Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17. Bölüm

@sahrakendirci

ARKADAŞLAR MERHABA . AÇIKÇASI ÇOK HIZLI BÖLÜM ATMAYA BAŞLADIM FARKINDAYIM VE SİZİN KİTAP HAKKINDA NELER DÜŞÜNDÜĞÜNÜZÜ DE MERAK EDİYORUM. LÜTFEN SAMİMİYETLE DÜŞÜNCELERİNİZİ YORUMLARDA BELİRTİN. SİZCE NASIL DEVAM EDEYİM BİR EKSİKLİK VAR MI GÖRDÜĞÜNÜZ , DÜŞÜNCELERİNİZİ YORUMLARA YAZARSANIZ BEN DE ONA GÖRE İLERLEYEBİLİRİM. UNUTMAYIN BİR YAZAR HER ZAMAN OKURLARINI DA DÜŞÜNMELİDİR.

O ZAMAN DEVAMMM;))

Kapıda sinirden kaskatı kesilmiş adamın üzerinden bakışlarımı çekemiyordum. Öyle bir bakıyordu ki gözlerimin içerisine kızarmış göz bebekleri karanlığa inat parlıyor, eğer imkanı olsa o an gözleriyle beni ortadan kaldırabilecek bir sinirle kahvelerimi delip geçiyordu. Normalde de sertti zaten Aslan yanında konuşmaya bile çekiniyordum bazen üzerine bu konu geldiğinde nasıl izah edecektim diye düşünüyordum. Bir yandan hala konuşmaya çalışan Sevim teyzeye çevirdim başımı. Acilen susman lazımdı Sevim teyze yoksa büyük bir sorun çıkacaktı ortaya.

"Sevim teyze yeter. Lütfen bu konudaki fikrimi biliyorsun, ben istemiyorum böyle bir şey" titreyen dudaklarımın arasında çıkan sözlerle kafamı korkarak bahçe kapısındaki adama çevirdim. Hala olduğu yerde durmuş dikiliyordu fakat bu sefer Samet abinin-büyük ihtimalle sakinleştirmek için söylediklerini dinliyordu.

"Ahiretliğim bak gördün mü böyle yapıyor işte kimi desem bakmadan hayır diyor. Kızım bir görseydin bak yakışıklı sarışın çocuk bizim aileden çok kız istiyor ama o seni seçmiş hı" hala inatla ısrar eden Sevim teyze ilk defa bana sinir bozucu gelirken düşündüklerimden nefret ettim.

"Sevim kız istemiyorsa üsteleme bence hem bu zamanda görücü usulü mü kalmış" sonunda sessizliğini bozan Songül teyze bana hak verircesine konuştuğunda dolan gözlerimi umutla yüzüne kaldırdım. Konuş be Songül teyzecim kim tutar seni?

"Sende mi Songül, ben Zümram için uğraşıyorum yaşı geldi geçiyor bile biri olsa hayatında böyle olur mu bu kız. " Sinirle saçlarımı karıştırıp tam konuşacaktım ki araya giren sabırsız sert sesle bakışlarımı bahçe kapısına çevirdim.

"Anne biz geldik. " dudaklarının arasından çıkan sözcükler sanki bir ok gibi saplanıp ortamı dağıtırken panikle ayağa kalktım.

"Neyse ıı şey ben şey yapayım kızlara bakayım sofraya yardım-neyse" saçmalamaya başlayan yanımı susturup kapıya bakmadan hızla içeri adımladım. Terleyen ellerim ve ortamın gerginliğinden kızardığı belli olan yanaklarımla yüzüme su çarptığımda aynadan yüzüme baktım. Sakin ol kızım bir sorun yok senlik bir durum yok.

"Zümra ne oldu kuzum ateşin mi çıktı ne bu halin" mutfağın kapısında beni gören Ayben hızla yanıma gelerek ateşime baktığında geriye çekildim.

"Beni göndermeyin içeri dedim size dimi. Alın işte aldım başıma belayı" sinirle içeri girip paketten bir dal sigara aldım. Acaba Aslan sinirlenince nasıl biri oluyordu. Gerçi kapıda çok güzel belli etmişti ama.

"Kız ne oldu ne cırlıyon kuyruğuna basılmış papağan gibi" Aslı yine mükemmel yakıştırmasıyla konuşurken sandalyeyi çekip sakince oturdum.

"Nilüfer abin kıskanç bir adam mı" tabiki kıskanç kızım görmedin mi halini diye konuşan diğer yanımı duymazdan gelerek umutla yüzüne baktım.

"Yani abim bu abla sahiplenir sevdiği insanı ama hiç sevgilisi olduğunu görmediğim için yorum yapamacağım." Sevgilisi olduğunu görmediğim diyor kızım ohaaa, yani bu demek oluyor ki Aslan kimseden bu kadar emin olmamışş.Aklım başka yerlere kayarken hüzünle omuzlarımı düşürdüm. Evet güzel bir akşam yemeği olacaktı.

Masadaki kimsenin anlamadığı gerginlikle geçen akşam yemeğinin ardından çay faslına geçtiğimizde önümdeki bardağa gözlerimi düşürmüş bu gecenin hemen bitmesini bekliyordum. Songül ve Sevim teyzeler kendi aralarında mahalle dedikodusuna dalmış Ayben de onlara eşlik ediyor, Aslı zaten Samet abinin yanında oturuyor, Nilüferde telefondan başını kaldırmıyordu.

Aslan bahçenin en köşesinde Mesut amcalarla konuşurken aklı bambaşka bir yerde gibi sürekli yere bakıyordu. Yemek boyunca yüzüme bile bakmamış sadece gergince ortama ayak uydurmaya çalışmıştı. Sevim teyze bir daha konuyu açmamış , hatta imasında bile bulunmamıştı bana. İnşallah söylediklerimi dikkate almış ve bir daha böyle bir şeyler söylemezdi. Hayır önceden beni kenara çeker öyle söylerdi bir bugün insanların yanında açmıştı konuyu. Yani neden böyle bir gaflete düşmüştü anlamıyordum.

"Zümra kızım" seslenen Akif amcayla daldığım düşüncelerin arasından sıyrılarak onlara doğru döndüm. "Nasıl oldun iyisin değil mi? Bak senin hastalığın kötü oluyor ne ara ateşin çıkıyor bilemiyoruz ,bugün burada kalın aklım kalmasın sizde" tüm iyi niyetiyle konuşan Akif amcaya cevap verecekken göz göze geldiğim keskin siyah harelerle söyleyeceklerimi unuttum. Aslan oturduğu yerde geriye doğru yaslanmış uzun bacaklarını sandalyenin kenarlarına dayamış, ne ara kıvırdığını bilmediğim gömleği ve halen üzerinde ki gerginliğe ile başını iki yana salladığında ilk başta ne söylemek istediğini anlamadım. "Kızım kalırsınız dimi bu gece" Akif amca tekrar konuştuğunda Aslan tek kaşını kaldırarak yine başını salladı hayır dercesine.

Evet ne yapacaktım şimdi. Sanki bir an kalmam daha mantıklı gibi gelse de kaçmanın hiçbir anlamı yoktu eninde sonunda konuşacaktık. "Akif amca çok sağ ol ama bugün eve geçelim iyiyim ben de zaten ama başka bir gün kesin kalırız burada söz" kurtar beni Akif amca bu adamın bakışları bile ürkütüyor beni demek istesem de el mahkum tekrar başımı Aslan'a çevirdim. Başını babasına çevirmiş anlattıklarını ciddiyetle dinliyordu. İnsan bir tebessüm eder be adam o kadar senin için hayır dedik ama nerde.

"Hiç bakma abla valla abim şuan çok sakin oturuyor. Ha gerçi arada Sevim sultana öyle bir bakıyor ki diyorum aha yandık ama geri eski haline geçiyor. Ben seni çok iyi tanırdım ya helal olsun abla" yan sandalye de oturmuş Nilüfer konuşmaya başladığında boş boş yüzüne baktım.

"Neden helal olsun dedin ki şimdi"

"Abla baksana abime ay bu haliyle eve gelse ben eve gitmem şimdi her şeye patlar hiç çekilmez ama el mahkum sen çekeceksin Allah kolaylık versin" zaten gergin olan vücudumu Nilüfer söyledikleriyle iyice kaskatı yaparken kolunu cimcikledim sinirle.

"Sen varya çok kötüsün"

"Abla ne yapıyorsun of koptu valla" sandalyeden zıplayarak bağıran Nilüferle herkes bize döndüğünde hesaplayamadığım tepkisiyle afallayarak gülmeye başladım.

"Ay Nilüfer ahaha çok komiksin ahahah gel bakayım şaka yapmıştım hahah" sahtecikten söylediklerimle kaş göz yaparak yanıma oturmasını söylesemde omuz silkerek ayakta dikilen kıza iyice deli oldum.

"Kız Nilüfer valla bugün elimde kalacaksın sen uğraşma Zümra kızımla bak sabahtan beri halsiz zaten valla yolarım o saçlarını" Songül teyze her zamanki gibi beni korurken utançla başımı eğdim. Allah'ım ne olur bitsin bu gece yoksa biri katil olacak.

Sonunda herkes evlere dağıldığında huzursuzca salonda dolanıyordum.

"Of kızım otur şuraya ya arar zaten birazdan" Ayben isyanla elindeki kahve kupasını bana uzattığında ellerimin arasına alıp camdan dışarı bakındım.

"Ayben çok kötü baktı ya sen görmedin ilk duyduğunda gerçi benlik bir durum yok ama şok oldum resmen"

"Kızım Sevim teyze kimsenin yanında konuşmazdı işte olacağı varmış salla gitsin" tam cevap verecekken bildirim sesi ile hızla telefonu elime aldım.

ASLAN

Yolun başına gel.

Yavrum bile dememiş. "Ayben ben çıkıyorum dikkatli ol sende kitle kapıyı"

"Hadi kuzum sen de dikkatli ol"

Üzerime aldığım hırkaya sarılıp bahçe kapısını açtığımda sokağın başındaki karaltıya doğru ilerlemeye başladım. Üzerimdeki halsizlik sanırım anın gerginliğinden kendini daha da belli ederken esneyerek yavaş yavaş yürümeye başladım. Arkada gerilim müziği çalsa korku filmlerinden bir farkı kalmazdı şu halimin.

İyice Aslan'a yaklaştığımda hızla yanıma ilerleyerek elini uzattığında gözlerine çevirdim bakışlarımı. Etrafta dolanan siyah hareleri bana uğramadan elime uzandığında onun evine doğru yürümeye başlamıştık.

Sessizliğin hakim olduğu sokakta sadece adım seslerimiz yankılanırken sarı elbisenin açık olan omuzlarından dolan soğuk havayı hırka bile kesemiyordu. İstemsiz titreyerek yanımdaki adama ayak uydurmaya devam ettim.

Aslan elimi bıraktığında dolan gözlerimi yere indirdim. Neden bırakmıştı ki elimi. Omuzlarımın üzerine atılan ikinci bir hırka ile şaşkınlıkla yüzüne baktığımda hiçbir şey yapmamış gibi elimi tutarak yürümeye devam etti. İstemsiz yüzümde oluşan tebessümle başımı kaslı omzuna yasladım. Bu adam ansızın alıyordu işte aklımı başımdan.

Açtığı kapıdan içeri girerek ayakkabılarımı çıkardım. Beni beklemeden mutfağa doğru ilerlediğinde üzerimdeki hırkadan kokusunu çekerek vestiyere astım.

Aramızda anlaşmış gibi süren sessizlik eşliğinde ocağa çay suyu koyduğunda karşıma geçip oturdu. Masanın üzerindeki paketten bir dal alarak gözlerimi içine baktığında yutkunarak gözlerimi kaçırdım. İçine çektiği dumanı hafifçe bırakırken tekrar gözlerine baktım sakince. Halen üzerimde olan bakışları yüzümün her bir santiminde dolanırken sonunda kilit vurduğu dudaklarını özgürlüğüne kavuşturdu.

"Yavrum" söylediği tek kelimeyle içim içine akarken sadece üç saattir bana seslenmediği için kırılan kalbimi görmezden geldim. Üç saatte insan özlenir miydi?

"Aslan, neden bu kadar sinirlisin" sanki bilmiyormuş gibi sanki korkudan gerilmemişim gibi inadına tek kaşımı kaldırdım. Aferin kızım dik tut kuyruğunu.

"Yavrum dalga mı geçiyorsun" hafiften sinirlenmeye başladığı sesi ile konuştuğunda başımı olumsuzca sallayarak yüzüne bakmaya devam ettim. "Hayır ben anlamıyorum o lavuk nerde görmüş seni de ne ara görmüş bir de beğenmiş ben niye görmemişim nişanda" kendi kendine konuşarak elindeki sigaradan son nefesini çekerek küllüğe bıraktığında masanın üzerindeki eline uzandım.

"Aslan bak bunda sinirlenecek bir durum yok hem ben zaten konuşmayacağım dedim. Yani bitti gitti bile konu"

"Yavrum lütfen bak şuan çok gerginim. Ne demek bitti gitti karşına çıkacakmış pezevenk. Hayır ne cürret bu. İnsan bi bakar acaba var mı sözlüsü sevdiği ama yok bu lavuklar böyle işte . Neydi adı bu çocuğun söylesene sen. Benim sevdiğim kadına haber yollamak ne demek" sevdiğim kadın diyor, erime kızım erime manyak mısın şuan konu o değil.

"Aslan kimse bilmiyor ki biz o zaman sevgili değildik yani anlayacağı bir durum yok gereksiz kıskançlık yapıyorsun"

"Zümra ben seni geçtiğin yoldan, içtiğin sudan soluduğun havadan kıskanıyorum lavuğun biri gelmiş seninle evlilik müessesi altında konuşacağını söylüyor sende bana gereksiz kıskançlık yapıyorsun diyorsun. Bu mantıklı mı. " masadan hızla ayağa kalkarak camın önüne doğru yürüdüğünde sabırla başımı indirdim. Adam bu kadar kıskanılmaz.

"Aslan sakin olur musun? Sende beni öyle görmedin mi nereden bilecek ya çok abartıyorsun"

"Yavrum birincisi ben seni gördüğümde senin hayatında kimse yoktu, ikincisi olsa zaten bilirdim. Bir de öyle haber göndermek yok karşısına çıkacağım falan demek hayırdır ya" sinirden titreyen ellerini cama yaslayarak dışarı bakan adama doğru yürüyerek kendime doğru çevirdim.

"Aslan ben senden başka kimseye bakmam zaten Sevim teyze de gereken cevabı verecektir o yüzden kapatalım bu konuyu."

"Yavrum bak adını söylesin ben kapatıcam zaten konuyu sen adını söyle benim senden yana sorunum yok ama olmaz Zümra kabul etmem bunu"

"Aslan bana bakar mısın lütfen. Gözlerime bak. Sinirli hallerin ürkütüyor beni. Yapma böyle" gözlerine bakarak söylediklerimle yumuşayan irisleri biraz olsun rahatlamamı sağlarken. Parmaklarının ucunu yanağımda gezdirdi hafifçe. Her bir santiminde dolanırken gözlerini kapayarak bedenimi olmam gereken yere göğsüne çektiğinde başımı o eşsiz ritimle atan kalbine yasladım. Toprak kokusu her bir zerremi sarmaya başlamış ciğerlerim bayram etmişti. Bu adam sigara gibiydi. Bırakmak imkansız, varlığı kalbime zarardı. Kokusu en büyük zehrim teni panzehrimdi sanki. İçine sokmak istercesine iyice kendine çekti bedenimi.

"Zümra sen neden ürküyorsun yavrum, ben hiç senin minik kalbini kırar mıyım, o kahvelerin benim yüzümden buğulandığında şu göğüs kafesim daralıyor kalbim paramparça oluyor be yavrum. Asıl ben ürküyorum senin bende olan bu yerinden. Sen öyle bir şeysin ki bende, iste kölen olayım, iste köle bulayım. Sen desen ki dünyayı tersine çevir ben ne yapar eder onu da yaparım görmüyor musun halimi yavrum sen neden ürküyorsun?" saçlarımın arasına gömerek söyledikleri bacaklarımın uyuşmasına neden olurken dolan gözlerimi göğsüne bastırdım.

"Aslan sen ne ara bu kadar sevdin beni" alnıma dokundurduğu dudaklarının yerini alnı alırken üstten gözlerimizi birleştirdi.

"Bilsem bir bilsem yavrum. Belki ilk gördüğümde belki son gördüğümde bence her gördüğümde aşık oluyorum. Sanki ilk defa görüyormuşum gibi." dudaklarını ısırarak devam etti sözlerine "ben yabani yobaz bir adam değilim, ama inan bu duygu ile ne yapacağım bilmiyorum. Yanımda olmadığın her an yanına gelmek için çıldırıyorum. Sen hep burda kalsan içime sokacağım diye çabalarım, yetmiyor Zümra özür dilerim ama yetmiyor" kararan göz bebekleri gözlerimin içine bakarak konuştuğunda elimi yanağına yasladım. Yavaşça okşadığım yanağındaki sakallar tenime tatlı tatlı batarken dayanamayıp kapadım gözlerimi. Bir adam tarafından sevilmek hem de bu kadar sevilmek hayallerimin kıyısından bile geçmezdi belki de. Evet çok hızlı ilerliyordu ama şundan emindim ki artık Aslan beni uzun zamandır tanıyordu. Hem de benim tahmin ettiğimden de uzun zaman önce.

"Aslan beni bu kadar seversen ben altında ezilirim beni çok sevme olur mu" fısıldayarak sanki bir başkası duyacakmış gibi konuşuyordum. Bu an bu duygular gidecek te yaşadıklarım rüyaymış gibi olacak diye aklım çıkıyordu.

"Özür dilerim yavrum ama çok geç kaldın" yanağında gezdirdiğim parmaklarımın ucuna dudaklarını bastırdı, kokumu içine çekerek bedenimi bıraktığında kirpiklerimi aralayarak yüzüne baktım. Dudakları tebessümle kıvrılmış karşımda dikilirken göz kırptı "Yavrum sen bana baya abayı yakmışsın benden söylemesi" utançla başımı eğerek ardımı döndüm. Eşşekti ya .

Aslan ocakta kaynamakta olan çayı demlerken masaya oturdum.

"Ha yavrum bu arada . Adını söyle şu lavuğun" oldukça ciddi çıkan ses tonu ile hayal kırıklığıyla yüzüne baktım. Ben o kadar saat boşuna mı dil döktüm be adam?

Loading...
0%