Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18. Bölüm

@sahrakendirci

Elimdeki son tabağı da duruladıktan sonra masanın üzerindeki paketten bir dal alarak yaktım. Aslan içeride Songül teyze ile konuşuyordu. Yalnız kalmışken şöyle etraflıca bir mutfağa göz attım. Gayet temiz ve derli toplu mutfağa başka zaman girsem kadın eli değmiş derdim. Çünkü o kadar temizdi ki tezgahın üzerinde bir leke bile bulamazdınız bu detay istemsizce gülümsememe sebep oldu. Aslan ev işi mi görüyordu. Onun bu halini hayal edemeden duramadım. Elinde sarı bez ocağı falan siliyor çok değişik dururdu.

Duvardaki asılı saate göz değdirdiğimde gece bire geldiğini gördüm. Zaman Aslan'ın yanında o kadar hızlı geçiyordu ki bazen yaşadıklarım hayal gibi geliyor gerçekliğini ölçmek istercesine yüzünü izliyordum. Zaten 2 gün olmuştu şunun şurasında.

İki gün dedim içimden bu kadar az sürede yaşadıklarımız o kadar fazlaydı ki, bir yandan kendini kaptırma kızım demeden alamıyordum kendimi. Ama çoktan yüreğim firar etmiş elim kolum bağlanmıştı karşısında. Bana ne yaptı bilmiyorum ama öyle bir işlemişti ki aklıma atıp gidemiyordum bir türlü.

Bana öyle bir bakıyordu ki hiç konuşmadan geçmişimi yüzümden okuyor sanki her acımın yerini biliyor da kapatmak ister gibi geliyordu. Hani gözler kalbin aynasıdır derler ya işte ben o sözün doğruluğunu Aslan sayesinde anlamıştım. Gözleri güven verir miydi insanın, veriyordu.

"Yavrum nereye daldın öyle" mutfağın kapısına yaslanmış adam o delici bakışlarıyla yüzümü arşınlarken elimdeki çoktan bitmiş olan izmariti küllüğe bastırdım.

"Hiç öyle boş boş bakıyordum. Aslan senin yarana ne oldu pansuman falan yapmalı mıyız?" evet her ne kadar ayakta sağlam dursa da yaralıydı ve eğer görmesem yarasını halinden anlamazdım. Acı eşiğinin bu kadar yüksek olması bir an duraksamama neden oldu. Daha önce de başına böyle bir şey gelmiş miydi?

"Yavrum boşver sen şimdi onu gel içeri geçelim" saat sanki gecenin biri değil gibi elimden tutarak açık televizyonun önündeki kanepeye kadar çekeledi bedenimi. Elimi bırakarak kanepenin köşesine oturup bir dizini koltuğa uzatıp diğerini yere bıraktı. Önünde açılan boşluğa iki kez eliyle vurarak gel işareti yaptığında istemsiz etrafa bakındım. Şey ne yapacaktım şimdi. Kızaran yanaklarıma parmaklarımı basma isteğimi yok sayarak görmemiş gibi yaptım.

"Güzelim gelir misin" bak adam böyle şeyler söylemesen mi yani hani henüz sadece iki gün oldu ya hani ben ne bileyim alışamadım ya. Geçen de adamın yatağında uyuyan bendim zaten dimi. Alay edercesine konuşan diğer yanımı görmezlikten gelmeye çalıştım. O başkaydı bir kere. Sonuçta isteyerek yatmamıştım dimi.

"Şey sen yaralısın ya ben şuraya oturayım." yan tarafındaki koltuğu gözüme kestirerek ilerlemeye başladım. Evet güzel bir bahaneydi aferin sana kızım. Kolumdan tutularak sıcak kollara alınmamla sırtımı göğsüne yaslayarak gösterdiği yere oturmamı sağlarken diğer eliyle bacaklarıma uzandı. Yakınlığın vermiş olduğu heyecanla titremeye başlayan ellerim donmuş sadece ona ayak uyduruyordum.

Bacaklarımı koltuk boyunca uzatarak ona tamamen yaslanmamı sağladı. Kolları sıkıca omuzum ve belim hizasına sarıldı. Öylece durmuş televizyonda oynamaya devam eden maç özetini izlemeye başladım. Nefes nereden alınıyordu. Çünkü şuan buram buram kokan toprak kokusu genzimi yakmış her yanımı sarmışken yakınlığın vermiş olduğu heyecan da soluklarımı hızlandırmışken pek de kolay olmuyordu hatırlamak.

"Bana senden gelecek acıya da razıyım Zümra sen yeter ki böyle kollarımda ol "Saçlarımın arasından gelen fısıldama ile başımı iyice aşağı eğdim. Daha 2 saat olmadı beni bu kadar sevme diyeli. Alışkın değilim adam, annemden babamdan sonra bu kadar sevilmeye alışkın değilim.

"Benden acı gelmesin sana" mırıldanarak konuşurken omzumdaki elleri iyice başımı omzuna yaslamamı sağlarken kulağımın dibine doğru eğildi. Nefesi boynumdan aşağı dökülürken karıncalanma hissi ile baş etmeye çalıştım.

"Ahh Zümra ben seninle ne yapacağım" sev demek istedim sadece. Sev ama gitme .

"Aslan bir şey soracağım yanlış anlamazsan" aklıma gelen detayla içimi heyecan kapladı. Ben onun hakkında çoğu şeyi bilmiyordum ki.

"Sor güzelim sor Aslanın sevdası sor " iyice boğuklaşan ses tonu saçlarımın arasından kulaklarıma çarptı.

"Sen kaç yaşındasın ha bir de ne zaman doğdun hangi burçsun hangi fakülteyi bitirdin şey bir de en sevdiğin yemek ne " ardı ardına sıraladığım sorularla kahkaha atmaya başladı. Ne vardı ki şimdi bilmem lazımdı bunları. "Neden gülüyorsun ciddi bir şey soruyorum".

"Yavrum hani bir şeydi " eğlenerek konuşurken bir yandan da saçlarıma parmaklarını daldırdı.

"Zaten bir soru sordum aralarında virgül var bunların tam nefes vermeden konuştum fark etmediysen" bilmiş bilmiş konuşarak kollarımı birbirine bağladım. Bir kere tek cümleydi o.

"Tamam gülmedim. Küsme bana." saçlarımı yana doğru toplayarak açık kalan boynuma yanağını sürttü."29 yaşındayım. Kasım 4 doğum günüm. Burcumu bilmiyorum yavrum böyle şeylerle ilgilenmiyorum. Gazi Mimarlık mezunuyum. Başka var mıydı. Yemek ayırmıyorum ama sorarsan tabi ki de Hamsi tavaya bayılırım." ciddiyetle sorularımın hepsini cevapladığında boynuma sürttüğü yanağını kaldırdı. "Başka var mı merak ettiğin. Bana her şeyi sorabilirsin yavrum aklında soru işareti kalmasın".

Sunduğu açık çekle derin bir nefes aldım evet başlayabilirdim sanırım. "Nerede doğdun, en sevdiğin renk ne, ne tür müzikler dinlersin, en korktuğun şey ne" merakım gittikçe artmış hakkında her şeyi bilmek istiyordum.

"Ordu da doğdum, rengi hiç düşünmedim ama beyaz sanırım, ağır müzik dinlerim bir de bizim oraların müzikleri, Allah'tan korkarım yavrum" ama çok düzsün Aslan böyle olmaz ki.

"Hiç mi korktuğun bir şey yok ya böcekten de mi korkmazsın"

"Yavrum o ne öyle yumuşak mıyım ben tövbe tövbe ya" sert adam triplerine girmiş konuşurken istemsizce gülümsedim. "Ne alakası var Aslan yumuşaklıkla"

"Senin o Aslan diyen ağzını varya, severim" birden değiştirdiği konuyla dururken yutkunmak zorunda kaldım. Birden yapma şunu kalbim duracak demek istesem de konuyu dağıtmamaya çalıştım.

"Pekii beni nerde gördün ne zamandır tanıyorsun" en çok merak ettiğim şey buydu aslında. Diğerlerini her şekilde öğrenirdim.

"Hmm çok uzun zamandır tanıyorum seni" ucu açık bir halde konuştuğunda hızla arkamı döndüm.

"Ama ucu açık konuşuyorsun ne zaman gördün ilk, ben niye seni hatırlamıyorum. Uzun zaman diyorsun neden gelmedin yanıma." bir çocuk misali ellerim öne çıkarmış tek tek sayarken üzerine doğru eğilmiş merakla yüzüne bakıyordum. Kocaman açtığım gözlerimi her tepkisini izliyordu. Gözlerime takılan gözleri ile derince nefes aldığında göğsü ile yükseldim.

"Hmm ne zaman gördüm seni. Bu kadar çok mu merak ediyorsun" heyecanla salladım başımı. Nasıl merak etmezdim ki? "Seni ilk iki yıl önce gördüm. Aslı'nın yanına gelmiştik mezuniyeti vardı galiba. İşte orda gördüm seni köşede dikilmiş sadece insanları izliyordun. O güzel gözlerin derinlere dalmış aldığın diplomanın üzerine oturmuş sigara yakmıştın. Aslında aynı ortamdaydık yakındık ama sen dalmış sanki yanımızda değil gibiydin. Sonra neyse onu boşver şimdi, işte dükkan gerekliymiş size bende ayarladım mahalleye geldiniz."boşver derken bir anda ciddileşen bakışlarıyla neyi boşvereyim diye sormaktan çekinerek yüzüne baktım. 2 yıl ne demekti ya . Evet beni uzun zaman önce tanımış diyorsam da iki yılı düşünmemiştim ben.

"Şaka mı yapıyorsun iki yıl dedin ya e o zaman sen Aslıların nişanında babaannen yanına getirdiğinde de mi tanıyordun beni"

"Yavrum tabi ki tanıyordum. Sen mahalleye adım attığın ilk anda zaten herkes tanımıştı sizi ama Sevim teyze sevilir saygın bir insandır mahallede Akif amca da keza öyle ama sen, senin tanınman tamamen bu güzelliğin yüzünden oldu. Herkesin birden bekar oğlu çıktı nedense ortaya" sona doğru sinirlemeye başladığında merakla yüzüne bakıyordum. Aslan da mı duymuştu bu dedikoduları.

"İyi de kadınlar kendi aralarında konuşur bunları sen dedikodu mu yapıyorsun hiç yakıştıramadım." kınayan bakışlarımla elimi ağzıma kapadım. Pesti doğrusu.

"He yavrum günde bir doz Ayten ablayla çekirdek faslı almadan güne başlayamam tövbe tövbe, annem de kadın ya onun da oğlu varya kızım. Zaten annem kestirmiş gözüne seni gelip bana söyledi" analı oğullu etrafımı sarmışlardı vay anasını. "Ben zaten tanıyordum seni sadece zamanı gelmemişti yanına gelmemin " uzaklara bir an dalan bakışları tekrar bana döndüğünde düşünerek halıya diktim bakışlarımı.

"Şey o zaman sen benden önce hoşlandın dimi" bu önemli bir mevzuydu. Çünkü ben görür görmez vurulmuştum.

"Yavrum ben seni sen mahalleyi bile bilmeden tanıdım diyorum sen ne diyorsun." haklı olarak konuştuğunda soracak başka bir şey bulamadım. Hayır ya bir sürü şey vardı aslında. Yüzümü yakından inceleyen adama aklıma gelen soruyla birden döndüğümde şaşkınlıkla hızla geri çekildim. Bir dakika ne ara bu kadar yakınlaştık biz. Aslan tekrar belimden tutup bedenine çektiğinde kollarımı göğsüne koydum. Şey ne diyorduk.

"Yavrum ne soracaktın" yüzümde dolanan gözleri kapanıp yerini yanağı aldığında nefesimi tuttum. Aklım şuan neredeydi bilmiyordum ama gitmesi en mantıklıydı. Çünkü kalsa delirirdi.

"Ya- yatalım bence sa- sabah var ya hani" hızla eski pozisyonumuza döndüğümde başımı bu sefer göğsüne gömdüm. Evet ondan kaçıp ona saklanıyordum çünkü zeka böyle bir şeydi. Erkeksi kıkırtısı kulaklarımdan sızıp her yanıma dağılırken başımı daha çok gömdüm.

"Ah benim küçük kızım ben ne yapacağım seninle" sessizce esneyerek televizyonda konuşan adamlara döndüm. Ne saçma şeydi gecenin bir yarısı tartışmaları.

Sıcaklığın vermiş olduğu bunaltıyla sola dönmeye çalıştığımda yanımdaki bedenle bir an nerede olduğumu kavrayamadım. Burnuma dolan toprak kokusu her yanımı huzurla doldururken istemsizce daha derin çektim içime nefesimi. Kollarında olduğum beden sakinlikle nefes alıyordu. Hala oynamaya devam eden televizyonun sesi kulaklarıma dolarken yerimde kıpırdanarak kirpiklerimi aralayarak dibimdeki adama baktım. Uykuda bile çattığı kaşları, birbirine kenetlediği kalın dudakları ve bir kadını bile kıskandıracak kadar uzun kirpikleriyle nefesim kesilir gibi oldu.

Ben ne yapmıştım da mükafat olarak gönderilmiş bu adam bana bilmiyordum ama şükürler olsundu. Huzurun, sakinliğin beden bulmuş haliydi resmen. Uykuda bile sıkıca sarılmış kolları bedenimi kendine kilitlemiş, sanki alacaklar gibi yapışmıştı belime.

Elimi uyandırmaktan korkarcasına kirpiklerine dokundurdum. Acaba kaç taneydi? Bir ara saymayı aklıma not ettim. Verdiği nefes nefesime karışırken heyecanla kasılan bedenimle bir an soluğumu tuttum. Bu nasıl bir histi böyle? Sanki kızgın bir demiri yüreğime saplıyorlar da geri çekiyorlardı. Bu öyle bir acıydı ki aynı zamanda sürekli kalmasını istediğim tatlı bir sızı bırakıyordu bedenime. Sonra tekrar nefesi nefesime karıştığında demiri bastırıp o tatlı sızısı kalıyordu.

Başımı hızla sallayarak uzandığım yerden kalkmaya çalıştım. Evet çalıştım çünkü daha kıpırdanmamla belimdeki kolları sıkıca kendine çekmişti bedenimi. Hareketsiz kalarak tekrar uykuya dalmasını beklerken yavaşça belimdeki ellerini çözmeye çalıştığımda hızla tutulan parmaklarımla yüzüne doğru döndüm.

Televizyonun ışığı sayesinde kara irislerle karşılaştığımda ne ara uyandığını düşündüm. Daha yeni uyuyordu.

"Yavrum" pürüzlü sesi uykunun sersemliğini taşırken dudaklarımı ıslattım tatlı hali karşısında.

"Su alacağım" yüzümün her santiminde dolandırdığı bakışları dudaklarımda takıldı, usulca başını sallayarak bedenimi serbest bıraktığında koltuktan kalkıp hızla mutfağa girdim. Fazla mı sıcak olmuştu?

Tekrar salona girdiğimde kolunu başına yaslamış adam uykusuna devam ediyordu. Üzerinden sıyrılan battaniyeyi tekrar örterek yan koltuğa uzandım. Uykusu çok hafif olduğu belliydi tekrar uyandırmak istememiştim. Cesaretim yok diyemiyorsun da asla uyumayan diğer yanım patavatsızca konuşurken arkamı döndüm ona. Evet cesaretim de olmayabilirdi fakat bundan ona neydi yani.

Bir kaç dakikanın ardından koltuğun kenarı çökerken nefesimi tutarak bekledim. Kolları bedenimi sarıp başını enseme yasladı. Derince saçlarımı koklayarak yerine yerleştiğinde uyuşan parmaklarımı yastığın altına koydum. Tek kelime etmeden kaldığı yerden uykusuna devam ederken huzurla kapanan gözlerime engel olamadım.

"Aslan neden açmıyorsun oğlum telefonuna lan nerdesin" uzaklardan gelen kalın ses kulaklarımı tırmalarken başımı yastığa daha da gömdüm. Sabah sabah kimdi bu Allah aşkına?

"Lan oğlum odanda da değilsin salonda mı uyudun yine" başımı gömdüğüm yastık hareket ederek bedenimi kendine daha çok çektiğinde sert bir soluk verdi.

"Ali eğer salona girersen çok kötü şeyler olur kardeşim mutfağa geç" uykunun vermiş olduğu pürüzlü sesi ile konuşan yastık bedenimi sıcak kollarına mümkünü varmış gibi daha da çekerken uzaklardan tekrar konuştu adam.

"Tamam lan ne sinirleniyorsun" yastığa verdiği cevapla ortam sessizliğe boğulur- bir dakika yastık mı konuştu?

Panikle gözlerimi açarak mümkünü varmış gibi geriye çekmeye çalıştım bedenimi. Karşılaştığım kızarmış gözlerle çığlık atacakken dudaklarımın üzerine kapanan parmaklarla neye uğradığımı şaşırdım. Aslan?

"Şşş yavrum sakin ol benim" panikle hızla alıp verdiğim nefesleri düzene sokmaya çalışırken gözlerimi yüzünde gezdirdim. Yeni uyandığı belli olan gözleri ve dağınık saçlarıyla oldukça yakınımda duran Aslan biraz olsun kendime gelmemi sağlarken dudaklarımdaki eline uzandım.

"Aslan"

"Yavrum" yüzümde dolanan bakışları gözlerimde durduğunda nefesimi tutarak alttan alttan ona baktım. Bu kadar yakın olmayı beklemiyordum. Kararan bakışları tekrar yüzümü önemli bir şeyi inceler gibi gezinmeye başladığında parmakları yanağıma dokundu. Usul usul yanağımdan gözlerime çıkarak kirpiklerimi severken biraz daha yaklaştırdı başını.

"Günümü aydıran güzelim" kalbim ah benim ürkek kalbim. Sabah sabah aşırı doz aşka dayanamayan kalbim bir kuş misali çırpınmaya başlamış çoktan içindeki martılar ona doğru kanat açmışlardı. Afallayarak yüzüne bakmaya devam ettim. Tek bir kelime edemiyordum. Daha doğrusu konuşmayı unutmuş olabilirdim. Şey güzelin miyim gerçekten?

Saçlarıma doğru yol alan parmakları boynumu açıkta bırakırken burnunu yaklaştırıp derin bir nefes aldı. Dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini tekrar gözlerime diktiğinde iyice karanlığa gömülen irisleri büyümüş siyah bir bilye gibi olmuşlardı. Dudakları alnıma doğru yol aldı. Koklayarak alnımdan burnumun ucuna doğru indiğinde nefesini dudaklarıma doğru bıraktı.

"Zümra" adım bir dua gibi dudaklarının arsından çıkarken "Hı" dedim sadece. Mantığım çoktan aklımı terk etmiş olduğum yer neresiydi bilemez bir hala dönmüştüm. "Zümram" sahiplenerek tekrar adımı zikrettiğinde dudaklarına kaydı bakışlarım. Allahım sana geliyorum çünkü ben sana gelmezsem Aslan bana gelecekti ve ben yine sana gelecektim. Sızlayan parmak uçlarım saçlarının arasına istemsiz karıştığında elimde olmayarak başını kendime çektim.

Bedenim tamamen kontrolüm altından çıkmış Aslan'a itaat ederken tekrar gözlerine diktim bakışlarımı. Soluğu soluğuma karışıyordu. Kirpikleri aşağı düşerken gözleri dudaklarımı esir aldı. "Adı neydi o pezevengin yavrum" boğuklaşan sesi ile fısıldarken şaşkınlıkla yüzüne baktım. Pezevenk mi kim? "Hadi söyle güzelim adı ne" kendine gelmeye başlayan aklımla Aslan'a kızgınlıkla baktım. Ciddiyetle yüzümde dolandırdığı bakışları bir cevap beklercesine dudaklarıma uğruyordu. Tam şu anda cidden mi Aslan?

"Aslan hadi oğlum ne yap- oh pardon yenge çok pardon görmedim ben görmedim bir şey siz, siz devam edin ben mutfaktayım"

Öyle olmazdı Allah'ım füze at sen bana başka türlüsü paklamaz beni.

Loading...
0%