Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. Bölüm

@sahrakendirci

Gecenin en karanlık saatlerinde soğuk betonu evim sayarak iyice yerleştiğim betona baktım halsizce. Parmaklarımın ucundaki sigaranın havada bıraktığı duman yavaş yavaş gökyüzüne ulaşırken göğe çevirdim buğulu gözlerimi. Yıldızların bile aydınlatmaya yetemediği gökyüzü hislerime tercüman olurcasına daha koyu tona bürünmüştü sanki. Kulaklıkta çalmaya devam eden şarkılar başımda bir yankı oluştururken elimi beyaz kabloya götürüp çıkardım hızlıca. Sessizliğin huzuru ile rahatlayan bedenim ardımdaki duvara daha da yaslandı. Zaman kavramını çoktan unutmuş olan aklım ne kadar süredir burada olduğumu kestirmemi zorlaştırıyordu. Son bir kaç saattir ya da dakikadır çalan telefonum tekrar yankılandı boş sokakta. Elimdeki çoktan bitmiş sigarayı diğerlerinin yanına gönderip sol cebimdeki telefona uzandım.

Sanki bir kukla misali yukarıdan hareket ettiriyorlardı bedenimi. Ne yaptığım neden yaptığım ya da ne olduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu. Sadece boşluk vardı içimde . Kocaman ve beni hapseden bir boşluk. Ayben'in adını yazdığı ekran daha kapanmadan tekrar yanmaya başladığında cevaplama tuşuna basarak kulağıma götürdüm.

"Geliyorum" karşıdaki arkadaşımın konuşmasına müsaade etmeden ettiğim tek kelime ile aramayı sonlandırıp telefonu tekrar cebime koydum. Uyuşmuş bacaklarımla yerden destek alarak tek hamlede ayağa kaldırdım bedenimi. Bir robot misali etrafa bakınıp eve doğru ilerlemeye başladım.

Çaldığım evin kapısı hızlıca açılırken bağırmaya hazırlanan kız ile göz göze geldim. Gözlerimde nasıl bir ifade vardı bilmiyordum fakat dehşete düşmüş bir şekilde geriye çekildi sessizce. Üzerimden çekmediği bakışları eşliğinde ayakkabılarımı çıkarıp eve girdim. Ardımdan kapanan kapının sesi beynimde yankılanırken koridorun ucundaki kızlar şokla birbirlerine bakıyorlardı. Sessizliğin hakim olduğu ev sessiz anlaşmalara sahiplik yaparken üzerimdeki hırkayı vestiyere bıraktım.

"Ayben sigaran var mı benim ki bitti" halsizce ardıma dönüp elimi uzattığımda dolan gözlerini benden saklamak istercesine yere dikerek başını salladı usulca.

"Gel mutfakta vereyim"

Ardından ilerleyerek mutfağa girerken göz göze geldiğim Nilüfer anlamsızca yüzüme baktığında ufak bir tebessüm oluştu yüzümde. O kadar mı kötü görünüyordum? Önüme konulan paketi açıp içinden çıkardığım sigaranın ucunu tutuşturdum. Üçü ayakta durmuş her hareketimi izliyordu dehşetle. Gözlerimi yorgunlukla kapatıp aldığım nefesi hızla verirken dudaklarımı araladım.

"Şöyle bakmaz mısınız" sesimle rahatlayan Aslı şükür edercesine elini yüzüne götürdüğünde gülümseyerek bir duman çektim sigaradan.

"Zümra ne oldu kuzum sana" Ayben titreyen sesi ile konuştuğunda bilmezcesine başımı salladım. Bilmiyordum ki. Bana ne oldu , neden aynı hatayı yaptım. Verebilecek bir cevabım yoktu. "Aslan ab-" adını duyduğum adamla gözlerine nasıl bir ifade ile baktığımı bilmesem de hızla kesti sözünü. Elimdeki biten sigarayı küllüğe bastırıp ayağa kalktım.

"Ben uyuyayım biraz Nilüfer kusura bakma sende" anlayışla salladıkları başlarıyla odama götürdüm ruhsuz bedenimi. Ve usulca açtığım yorganın altına girerek gözlerimi kapattım.

Güneş karanlığa isyan edercesine hızla gökyüzünde yükselirken yattığım yataktan kalkarak camı araladım usulca. Geceden kalma ıslak saçlarımı ensemde kalemle tutturup dolabın içinden rastgele bir takım çıkarıp makyajımı yapmak için aynanın karşısına geçtim. Çökmüş gözaltım ve rengi gitmiş dudaklarıma bakıp uzun zamandır kullanmadığım fondöteni elime aldım. Güzelce yaptığım makyajımın ardından mavi şortlu takımı da üzerime geçirip sessizce evden çıktım. Yaktığım sigara yolda eşlik ederken henüz yeni açılan bakkal ve fırının sahiplerine selam verip Matmazel' e girdim. Son üç gündür yaptığım gibi elime aldığım süpürge ile dip köşe temizlediğim dükkana bir güzel paspas attıktan sonra lekelenen aynaları sildim tek tek. Koyduğum çay demlenirken kapıdaki yazıyı "Açık" hale getirip bir bardak çay doldurdum kendime. Bir robot misali düşünmeden yaşadığım üç gün içinde ne onu görmüştüm ne de konuşmuştuk. Eskisinden daha neşeli olmaya çalışan ruh halim kızların sürekli konuşmaya çalışmalarını sağlasa da adını o geceden sonra anmamışlardı yanımda. Anmasınlardı da zaten. Yakışmazdı çünkü bize. Ki zaten burada tek suçlu olan bendim. Tek bir kelime verilmiş hiçbir söz yoktu ortada. Kendi başına gelin güvey olan bendim. Olmayacağını bile bile tekrar umutlanmak çok salakçaydı zaten.

"Abla yine erken açmışsın" Ayşe elindeki simit poşetiyle içeri girerken daldığım duvardan gözlerimi kaldırıp ona döndüm.

"Eee erkenciyiz ablam hadi bir çay kap gel " Üzerindekileri çıkarıp çay alan kız karşıma oturdu. Aldığı simitlerden bir parçayı yerken heyecanla anlatmaya başladığı şeyleri dinlemeye başladım. Üç gündür her sabah hoşlandığı çocuğu anlatan kız yine rutinini tamamlarken onun bu haline gülümseyerek izledim. Çok saf ve güzel seviyordu. Mahallenin gençlerinden olan Okan diye bir çocuktu hoşlandığı. Okan'ın her hareketini kazıdığı zihnini aralayıp sanki karşısındaymışçasına anlatırken çoktan aklı yanımdan uçmuştu.

"Zümra kızım sen ne ara kalkıp geliyorsun ya" Aslı ve Ayben de ilerleyen saatlerde kuaföre girdiklerinde omuzlarımı kaldırdım gülerek. Uyuyamıyordum ki. Hem iş yapmak beni rahatlatıyordu. Düşünmemi engelliyordu bir kere.

"Düşüp bayılacaksın şu yüzünün haline bak" Aslı çay koyduğu bardağı masaya koyup başımda dikilerek konuşurken bıkkınca son kalan yudumu içip ayağa kalktım.

"Aaa bak şey alacaktım ben boya ha boya ben bi koşu gidip boya alayım siz de çayınızı için" üç gündür yaptığım gibi konuşmaya başladıkları her an kaçarak uzaklaşıyordum. Konuşmak iyi gelmiyordu işte. Konuşulacak bir konu hatta konu yoktu.

Akşam olmuş son müşterimizi de gönderdiğimizde elime aldığım süpürgeyle kuaförü süpürmeye başladım. Ayşe'yi üç gündür erken gönderiyor onun işlerini de ben yapıyordum. Süpürdüğüm yerleri paspaslayıp elime toz bezi ve fısfısı aldığımda kolumdan çekilmemle Ayben'e baktım anlamsızca.

"Zümra yeter" ateş püsküren gözleri ile elimdeki toz bezini yere attı sinirle. "Kendine gel hasta olacaksın." omuzlarımdan beni kendime getirmek istercesine bedenimi salladı.

"Ayben kendimdeyim zaten" gülerek geri çekilip yerdeki beze uzandığımda tekrar kolumdan tutup ayağa kaldırdı bedenimi. Hayretle bakan gözlerini sakinleştirmek istercesine kaparken başımı kaldırdım havaya .

"Bak ne oldu bilmiyorum ama böyle olmaz. Konuşmak lazım sormak lazım söylemek lazım bu şekilde olmaz" Bedenimi usulca geriye çekip köşede bizi izleyen Aslıya döndürdüm başımı.

"Aslı siz gidin eve ben de gelirim sonra" yaslandığı yerden başını sallayarak kalkan arkadaşım Ayben'in itirazlarına rağmen onu da götürdüğünde yerdeki toz bezini elime alarak işime döndüm geri.

Aynı şekilde yaşamaya devam ettiğim sekizinci günde güneş yavaş yavaş aymaya başlarken yataktan kalkarak makyajımı yapıp üzerimi giyindim. İki saat önce olduğu gibi telefon tekrar çalarken yatağın üzerinde bırakıp evden çıktım hızlıca. Kafama takmamaya çalışarak dükkanı açtığımda son sekiz gündür yaptığım gibi her yeri temizleyip demlediğim çayı doldurdum bardağa. Artık günlere planlanmış bir robot gibi başlıyordum. Ve aynı şekilde akşama kadar işlerimi halledip yatağa atıyordum bedenimi. Duygu barındırmayan sözler, samimiyetsiz gülüşler ve boş sohbetlerle geçiyordu her gün. Olması gerektiği gibi ilerleyen hayatımdaki tek sorun Ayten ablanın dedikoduları olmuştu. Bazen o kadar çok bunaltıyordu ki dilini kesip bir yere gömmek istiyordum.

Nilüfer bir kaç defa gelmiş sonrada gelmemişti bir daha yanımıza. İşlemediği bir suçun sorumluluğuyla yüzüme bakamıyordu nedensizce. Onunla bir problemim olmadığını defalarca söylesem de eskisi gibi yakın davranamıyordu bana karşı. Aslan ise son beş gündür olduğu gibi sürekli arıyor mesaj atıyordu ama hiçbirine bakmak gelmiyordu içimden. Mahallede de karşılaşmıyorduk , Songül teyzenin geçenlerde dediğine göre iş için şehir dışına çıkmıştı. Çok ta güzel olmuştu gitmesi. Kafamı kurcalayan soruları da görmezden geliyordum.

Düşüncelerimi kesen Ayşe her zamanki gibi içeri girip konuşmaya başladığında anlattıklarını dinlemeye başladım.

Zaman bir kum saati misali akıp giderken güneş yerini karanlığa teslim etmişti bile. Giden son müşterinin ardından kızları da gönderip temizlediğim dükkandan çıkıp eve doğru yürümeye başladım.

"Kız Zümra duydun mu" benim iş çıkış saatimi ezberlediğinden emin olduğum Ayten abla yine camdan çıkıp günlük haberleri aktarırken kaçmadan dinlemeye başladım. Kaçınca diğer gün daha çok tutuyordu kadın. "Öyle işte ne insanlar ya " sanki kendi dünyanın en iyi insanı gibi konuşurken başımı salladım halsizce.

"Doğru söylüyorsun abla , bitti mi başka bir şey daha olmadı mı" anlattıklarını hiç dinlemeyerek söylediklerimle uzandığı camdan geriye çekildi.

"Yok ablam ya yarın anlatırım diğerlerini de" yarım saatin sonunda nihayet beni saldığında yorgun bedenimle eve girdim. Hayır daha ne olacaktı da ne anlatacaktı cidden anlamıyordum bu kadını.

Bir hayli ağrıyan bedenimi koltuğa attığımda kolumu kaldıracak halim kalmamıştı. Üzerimdeki tişörtü çıkarıp televizyonu açıp rastgele bir kanalda durdum. Ayben arkadaşıyla buluştuğu için yalnızdım bugün. Oynayan dizi bittiğinde oturduğum yerden kalkıp banyoya attım bedenimi. Akan suyun altında öylece duvara bakarken defalarca çalan telefonum sabrımın son kırıntılarını kırmaya yetmişti. Hızlıca bornozu üzerime geçirip odaya yürüdüm. Son beş gündür aynı şekilde ısrarla arayan numarayı yanıtladım.

"Zümra" inanamayan sesi kulaklarıma dolarken gözlerimi kapattım sinirle. Neden arıyordu. Neden tekrar alt-üst ediyordu bedenimi? "Nerdesin sen neden açmıyorsun telefonumu" son duyduğum ses tonuna nazaran acı çeker gibi konuşurken alayla gülümsedim. Bu nasıl bir oyundu böyle. "Konuşmayacak mısın" korkuyla sorduğu soru karşısında sessizlikle dinlemeye devam ettim. Tek bir kelimem bile yoktu çünkü. " Yavrum bir şey mi oldu , o gün gelemediğim için sinirliysen emin ol geçerli bir nedenim var" telefonun ucundaki adam açıklamasına devam ederken karşımdaki duvarla bakışıyordum sadece. "Bak gelmem lazımdı evet ama bir anda çok önemli işim çıktı haber de veremedim çok özür dilerim" özür mü dilersin? Önemli bir iş mi? İstemsizce dudaklarımın arasından çıkan kahkahaya engel olamadım. Bu adam beni salak mı sanıyordu.

"Yavrum çok haklısın " hala konuşmaya devam eden adamın o kadına sarıldığı an gözlerimin önüne düştüğünde bulanan midemi bastırmak için yutkundum hızlıca. Usulca nefesimi verip dudaklarımı araladım.

"Aslan neden açıklama yapıyorsun" soğuk çıkan sesimi duyduğunda şükür edercesine derin nefes aldı.

"Yavrum çün-" konuşmasına izin vermeden devam etti hızla çünkü gereksiz bir hal almıştı .

"Bak benim böyle şeylere ayıracak vaktim yok tamam mı? Yok gelecektim gelemedim falan bana hikaye uydurma. Sen bu şeyleri neden bana anlatıyorsun hiç bir fikrim yok. Hesap vermen gereken kişi ben değil o gün sarıldığın kadın olmalı. Şu içinde bulunduğum durum yeterince midemi bulandırıyor daha fazla rahatsız etme beni" cevap vermesine müsaade etmeden telefonu hızlıca kapatarak üzerimdeki bornozu çıkardım. Titreyen bedenime kalın eşofmanlarımı giyip yatağa uzandığımda karanlığa teslim olmuştu çoktan zihnim.

Loading...
0%