraz etmeyeceğim ama sonra gidicem kimsenin bilmediği bir yere hiç kimse bulamayacak izimi. Ve o " kızgın bir demiri soluk boruma bastırmışlarcasına kesilen sesime engel olamadım. "O zarar görmeyecek. Hayatı boyunca benim hayatım değil onun hayatı size emanet olsun. Güzel bir hayat sürsün istiyorum. Hiçbir şey bilmeyecek." karmaşık bir halde yüzüme bakındı. Orada ne arıyordu bilmiyorum ama o kadar derin bakıyordu ki. İçimdeki kadını yakalayacak ve kolundan çekip çıkaracak sandım. Korku ile gözlerimi kaçırdım. Bizi görmek istiyordu.

"Evlat sen ne yaşadın hayatını hiçe sayacak kadar." Yaşayamadıklarım için bu çabam.

Sorgulayan sesi içimden ürperti geçmesine neden oldu. Cevapsız kalan sorusu üzerine elini omzuma koydu ve yavaşça ayağa kalktı. " Sen kendi canın için endişe et evlat. Cihangir emin ol benden bile güvenli bir hayat yaşayacak. Benden haber bekle planları erkene çekti iki tarafta tam zamanı belli olduğunda seni arayacağım. O zamana kadar şu titreyen ellerini düzelt. Silah kullanamazsın." Silah mı dedi o ?

Ne kadar o halde bankın üzerinde kaldım, kaç saat geçti bilmiyordum. Gün yerini derin bir karanlığa bırakmıştı. Denizin o hafif rüzgarı hırçın dalgalara bırakmıştı. Çiseleyen yağmur yavaşça hızlanırken gökyüzünde belli olmayan yıldızlara bakındım bir umutla görebilirim diye. Yüzüme dokunup usulca yanağımdan boynuma akan sular olduğum anı ve yaşadığım yeri ispatlayan tek şeydi. Yaşadığını hissedememek nasıl bir histi anlatamazdım . Sanki vardınız ama yoktunuz da. Karmaşık...

Çalan telefon dikkatimi dağıtırken kaçınca kez yaptığımı hatırlamadığım bir şekilde reddederek yerimden kalkıp arabaya bindim. Çalıştırmadan öylece uzun uzun karşımdaki serin sulara baktım. Şuradan ilerleyerek usulca kendimi denize sürsem ne olabilirdi en fazla. Üç gün ağlar sonra unutulursun dedi acımasızca içimde bulunan kadın. Çoktan yerini yan koltukta almış hasretle karanlık sulara bakıyordu. Alışkanlıkla olduğu yere bakıp gülümsedim. En azından kendimi yalnız bırakmayacak kadar delirmiştim. Sıyırdın bile çoktan.

Yalının bahçesinden içeri girdiğimde telaşla etrafa ateş saçan babam ve evin diğer fertleri gözlerini aynı anda üzerime diktiler. Gözlerinde bulunan korku, öfke ve sevgi parçası olduğum yerde çakılı kalmamı sağladı bir saniye. Benim ailem birbirine çok tutkun ama insanların canını yakan bir aileydi. Ve maalesef seçim şansım olmadığı için onları böyle kabullenmek zorundaydım. Ya da en azından babamı...

İnsanlar değişir miydi sahiden. Bence kimse değişmezdi. Kötü insanlar da vardı bu dünyada. Saf kötü olan hiçbir bahaneye sığınmadan kötülük yapmaktan zevk alan...

Onlardan biri olan babam hızla yanıma doğru gelip kapımı açtığında endişeyle üzerimi süzdü ve arabadan beni çıkardı. Bir insan nasıl bu kadar iyiyken kötü olabilirdi. Neden baba?

"Kızım , gittin sandım babacım nerdesin sen başına bir şey geldi sandım." sarılmak için açılan kollarından bir adım geri giderek kaçınıp başımı abilerime çevirdim. Hayır o kadar kolay değildi hiçbir şey.Hareketim karşısında bozulsa da boğazını hafifçe temizleyerek saklamaya çalıştı ifadesini. İçim yandı. Hangi kız babasının sıcak kollarından kaçardı. Beni buna nasıl mecbur bıraktın?

"Hanzade amcam sorun yok değil mi?" elindeki sönmekte olan sigarasını yere atıp babacan bir ifade ile konuşan amcama başımı olumsuzca sallayarak cevap verdim. Sorun küçük bir tabirdi amcacım.

"Ah Bebeğim gel nasıl ıslanmışsın kurulayalım seni yemek yedin mi bakalım." Selma anne yine her zaman altında ezileceğim kadar büyük bir şefkatle yanıma gelip beni içeri yönlendirdi. Eziliyordum ben. Boğuluyordum bu kadının iyiliği karşısında. Utanıyordum.

"İyiyim sağ olun" içimde ona karşı o kadar büyük bir saygı vardı ki. İnsan nasıl içinde olan her kırgınlığı sevgiye çevirirdi bilmiyordum. Anne olmak böyle birşeydi sanırım.

"Gel abim bak bugün annem elleriyle maklube yaptı seni bekledik nasıl güzel kokuyor ev" içlerinde gitmiş olabileceğime dair bu kadar büyük bir korku var mıydı sahiden?

Akın abim de diğer yanıma geçmiş beni yönlendirirken kapının kenarında öylece boşluğa bakarcasına bana bakan Barbaros takıldı gözlerime. Biliyordu. Bugün o adamla görüştüğümü öğrenmişti. Yüzüme taşırmadığı gözleri hırsla benden uzaklaşıp babamı bulduğunda yanından geçerken gördüğüm tek şey çaresizlikle başını sallayıp içeri girmek olmuştu.

Günler birbirini kovalarken geçen zamana ayak uyduruyor üzerime verilen sahtelik görevini layıkıyla yerine getirmeye çalışıyordum. Zaten Cihangirle de en fazla 2 defa buluşmuştuk. İşi vardı beyefendinin. Çok meşgul olduğunu işlerini bitirdikten sonra hep yan yana olacağımızı söylüyordu. At yalanı.. çoktan küfür eden edepsiz bir kadın halini alan yanımı engelleyememiş içimde oluşan kindar kadını her gün toprağa gömmeye çalışıyordum.

"Ama giyinmemişsin bebeğim hani bugün kız günü yapacaktık?" Evet o geçen günlerin bana bıraktığı tek hediye Selma annemle geçirdiğim zamanlardı. Onun bana olan koşulsuz sevgisi ve saf şefkati içimdeki diğer kadını öldürmeme en büyük sebep oluyordu. Çünkü bir insanın sadece istediği için iyi olabileceğini gösteriyordu bana. İyi insanların da kazanabileceğine dair umutlarım çoğalıyordu.

"Hazırım ben hadi çıkalım" onun bitmek bilmeyen enerjisi ister istemez beni de etkiliyordu. En azından onun yanında onun kızı gibi oluyordum. Onun gibi bir kadın...

Kaçıncı mağazaya girmiştik bilmiyordum ama resmen kollarım ve bacaklarım kopmuştu. Çorap için iki kombin değiştirmiş. Bir çift çorap için yapmıştık bunu . Şaka mıydı bu.

"aman Allahım şu elbise için canımı bile veririm baksana nolur dene nolur" ellerindeki poşetleri hızlıca mağazanın içindeki koltuğa bırakarak rafta gördüğü elbiseye koşan kadının peşinden ilerledim gülerek. Verirdi gerçekten canını.

"Selma anne bu kaçıncı canını verdiğin elbise hepsine böyle söylüyorsun ama" sahte sitemime gözlerini devirerek elbiseyi üzerime doğru tuttu ve geriye doğru çekilip şöyle bir bakındı.

"Bebeğim şunun güzelliğine bakar mısın. Çok güzel olacak hadi dene lütfen" Gülerek elime tutuşturulan elbiseden başımı kaldırdığımda mağazanın önünden geçen çifte takılan gözlerime engel olamadım. Tanıdık yüzü içimde bir an heyecana yol açsa da koluna sarılmış kadın ile nefesimi tutmama neden oldu. Sert bir halde etrafı süzen bakışları üzerimde kaldığında şaşkınlık ile tökezleyerek yanındaki kadına bakındı. Avuçlarımın arasındaki elbiseye çevirdim gözlerimi. Görmemiş gibi yap.

Acizliğim bir kez daha kendime olan saygımı ellerimin arasından atmamı sağlarken utançla sıkışan kalbime acı ile yorulan ruhuma engel olamadım. Neydi korktuğum. Kalan kısıtlı zamanımızı da bu şekilde harcamamak için miydi. Onun iki gün bile sevgisine hasret mi kalmıştım.

Acı ile gözlerimi kaldırdığımda çoktan gitmiş olduklarını görmemle yutkunmaya çalıştım. Neydi bu boğazımda sürekli takılan umutlarımın benimle derdi?

"Tamay iyi misin ne oldu bebeğim" uzaklardan gelen sesle aslında hemen dibimde duran kadına baktım. Hareket eden dudakları öylece yüzüne bakmamı sağladı. Sesi kulaklarıma ulaşmadan etrafa dağılıyordu. Hızla başımı sallayarak kendime gelmeye çalıştım. Zamanı değildi.

"B-ben yoruldum sanırım iyi değilim gidelim mi"

"olur bebeğim gel gidelim" omuzlarıma dokunan kolları arasında kalıp hıçkırarak ağlamak istedim. Ben bu kadının dizlerinde yatıp sabahlara kadar ağlamak istiyordum. Her şeyi düzeleceğini söylemesini bunların bir rüya olduğuna beni inandırmasını istiyordum. Olamaz mıydı.

Telefondan gelen bildirim sesi ile hızla elime aldım. Lanet olsun ki ondan bir açıklama bekleyen yanıma.

Cihangir:

Dışarı gel.

Bu muydu yani? Gözlerimi kapatarak derince nefes aldım.

"Selma anne benim unuttuğum bir planım vardı seni yalnız göndersem sorun olur mu"

"Yok canım da iyisin değil mi eşlik edebilirim sana istersen"

"Teşekkür ederim gerek yok iyiyim " yanımdan usulca uzaklaşan kadının arkasından baktım boş gözlerle. Gözden kaybolduğunda hızla bende dışarı çıktığımda etrafta onu aradı gözlerim. İçimde engel olamadığım özlem ve kırgınlık yerini göstermişti. Onu çok özlemiştim.

Köşede arabaya yaslanmış yaktığı sigarasıyla çoktan beni izliyordu. Biliyordu hızla ona koşacağımı. Emindi çünkü kusursuz bir plan yapmıştı. Ve şuan acaba planı bozuldu mu diye bir huzursuzluk bile yoktu içinde. O kadar mı güveniyordun kendine. Ben o kadar mı kolaydım gözünde.

Adımlarım yavaşlarken yutkunarak sahte bir ifade takınmaya çalıştım. Yapabilmiş miydim bilmiyordum. Ağır geliyordu artık. Ben yalan bile söyleyemeyen ben bir yalanın içinde aşk yaşıyor ve sevdiğim adamın beni sevmediğini kullandığını işi bittiğinde paçavra misali atacağını bile bile ona yürüyordum. Bu sanırım en güzel intihar girişimiydi. En adi .

Yere izmariti atıp ayağıyla söndürüp karşısına geçtiğim bedenimi kendine çekti bir anda. Dudaklarıma dokunmak için uzanan dudaklarına ilk defa tiksinerek baktım. Beni mi öpecekti sahiden. Başımı çevirdiğimde yanaklarıma dokunan dudakları içimde istemsiz oluşan heyecana küfür etmemi sağladı. Yapma artık bunu bana lütfen. Öldürme beni daha fazla.

"Sevgilim ne zaman çıktın dışarı söylemedin bana" hesap sorması gereken taraf gerçekten sen miydin. Güldüm bir anda, samimiyetsiz bir gülüştü bu.

"Sen de çalışman gereken zamanda bir mağazada yanında bir kadınla dolaşıyorsun değil mi. Haber vermedin bana. Kimdi yanındaki" geriye çekilip gözlerine baktım umutla. Yıkma umutlarımı. Söyle lütfen itiraf et yemin ediyorum affedip anlayacağım. Gözümde bitirme yaşadıklarımızı bu kadar alma gururumu ayaklarının altına.

"Kuzenimdi Tamay . Hesap mı soruyorsun bana" aramıza bir anda ördüğü duvara çarparak geri gittim. Yalan söylerken gözlerini bir saniye bile gözlerimden nasıl çekmezdi. Sert sesi küçük bir kız çocuğu gibi yere çöküp ağlama isteğimi çıkarırken aşık olduğum yüzünden bakışlarımı kaçırdım. Aşk böyle bir şey miydi?

"Sorulmasını istemediğin şeyleri sorma o zaman" mesafeli tavrım karşısında öylece yüzüme bakmaya devam etti. Neden bunu yapıyordun ki.

"Sen gerçekten sınırlarımın çevresinde dolanmayı seviyorsun" söylediklerinden bir gram anlamadım. Hangi sınırdı acaba. Öfkesi ve bana olan kininden mi bahsediyordu. Yoksa o güzel nişanlısıyla olan planını bozduğum için mi böyle söylüyordu. "Tartışmak istemiyorum Tamay beni özlediğini düşünmüştüm" kendine olan güveni karşısında suratının ortasına bir tane patlatmak istedim. Haklılığı karşısında ise kendimi boğmak.

"Bense senin beni özlediğine dair ufak bir ihtimal bile veremedim. Özleyen insan arardı öyle değil mi" içimde ona karşı olan öfkeli kadını durduramıyordum. Canını yakmak istemem normal miydi bilmiyorum ama canının yanmasından delicesine korkan kadın hiç normal değildi buna emindim.

Eskisi gibi bakmıyordu artık gözlerime. Önceki şefkati ve merhameti göstermiyordu bana. Belki de çoktan fark etmişti her şeyi. Belki de anlamıştı ve bu da yeni bir oyunuydu. Bambaşka bir şekilde yıkacaktı belki de beni.

"Tamay akşam buluşalım mı şuan acilen şirkete dönmem gerekiyor" biraz daha kalamayacak kadar mı nefret ediyorsun demek isteyen yanımı susturmak istedim. İçimde çoktan yıkılan aşık kadını kilitli kapıların ardına saklamıştım. Canım yanıyordu. Sen nasıl bu kadar ayakta kalabiliyorsun?

"Peki nasıl istersen" biraz daha geri çekildim. Aramızda oluşan mesafe ruhumun daralmasına neden oluyordu. Beni harcıyordu.

Başını sallayarak arabanın sürücü koltuğuna oturacakken durup yüzüme baktı. Dolan gözlerimi o mesafeden fark edemezdi değil mi?

"Kendine iyi bak " veda misali sözleri içimdeki yangını korlarken o günün çoktan gelmiş olduğunun haberini verdiğinde gözlerimi kapatarak yanağımdan yaşların süzülmesini sağladım. Bu benim ona karşı son duruşumdu.

"Sen de dikkat et kendine" titreyen sesimle verdiğim cevabın ardından hızla arabaya binip uzaklaştığında çalan telefonumun üzerinde yazan ada baktım. Bugün kaldırıyorduk cenazemi.

"Efendim" kırılan sesime engel olmadım. Yıkılmıştım ben ve bunu gizleyemiyordum artık.

"Evlat bugün erken gel sen" her gün yanına uğradığım adam huzursuzca konuştuğunda cevap vermemi beklemeden telefonu kapattı. Korku her yanımı sokakta sarıp gözlerimden akmaya başladı. Bugünden sonra onu göremeyecek olmanın gerçekliği öyle bir deşiyordu ki kalbimi.

5 Saat sonra...

İçinde bulunduğum arabada titreyen ellerimi bacaklarımın arasında sakladım. Ne yapıyordum ben şuan. Neden burada hiç olmak istemediğim bir oyunun içindeydim. Biraz olsun kendime saygımda mı yoktu Allah aşkına . Hala çekip gidebilirdim. Hala bir ihtimal vardı. Ben onu geride bırakabilir miydim? Bir sigara yaktım hızlıca kaçıncıydı bilmiyorum. Bugün belki kaçıncı kez yaktığımı bilmediğim sigaramın ucunu tutuşturduğumda bir izmarit misali yanıp tutuşuyordum aslında. Sadece benden duman çıkmıyordu.

"Tamay planı unutmadın değil mi? Tekrar edeyim mi?" yanımda oturmuş öylece sigara içen kadına baktım. Son on gündür her gün buluştuğum bana savunma dersleri veren kadına.İçinde bir duygu bulundurmadan robot misali etrafa bakınıyordu. Sanki bir oyunun içindeydi de yönlendiriliyordu. Hata riski olmayan bir oyun.

"Belki babam vazgeçer hı ne dersin bunların hiçbirine gerek kalmaz belki de" Kendi söylediklerim bana bile imkansız gelse de umutla yüzüne baktığım kadın öylece boş boş yüzüme baktı.

"Boşver şimdi sen onu. Plan diyorum sana" acıyan bakışları altında Aydın Bey'in söyledikleri geldi aklıma.

"Gel bakalım Tamay. Baban yani Hakan Cihangirin uzun zamandır bir sevgilisi olduğunu biliyordu ve bugün ilk defa Cihangir'in de ona kurduğu plan sayesinde son anlaşmazlıklarının bedeli olarak sevgilisini öldürmek için eline geçen fırsatı değerlendirecek ve sıfır hata yapma ihtimali var. Aynı zamanda gece onda da sevkiyatın olduğu limana gideceği için sadece yarım saat gibi kısa bir zamanımız var. Ve baban ölmeme gibi bir ihtimali görmek bile istemiyor. Yani bu durumda da iş sana düşüyor. Tabi ki baban içeri girdiğinde seni görüp duracağı için böyle risk yok fakat." şüpheyle duran adama bakındım masanın ucundan .

"eee sorun ne babam beni görünce Cihangirle aralarında çıkan tartışma esnasında ben dahil olucam ve size önceden verdiğim belgeler eşliğinde siz baskına gelecek ve babamı hapse atacaksınız plan bu değil mi" sorgulayan gözlerim masanın etrafında oturan tanımadığım sadece adlarını bildiğim insanların üzerinde gezindi. Kuşkuyla birbirlerine baktılar.

"Bir ihtimal daha var" masanın kenarında ayakta dikilen adının Farah olduğunu bildiğim kadın gözlerime bakarak masaya eğildi. Yüzünde işi gereği taktığı maskesi ya da onun her zamanki donukluğuyla yüzümü taradı. "Ya da baban ilk önce bir pusu ile sana sen olduğunu bilmeden zarar verecek ve daha sonra Cihangirin kahrolduğunu görmek için yanınıza gelecek ya da gelmeyecek. Yani her şekilde seni koruyacağız ama her zaman bir ihtimal daha var ve zararlı çıkacak olabilirsin" beni vazgeçirmek için konuştuğu gözlerinden öyle güzel anlaşılıyordu ki. Belki de yüz kez bana bunu yapmamam için nasihatlar vermişti.

"Tabi bu durum için ben ve Acar her daim içinde bulunduğunuz odanın kapısında olucaz. Aynı zamanda Bulutta dışarıdan tetikçimiz yani çığlık attığın anda içerdeyiz. " adının Emre olduğunu bildiğim adam da ellerini masaya dayayıp konuya dahil olduğunda başımı olumluca salladım.

"Peki bunlar olurken babamı kim koruyacak." Çünkü sanmıyorum ki Cihangir zarar vermesine izin vermeyecekti. Yani öyle umuyordum. "Hem Cihangirin planından haberiniz var mı ne düşünüyor"

"Sen orasını bize bırak şimdi bir anda yangın sireni çaldığında yangın merdivenlerinden ineceksin ve 2. Katta Farahın olduğu 508 nolu odaya gideceksin. Ordan da seni yanımıza alıcaz."

İki saat öncesi gözlerimin önünden geçerken başımı sallayarak ayaklarımı arabanın içinde kendime çektim. Bundan sonrası nasıl olacaktı babamın o bitmek bilmeyen öfkesi ile nasıl başa çıkacaktım. Benden bu yapacaklarının karşılığında ne isteyeceklerdi bilmiyordum. Öyle gözlerim bağlı bir ormana atılmış yolumu bulmaya çalışıyordum sanki. Ya da Cihangir ne yapacaktı. Bilmediklerim o kadar çok fazlaydı ki. Öyle saçmaydı ki her şey. Hayatım bir yazarın elinde bembeyaz bir sayfanın üzerinde uğursuz mürekkeplerin bana ne göstereceğine bağlıydı sanki. Sanki ben bir kuklaydım ve bana biçilen payımı ödüyordum.

YAZARDAN

"Bile bile ölüme mi gideceksin onun için" gözleri kanla dolu bakıyordu karşısındaki kadına. Nasıl yapardı bunu kendisine anlamıyordu. Bir insan bile bile nasıl kendini yok sayardı?

"Kararımı verdiğimi söylemiştim sana" buz gibi ses tonu hafif kırılır gibi oldu genç kadının. İçinde kopan fırtınalara rağmen başını eğmeden karşısındaki yola baktı boş gözlerle. Neyi kalmıştı ki zaten geride.

Belki bir umut diye fısıldadı içinde hala yaşamaya çalışan kız çocuğu belki bir umut ben bunu yapmak zorunda kalmam.

Gitmesi gereken zamanın geldiğini belli edercesine sevdiği adamın telefonda adını gördü genç kadın. Yutkunmadan edemedi. Tereddüt eden hali bir hayli yanındaki kadını tedirgin ediyordu. Allah varya eğer yapamayacağını söylese yanındaki kadın onu oradan uzaklaştırırdı hemen.

Gözlerini otelin girişinde dikilen adama çevirdi kadın. Gelmişti adam. Çalan telefonu cevapsız bırakarak yavaşça arabanın kapısını açtı. Ayakları dışarı çıkmak istemiyordu. Zorladı bedenini. Çoktan içine saplayan hançeri çevirmeleri kalmıştı geriye. Kanamaz dedikleri her yeri delik deşik kan revan içinde kalmıştı. Son kez dedi içinden sevdiği adama doğru ilerlerken. Son kez göreceğim seni. Bu bana yaptığın son ihanet olacak.

"Tamay ne ara geldin" adam çattığı kaşları ile karşısında ona doğru yürüyen kadına baktı. İçinde ona karşı derin bir vicdan azabı vardı ama bunu görmezden gelmeyi seçerek rolüne büründü. Eğer bunu yapmazsa babası durmayacaktı çünkü kızın. Kan dökülecekti çok fazla kan.

Karşısındaki kadın yüzüne öyle bitkin bir bakış attı ki bir an anladı sandı. Gözünde öyle yıkık göründü ki içinde olmayan bir sebeple onu alıp götürmek istedi. Karıncalanan ellerine engel olamadı adam. İçindeki hisleri bastırdı ve aklının kuytularında dolanan planı görmezden geldi. Sırası değildi ama gelecekti.

"Üşüdün mü sen gel bakalım" kollarının arasına aldığı beden öylece ona itaat ederken içinde kırılan bir şeyleri susturdu ve başını o eşsiz kokuya son kez yaklaştırdı. Bitiyordu her şey. Bu gecenin sonunda kendisinden nefret edecekti biliyordu.

Kadın adamın kolları arasında öylece içeri girdi. Arkalarında onları izleyen aslında her şeyin sebebini görmeden birbirlerini cezalandırmak için ... Adamın onun için açtığı kapıdan içeri girdiğinde daralan nefesini açmak istedi. Elleri boynuna giderken kulağındaki kulaklıktan gelen sesle yalnız olmadığını hatırlayarak odanın köşesinde bulunan yatağa doğru yürüdü. "Yalnız değilsin korkma."

İçi yanarak baktı karşısındaki adama. Yüreği dağlanırken sessizce otel odasındaki yatağın üzerine bıraktı bedenini. Yıkımı yaklaşmıştı. Cenazesi birazdan kalkacaktı. Adam derin bir nefes çekerek ona doğru döndüğünde gözlerindeki buzlarla afalladı kadın. Bu adam mıydı onu seven. Ellerini tutan...

Yine de dimdik baktı o buz mavisi gözlere , dudaklarını ısırıp titreyen bedenini kontrol altına almaya çalıştı.

"Babalarının günahlarının bedelini kızları ödermiş, duydun mu bu sözü" hiçbir duygu barındırmayan sesi kulaklarına çarparken gülümsedi ruhsuzca. Oysa deli gibi ağlamak istiyordu .

"Duymuş bulundum şuan" onun gibi ifadesizce konuşamadı. Bunu gerçekten çok isterdi.

"Öde o zaman" aldığı ilk hançer darbesi bu değildi. İçindeki hançeri çevirmiş daha derine saplanmasını sağlamıştı sadece. Nefesi tıkandı sözleriyle, dolan gözlerini manzarayı odaya davet eden cama çevirdi genç kadın. Ona gözyaşlarını göstermeyecek kadar yabancıydı artık. Halbuki iki saat önce yüreğindeki yangını vermişti ellerine.

Kefeni olan aşkı giydi üzerine. Pişman değildi kararından. Yine olsa yine aynı şeyi seçeceğini gösteren gözleri camın ardında hareketlenmeye başlayan insanlarda takıldı. Seçenek sunulmamıştı ki ona. Ya gidecekti ya da şu anı seçecekti. Ve o en başından beri bilerek vermişti kararını. Sevdiği adamı...

"Ne diyorsun Cihangir anlamıyorum" rolünün layıkıyla anlamıyor muş gibi karşısındaki adama baktığında gülümsemek istedi. Hadi söyle her şeyi.

"Benim gerçekten seni sevebileceğimi düşündün mü?" EVET sinirle odanın içerisinde volta atmaya başladı adam. "Baban öyle kötü öyle değişik bir adam ki bana başka seçenek sunmadı anladın mı ben-" tam kendisini açıklamak istediği anda telefonu çalan adam sinirle bir küfür savurdu odaya doğru. Bu kadar erken miydi yani. Ne olursa olsun karşısında suçsuz bir insan vardı ve kendisini açıklaması en azından bir özür dilemesi gerekiyordu değil mi.

Telefonun üzerinde gördüğü isimle istemeyerek açtı.

"Söyle "

"Sev-gilim b-ben çok kötüyüm birileri va-var otele gelmiştim aahh-" anında kesilen ses ve telefonun yere düşme sesi ile donup kalan adam otelin en üst katından aşağı bakmaya çalıştı. Etraf sakin gözükse de nişanlısının sözleri acaba planımı öğrendiler mi şüphesini içinde barındırırken kuşkuyla onu izleyen kıza baktı. Zaman vardı on dakika da aşağı inip yukarı çıkabilirdi değil mi?

"Bak Tamay beni burda bekle ve ne olursa olsun çıkma dışarı tamam mı ne olursa olsun gelip anlatacağım söz ver bana" kadın karşısında telaşla konuşan adamla ne yapacağını şaşırıp başını hızlıca sallayarak gidişini izledi.

"Plan bu değildi, plan mı değişti " kulaklığa doğru konuştuğunda gelen cızırtılarla gözlerini odanın dışından gelen seslere çevirdi. Boğuşma mı oluyordu dışarıda.

"Farah ne oluyor plan mı değişti. " kulaklıktan gelen cızırtı tamamen kesildiğinde hızla camdan aşağı doğru bakmaya çalıştı. Bütün insanlar oteli hızla terk etmeye başlamış herkes çığlık atıyordu. Panikle odanın kapısını açmaya çalıştığında kilitli kapı ile elleri titredi. Onu kilitlemiş miydi.

"Farah kapı kilitli ne oluyor?" korku her yanını sarmışken kesilen elektriklerin ardından hızla belinde bulunan silaha sarıldı. Lanet olsun ne oluyordu böyle.

"Tamay beni duyuyor musun " panik kokan ses kulaklığın ucundan konuştuğunda az da olsa rahatlayarak derince nefes çekti.

"Ne oluyor Farah plan mı değişti."

"Anlamadık ama ç-" cızırtıların ardından sesler tamamen kesilirken odanın kapısı aniden açılıp kulakları sağır edecek kadar tiz iki ses duyuldu. Karşısında duran adam yere yıkıldığında şokla ne olduğunu anlamaya çalışırken göğsünün üzerindeki yanma hissi ile ellerini oraya götürdü.

İçini delip geçen acı öylesine gerçekti ki fiziksel bir acı vardı içinde bu sefer. İşte şuan akan kan gerçekti. Almaya çalıştığı nefes hızla bir ateş misali göğsünden yukarı tırmanırken tutmayan bacakları ona ihanet ederek büküldü ve bedeni yere düştü. Ölmek aklının ucundan bile geçmiyordu. Ölümü bu şekilde olmayacaktı . Cihangir gelecekti şimdi sakin olması lazımdı. Gözleri kapının ardından gelen seslere takıldı. Bir adam elinde silahla başına geldiğinde kabullenişle gözlerini kapattı .Buraya kadardı demek ki.

"Zeren hanıma söyleyin kadın öldü , çıkıyoruz." Zeren Hanım mı demişti. Kirpiklerini acıyla aralayarak adama baktığında adam başının üzerinden giren kurşunla yanına yığıldığında belki de son nefesini çekti içine .

Kadın zaten kefenini giydiğini söyleyerek girmişti bu odanın içerisine. Sadece son defa adamı görmek isteyen son defa gelicem diyen adamı umutla beklerken verdiği nefes ile dudaklarından kanlar boşaldı.

Ölüm huzurlu kollarının arasına kadını almaya çalışırken adam çoktan merdivenlere yönelmişti ama çok geç kalmışlığı duyduğu seslerden anlaşılıyordu. Adam tökezleyerek her bir basamağı koşarak çıkarken yüreği acıdan kavrulmuş pişmanlık yerini büyük bir acıya bırakmış eline en büyük vicdan azabı kalmıştı kadından geriye sadece...

 

Loading...
0%