Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@sahrakendirci

“Küçük kız ellerinin arasında toplamış olduğu çiçekleri Prensese uzatmış. Tek istediği prensesin onu sevmesi ve mutlu bir aileye kabul edilmesiymiş. Fakat küçük kız ne kadar büyük bir günahın bedeli olduğunu bilmiyormuş .Zavallı küçük kız hayatın aksine mide bulandırıcı derecede sevgi pıtırcığı olarak büyümüş. Bilmediği diğer şey ise hiçbir zaman sevilemeyecek olmasıymış. Çünkü kızlar annelerinin kaderini yaşarmış.” Yatakta uzanarak ağlayan minik hikayenin bitmesiyle kaşlarını çatarak daha fazla ağlamamak için dudaklarını ısırdı. Hata etmişti o kadına çiçek topladığı için annesi çok kızmıştı ama Selma anne çok iyi davranıyordu ona. Saçlarını tarıyor onunla birlikte oynuyordu. İstemsizce seviyordu onu. Annesinin nefretini anlayamıyordu minicik kalbi.

“Beni dinliyor musun Tamay” annesi Işıl hanımın gözlerine bakmaktan çekinerek yastığa daha çok bastırdı gözlerini. Onu üzmek istemiyordu çünkü annesi üzülünce kötü bir kadın oluyordu.

“Özür dilerim anne”

“Işıl Hanım diyeceksin bana eğer bu şekilde davranmaya devam edersen bir annen olmayacak ve yalnız kalacaksın. “Kadın acımasızca boşluğa bakarak konuşurken kırmızı ojeli parmaklarını kızın saçlarında dolandırdı”beni anlıyorsun değil mi güzel kızım. Üzülünce istemediğim şeyler yapıyorum ve sen hep beni üzüyorsun. “Küçük kız korku ile başını salladı usulca. Kötü biri mi olmuştu annesinin gözünde.

“Özür dilerim bir daha yapmayacağım” peltek peltek konuşması Işıl Hanımın gülümsemesine sebep olur gibi olsa da hızla yüzü eskii asık haline döndü.

“Ceza alman gerektiğini biliyorsun değil mi bunu sen yaptın ben değil dimi güzel kızım” kadın küçük kızın saçlarını yüzünden çekerek gözlerine baktı. Ağlamaktan kızarmış küçük burnu ve o nefret ettiği yeşil gözlere.İçinde öyle bir kötülük vardı ki öyle bir kin vardı ki gözü hiçbir şeyi görmüyordu kadının.

“Ben cezamı hak ettim anne” son söylediği sözle dudaklarını ısırdı korkarak. Sinirli olduğunda anne dememesi gerekiyordu. Ve o çok sinirlendirmişti annesini.

“Sen bebeğim ben olmazsam yalnız ve bir hiç olacağını anlayana kadar bana anne demeyeceksin. Ve bu odada anlattığım masalı düşünerek sabaha kadar karanlıkta kalacaksın tamam mı.” Acımasız sözler üzerine korktuğunu belli etmek istemeyerek başını salladı minik kız. Nasıl belli ederdi ki zaten . Anladığında daha da kötü oluyordu her şey.”Kapanın arkasında iki dizinin üzerinde otur. Kameradan izleyeceğim Tamay eğer kıpırdarsan 2 gün olur cezan anladın mı beni.” Hıçkırığını tutmak isteyerek yutkundu ve minik bedenini yataktan kaldırdı usulca. Kapının kenarına oturup ellerini dizlerinin üzerine koydu. Minik bacakları daha oturmasıyla ağırırken gözlerini sıkı sıkı kapattı hüzünle. Evet hak etmişti bu cezayı. Bir daha Selma annenin yüzüne bile bakmayacaktı.

“Aferin benim kızıma” kadın topuklu ayakkabılarının tıkırtısıyla odadan ayrılırken karanlığa korkarak baktı minik kız. Aferin onun kızına…

Gözlerimi hızla kabustan kurtulmak için açarken etrafıma bakındım korkarak. Evet kabustu ve ben karanlık odada değildim. O kadında yoktu.Yatakta sağa doğru dönerek başucumda bulunan saate kaydı gözlerim. Sabaha karşı dört sularıydı. Bugün yarım saat daha erken uyuyabilmiştim çok şükür. Yavaşça yataktan attığım bedenimle banyoya doğru ilerleyerek üzerimde bulunan kıyafetleri çıkardım.Soğuk su her zaman beni kendime getiriyordu. Küçüklükten kalma –o kadından kalma bir alışkanlıktı. Ellerim her zamanki gibi yaranın üzerinde durdu. Tam 3 yıl olmuştu vurulalı. Tam üç yıl önce yeniden doğmuş ve hatta ölmüştüm. Hissiz bir tebessüm geçti dudaklarımdan. O eski halimden eser kalmamıştı artık ruhumda. Daha da beter daha da azaplı günler gelmişti .Her şey bitecek sanmam ne kadar da aptalcaydı ama. Her şey keşke bitseydi.

Hızla duştan çıkıp üzerimi giyindim . Evet erken uyanmıştım fakat bugün önemli bir gündü. Bugün ölüm yıldönümümdü.-ve doğduğum gün.

Arabamın anahtarlarını alarak hızla evden çıkıp kurutmaya üşendiğim saçlarımı elimle salladım. Seviyordum kendi kendine rüzgarda kurumasını. Kasım ayının dondurucu soğuğu Frankfurt sokaklarını felç etmiş gibiydi resmen. İnsanlar bu saatte yeni yeni işe giderlerdi fakat pek fazla kimse yoktu caddede. Köşede bulunan kafeye doğru adımlayan ayaklarım nedensizce duraksadı. Bugün içimde anlam veremediğim o tanıdık sıkıntı baş göstermeye başladı. Ruhumun daralması gökyüzüne boş boş bakma isteğimi artırdı . İyiyim. Kendi kendimi telkin ederek içeri girdim ve her zaman ki köşeme oturdum sessizce. Neredeyse hergün geldiğim kafe bugün daha sakin ve farklı geliyordu gözüme. Kuşku dolu bakışlarım etrafı tararken dışarıya yansıtmamaya çalıştım. Bir terslik vardı etrafımda.

Önüme bırakılan bir bardak çay ile gerilen bedenime engel olamadım.

“Merhaba Kutay” her zaman böyle olmuştu. Yani en azından son üç yıldır. Bir sorun olduğunda ya da yapılacak bir iş olduğunda beni avuçlarıyla yerleştirmiş gibi bulur ve götürürlerdi. Engel olamıyordum. Daha doğrusu olamazdım.

“Selam güzellik geç fark ettin bu sefer” siyah kazağının üzerinde bulunan bembeyaz tuhaf yakalı ceketi üzerinden atıp karşıma kuruldu hızlıca. Bu çocuk çok değişik giyiniyordu.

“Yaşlandım” önüme konulan çaydan bir yudum alarak geriye yaslandım. Gerçekten yaşlandığımı hissediyordum.

“Güldürme beni sen daha tazecik yeni açmış bir çiçeksin” son sözü kabusumu hatırlatırken istemsizce titreyen parmaklarımı çaktırmadan dizlerime yasladım. Duygularımı artık kontrol ediyor ve hatta duygularımı istesem de yansıtamıyordum karşıya.

“Ne kadar zamanlık bu sefer” önünde bulunan çaydan bir yudum da o aldı ve o tuhaf ceketinin cebinde bulunan tableti çıkardı. O kadar büyük cepli şeyleri nasıl giyiyordu. Önüme uzattığı tablette bulunan bilgilere göz gezdirmeye başladım. En fazla bir ay sürerdi. Terör örgütü ile iş yapan yabancı bir iş adamıydı hedefimiz.

“Temiz iş “ içimde uyanan diğer kadını özgür bıraktım yavaşça. Biraz eğlenebilirdik.

“Biraz da kirli” göz kırparak geriye yaslanıp dışarıyı izlemeye başladı. Ben tabletten bilgileri okurken o sıkıntı dolu bir hal aldı nedensizce. Bu hallerini sevmiyordum . Beni huzursuz edecek şeyler söyleyecekti.

“Türkiye de “ elimde tabletle boşluğa bakmaya devam ettim. İtiraz etmek ve tableti yedirmek istedim ona. Aptal ne diyorsun demek istedim. Oraya nasıl geleyim demek te istemiş olabilirim. Kafede bulunan tüm bardakları başına da geçirmek istedim. Fakat öylece boşluğa baktım. Hayat işte sana bunun bile eğitimini veriyorlardı. Sanki insan değilmişsin gibi robotmuş gibi davranmanın.

“Tamam ne zaman “ gergin bir halde gözlerimi inceledi gözleri. Herhangi bir şey aradı orada minik bir kırıntı ya da isyan veya üzüntü. Beklediğini bulamayınca telefonuna uzanan parmaklarını ceketini alması takip etti.

“şimdi”.

Teşkilata ait olan uçağa bineli neredeyse 2 saat olmuştu. Elimde bulunan belgeleri incelemeye o kadar çok dalmıştım ki –daha doğrusu düşünmemeye kendimi o kadar çok programlamıştım ki- Kutayın karşımdan kalktığını ve yanıma oturduğunu bile fark etmemişim.

“Adam 50 yaşında oteller zinciri var fakat işin arka yüzünde terör örgütüne yardım ve yataklık ediyor. Önce paraları arsa ihalesi adı altında üzerine geçiriyor daha sonra da otel ödemeleri olarak yurt dışına çıkarıyor.” Gözlüklerini çıkarıp önünde bulunan masaya koyarak yüzüme baktı. Hala bir şeyler arıyordu.

“Peki kadın ticareti. O ne alaka adam sadece para aklıyor gibi.” Kadınların olduğu daha doğrusu ergenliğe yeni adım atmış genç kızların bulunduğu birkaç fotoğrafı önüme dizdim. Bu dünyada şerefsizlerin gücü yalnızca kadınlara yetiyordu.

“Evet asıl mesele de bu zaten adam otel adı altında genel ev işletiyor gibi de. Kaçmaya çalışan göçmenlerden kızları zorla alıyor ve uyuşturucu işte yasak ilaçlar ve daha bir çok şantajla tehditle kullanıyor onları.”

“Dışişleri iletişime geçtiniz mi adamın Türk olduğunu onayladılar mı sahte kimlik ya da başka bir ülkenin ajanı olabilir mi.”

Adamın fotoğrafının olduğu kağıdı buruşturarak kenarda bulunan çöp kovasına attı.

“Adam Türk asıllı değil ama nereden geldiği de net değil.”

“Ha konuşturmak için sağ olması gerekiyor o zaman”

“Elimizden geldiği kadar “ hafızamda oluşmaya başlayan türlü türlü işkenceleri kenara atmaya çalıştım. Kana susamış aç ve kendini göstermek için tırnaklarını ruhumun duvarlarına batıran kadını görmezden geldim. Şimdi değildi.

“Tamay nasılsın” düşüncelerim zihnimin ortasında bir yılan misali kıvırılarak dolaşırken samimi ses tonuyla konuşan belki de üç yılda hem ailem hem ortağım hem sırdaşım hem de varlığımı bilen tek insana baktım. Nasıldım. Bu önemli miydi . Duygularım hislerim düşüncelerim ağlamam gülmem ya da kızmam kırılmam gerçekten önemli miydi?

“Önemli mi nasıl olduğum” sanki içime bir düğme konulmuş ve basınca tüm dünyamda depremler olacak kadar yıkılacaktım. Fakat kimse o düğmeyi bilmiyormuş gibiydim. Bu nasıl açıklanırdı?

“Tamay sen benim için önemlisin.” Samimiyet dolu sesi ve gerçekten güven veren gözleri ona olan katılığımı kırmamı sağlayacak gibi oluyordu yine. Ama yapamazdım. Evet Kutay benim üç yıldır yanımdaydı fakat bir daha güvenimi belli edemezdim kimseye. Unutma yine yalnız kalırsın .

“Biliyorum ve teşekkür ederim” iki kelime iki net kelime her daim verdiğim cevaptı ona. Tatmin olmamışcasına koltuğa yasladı başını. Zaten hiçbir zaman tatmin olmuyordu cevaplarımdan.

“Bir insan seni önemsedi diye teşekkür etmezsin Tamay. İstanbula gideceğimiz için gerginsin ama sakin ol ben her zaman yanındayım ve kimse senin orada olduğunu bilemez. Unutma biz istersek kimse bizi göremez.” Mesleğinin verdiği özgüven ve fiyakalı sözleri gülümsememi sağlarken bende onun gibi başımı yasladım geriye .

“Sen gerçekten egolu bir pisliksin”

“Teşekkür ederim”.

“Biri sana hakaret etti diye teşekkür etmezsin Kutay”

“Ah benim cümlelerimi çalma"

Loading...
0%