@sahrakendirci
|
Güneş kirpiklerimin arasından usul usul süzülürken başımı gömdüğüm yastıktan yavaşça çevirdim ışığa. Toprak kokusu günümün en büyük ödülüymüş gibi tüm yanımı sararken kapalı gözlerimi açtım. Gri yatağı işgal etmiştim. Avuçlarımın arasındaki yastıktan yayılan kokuyu içime hapsetmek istercesine derince soludum. Güneşin odanın içerisine girdiği cam aralık bırakılmış yerdeki eşyalar kabaca koltuğa atılmıştı. Yatakta oturur pozisyona geçip önüme gelen saçlarımı geriye çektim. Gece uzandığım koltuktan buraya nasıl geldiğimi düşünmeme bile gerek yoktu. Aslan'ın hayal meyal yatağa taşıdığını hatırlıyordum. Hala uykunun tüm bedenimde izleri dururken ayağa kalktım. Sessizlik evin içerisine hakim olurken aralık kapıdan dışarı çıktım. Mutfaktan gelen hafif tıkırtılarla yönümü oraya çevirdim. Aslan tezgahın başında doğradığı domatesleri tabağa diziyordu. Gayet özenle hazırlanmış masaya gülerek kapıya yaslanıp onu izlemeye başladım. Üzerindeki beyaz tişört ve siyah eşofmanla dağınık saçları seyirlik bir manzara oluşturmuştu. Geniş omuzları başımı iki kemiğinin arasına gömme isteğimi yoğunlaştırırken utanarak başımı eğdim. Bu adam kesinlikle kalbe zarardı. "Günaydın" ardını dönmeden konuşurken panikle yaslandığım kapıdan çektim bedenimi. Nerden anlamıştı geldiğimi? "Günaydın" Tabağı masaya koyup başını bana çevirdiğinde dizlerimin bağı çözülür gibi oldu. Uyku mahmuru gözleri onunda biraz önce kalktığını belli ederken yutkunup masaya doğru ilerledim. "Neden beni uyandırmadın" çaydanlığa uzanan parmakları sözlerimle duraksar gibi oldu. Yüzünde sinsi bir tebessüm oluşurken yanaklarım yanmaya başladı. Ne olmuştu ki şimdi? Çayları doldurduktan sonra yanıma gelip oturdu aynı ifade ile. Hala ondan cevap bekleyen gözlerimi görmezden gelerek ekmeğin üzerine çilek reçeli sürerek bana uzattı. Bu adam sorduğum sorulara cevap vermeyince ağzının ortasına vurmak istiyordum. Cımbızla alıyordum ağzından lafı. Parmaklarının arasındaki ekmeği alıp tabağa bıraktım. "Uyandırmaya çalıştım aslında" tekrar aynı ifadeyi takınıp yüzüme bakınca merakla ona döndüm. Ben niye hatırlamıyordum? "Sen git ben geliyorum demiştin bir saat önce" alayla konuştuğunda başımı utançla masaya gömmek istedim. Ben uyurken konuşuyordum değil mi? "Ya kusura bakma ben öyle konuşurum uyurken" tabaktaki ekmeği dudaklarımın arasına götürdüm. Ah Zümra adama yaralı yaralı kahvaltıda hazırlattın ya ne deyim sana. Hayır birde arkadaşlarına ben burdayım bana emanet dedin aferin. Düşünceler arasında elimdeki ekmeği tırtıklarken tabağın önümden çekilmesiyle ona çevirdim bakışlarımı. Gayet ciddi bir halde tüm kahvaltılıkları tabağa aktarıyordu. Doldurduğu tabağı önüme koyup henüz dokunmadığım çayıma şeker atıp karıştırdı. Ne yaptığını anlamak istercesine izliyordum sadece. Menemene bandırdığı ekmeği dudaklarımın önünde tuttuğunda açılan gözlerimle nefesimi tuttum. Sakin olmalıydım değil mi? Dudaklarımın önündeki parmakları daha da heyecanımı katlarken eline uzanıp ekmeği almak istedim. İzin vermeyip bu sefer açık dudaklarımın arasından nazikle ekmeği ittirdi. Allah'ım sana geliyorum. "Çok zayıflamışsın Zümra kendine böyle mi bakıyorsun" sert haline bürünen sesi ve yüz ifadesiyle ağzımdaki ekmeği çiğnemeye başladım. Zayıflamamıştım ki. Derin bir nefes alarak geriye yaslandı. Üzerimde dolanan bakışları yerimde küçülmemi sağlarken ona bakamıyordum bile. "Hadi ye yemeğini sonra konuşuruz" sen beni izlerken nasıl yiyebilirim acaba? Sessizce geçen on dakikada Aslan'ın önüme koyduğu tabağın yarısını yiyebilmiştim sadece. Aslan ise gayet iştahla tüm masayı yemişti. Evet gerçekten reçelden bala kadar hepsini yemiş kendi yetmiyor gibi bana da yedirmişti. Cüssesinin hakkını veriyordu adam helal olsun. Doldurduğum çayları masaya koyduğumda yine şeker atıp bardağımı karıştırdı. Hiç yadırgamıyor sanki her gün buradaymışım gibi davranıyordu. Tavırları o kadar içtendi ki istemsiz evim gibi hissediyordum ama bir yandan da çok çekiniyordum. "Evet yemeğini yediğine göre konuşabiliriz" sert sesi ile düşüncelerimden koparak yanımdaki adama çevirdim gözlerimi. Nereden başlayacağımı bilmiyordum ki. Ne diyecektim ben seni kıskandım mı diyecektim? Başka kadının sarılmasını kaldıramadım mı? Ne hakla derse ne yapacaktım? "Konuşmayacak mısın?" Siyah hareleri yüzümün her yanında gezerken derin bir nefes aldım. "Ben şey , şey sandım yani, hani sen gelmeyince , birde şeyle görünce dedim boşuna şey etmişim" şeyine sokayım senin Zümra ya ne şeyi kızım konuşsana. Dolanan dilimle ve karşımdaki adamın dikkatli bakışları hiç yardımcı olmuyordu ki. "Ney sandın" anlamamış gibi cevap verdiğinde sinirle yüzüne baktım. Tamam ben yapmıştım bir hata ama nereden bilebilirdim. Dün gece de özür dilemiştim işte ne öğrenmek istiyordu. " Aslan gayet anladın bence sen benim yerimde olsan ne yaparsın seninle buluşmaya gelmiyorum ve yolda bir adamın bana sarıldığını görüyorsun karşıma geçip 'aa Zümra sen burada mıydın 4 saattir seni dükkanda bekliyordum neydi konuşacağın konu' mu derdin. Üstelik aramızda hiçbir şey yokken" Yükselen ses tonum tamamen suç bastırmak içindi. Hayır ya ne suç bastırması tamamen haklıydım. "Aramızda hiçbir şey yokken mi" söylediğim onca şeyi es geçip takıldığı kelime ile sıcak çaydan bir yudum aldım hiddetle. Var mıydı be adam? Varsa da ben bilmiyordum hani hareketlerinizin açıklamasını yapmıyorsunuz ya. "Evet aynen öyle." sinirli halime gülerek ayağını diğer dizinin üzerine attı. "Yavrum daha ne olsun aramızda. Ben sarmışım seni kollarıma içime çekmişim kokunu. Yaşayamam demişim sana bir şey olursa. Bunların hiç anlamı yok mu" söyledikleriyle utanarak başımı eğdim. Bu adamın ortası yoktu. "Ne-nereden bilebilirim ben." titreyen ses tonuma ellerimde eşlik ederken parmaklarımın arasındaki bardağı bıraktım. Çünkü her an elimden düşüp kırılabilirdi. Derin bir nefes alıp yüzüme doğru eğildi birden. Gözleri gözlerimi yakaladığında kalbimin hızıyla bir an öleceğim sandım. Sıklaşan nefeslerim sert çehresine çarparken kirpiklerini indirdi aşağı. Verdiğim soluğu hızla içine çekti. "Yavrum benim gözlerim senin esirin. Nefesim nefesin. Gülüşün mutluluğum hüznün yıkımım olmuşken sen nasıl aramızda bir şey yok dersin. Aramızda çok büyük bir sorun var Zümra. Ve biz ömür boyu bu sorun üzerinde tartışacağız seninle" yumuşak çıkan sesi ile bir an düşecek gibi olup koluna tutundum. Zümra bendim değil mi? "N-ne sorunu" indirdiği gözleri tekrar benimkilere tutundu. Alnıma dökülen saçı parmaklarıyla geriye çekti. Yanağıma yasladığı soğuk parmakları tüy gibi yumuşak bir şekilde okşarken boğazımın yangınıyla yutkundum. Çok mu yakındık? "İzinsizce içeri girip yerleştiğin yerin sorunu" koluna yasladığım elimi avucunun içine alıp kalbine götürdüğünde parmaklarımın ucunu döven ritimle gözlerimi kapattım. Benim için mi atıyordu. Sert göğsünün ardındaki ritim en güzel şarkı gibi tüm hücrelerime işlemişti bile. "A-aslan ben " heyecandan iki kelimeyi bir araya getiremeyen dudaklarımı bastırdım birbirine. Ne diyebilirdim ki şuan. "Şşş bir şey demene gerek yok. Gözlerin yetiyor benim anlamama." daha ne kadar utançtan kızaracağını bilmediğim yanaklarıma dolan gözlerimde eklenirken başımı göğsüne gömdüm. Kirpiklerimin arasından damlalar süzülerek tişörtünü ıslatırken parmakları saçlarımın arasına girdi usulca. "Yüreğimin tek sahibi kaburgalarımın arasında kaybolan küçük kızım" boğuk sesi kulaklarımı tırmalarken saçlarımın arasına bıraktığı buse ile başımı daha da gömdüm o mükemmel kokunun kaynağına. Benden başka kimse hükmetmesindi buraya. Aklıma gelenle hızla geriye çekildim. "Bir dakika hiç bir şey o kadının başını göğsüne gömmesinin açıklaması olamaz." biraz önce kedi gibi mırıldanan halim bir kaplana dönüşmüştü. O kadın sarılmıştı ama. "Nasıl izin verirsin buna" hiddetle ayağa kalktım. Ne gerek vardı sarılmasına duvara yaslasaydı. Neden sarılmıştı. Bunun hesabını verecekti. Ani çıkışımla şok olan adam birden kahkaha atmaya başladı. Hayır komik bir şey mi vardı. Ben anlamıyorum. "Aslan neden gülüyorsun komik değil gerçekten." söylediklerimi duymamış gibi daha büyük kahkaha atmaya başladığında bir an gülüşünde takılı kaldım. Bu adam çok güzel gülüyordu ama konumuz başkaydı şuan. "Yavrum sen çok mu kıskançsın" dalga geçercesine konuştuğunda sinirle üzerine yürüdüm. "Pardon ben mi kıskancım. Siz ne düşünürdünüz acaba beni başka bir adamla görseydiniz" gülümseyen yüzü gözünün önüne gelenle solarken kafasını ciddiyetle bana çevirdi. Siyah hareleri anında koyulaşırken ona doğru salladığım parmağımdan tutup üzerine doğru çekti bedenimi. Yarasına dokumamak için sandalyenin başından tutunup sert çehresine baktım. "Yavrum kendinle sınama beni" delici siyahları gözlerimi işgal ederken biraz önceki halimden eser bile kalmamıştı. "Haklısın komik değilmiş. Kendimde olsaydım izin vermezdim zaten. Bir daha olmayacak emin ol" sert sesi ile konuşurken yavaşça yutkunup yakınımda olan yüzünü inceledim. Sıktığı çenesi ile belirginleşen sert hatları bir an korkutsa da geri çekilmedim. "Olmasın bir daha" düz tutmaya çalıştığım sesim kulaklarına dolduğunda devam ettim sözlerime "Ben öyle uysal bir kız çocuğu değilim Aslan kanarsam kanatırım. Ve çokta güzel silerim" kendimden emin sözlerimin karşısında hadi canım adamı başkasıyla gördüğünde nasıl yıkıldığını hatırlatayım istersen diyen diğer Zümra'yı zihnimin arka odalarına gönderdim. Bunu Aslan'ın bilmesine gerek yoktu. Ellini kızını seven bir baba edasıyla başıma koyup okşamaya başladı. Gözlerindeki hayran ifade tüm hücrelerimin uyuşmasını sağlarken dudaklarını araladı keyifle "Aferin benim küçük kızıma eğer bir hata yaparsam böyle çık karşıma ve haddimi bildir bana tamam mı." söyledikleri tekrar gözlerimin dolmasına neden olurken alnına yasladım alnımı. Bu adam kalpten götürecekti beni. "Hadi kalk ben şu masayı toplayım sen de uzan dün baya zorladın dikişlerini" yakınlığa daha fazla kalbim dayanamadı Aslan eridim buharlaşacağım demenin diğer yolu herhalde kızım bu da. Aniden geri çekilen bedenimle gülerek ayağa kalktı. "Siz nasıl isterseniz Zümra Hanım" mutfaktan sonunda dışarı çıktığında gerginlikten ağrıyan bedenimi hızla sandalyeye bıraktım. Allah'ım sen bana dirayet ver yoksa bu adam sonum olacak benim. Yarım saatin sonunda sarı bezi kenara koyup masanın üzerindeki sigara paketine uzandım. Gerçekten iki kişi nasıl bu kadar bulaşık çıkarmıştık anlamıyordum. Resmen bir ailenin bulaşığını yıkamıştım ya. Pesti doğrusu. Yaktığım sigarayı içime çekerken kapıdan gözüken adamla masaya tutundum hafifçe. Her gördüğümde bu kadar heyecanlanmak zorunda mıydım sahiden. Etrafta dolaştırdığı bakışları elimdeki sigarada duraksadı. Bakışlarını ayırmadan sandalyeyi çekip karşıma oturduğunda çenesiyle elimi işaret etti. "Bir dalda bana yakar mısın" boğuk sesi ile konuşurken başımı sallayarak elimdeki dalı küllüğe bıraktım. Paketin içerisinden aldığım sigarayı yakıp ona döndüğümde içerisine çektiği duman ve kıstığı gözleriyle bana bakıyordu. Bir dakika o benim miydi? "Ama o benimdi" şekeri elinden alınmış çocuk gibi mızmızlanarak ayaklarımı yere vurdum. En nefret ettiğim şeydi. "Yavrum seni beni mi var" sandalyeye iyice yaslandığı bedeniyle konuşurken sinirle nefesimi verip karşısına geçtim . Bu adama laf anlatılmazdı. Sessizlik eşliğinde sonunda mutfaktan çıktığımızda duvardaki saate kaydı bakışlarım.12.30 öğlen olmuştu neredeyse. Yatağı toplamak için odaya girdiğimde Aslan da peşimde dolanıyordu. Yatağın örtüsünü düzelterek koltuktaki kıyafetleri katladım. Kanlı tişörtü içerideki banyoya atıp geldiğimde hala aynı yerde dikilen adama kaydı gözlerim. "Benim kıyafetlerim nerede" üzerimdeki tişörtü çok sevsem de sokağa bu halde çıkamazdım. "Kirlilere attım da neden sordun" "Aslan gideyim artık ben sende dinlenirsin hem biraz" onaylamayan bir bakış atıp yanıma geldi yavaşça. Tek eli hafifçe yanağımda dolaşırken yutkunup geri geçilmek istedim. Öleyim mi be adam. "Biraz daha kalsan hem daha konuşmamız gereken sorunlarımız var" ikna edici ses tonu ile konuşurken odada gezdirdim bakışlarımı. Bu adama hayır diyebilmeyi ne zaman öğrenecektim? "Sanırım gitsem iyi olur hem kızlar da merak etmiştir" uydurduğum bahaneye kanmadım dercesine attığı bakışla daha da yaklaştı. Nefesi yüzümü okşayıp tenimde karınca misali gezinirken son kalan akıl kırıntılarımla geri çekildim. "Ş-şey bu yakınlığa biraz alışmam lazım" bir kedi misali mırıldanıyordum resmen. Daha ne kadar düşeceksin kızım. "Hangi yakınlık yavrum" üzerime doğru attığı yeni adımla yutkunup geriye kaçtım tekrardan. Fazla mı sıcak olmuştu? "B-bak y-yeni oldu her şey ya benim bunu sakince düşünmem lazım" titreyen sesime tüm hücrelerim eşlik ederken üzerime doğru attığı yeni adımla hızla geriye doğru gittiğimde ayağım yatağa takıldı birden. Sırtım yumuşak zeminle buluşurken beni tutmaya çalışan ki ben bilerek yaptığını düşünüyorum Aslan da üzerime düştü. Allah'ım ölebilirim bu ne ağırlık. Bu adam ne kadar ağır. Başımın iki yanından yasladığı kollarıyla ağırlığını üzerimden çektiğinde bana sunduğu alanla derin bir nefes aldım. Siyah hareleri her zamankinden daha koyu bir tona bürünmüş yüzümü talan ediyordu. "Neyi düşüneceksin mesela ben yardımcı olayım" boğuk ses tonu ile konuşurken dudaklarıma diktiği gözleri göğüs kafesimdeki martıların firarını sağlarken gözlerimi kapattım sıkıca. Zümra neler düşünüyorsun kendine gel. "O güzel kafanın içinde neler dolanıyor yavrum yanakların al al oldu birden" alaylı ses tonu ile yatağın çarşafını sıkarak sessiz kaldım. Bu adam çok arsızdı. "Aslan" "Hmm" yüzüme üflediği nefesiyle mırıldandığında başımı soğuk çarşafa daha da gömdüm. İraden nerede kızım senin. Çalan kapı tüm dikkatimi dağıtırken hızla gözlerimi açtım. "Aslan evde olduğunu biliyorum aç kapıyı" Songül teyzenin dışarıdan gelen sesi ile nereden geldiğini bilmediğim güçle üzerimdeki adamı itekledim hızla. Yaşadığı şokla aynı pozisyonda duran adama korkuyla bakarken ne dediğimi bilmiyordum. "Eyvah basıldık" |
0% |